HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Başbağlar ve Urumçi Katliamlarının Yıldönümü

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Üyesi Sayın Muhammed Emin Yıldırım gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. - BAŞBAĞLAR VE URUMÇİ KATLİAMLARININ YIL DÖNÜMÜ - DOĞALGAZ VE ELEKTRİK ZAMLARI - TÜTÜN YASAĞI VE FAİZSİZ KONUT ŞİRKETLERİNİN KAPATILMASI

                                                 Haftalık Değerlendirme Toplantısı


BAŞBAĞLAR VE URUMÇİ KATLİAMLARININ YIL DÖNÜMÜ


Kıymetli Müslümanlar Değerli Basın Mensupları!
Bu hafta toplantımıza coğrafyamızda yaşanan iki acı olayı yıldönümünde anarak başlamak istiyorum. Dün Başbağlar ve Urumçi Katliamlarının yıldönümü idi. 5 Temmuz 1993’te Cumhuriyet tarihinin en büyük sivil katliamlarından biri Erzincan’ın Başbağlar köyünde yaşandı. Köye gelen PKK’lı teröristler, köy halkını kurşuna dizerek ve yakarak katlettiler. Terör örgütü mensupları, önce kadınları köy girişindeki Kuru Dere’de topladılar. Ardından evleri yağmalayıp ateşe verdiler. Kendilerine karşı koymaya çalışan 5 kişiyi de yakılan evlerde ateşe vererek hunharca öldürdüler. Bu elim olayda toplam 33 vatandaşımız hayatını kaybetti. Bu elim hadisede hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum, acıları hala taze olan ailelerine yakınlarına sabırlar niyaz ediyorum. 


Kıymetli Müslümanlar! 
Başbağlar’ın acısı aradan geçen çeyrek asra rağmen hala dinmedi. Köy halkı 28 yıl önce yaşadıkları olayın izlerini hala hafızlarından silemiyor. Katliamın üzerinden 28 yıl geçti fakat  failler hala ortaya çıkarılamadı. 1998 yılında jakoben laiklerin iktidarında Başbağlar davası takipsizlikle kapanırken, 2013 yılında AK Parti iktidarı döneminde ‘zamanaşımı' oyunu ile dava bitirildi. Olayın üzeri adeta kapatıldı. Hem yargının hem de gelmiş geçmiş iktidarların bu tutumu Başbağlar katliamının asıl faillerinin kimler olduğunu anlamak için yeterlidir.  Evet aslında fail bellidir. Asıl suçlu bellidir. Ülkenin başına musallat olmuş ve tek düşündükleri laik Kemalist rejimin bekası olan karanlık zihniyet, 28 Şubat'a zemin hazırlamak adına bu alçak provokasyonları gerçekleştirmiştir. Aynı karanlık zihniyet sırf Batılı efendilerini razı etmek için kucağımıza Kürt meselesi ve terör sorununu diye bir ateş topu bıraktı.  1000 yıldan fazladır İslam'ın çatısı altında dost ve kardeşçe yaşayan halklar, milliyetçilik ve mezhepçilik fikirleriyle birbirine düşman edilerek kanları akıtıldı. Dolayısıyla İslam coğrafyasındaki terör, fitne ve katliamların arkasında hep aynı karanlık el var. İslam bu topraklara yeniden hakim oluncaya kadar bu karanlık eller dünyamıza ve ahiretimize kastetmekten vazgeçmeyeceklerdir.  


Aziz Müslümanlar!
Bir diğer acı bundan tam 12 yıl önce Doğu Türkistan’da yaşandı.  25-26 Haziran 2009’da Çin’in Shaoguan şehrinde bir oyuncak fabrikasında çıkan olaylarda 10’u aşkın Müslüman Uygur işçi öldürüldü. Urumçi’de ve tüm Doğu Türkistan’da katledilen kardeşlerimizi rahmetle anıyorum. Rabbimden geride kalan muhacir ve mazlum ailelere sabırlar diliyorum. Bu cinayetleri protesto etmek için 5 Temmuz 2009’da Doğu Türkistanlı öğrenciler, barışçıl bir yürüyüş düzenlemek istediler. Yürüyüşe katılan Müslümanlara Çin rejimi ve Han Çinlileri saldırdılar. Binlerce Uygur, sokak ortasında, gözaltında, evlerinde, iş yerlerinde öldürüldüler. Binlercesi yaralandı ve sakat bırakıldı. İşte o günden bu yana tam 12 yıl geçti.  Peki, bu süre zarfında sözde insan hakları kuruluşları, Birleşmiş Milletler, Batılı devletler ve bu devletlerle uşaklık yapan yöneticiler bu soykırımı, bu insanlık ayıbını gördüler mi? Görmediler! Görmeyecekler! 


