HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

BURSA VALİLİĞİ’NİN HİLAFET SORUŞTURMASI

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar, gündeme ilişkin açıklamalarda bulunuyor. - BURSA VALİLİĞİ’NİN HİLAFET SORUŞTURMASI - İKTİDARIN EKONOMİ VE HUKUK REFORM SEFERBERLİĞİ - KARABAĞ ANLAŞMASI’NDA TÜRKİYE’NİN ROLÜ

BURSA VALİLİĞİ’NİN HİLAFET SORUŞTURMASI

Bu hafta toplantımıza sosyal medya hesabında Kelime-i Tevhid bayrağını Hilafet etiketi ile paylaştığı için Bursa Valiliği’nin hakkında soruşturma başlattığı mahalle bekçisi İsmail Belindir ile başlamak istiyorum. Tarih 26 Kasım 2020… Ayasofya’nın yeniden ibadete açıldığı günler yani… Bu sebeple de Hilafetin çokça konuşulduğu o hafta, #Hilafet etiketi ile sosyal medya hesabından Kelime-i Tevhid bayraklı bir paylaşım yapmış İsmail Belindir. Birkaç Kemalist gazeteci mahalle bekçiliği yapan İsmail Belindir’in bu paylaşımına sosyal medya da şikâyet mahiyetinde tepki göstermişler. Aradan geçen 3,5 aydan sonra, Bursa Valiliği bekçi hakkında soruşturma açıldığını ve soruşturmanın devam ettiğini dikkat edin tam da 10 Kasım’da, kamuoyuna duyurdu.

Olayın duyulmasının ardından sosyal medyadan bu karara ve Bursa Valisi’ne tepki yağdı. Kelime-i Tevhid, Vali İstifa, etiketleri gündem oldu. Hizb-ut Tahrir Türkiye olarak bizde #RasulünBayrağıKelimeiTevhid etiketi ile twitter de gündem çalışması yaptık ve bu etiket uzun süre Türkiye gündeminde 1. sırada kaldı. abi gelen tepkilerin ardından valilik açıklamasını yayından kaldırdı ikinci yeni bir açıklama yayınladı. Bu ikinci açıklama ilk açıklamasından daha da berbattı. Valilik mahalle bekçisi İsmail Belindir hakkında başlatılan soruşturmanın sebebinin Kelime-i Tevhid olmadığını, paylaşımda kullanılan #Hilafet etiketinden dolayı soruşturmayı açtıklarını duyurdu.

Ne diyelim… Veyl olsun! Veyl olsun! Yazıklar olsun! Hilafet yazmayı dahi suç kabul eden köhnemiş zihniyetiniz yere batsın! Şimdi buradan Bursa Valiliğine, Sayın Vali’ye ve onunla beraber bu köhnemiş zihniyete destek veren laik Kemalistlere soruyoruz, yürekleri varsa cevap versinler!  Hilafet istemek Anayasaya aykırı diyorsunuz değil mi? Anayasanın ilk dört maddesinde Türkiye’nin yönetim şeklinin Cumhuriyet olduğu ve bu sistemin değişmesinin teklif dahi edilemeyeceği yazıyor değil mi? Siz bu maddelere dayanarak Hilafet istemek Anayasa’ya aykırı diyorsunuz değil mi? Evet!

Peki, siz Anayasa nedir biliyor musunuz? Anayasa, toplumun benimsediği ve üzerinde uzlaştığı değer yargılarının bir araya toplandığı metindir. Bu bazen yazılı olur bazen olmaz, ama her devletin bir anayasası mutlaka vardır. Bu topraklarda yüzyıllar boyunca hüküm süren Osmanlı Hilafet Devleti’nin yazılı olmayan bir anayasası vardı.  Bu anayasaya göre İslam Şeriatını uygulayan devletin yönetim şekli olan Hilafeti kaldırmak, kaldırmaya yeltenmek teklif dahi edilemezdi. Bırakın Osmanlı Hilafet Devletini, Batı hayranı ittihat ve terakki cemiyetinin dayattığı Kanuni Esasi’de dahi bu böyleydi. Niye böyleydi, çünkü İslam toplumu yazılı olsun ya da olmasın bu esaslar üzerinde ittifak etmişti. İslam Toplumun göre Hilafeti kaldırmaya teşebbüs cinayete teşebbüs demekti.

