HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Çözüm Ne Uluslararası Barış Gücü Ne Eli Kanlı İran Ne De Darbeci Sisi’den Beklenir

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. -Çözüm Ne Uluslararası Barış Gücü Ne Eli Kanlı İran Ne De Darbeci Sisi'den Beklenir -Devlet-Mafya İlişkisinin İfşaatları

Haftalık Değerlendirme Toplantısı


ÇÖZÜM NE ULUSLARARASI BARIŞ GÜCÜ NE ELİ KANLI İRAN NE DE DARBECİ SİSi’DEN BEKLENİR 


Ramazan ayının başında Kudüs’ün Şeyh Cerrah mahallesinde başlayan Yahudi varlığının haydutluğu, biliyorsunuz önce Mescid-i Aksa’da ibadet eden Müslümanları hedef aldı. Sonra Gazze’de yaşayan savunmasız sivillere füze ve bombalarla saldırdı bu işgalci varlık. Ve bu zamana kadar 66’sı çocuk, 39’u kadın toplam 248 kardeşimizi şehit etti. 75 yıldır zaten işgal ve abluka altında yaşayan Filistinli kardeşlerimiz, bu Ramazan ayını, bu bayramı da bombalar altında geçirdiler. Sonunda Netanyahu hükumeti, ateşkes kararı aldığını söyledi. Söyledi söylemesine de bu haydut sözünde durdu mu? Bunun sözüne itibar edilir mi? Aynı şekilde saldırılarına devam etti. 


Daha dün Şeyh Cerrah mahallesinde silahsız sivil bir genci koskoca bir cadde de katlettiler. Ramallah’ta başka bir genci katlettiler. Bunu neden yapıyorlar, buna nasıl cesaret ediyorlar? Bu korkaklar neden ateşkes deyip sonra da göz göre göre sivilleri katletmeye devam ediyorlar? Çünkü bu coğrafyada onlara haddini bildirecek adam gibi bir lider yok! Çünkü İslam beldelerinin yöneticileri sadece kınama açıklamaları yapmak ve meseleyi BM’ye havale etmekle yetindiler. Sonra da utanmadan kalkıp ateşkesi zafer diye haklara yedirdiler. 


Kıymetli Müslümanlar! 
İşgalci Yahudi varlığının aldığı ateşkes kararı kim için zafer? Filistin halkı için bir zafer mi, bizim için bir zafer mi? Hayır! Müslümanların başına musallat olan yöneticiler için zafer? Evet ateşkes kararı onların zaferi… Ama Müslümanların lehine değil, Kudüs ve Aksa lehine değil, Filistin lehine bir zafer değil aksine işgalci Yahudi varlığı lehine bir zafer bu… İslam beldelerindeki korkak yöneticiler bir şekilde yine Filistin meselesini siyasi çözüm masasına yatırdılar. Yine eveleyip geveleyip iki devletli çözümü masaya getirdiler. Bunu bir kez daha başardılar ya…! İşte bu Amerika için, işte bu işgalci “İsrail” için bir zafer evet… Bu yöneticiler, Filistin meselesini, mübarek topraklardaki işgalci varlık sorununu, El- Fetih ve Hamas’tan oluşacak çoğulcu bir hükümete indirgediler ya... İşte korkak yöneticiler için bu durum bir zafer. Çünkü Amerika kendilerinden bunu istiyor, çünkü işgalci “İsrail” bundan memnun kalıyor, çünkü demokratik bir Filistin devleti için Kudüs davasına ihanet edenler buna razı oluyorlar. 
Bu sebeple biz diyoruz ki; her kim, her kim uluslararası toplumun, BM’nin, Amerika’nın belirlediği, -1948 ya da 1967 sınırları fark etmez- Filistin devleti sınırlarında demokratik bir seçimden bahsediyorsa, işgali “İsrail”i tanımış demektir. Nokta! İşgalci varlık orada dururken, Filistin’de BM’nin ABD’nin pay ettiği küçük bir toprak parçasında iktidar olmak için seçim yapmak ta nedir? Hem de demokratik seçim! Bu apaçık Filistin davasını sekülerleştirmektir. Bu apaçık kutsal mücadeleyi, mübarek davayı demokrasi sandığına mahkûm etmek, hapsetmektir. Her kim “İsrail”in varlığında bir Filistin devletine çağırıyor, her kim bunu istiyorsa, buna razı oluyorsa, Kudüs ve Mescid-i Aksa davasına ihanet etmiş demektir. Nokta! Her kim Arap baharında hakların devirdiği diktatörlerden sonra demokratik seçimler ile uzlaşı hükumeti kurmayı bir kazanım olarak görenleri örnek alıyorsa, bilsin ki bu direnişe, bu intifadaya ihanettir. 


