HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Ailenin Altına Dinamit Koyuyorsunuz!

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar, bu haftaki Gündem Değerlendirme Toplantısı'nda "Saraya Giden CHP’li" tartışması, "Şapka Kanunu", "Kur’an ve Müslümanlara Yönelik Saldırılar" ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet" konularına değindi.

Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantısı

Saraya Giden Chp’li Tartışması

Bu hafta gündem toplantımıza CHP ile başlıyAoruz. Türkiye’de konuşulması ve çözülmesi gereken o kadar çok sorun varken neden CHP diye soracaksınız belki? Ama maalesef iktidarıyla muhalefetiyle herkes, “Saraya giden CHP’li kim?” bunu konuşuyor. Herkes kuyuya atılan taşı çıkartmak için uğraşıyor. Türkiye ekonomisi her geçen gün daha da kötüye giderken her şeye yeni zamlar yapılıyor, hayat pahalılığına rağmen sürekli yeni vergiler halkın sırtına yükleniyor. Dış politikada Türkiye’nin itibarı yerlerde sürünüyor ama yöneticiler, siyasetçiler ve medyacılar “Saray’daki CHP’li”yi konuşuyor.

İşte böyle bir zamanda Ak Parti iktidarının ve CHP muhalefetinin Saraya Giden CHP’liyi konuşması, bunların halkın sorunlarına ne kadar uzak olduklarının göstergesidir. İki partinin de aslında birbirinden hiçbir farkı yok! İkisi de, halkı hiç ama hiç ilgilendirmeyen parti içi hesaplaşma gündemleri ile taban tutmaya çalışıyorlar, koltuklarını korumaya çalışıyorlar. Yaşanan bu tartışmalar, Türkiye’deki siyasi Partilerin seviyesin ne olduğunu da bize gösteriyor! Kıymetli Müslümanlar! Şimdi söyler misiniz bunlar mı bu ülkeyi kalkındıracaklar? Bu partiler mi sizin sorunlarınızı çözecekler.

Biri, CHP’den bahsediyorum, İngilizlerin verdiği kıytırık bir koltuk için Osmanlı Hilafetini yıkıp onun küçük bir parçasına razı olan partidir. Hilafeti cebren ve hileyle kaldırıp ülkeyi diktatörce baskıyla yöneten bu CHP, tek Partili dönemde halkın dini değerleriyle savaşmayı kendisine vazife edinmiş bir partidir. O gün bugündür de İslam’a ve Müslümanlara düşmanlığı devam ediyor. O günden sonra Müslüman Türkiye halkı onu bir daha da iktidara getirmedi. İşte bu sebeple şimdilerde İslami kesimin oylarını almak için “sağa” açılım adı altında sahte şirinlikler yapıyor! Ama nafile çünkü bu halk CHP’nin doku ve genlerini çok iyi biliyor.

Gelgelelim Ak Parti’ye onun CHP’den farkı, kurucularının ve yöneticililerinin dilinde olan İslami söylemler, İslami vaatlerdir. Ak Parti de aynı şekilde CHP gibi laik demokratik esaslara göre kurulmuş ve buna göre çalışan bir partidir. Ak Parti laiklik ve demokrasi zehrine birazcık bal karıştırarak İslam’ı ve Müslümanları istismar ediyor. İslam’ın çok az bir kısmını bile uygulamıyor. CHP’yi Türkiye halkı çok iyi tanıyor, şimdi yağmur yağdı, makyaj aktı! Ak Parti’nin de gerçek yüzü ortaya çıktı. Onun oyları da düşmeye başladı. Bu nedenle CHP ile ilgili gündemlere balıklama atlıyorlar. Sağ oylara talip olan CHP içindeki parti içi çatışmaları kaşıyarak iktidarı garantilemeyi amaçlıyorlar.

İşte görüyorsun Ey Müslüman! İkisinin de hedefinde sen varsın! İkisi de seni, samimiyetini ve saflığını istismar etmenin peşinde! Her iki Parti de seni aldatmanın peşinde! Ama biz ümit ediyoruz ve biliyoruz ki sen artık demokrasi gibi yalanlara prim vermeyeceksin! Yerine getirilmemiş boş vaatlere artık kanmayacağını, süslü yalanlara inanmayacağını biliyoruz. Bu siyasi partiler, Ak Parti, CHP ve diğerleri kendilerini alternatifsiz sanıyorlar! O nedenle bu kadar rahat hareket ediyorlar! Onun için bu kadar pişkin olabiliyorlar.