Şimdi cevap verin! Toplumun üzerinde ittifak ettiği Osmanlı Hilafet Devleti Anayasasına göre suç olan, teklif dahi edilemeyen Hilafeti kaldırma işini kim yaptı? İslam’ın şeriatının hükümlerini tümden yok sayma ve yürürlükten kaldırma cürmünü kim işledi? Kim toplumun üzerinde uzlaştığı esasları yerle bir etti? Uğruna kanların döküldüğü, canların verildiği bu değerleri kim ayaklar altına aldı? Bütün bunları Cumhuriyetin kurucu kadrosu yaptı. Bu kadroda kim varsa onlar Osmanlı Anayasasını çiğneyerek cürüm işlediler. O gün Osmanlı Anayasasına aykırı hareket ederek cinayet işleyen ve Hilafeti kaldıran Cumhuriyetin kurucu kadrosu şimdi bugün bizden uydurdukları anayasaya saygılı olmamızı bekliyorlar. Üstelik bu anayasa Türkiye toplumunun üzerinde uzlaştığı bir anayasa olmadığı halde! Darbeci ve dayatmacı bir anayasa olduğu halde bunu istiyorlar! Sömürgeci ve işgalci batıdan ithal edilen bir anayasa olduğu halde bunu istiyorlar!

Sayın Vali! Belki farkında değilsiniz ama bu halk Müslüman bir halktır! Hilafet İslam’ın yönetim biçimidir, Cumhuriyet ise laikliğin yönetim biçimidir. İslam Allah’ın hükmüne teslim olmak boyun eğmektir, laiklik ise Allah’ın hükümlerini yok saymak ve ilahlık taslamaktır. Siz ne zannediyorsunuz? Bir Müslüman memur olunca, polis olunca, asker olunca, öğretmen olunca dinini de terk mi edecek, laik mi olacak, bunu mu bekliyorsunuz? Çok beklersiniz! Çünkü laiklik dinsizliktir ve dinsizlik de küfürdür. Bu halk, işçisiyle işvereniyle, esnafıyla memuruyla, yaşlısıyla genciyle Müslüm bir halktır. Dolayısıyla siz ve sizin gibi laik Kemalistler ne kadar baskı yaparsanız yapın, ne kadar halka İslam’ı unutturmaya çalışırsanız çalışın başarılı olamayacaksınız, olamazsınız. Bu halkın kalbinden İslam sevgisini, Hilafet sevgisini söküp atamayacaksınız! Bu ülkede 100 yıldır verilen laik eğitim sistemi İslam ve Hilafeti karalamaya çalıştı. Ama sadece Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması bile Müslümanlara yeniden Hilafeti, Hilafetin izzetini ve gücünü hatırlattı. Ya birde mahalle bekçisi kadar cesaret gösteremeyen âlimler, hocalar, imamlar ve kanaat önderleri korkmadan Hilafeti anlatsalar, konuşsalar ne olur biliyor musunuz? Ah o günler nerede, nerede zalim sultan karşısında hakkı haykıracak âlimlerinin sesini işiteceğimiz o günler. İnşaAllah görebiliriz kıymetli Müslümanlar biz umutluyuz bu günler yakın Allah’ın izniyle…