Kıymetli Müslümanlar! 
Yöneticiler böyle yaparken, Müslüman haklar Türkiye ve tüm dünyada Filistin halkına destek olmak için meydanlara döküldüler, işgali durdurmaları için yöneticiler ve ordulara çağrı yaptılar.  Biz de Hizb-ut Tahrir Türkiye olarak, 21 Mayıs Cuma günü Türkiye’nin 21 ayrı şehrinde Cuma Namazı sonrasında Müslümanlar için gıyabi cenaze namazı kıldık. İşgalci Yahudi varlığını telin ettik, basın açıklamaları yaptık ve özelde Filistin, genelde tüm mazlum haklar için dua ettik. İstanbul, Ankara ve Adana’da, Bursa, Adıyaman ve Şanlıurfa’da, Siverek, Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta, Diyarbakır, Ergani ve Hatay’da, Mersin, Antalya ve Tatvan’da, Van, Konya ve Karaman’da, Aksaray, İzmir, Aydın ve Yalova’da meydanlarda ve camilerde basın açıklamaları ve protesto eylemleri gerçekleştirdik. Sadece Türkiye’de değil, Suriye’nin İdlib şehrinde, Avusturalya’da Avrupa ülkelerinde ve Pakistan’da da Hizb-ut Tahrir Filistin halkına destek gösterileri yaptı ve yöneticilere çağrı yaptı. Öncelikle bu faaliyetlerimize katılan duyarlı tüm Müslümanlara teşekkür ediyor ve Allah razı olsun diyoruz.


Kıymetli Müslümanlar!
Gasıp Yahudi varlığı bu saldırı ve katliamlarını sürdürürken dünya iki önemli şeye şahit oldu. Birincisi, Mescidi Aksa’yı ve Kudüs’ü savunmak için her şeylerini feda eden Filistin halkının dillere destan direnişidir. Dünya buna şahit oldu. Onlar, en gelişmiş silahlarla kendilerine saldıran işgalci Yahudilere karşı, ellerinde sapanlarla, taş ve sopalarla direndiler. Bu öyle bir direniş oldu ki, işgalci askerler ne yapacaklarını ve nereye kaçacaklarını şaşırdılar. Dünyanın şahit olduğu ikinci önemli şey nedir peki? Arap beldeleri başta olmak üzere, Müslümanların yaşadığı tüm beldelerin yöneticilerinin kınama yarışına girmiş olmalarıdır. Tüm dünya özellikle Müslümanlar buna da şahit oldular. Türkiye’nin de içinde olduğu bu ülkeler, yıllardan beri hep kınama açıklamaları yapıyorlardı bu kez şiddetle kınadılar. Frak sadece bu… 


Peki ya halkların, Müslümanların “Ordular Aksa’ya” “Ordular Kudüs’e” çağrıları ne oldu? Karşılıksız kaldı. Aynen bundan 6 yıl önce Halep yanarken, “Ordular Halep’e” çağrılarının karşılıksız kalması gibi “Ordular Aksa’ya” çağrıları da karşılıksız kaldı. Müslümanların çağrılarına icabet etmeyen yöneticiler, efendileri olan ABD çağrı yapınca koşarak Suriye’ye girdiler. Mazlum Suriye halkına yardım etmek için değil ama, Amerikan beslemesi zalim Esed’e can suyu olmak için, devrimci grupların arasına nifak sokmak için girdiler! Suriye’ye girip ne yaptılar, mazlum Suriye halkının acılarını mı dindirdiler. Hayır! Her gün tonlarca bomba ile Halep’i enkaza çeviren Rusya ile sınır boyunda devriye attılar. Ve hiç utanmadan halka yalan söyleyerek, biz ABD’ye rağmen Suriye’de varız dediler, biz ABD’ye rağmen Libya’da varız dediler. Ama gerçekte ne için var olduklarını gizlediler. 


Bir kez daha söylüyoruz. Türkiye Obama’nın isteği ile Suriye halkına yardım için değil, Esed’e can suyu olmak için Suriye’ye girdi. Türkiye, Libya halkının menfaatleri için değil Amerikan çıkarlarını gerçekleştirmek için Libya’ya girdi ve İngilizci Seraç hükumetine sızarak Amerika menfaatlerine hizmet etti. Şimdi aynı Türkiye Filistin için uluslararası barış gücü çağrısı yapıyor. Uluslararası barış gücü Filistin’de ne yapacak Allah aşkına? Uluslararası Barış gücü Bosna’da Kosova’da Afganistan’da Müslümanlar lehine ne yaptı ki Filistin’de de bir şey yapsın. Bu nasıl bir düşüklüktür, bu nasıl bir zavallılıktır ki Müslümanların katillerinden Filistin için çözüm bekleniyor. Buradan bir kez daha söylüyoruz Filistin için çözüm ne iki devletli çözüm ne de Uluslararası barış gücüdür. Filistin için çözüm ne ellerine Müslüman kanı bulaşmış İran’dan beklenir nede Mısır darbecisi Sisi’den… Suriye ve Yemen’de Müslümanları katleden İran kirlidir, elleri kanlıdır, İran Amerikan işbirlikçisidir. 