Ama Müslümanlar alternatifsiz değil, Müslümanların siyasi bir alternatifi var. Müslümanlar demokratik siyasete karşı İslami siyaset diyerek meydan okuyorlar. Çünkü İslam ve siyaset iç içedir! Etle kemik gibidirler! Demokratik siyaset ile İslam siyaseti arasında büyük çok büyük bir tezat vardır. Demokratik siyasette menfaat ve çıkar için her şey mubah! Türkiye’deki demokratik partileri görüyorsunuz işte! Partilerini, partilileri kişisel çıkarları, koltuk ve menfaatleri için nasıl kullandıklarına şahit oluyorsunuz! Ahlaki kodlardan, vicdandan ve ilkelerden nasıl yoksun olduklarını görüyorsunuz! Bu nedenle de hiçbirisinin İslami siyasetle ilgisi yok!

İslami siyasette ise partiler, Allah’ın yasalarına, İslam kanunlarına göre ümmetin maslahatları için çalışırlar. Yöneticiler işlerini helal ve harama uyarak, İslam anayasası ve İslam nizamına göre idare ederler. İslami siyasette tüm partiler, iyiliği emretme, kötülükten men etmekle yükümlüdürler. Hilafet devletinde tüm partiler, Allah’ın emrinden saptığı zaman Halife’yi şiddetle muhasebe etme hakkına sahipler. İslam ile hükmettiği sürece tüm Partiler ve Müslümanlar Halife’yi destekleyerek onunla ahenk ve uyum içerisinde çalışırlar.

Ey Müslümanlar! O halde daha ne zamana kadar birbiri ile didişen, çekişen bu demokratik partilerin, bu ikiyüzlü siyasetçilerin sizi oyalamasına izin vereceksiniz? Bu yılanların aynı delikten bir kere daha bizi sokmalarına müsaade etmeyin! Vallahi demokrasi ölmüş ağlayanı yok cenazesi de yerde yatıyor. Bu partiler de ölmüş demokrasinin üzerinde tepiniyorlar! Demokrasinin etrafa yaydığı pis konu artık çekilmez oldu. Mikrop yayılmadan gelin hep beraber onu gömelim gitsin. Temiz toprağa değil ama tarihin pis çöplüğüne gömelim. Gelin İslam’ı tekrar devlet, toplum ve hayatımıza hâkim kılalım. Böylece yeniden seçkin bir ümmet, şahit bir ümmet olalım!

Şapka Kanunu

Evet, gündeme CHP ile başladık onunla devam ediyoruz, çünkü onun bu halka yaptığı kötülükler bitmiyor. 25 Kasım yani dün, Şapka Kanunu’nun kabul edilişinin, Cumhuriyet zulümlerinden bir zulmün 94. Seneyi devriyesiydi. 1919’da sömürgeci kâfirlerin işgaline boyun eğmeyen, takvalı bir mümin gibi Erzurum ve Sivas Kongrelerinde İslam’ın ve Hilafetin savunulmasından bahseden, 1920’de Ankara Hacı Bayram Camii’nde Cuma namazı kılıp tekbirler ve dualarla meclis açılışı yapan Mustafa Kemal, oyunun son perdesi sahnelendikten Osmanlı Hilafet Devleti yıkılıp Halifemiz sürgün edildikten sonra maskesini çıkardı ve kalplerde gizlenenler bir bir açığa çıktı.

Sözde büyük bir zafer kazanılmıştı ama sonraki yıllar zaferi kimin kazandığı tartışmalı hale geldi. Zira savaşı kaybeden düşmanın fikirlerini, nizamını, alfabesini, giyim kuşamını, oturup kalkmasını her şeyini taklit etmeye başladı. Ankara hükümeti, savaşı kazanan neferlerin, yiğitlerin, imanına, değerlerine, mukaddesatına, dinine karşı savaş başlattı. Cephelere mermi taşıyan anaların tesettürüne düşman kesildi. Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Urfa’da, Maraş’ta, Atep’te, Allah Allah diyerek can veren yiğitlerin kültürü gerici kültür olarak görülmeye başlandı. Anadolu insanının dini yaşantısından utanan bu utanmazlar, Batılılara benzetmek için zorlama, baskı ve şiddet kullanarak Müslümanları tepeden tırnağa değiştirmek istiyorlardı. Uzun süren bir savaştan çıkmış Anadolu insanı, açlık ve sefalet ile boğuşurken bir de fötr şapka giymeye mecbur bırakılmıştı.