Dolayısıyla Sayın Vali, yapamazsınız, örnek aldığınız Batı yüzyıllardır bunu başaramadı, İslam ve Hilafeti bu halkın kalbinden silemedi, sizde silemezsiniz. Çünkü siz bu halktan kopuk yaşıyorsunuz, siz bu halkın değerlerini taşımıyorsunuz. Siz Hilafet isteyen memur hakkında soruşturma açarken, sizin diğer memurunuz sokakta evinin yanmasını hüzünle izleyen vatandaşa 900 TL maske cezası kesti bunu biliyor muydunuz? Siz açıklamanızda “söz konusu soruşturma, dini değerlerimizi ihtiva eden bir görsel sebebiyle değil, yani Kelime-i Tevhid sebebiyle değil, paylaşımda kullanılan #Hilafet etiketinin, devlet memuru ödev ve sorumluluğuyla bağdaşmaması nedeniyle açılmıştır.”dediniz. Şimdi size soruyorum; dini değerlerimizi ihtiva eden Kelime-i Tevhid bayrağındaki لا اله الا الله ne demek biliyor musunuz? Allah’tan başka ilah yok demek. Allah’tan başka hiçbir ilahın karşısında eğilmeyeceğim demek. Bu ülkede 10 Kasım törenlerinde ayağı kalkmadığı için insanlar işten atıldı Sayın Vali... Resmi kurumlarda memurlar, okullarda öğrenciler, işyerlerinde çalışanlar ve hatta sokaklarda insanlara saygı duruşunda bulunmaları için baskı yapıldı. Söyleyin bakalım, İslam akidesini temsil eden Kelime-i Tevhid bayrağını Hilafet etiketi ile paylaşmak devlet memurunun ödev ve sorumluluğuyla bağdaşmıyorsa, betondan büstün önünde eğilmek mi bağdaşıyor? Beton büstlere boyun eğdirerek mi bu devlete sorumluluk sahibi memurlar yetiştireceksiniz? Olmaz Sayın Vali olmaz, Anadolu’nun Müslüman evlatlarından laik Kemalist olmaz, İsmail Belendir yalnız değil, bu halk Müslüman bir halk ve hepsini özlemi Hilafet…

Son olarak buradan hakkında soruşturma başlatılan İsmail Belindir’e de sesleniyoruz ve diyoruz ki, Sakın mahzun olma, sen yalnız değilsin, sadece Türkiyeli Müslümanlar değil tüm dünya Müslümanları senin yanında. Sen bu yaptığınla ümmetin özlemi olan Hilafeti hatırlattın! Seni Türkiye halkı mahalle bekçisi olarak tanıdı ama sen Müslüman olarak İslam’ın da bekçisisin. Sen Müslüman olmanın ve Allah’a kul olmanın görev ve sorumluluğunu yerine getirdin. Unutma ki Müslümanlar olarak biz senin yanındayız ve Allah seninle…

İKTİDARIN EKONOMİ VE HUKUKTA REFORM SEFERBERLİĞİ

Biliyorsunuz bu ayın başında ABD Başkanlık Seçimleri yapıldı. Türkiye’de iktidar ve medyanın beklentisi seçimleri Trump’ın kazanmasıydı ama bu beklenti boşa çıktı. Demokratların adayı Joe Biden’ın seçimleri kazandığı duyuruldu. Tabi daha henüz Amerika’da görev değişimi olmadı, Trump hala direniyor, çaldılar hile yaptılar falan diyor ama Türkiye başta olmak üzere Batılı birçok ülke Biden’i tebrik etti bile. Demokratların yönetimi devralmasının etkileri Amerika’da kendini daha henüz göstermiş değil ama Türkiye değişime ayak uydurmaya başladı bile… Ekonomi başta olmak üzere Türkiye'de her şeyin çok iyi gittiğini sık sık tekrarlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ne olduysa birden bire seferberlik başlattıklarını açıkladı. Geçen hafta gerçekleştirilen Ak Parti Grup Toplantısında konuşan Erdoğan "ekonomi ve hukukta" yeni bir dönem başlattıklarını söyledi. Bu açıklama, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın istifası ve ekonomi yönetiminin el değiştirdiği bir dönemde yapıldı. Dolayısıyla ekonomi ile ilgili bütün fatura eski Bakan ALBAYRAK’a kesildi. Yani yeni dönem reform dönemi, eski dönem sorun dönemi…