Dolayısıyla İran’ın Hamas’a verdiği söylenen füzeler, direnişi Amerika’nın iki devletli çözüm planına mahkûm etmek için verilmiş rüşvettir. Mısır darbecisi Sisi’nin Gazze’nin imarı için göndereceği 500 milyon dolar, direnişi işgalci varlığın meşruiyetini tanımaya zorlamak ve para ile Filistin üzerinde baskı kurmaktır. Filistin meselesinin tek çözümü işgalci varlık “İsrail”e cihad ilan etmektir. Böylece Yahudi varlığının kökünü mübarek toprakların tamamından temizlemektir. Bunu yapacak olan ise Raşidi Hilafet Devletidir. 


DEVLET-MAFYA İLİŞKİSİNİN İFŞAATLARI 
Türkiye gündemi günlerdir devlet mafya ilişkisi ile ilgili ifşaatlarla çalkalanıyor. Hakkında organize suç örgütü lideri olmaktan dosya bulunan Sedat Peker’in Birleşik Arap Emirlikleri’nden yayınladığı videolar ile değil sadece… Devlet televizyonu ve ulusal kanallarda içişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklamalar da devlet mafya ilişkisinin ne boyutlara vardığını ortaya koyuyor. Ortaya atılan iddialar, bu iddialara verilen ve verilmeyen cevaplar ve karşı iddialar o kadar çok boyutlu ki… Uyuşturucu ticaretinden, kara para aklamaya, faili meçhullerden siyasi cinayetlere, rüşvet, şantaj, adam kaldırmadan tecavüz ve tacizlere kadar… 


Gerçekten Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi geçmişi o kadar kirli o kadar kirli ki demokratik arenada olan parti ve siyasilerden kim gelirse gelsin bu kiri temizleyemez. Çünkü hepsinin elinde bu kirli geçmişten izler duruyor. Yıkamakla çıkmayacak bu kir, Türkiye’nin üzerine oturduğu laik kapitalist sistemden kaynaklanıyor. 19 yıl önce adalet ve kalkınma sloganı ile iktidara gelen Ak Parti, bugün devlet mafya ilişkisinin tam odağında duruyor. Ama niyeyse konuşmuyor, mafya yok diyemiyor, devletin mafya ile işi olmaz, olmadı demiyor. Ya da şu ana kadar demedi. Velev ki demiş olsun bir şey fark eder mi, bu gerçekleri değiştirir mi? Belki sosyal medya ve ulusal medyadan yayılan ifşaatlara dair detaylarını bilmiyorduk. Ama bildiğimiz bir şey vardı o da şuydu: Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devleti değil, Türkiye geçmişten bugüne adı hep faili meçhuller ile siyasi cinayetler ile, hukuksuzluklar ile anılan bir devlet. Ve bu işleri ilişki kurduğu mafya ile yürütüyor. Geçmişte bunu yaptı bugün de yapıyor yarın da yapmaya devam edecek. 


Kıymetli Müslümanlar!
Sakın muhalefet partilerinin kürsülerden Türkiye’yi bu kirden biz temizleyeceğiz naralarına aldanmayın. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu “Türkiye’yi mafyaya, çetelere, yağmacılara yedirmeyeceğiz” diyor. Geriye dönüp cemaziyülevveline bir baksın bakalım, ülkeyi kim yemiş, kim sömürmüş? Baksın bakalım kirli geçmişten başka ne görecek. Geçen hafta, söyledik bir kez daha söylüyoruz; Türkiye’de devlet ve mafya iç içe geçmiş durumdadır. İktidarlar değişir, partiler değişir hatta yönetim sistemi değişir ama bu kirli düzen, bu mafya düzeni değişmez. Bu kirli düzenin son bulması için köklü bir temizlik yapılmalıdır. Laik sisteme ait hiçbir kalıntının kalmayacağı bir temizlik. Bu kokuşmuş düzenden kurtulmanın tek yolu, mafya, çete ve terörden bu ülkeyi kurtarmanın tek yolu dosdoğru bir nizam inşa etmekten geçmektedir. O nizam İslam nizamıdır, İslam nizamını tatbik edecek devlet ise Raşidi Hilafet devletidir. 


Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
25 Mayıs 2021

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.