Bakmayın siz bugün Amerika ve İngiltere gibi devletlerin Doğu Türkistan’da yaşananları soykırım olarak tanımasına. Onlar sadece Çin’in ekonomik yükselişini durdurmak için acılarımızı istismar ediyorlar. Yoksa Müslümanların yaşadığı zulümler zerre umurlarında değil. Daha acı olanı ne biliyor musunuz? İslam beldelerindeki yönetimlerin neredeyse tamamı bu meselede Çin’in yanında yer aldılar. İslam beldelerinde Çin’in kirli parasının satın alamadığı tek bir lider yok maalesef. Batının köhne değerlerini pazarlama konusunda bülbül kesilenler Doğu Türkistan’daki insanlık suçu karşısında dilsiz şeytan gibiler. Özellikle Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin tek umut olarak gördüğü Türkiye’de Çin’in işlediği suçları yok sayma konusunda çok rezil bir tavır var. Türkiye medyası hiç utanmadan Çin komünist partisini öven ilanları gazetelerinde tam sayfa yayınlıyorlar. Yöneticiler Çin’in güvenliğini kendi güvenliği olarak görüyorlar. Peki ya Müslüman Uygur halkının güvenliği ne olacak, onların güvenliğini kim koruyacak? Bugün Doğu Türkistan’da her yer Urumçi, her yer acı, her yer ıstırap. 8 milyon Uygur Müslüman kardeşimiz Çin’in toplama kamplarında işkence ve tecavüze uğruyorlar. Ölüm bizim için daha iyi diyorlar. Dışarıda kalanlar ise seslerini duyurmak için başka ülkelere göç etmek zorunda kalıyorlar. Sizin anlayacağınız Doğu Türkistanlı Müslümanların da Allah’tan başka kimseleri yok. Suriyeli, Mısırlı, Arakanlı ve Filistinli Müslümanlar gibi... 


DOĞALGAZ VE ELEKTRİK ZAMLARI
Hükümet haftalar öncesinden 1 Temmuz itibariyle tüm yasakların kalkacağını ve kapalı olan işyerlerinin tekrardan faaliyete geçeceğini duyurmuştu. Aylardır kapalı olan esnafın, saat sınırlamasından dolayı gelir kaybı yaşayan işyerlerinin buralarda çalışan binlerce işçinin ve Pandemi’den dolayı işlerini ötelemek zorunda kalan tüm vatandaşların gözü 1 Temmuz’a çevrilmişti. Pandemi’nin etkisiyle daha da zorlaşan hayat şartlarının 1 Temmuz itibariyle biraz hafifleyeceği konusunda tüm vatandaşların içinde az da olsa bir umut yeşermişti. Ancak o az olan umudu da hükümet, 30 Haziran’ı 1 Temmuz’a bağlayan gece yaptığı elektrik, doğalgaz ve LPG zamlarıyla maalesef söndürdü. 1 Temmuz’a saatler kala Elektriğe konutta %15, sanayide %20,  doğalgaza %12 ve LPG’ye 60 kuruş olmak üzere gece yarısı zamlar yapıldı. Yapılan bu zamlar başta sanayi olmak üzere ticaretin birinci derecede maliyetleri arasında yer alıyor. Dolayısıyla bu zamlar tüm ürünler için domino etkisi oluşturacak ve son tüketici olan vatandaşa daha ağır olarak yansıyacaktır.


Yapılan bu zamlar ile birlikte elektriğe son 3 yıl içinde yüzde 122’lik bir zam gelmiş oldu. Doğalgaza ise son 3 yıl içinde 7 kez zam yapılarak toplamında yüzde 110’luk bir zam gelmiş oldu. Hükümet “müjde” adı altında ne zaman doğalgaz rezervi bulsa akabinde hemen zam yapıyor! Hükümete bağlı TUİK kurumu ise % 15-16’larda enflasyon rakamı açıklıyor. Yahu çocuklar bile kanmıyor artık bu enflasyon masallarına. Ancak hükümet medya eliyle zamları ve verileri o kadar güzel manipüle ediyor ki, her defasında toplumun gazını almayı başarıyor. Hele ki sosyal medyanın gücü ile tüm toplumu dakikalar içerisinde istediği çizgiye getirebiliyor. 