CB Erdoğan sorunlu olan her konuda faturayı başkasına kesmeyi iyi beceriyor. Dolayısıyla bu konuda da ekonomik krizin yükünü damadının sırtına yükleyip işin içinden sıyrıldı. Eğer ülkede iyi giden bir şey varsa bu Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, kötü giden bir şey varsa bu başkalarından! Bu algı parti yöneticilerine, parti tabanına tamamen yerleşmiş durumda açıkçası… Peki, yargı ve adalette yapılan hukuksuzluklar kime fatura edilecek, hak ihlallerinin faturası kimin sırtına yüklenecek? Bu konuda Adalet Bakanı Adulhamit Gül sorumluluğu üzerine almayacağa benziyor. Burada fatura mahkemelere ve yargıçlara kesilecek öyle gözüküyor.

Niye böyle söylüyorum Kıymetli Müslümanlar!

Çünkü Abdulhamit Gül geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanlığı’nın düzenlediği bir sempozyumda konuştu, hâkim ve savcılara şöyle seslendi: “Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun. Bizim yargı mensuplarından beklediğimiz budur.” dedi. “Hiç kimsenin talimatına, telkinine bakarak değil, dosyaya bakarak vicdanınıza göre karar verin, 83 milyon geleceğe daha güvenle baksın.” diye buyurdu Sayın Bakan! Tabi bakan bu konuşmayı Erdoğan’ın parti grup toplantısında yaptığı hukuk ve ekonomide seferberlik çağrısından hemen sonra yaptı.

Şimdi soruyorum! Sayın Bakan siz neye baktığınızı biliyor musunuz? Yargıya, hukuka adalete siz bakmıyor musunuz? Mahkemelere kim talimat veriyor acaba, siz bu mahkemelere talimat verenleri tanımıyor, bilmiyor musunuz? Yargıdaki laik ulusalcıların, milliyetçi yargıçların samimi Müslümanlara yönelik başlattıkları, haksız, hukuksuz soruşturmaları bilmiyor musunuz bu yargılamalardan haberiniz olmadı mı yoksa? Siz Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 2017 yılında Hizb-ut Tahrir üyesi 105 kişi hakkında 660 yıllık cezayı onadığında neredeydiniz? Anayasa Mahkemesi’nin verdiği hak ihlali kararlarına direnip bu kararları dinelemeyen mahkeme heyetleri hakkında HSK’yı göreve neden çağırmadınız? Osman Kavala için harekete geçen HSK samimi Müslümanlar için de harekete geçecek mi? Suçsuz yere cezaevine konulan Hizb-ut Tahrir üyeleri için de harekete geçecek mi? Daha 2 ay önce Antalya’da haksız yere tutuklanan 11 Hizb-ut Tahrir üyesi için de HSK harekete geçecek mi? Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin mağduriyet yaşattığı Nihat KURTARAN, Bekir KURTULUŞ, İbrahim ER ve diğer kardeşlerimiz için de harekete geçecek mi? Müslüman olduğu için Kemalistlerin baskısı ve mahkemelerin zulmü ile cezaevine atılan Halis Bayuncuk ve diğer Müslümanlar için HSK harekete geçecek mi?

Sizin hukuk reformu dediğiniz şey sadece laiklere, liberallere, demokratlara mı adalet getirecek yoksa? Yoksa siz bu hukuk reformunu ülkeye para getirecek yabancı yatırımcılara güven vermek, kapitalist sermayedarları rahatlatmak için mi yapıyorsunuz? Müslümanlar için hukuk, Müslümanlar için adalet ne zaman tecelli edecek Sayın Bakan! 28 Şubat mağdurları 20 yıl, 30 yıl zindanlarda kaldıktan sonra özgürlüklerine kavuştular. Onca gündeme rağmen, onca kamuoyuna rağmen Müslümanların zindanlarda çürümesine seyirdi kaldınız.