Şapka Kanunuyla birlikte Anadolu’nun birçok şehrinde sert direnişler oldu. Ama hepsi düşmana karşı harp ilan edilmiş gibi kan dökerek çok şiddetli bir şekilde bastırıldı. Müslüman halkı sindirmek için Rize’de 8, Maraş’ta 7, Erzurum’da 4 Müslüman, Sivas’ta 3, İskilip’te 2, Menemen’de 28 olmak üzere diğer şehirlerle beraber toplam 78 Müslüman idam edildi. Şapka Kanunu'na muhalefet ettiği gerekçesiyle idama mahkûm olanlar arasında bir de masum bir kadın vardı. Bu, Erzurum’da bohçacılık yaparak hayatını kazanan “Şalcı Bacı”dır. Şalcı Bacı, "Şapka Kanunu'na Muhalefet suçundan asılacağını öğrendiğinde çok şaşırmıştı. Jandarmalar onu ite kaka idam sehpasına götürürken, "Kadın şapka giye ki asıla?" diyerek zorba hâkimlerin kararını yiğitçe protesto etmişti.

Şalcı bacı tesettürünü elbisesini çıkarmaya direnip, idam gömleğini giymeyince mahkeme kadın olduğu belli olmasın diye şalcı bacının kafasına çuval geçirtti. Rize’de olanlar ise akla hayale sığmayacak bir zulümdür. Müslüman Rize halkı, Batı taklitçiliğini ve şapka zorbalığını protesto etmek için meydanda toplanmıştı. Ankara,  bu olayı isyan kabul edip Hamidiye zırhlısıyla Rize’yi topa tuttu. Rize halkı, “Atma Hamidiye atma din kardeşiyiz” diyerek bu despotluğu ancak gâvurun yapabileceğini ima etmiştir. İngiliz zırhlılarını Çanakkale’den geçirmeyen Ümmet-i Muhammed,  1925 yılında kendi zırhlıları tarafından topa tutuldu. İngilizler boğazı geçse bunlardan farklı bir şey mi yapacaklardı? Onlarda aynısını yapacaklardı.

İmamlar, âlimler, hocalar, kanaat önderleri şehirlerin meydanlarında kurulan darağaçlarında günlerce sallandırıldılar. Böylece Müslüman ahaliye korku salındı. Bu âlimlerden biri de İskilipli Atıf Hoca’dır. Şapka İnkılabından 1,5 yıl önce kaleme aldığı “Frenk Mukallitliği ve Şapka” adlı kitabı yüzünden hakkında idam cezası verildi. İskilipli Atıf gayrı adil kurgulanmış bir mahkemede yargılandı ve idam edildi ama idama yürürken bile dimdik durdu İskilipli Atıf Hoca. Tıpkı şairin dizelerinde anlattığı gibi.

İskilip'li Atıf'ım takmam frenk serpuşu

Beni ipe çekenler olmuş küfrün sarhoşu

Günlerce sallandırdı zalim,  asil bedeni

Hak için serden geçti, bozmadı dik duruşu

Allah İskilipli Atıf Hoca’dan razı olsun. O’na ve diğer Müslümanlara zorla şapka giydirmeye çalışan zihniyeti de yerle yeksan etsin. 

Kur’an ve Müslümanlara Yönelik Saldırılar

Son günlerde hem Türkiye’de hem de yurt dışında dozu gittikçe artan İslam’a hakaret ve Müslümanlara yapılan vahşi saldırılara şahit oluyoruz. Türkiye’de başörtülü kardeşlerimizin sokak ortasında uğradığı saldırıları medyada izlerken sinirlendiniz, dertlendiniz muhakkak? Adana’daki ABD Konsolosluğu’nda iki müptezelin, Müslümanlarla, İslam’ın değerleri ile dalga geçtikleri videoları gördüğünüzde kahroldunuz muhakkak? Ya Norveç’te Kur’an-ı Kerim’i yakan kâfiri gördüğünüzde, Avustralya’da başörtülü ve hamile Müslüman bacımıza içindeki tüm kiniyle, yumruk ve tekmelerle saldıran azgın kâfiri gördüğünüzde ne yaptınız?