Değerli Müslümanlar, Sayın Basın Mensupları
Halka reva görülen bu fakirliğe ve zamlara bir de yöneticiler ve zenginler nazarından baktığımızda onların hayatında fakirliğin ve zorluğun en ufak emaresini bile göremiyorsunuz. Her seçim zamanı “hizmetkar olmaya geldik” sloganı ile halktan oy toplayan yöneticilerin hayatlarında hiçbir zorluk yok. Aksine, kamu malına sahiplenmek suretiyle halkın tamamına ait olan mallar üzerinden servetlerini her geçen gün artırmaktalar. Sözde halkın vekili konumundalarken halkın fakirlik içinde onların ise zenginlik içinde olması tüm fotoğrafı özetliyor aslında. Kendileri servet içerisinde yüzerken her fırsatta halka kemer sıkmayı, tasarruf etmeyi ve acı reçeteleri üstlenmeyi nasihat etmekten de geri durmuyorlar. İşte son olarak, Emine Erdoğan’nın; “Gelin hep birlikte basit önlemler alalım; alışverişe çıkmadan önce alınacaklar listesi hazırlayalım, porsiyonlarımızı küçültelim” sözleri bunun en son kanıtıdır.


Sayın Emine Hanım, hayatınızda kaç defa elektrik faturası ödediniz? Doğalgaz faturası çok gelmesin diye kombinizi hiç kapattınız mı? Elinizde 3 kuruş para varken Pazar alışverişine hiç çıktınız mı? Ayın 20 sinden sonra takvim yapraklarına bakıp maaşa kaç gün kalmış diye gün saydınız mı hiç? Siz halkın porsiyonlarını nerden biliyorsunuz ki porsiyon küçültün diyorsunuz. Halkın çoğunluğu geçimini zor sağlıyor. İşçinin kazandığı az bir ücret ya zamlara ya da devletin vergilerine akıyor. O vergileri de ya faiz lobilerine yediriyorsunuz ya da itibarda tasarruf olmaz diyerek lüks hayatınızı finanse ediyorsunuz. 


Kıymetli Müslümanlar! Sırtını devlete yaslayıp tüm hayatlarını garanti altına alan, zenginleri daha zengin fakirleri ise daha fakir yapan bu köhne demokrasinin size bize vereceği hiçbir şey yoktur. Dönüp son bir asra bakalım,  iktidara kim gelirse gelsin,  halkın gördüğü şey; kriz, fakirlik, darbe ve yolsuzluktur. Halk kendi kendini yönetiyor masalı ile zenginler kamu malını sizden gasp ederek sizi de borç yükünün altına mahkum ediyor., Sizleri fakirliğe, sefalete ve zorluklara iten bu zulüm düzenini daha ne zamana kadar taşıyacaksınız? Sizin en büyük yükünüz sırtınıza yüklenen demokrasi ve Cumhuriyet yüküdür. Gelin hep birlikte bu yükten kurtulalım. Gelin insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkaran İslam davasını yüklenelim. İslam’ı hayata hakim kılarak gerçek adalet ve kalkınmayı tesis edelim.


TÜTÜN YASAĞI VE FAİZSİZ KONUT ŞİRKETLERİNİN KAPATILMASI
Ekonomik kriz, doların yükselmesi, pandemi, enflasyon derken halkın alım gücü her geçen gün azaldı. İşyerleri kapandı küçük ve orta ölçekli esnaf tabiri caizse kan ağlıyor. Böylesine zor günlere bir zorluk daha eklendi geçtiğimiz hafta. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından 2017 yılında çıkartılan ve 4 yıldır ertelenen tütün yasası 1 Temmuz 2021 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu yasaya göre artık tütün üreticisi küçük ve orta ölçekli esnaf diye bir şey olmayacak. Tarım ve Orman Bakanlığı tütün üretimi için 250 tütün üreticisinin bir araya gelerek kooperatif kurmasını şart koşuyor. Sadece bu şarta uyanlara yetki belgesi verilecek. Kaçak tütün üretenler, satanlar ise 3 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak. 1 Temmuz’da yürürlüğe giren bu yasa sonrası binlerce tütün üreticisi Adıyaman’da sokaklara çıktı ve şehirlerarası yolları trafiğe kapatarak yasanın geri çekilmesi talebinde bulundu. 