Kıymetli Müslümanlar! İktidar asla ve asla sizi, insanı düşünerek, hakkınızı ve hukukunuzu gözeterek reform yapmıyor, bunları bilin ve sakın inanmayın. Ne iktidar partilerine ne muhalefete asla ve kata inanmayın. Bakın Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen hafta Ak Parti Tekirdağ İl Kongresi’nde dedi:“ Bakanlıklarımız ve kurumlarımızın yanında ilgili tüm kesimlerle yakın diyalog ve iş birliği hâlinde ülkemizde ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz.”

Sayın Erdoğan, siz ta bundan 19 yıl önce de bunu söylememiş miydiniz? Daha Ak Parti’yi kurduğunuz gün, parti programında bunları yazıp anlatmamış mıydınız? 19 yıl önce ekonomi programınızın ilk cümlesini size okuyorum: “Partimizin ekonomik misyonu insanlarımızın refah ve mutluluğunun artırılmasıdır.”

Refah ve mutluluk öyle mi, sizin eski dönem iktidarlarından ne farkınız var? Onlar parayı laik kapitalistler ile paylaştılar. Siz geldiniz parayı aynı şekilde sizde sermaye sahipleri ile medya baronları ile köprü, otoyol ve havalimanı sahipleri ile paylaştınız. Refah ve mutluluk öyle mi, refahı yaşayan onlar, para ile mutlu olanlar siz ve onlar. Tanzimde sıra bekleyenler ise gariban halk ve vatandaşlar. Yüz milyonlarca vergi borcu silinenler sizin babayiğit dediğiniz prensleriniz… Pandemi sürecinde nefes almak için azıcık dışarı çıkıp sonra da cezayı yiyen bizim büyüklerimiz…  Bir gecede döviz kurunun yükselmesiyle servetine servet katan zenginler refah içinde, yerli para kullanın, Türk lirası kullanın diyerek dolar yaktırdığınız vatandaş ser sefil…

Ak Parti’nin ekonomi programında hala daha yazılı olan şu madde sizin geçmişinizin ne olduğunu, geleceğinizin ne olacağını apaçık gösteriyor. “Ak Parti Avrupa Birliği, Dünya Bankası, IMF ve diğer uluslararası kuruluşlarla olan ilişkilerimizin, ekonomimizin ihtiyaçları ve ulusal çıkarlarımız doğrultusunda sürdürülmesi gerektiğine inanır.” Siz buna inanarak “Mal ve hizmet üretimini artıracağınızı, işsizliği azaltacağınızı, hayat pahalılığını önleyeceğinizi ve gelir dağılımında adaleti sağlayacağınızı söylediniz. Siz yalan söylediniz, siz bu halkı aldattınız… Siz işinize geldi laiklerle, işinize gelmedi demokrat liberaller ile çalıştınız. Siz gün oldu Gülenciler ile gün oldu Ergenekoncular ile çalıştınız. Şimdi Milliyetçilerle ve hatta ulusalcılarla çalışıyorsunuz. Bakıyoruz da yeniden demokratlara, liberallere göz kırpıyorsunuz. Görüyoruz ki liberallerde sizin yüzünüze gözünüze bakıyorlar. Yeni dönem acaba bizim dönemimiz olur mu diye ümitleniyorlar.  Siz samimi Müslümanlar ile hiç ama hiç çalışmadınız. Çünkü eğer etrafınızda samimi, hakkı konuşan, sizi muhasebe eden iki tane adam olsaydı siz bu halkı aldatamazdınız. Yalan söyleyemezdiniz, zengini kayırıp fakire çay dağıtamazdınız. Sizin yanınızda hakkı ve adaleti gözeten bir adam olsaydı Müslümanları haksız yere mahkûm edemezdiniz.

 KARABAĞ ANLAŞMASI’NDA TÜRKİYE’NİN ROLÜ

Bilindiği üzere 10 Kasım gecesi Azerbaycan ile Ermenistan arasında Rusya’nın gözetiminde bir ateşkes anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre Azerbaycan ve Ermenistan kontrol ettikleri pozisyonlarda kalacaklar. Dağlık Karabağ'daki temas hattı ve Karabağ'ın Ermenistan ile bağlandığı koridora ise Rus barış güçleri konuşlandırılacak.