Sinirlendiniz, üzüldünüz, çaresizlikten yumruklarınızı sıktınız değil mi?  Ya başımızdaki liderler, onlar ne yaptılar? Hiçbir şey, evet, hiçbir şey yapmadılar. Çıkıp tek bir kelam bile etmediler. Çünkü duygularınız, dertleriniz, mutluluklarınız ortak değil. Onların derdi başka, sizin derdiniz başka. Onlar kendilerine hakaret edilince şahin, Avrupa’dan Eurolar gelmeyince cesur, tehditkâr ve atılgan oluyorlar! Makamları tehlikeye düşünce kaplan kesiliyorlar. Ama İslam’a, Rasulullah’a hakaret edilince suskun kalıyorlar Batılı dostlarının karşısında cılız bir sesle sızlanıyorlar. İslam’ı seçim meydanlarında istismar ederken oluyorlar ateşli bir mümin, makama oturunca unutuluyor cemaat-i Müslimin…

Onlar, Rasulullah’a hakaret edenlerin cenazelerine gidip, Paris sokaklarını kâfirlerle kol kola arşınladılar. Utanmadılar! Çünkü Rasulullah’a yapılan hakaretler onları bizim kadar incitmemişti, üzmemişti. Onlar susunca kutsallarımıza saldırılar artıyor, hakaretler çoğalıyor, azgın kâfirler cesaretleniyor. Çünkü kalkanımız yok. Çünkü Raşid bir Halifemiz yok. Derdimizle dertlenen, canımızı kendi canından aziz bilen adam gibi adamlar yok. Tek bir sözüyle Fransa’da Rasulullah’a hakaret içeren tiyatro gösterisini kaldırtan Halife Abdülhamidlerimiz yok. Müslüman bir kadına kâfirlerin saldırması üzerine onu kurtarmak için ordusunun başında seferber olan Halife Mutasımlarımız yok. Onların yerinde sözünün hiçbir değeri ve ağırlığı olmayan liderler var. Sıkıştıklarında işleri BM’ye, İslam İşbirliği Teşkilatı’na havale eden, oturup kınayan, kınayarak kâfirleri daha da cesaretlendiren aciz devlet adamları var. Ama elhamdülillah bizim imanlı neferlerimiz var. Kur’an-ı Kerim’i yakan kâfire haddini bildiren Filistinli genç aslanlarımız var. Korkak yöneticilere adeta cesaret verircesine kutsallarını korumak için meydanlara atılan yiğitlerimiz var. Kıymetli Müslümanlar işte ümmetin bu cesur evlatlarının tıpkı kendileri gibi cesur Halifelere ihtiyacı var.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet

25 Kasım Dünya Kadına Şiddet ile Mücadele günü. Bu gün, kadına şiddet uygulayanların artık şiddet uygulamayalım diye icat ettikleri bir gün. Bu münasebetle koro halinde kadın hakkında çok şeyler yazıldı, çizildi, söylendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan Twetter hesabından yaptığı açıklamada Kadına şiddete, tacize ve ayrımcılığa karşı mücadelenin devam edeceğini belirtip “bu ayıbı el birliğiyle ülkemizden tamamen sileceğiz” dedi.

Burada bir dakika durun Sayın Cumhurbaşkanı! Sizin kadına şiddetten anladığınız sadece gözünün morarması, kocası tarafından dövülmesi mi? Soruyorum size! Devlet ruhsatlı genelevlerinde bedenini satmak zorunda kalan kadınlar ne olacak? Pavyonlarda erkeklerin kucağına atılan kadınlar? Bunlar kadına şiddet değil mi? Geçinebilmek, insanca yaşayabilmek, çocuklarının belki anne babasının ihtiyaçlarını karşılamak için hava aydınlanmadan yola koyulan kadınlar? Toplu taşıma araçlarında tıkış tıkış bir halde cinsel tacize uğrama korkusuyla her gün işe gitmek zorunda kalan kadınlar? Çocuğunun kendisine en çok ihtiyaç duyduğu dönemde biricik evladını kreşe, bakıcıya bırakıp işe gitmek zorunda kalan ve bu nedenle vicdan azabı çeken kadınlar? Genç yaşta evlendiği için yıllar sonra kocasına tecavüzcü damgası vurularak hapse atılan, bu nedenle çocuklarıyla tek başına, savunmasız, korunaksız kalan kadınlar?

Evet, bunlara ne olacak Sayın Erdoğan? Bunlara yapılanlar kadına şiddet değil mi? Şiddet dediğiniz şey; can yakacak, insan ruhunu zedeleyecek, psikolojisini bozacak bir şeyse bu saydıklarım kadına yönelik şiddetin en şiddetlisidir. Bunların öyle bir yakıcı, öyle bir yıkıcı etkisi var ki tüm aileyi, hatta tüm toplumu derinden sarsıyor, gelecek nesilleri ifsat ediyor. İktidarın başında oturan siz! Kadına yönelik bu şiddetin tek sorumlusu sizsiniz! Zira siz, bu toplumun kadınlarını koruyamadınız! Batılı devletlerden gelen talimatlarla onları daha da korunmasız hale getirdiniz. İşte İstanbul sözleşmesi ortada, işte 6284 sayılı yasa ve tahribatları ortada! İslam’ın koruma altına aldığı aileyi dinamitlediniz, eşler arasına fitne ve nifak tohumları ektiniz. Kadınlarımızı sömürgeci kapitalist batının kölesi olarak kullandınız!