Kıymetli Müslümanlar Sayın Basın Mensupları
Yeşilay’ın hazırladığı ve ulusal yayın yapan birçok kanalda sık sık gösterilen bir kamu spotu vardı. Hepiniz hatırlarsınız. Bu kamu spotunda sigaranın zararlarından bahsettikten sonra sigara şirketleri için “onlar kazanırken biz kaybediyoruz” şeklinde etkili bir cümle kullanılmıştı. Bu cümle şimdi tam yerini buldu “onlar kazanırken biz kaybediyoruz. Kim bu onlar? Türkiye’nin sigara pazarı 5 yabancı şirketin elinde! ABD - Türk ortaklığı Philip Morris Sabancı Philsa pazarın %41’ine sahip. Şubat 2008’de 1 milyar 720 milyon dolara Tekel Sigara’yı satın alan İngiliz British American Tobacco (BAT) ise yaklaşık yüzde 38’lik payıyla pazarın ikinci büyük şirketi. Japan Tobacco International (JTI), yüzde 10, European Tobacco yüzde 7, İngiliz Imperial Tobacco % 3.


Sigara satışından gelen günlük 5 milyon dolardan fazla para bu beş yabancı şirket arasında pay ediliyor. Onlar kazanıyor biz kaybediyoruz! Şimdi bu yasayla birlikte yerli tütün üretimi ciddi miktarda azalma yaşanacak. Onlar daha çok kazanacak Adıyamanlı tütün üreticileri kaybedecek. 5 yabancı şirketin servetlerine servetler eklenecek. Buradan uyarıda bulunuyorum. İktidar bu yasayı derhal durdurmalı ve insanların geçim kaynaklarını yabancı şirketlere peşkeş çekmekten vazgeçmeli. Tütün üretiminden ve satışından geçimini sağlayan onbinlerce insanın sesine kulak vermeli.


Kıymetli Müslümanlar! 
Adıyaman tütününe yasak getirilmesi hadisesinin bir benzeri de yine yakın bir zamanda “faizsiz” ev satan şirketlerle alakalı yaşandı. Banka kredisi olmaksızın kurayla ev ve taşıt satışı yapan 21 şirket Bankacılık Denetleme Kurumu tarafından kapatıldı. Geri kalan birkaç şirket ise ağır şartlara bağlanarak işlevsiz hale getirilmeye çalışılıyor. İnsanların harama bulaşmaksızın hayallerini gerçekleştirmesinin önü kesilmek, ev ya da araba almak isteyen her kişi bankalarla muhatap olmak zorunda bırakılmak isteniyor. Böylece onlar yani bankalar kazanacak biz yine kaybedeceğiz. 
Tütün üretimine getirilen yeni düzenleme ve faizsiz konut satan şirketlere yapılan operasyonlar gösteriyor ki iktidar kapitalist servet sahiplerinin değirmenine su taşımaktan başka hiçbir şey yapmıyor. Kaşıkla verip kepçeyle alıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 31 Mayıs’ta 20 ABD’li şirketin üst düzey yetkilisiyle yaptığı görüşme de dikkate alındığında yeni bir talan dalgasıyla karşı karşıya kaldığımız görülmektedir. Her fırsatta yerli ve milli olmaktan bahseden iktidar cenahı yerli üreticileri yok ederek pazarı yabancı şirketlere teslim etme gayretindedir ki bu çıkmaz bir sokaktır. Zira kapitalist şirketler açgözlüdür ve asla doymak bilmezler. Ne verirseniz daha fazlasını isterler ve maalesef de alırlar. 


Değerli Müslümanlar Sayın basın mensupları.
Kapitalizm çağın en büyük hastalığıdır. Bu hastalık aç gözlülük hastalığıdır, sömürü hastalığıdır. Kapitalizmle ancak ve ancak İslam’ın iktisat nizamı mücadele edebilir, ona galip gelebilir ve onu hayat sahnesinden def edebilir. İslam iktisat nizamında adalet vardır! Hak vardır! Hukuk herkes için vardır! İnsanlığı kalkındıracak yegane iktisat nizamı İslam iktisat nizamıdır. Bu nizamı tatbik edecek devlet ise sadece Raşidi Hilafet Devletidir.  

Hizb-ut Tahrir Türkiye

06 Temmuz 2021

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.