Kıymetli Müslümanlar! Geçen hafta bu kürsüden ateşkesin Azerbaycan açısından bir hezimet olduğunu söylemiştik. Yine önceki haftalarda ne Azerbaycan’ın ne de Ermenistan’ın savaşı başlatan taraf olmadıkları için savaşı bitiren taraf olamayacaklarını söylemiştik. Nitekim öyle de oldu. Ermenistan başbakanı Paşinyan’ın ezik bir dille ifade ettiği gibi, Azerbaycan birkaç gün daha savaşsaydı Karabağ’ı tamamen geri alacaktı, Rusya’nın devreye girmesiyle savaşı durdurdu. Yapılan bu anlaşma ilk bakışta Azerbaycan’ın zaferi gibi görülebilir. Oysa dikkat ve feraset ile bakıldığında anlaşmanın Rusya’nın bir işgal operasyonu olduğu apaçık ortadadır. Zira kâfir Rusya barış gücü adı altında yaklaşık 2000 asker ile Karabağ’ı resmen işgal etti. Artık Karabağ’da işgalci Ermenistan yerine işgalci Rusya var. Aliyev rejimi kendi elleriyle Azerbaycan topraklarına Rusya’yı yerleştirdi. Aliyev, işgalden temizledikleri yerlerde ezan okuyan kahraman Azeri askerlerinin heveslerini kursağında bıraktı. Bir de utanmadan zafer kazandığını ilan etti. Ey Aliyev! Ermeni çeteleri Karabağ’dan çıkardın. Rus güçlerini nasıl çıkaracaksın? İhanet ve basiretsizliğiniz sayesinde Rusya Karabağ’a yerleşti. İşgalci Rusya nasıl ki Kırım’dan çıkmıyorsa Karabağ’dan da çıkmayacak bunu biliyorsun değil mi?

 

 

Gelgelim Türkiye’ye…

Azerbaycan’ın sonuna kadar arkasında olduğunu söyleyen, Ermenistan işgali bitene kadar mücadelenin devam edeceğini dillendiren Türkiye ne yaptı? O da Azerbaycan rejimi gibi zilleti başarı diye pazarladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan tıpkı Aliyev gibi yaşanan teslimiyeti örtmek için Türkiye’nin Rusya ile birlikte Karabağ’da barış gücü bulunduracağını söyledi. Bunun için meclise tezkere gönderildi. Ancak anlaşmanın maddeleri yayınlanınca Karabağ’da sadece Rus askerlerinin olacağı Türkiye’nin ise havadan gözlem yapacağı ortaya çıktı. O da Karabağ’da çatışmaların yaşandığı bölgeye uzak bir noktada. Dahası Rus askerleri 14 Kasım itibarıyla Karabağ’da devriyelere başladı bile.

Kıymetli Müslümanlar!

Yazık ki bundan sonra Karabağ meselesi Müslümanlar için artık daha büyük bir sorun teşkil edecek. Amerika Rusya’yı uluslararası arenada sıkıştırmak için Karabağ meselesini daha çok gündeme getirecek. Türkiye bu mesele de yine sınıfta kaldı, çünkü Amerika’nın peşine takıldı, Azebaycan’ı sahada destekledi ama masa da Rusya’ya tosladı. Türkiye İslam topraklarını asıl sahiplerine iade edip kurtarıcı olması gerekirken Karabağ’da işgalci Rus askerlerini gözlemlemeye razı oldu. Tıpkı Suriye’de yaptığı gibi. Türkiye iktidarı sırf koltuğu korumak için sömürgeci Amerika ile dünyanın her yerinde çalışmaya hazır olduğunuzu söyledi. Hem de hiç utanıp ibret almadan! Eğer iktidar yöneticileri Amerika’dan korktuğu kadar Allah’tan korksaydı gerçek zaferleri hak eder, dünya ve ahiretin izzetine nail olurlardı. Ama olmadı bu halleri ile İslam beldelerindeki diğer tüm yönetimler gibi kaybetmeye mahkûm olacaklar maalesef…

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.