Kapitalizm kadını sokağa, savunmasız bir şekilde hayat mücadelesinin tam ortasına attı.  Servetine servet katmak için kadına ucuz iş gücü olarak baktı. Kadının ruhunu istismar etti, bedenini reklam malzemesi olarak kullandı. Evet, kapitalizm tüm bunları yaptı. Çünkü batılı kâfirlerin kadına verdiği değer, ekonomiye katkı sağladığı kadardır. Onlar kadına öyle bakıyorlar. Ya siz? Siz de mi onlar gibi bakıyorsunuz? Şayet bu ülkede yaşayan kadınları korumak istiyorsanız, yapmanız gereken şey kadını ifsat eden, alınıp satılan bir metaya dönüştüren kapitalist sistemden onu kurtarmanızdır.

Siz bir yandan kadına yönelik şiddeti el birliğiyle bitireceğiz diyorsunuz diğer yandan ailenin altına dinamit koyuyorsunuz Farkında mısınız? Batı’daki aile hayatlarına bir bakın! Saygı ve sevgiden yoksun, duygusal bağları kopmuş bireysel, çıkarcı bir menfaat birlikteliğine dönüşmüş. Bunu mu istiyorsunuz? Böyle bir aile modelini mi halkınıza yaşatmak istiyorsunuz?

Bildiğinizi çok iyi biliyorum ama tekrar hatırlatmak istiyorum: Allah insanı birbirini tamamlayacak şekilde kadın ve erkekten yarattı. Ne kadın erkeğe benzer ne de erkek kadına. Her birinin yaratılış özellikleri farklıdır. Bu farklara uygun olarak Rabbimiz onlara görev taksimi yapmıştır. Erkek, evin geçimini sağlamakla mükellef kılınırken; kadın, Allah'ın rızasını bilen, bunun için yaşayan topluma faydalı Müslüman bireyler yetiştirmekle mükelleftir. Bu toplumsal dayanışmada Allah kadını koruma altına alarak erkeğe emanet etmiştir. İslam emanet edileni her türlü zarardan ve kötülükten canı pahasına korumayı gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla, İslam’da kadına yönelik şiddeti bulamazsınız. Eğer ki insanı Allah'ın yarattığına inanıyorsanız Allah'ın bu görev taksimine de rıza göstermeniz gerekir. Allah şahit ki biz size nasihatte bulunduk! Dilerseniz bu hakikati alırsınız dilerseniz almazsınız!

Son olarak sözde Kadın Hakları savunucularına ve muhafazakâr feministlere seslenmek istiyorum. Batının Müslüman aileleri parçalama ve aile mefhumunu tamamen yok etme görevinde kilit rol size verildi! Siz de bu rolü bilerek ya da bilmeyerek kabul ettiniz. Batılı fikirlerin gönüllü misyonerliğini yapıyorsunuz. Bunu yaparken de sanki kendi fikirleriniz, sanki kendi projeleriniz gibi kendinizle, yaptığınız işle gurur duyuyorsunuz. Lakin bilin ki savunduğunuz fikirler İslam düşmanı batılı kâfirlerin fikirleridir. Halkın iyiliği için üretilmiş fikirler ve projeler değildir. Onlar kendileri gibi olmanızı istiyor, onlara özenmenizi, onları yüceltmenizi, onları örnek almanızı istiyorlar. Batılı yaşam tarzının tek doğru yaşam tarzı olduğu yalanını tüm dünyaya özellikle de İslam dünyasına kabul ettirmek istiyorlar. Batının bu tuzağından sakının! Batıl fikirleri ve projeleri Müslüman halka taşımayın! Bilin ki bu fikirler modası geçmiş, son kullanma tarihi dolmuş fikirlerdir. Bu fikirler İnsanı ve toplumu bataklığın, karanlık dehlizlerin içine sürükleyen batıl fikirlerdir. Her batılın kaçınılmaz sonu onları da bulacak ve pek yakında kapitalizm ile birlikte çöplüğe atılacaklar.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
26 Kasım 2019

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.