HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 26 Eylül 2023

Mahmut Kar, "Türkiye’nin kimlik sorununun sebebi laikliği ve demokrasiyi benimsemesidir. Türkiye’nin istikamet sorununun sebebi yönünü Batı’ya dönmesidir. Halkı Müslüman olan bir ülkede İslam’ın kanunları yerine, seküler demokratik kanunlar uygulanırsa düzen bozulur ve toplum ifsat olur."

MÜLTECİ DÜŞMANLIĞI VE HÜKÜMETİN İSTİKRARSIZ POLİTİKASI

Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. Yaklaşık iki ay gibi kısa süreliğine ara vermiştik, bugün tekrar sizlerin karşısındayız. Bu kürsülerden hakkın ve hakikatin açığa çıkması için konuşmaya devam ediyoruz, devam edeceğiz. Bu kürsülerden hakkı haykırmaya, doğruya doğru, yanlışa yanlış demeye devam ediyoruz, devam edeceğiz. Gerçeğin üzerini örtmüyoruz, örtmeyeceğiz. Kim ne derse desin, kınayıcının kınamasından korkmadan zalime zalim demeye, mazlumun yanında olduğumuzu göstermeye devam ediyoruz, devam edeceğiz. Müslümanların maslahatlarını korumaya, onların haklarını gözetmeye devam ediyoruz, devam edeceğiz.

Hizb-ut Tahrir, halkına yalan söylemeyen siyasi bir parti ve liderliktir. Asla Müslümanlara yalan söylemedik söylemeyeceğiz, onları asla kandırmadık kandırmayacağız. Siyasetçiler ve siyasi çevrelerde oluşan onca bozulmaya, kokuşmuşluğa, yozlaşmaya rağmen biz Müslümanlara ümit vermeye, umut olmaya devam ettik devam edeceğiz. Demokratik siyasi partilerin vaatleri ve mevcut iktidarın uygulamaları sebebiyle artık tükenmişlik hissi yaşayan Müslümanların dirençli kalmasını sağlamaya devam edeceğiz.

Batılılar ve onlarla işbirliği yapan İslam düşmanları tarafından İslam’a, Müslümanlara, kutsallarımıza ve değerlerimize saldırılar artarak devam ediyor. Bunca saldırı, iftira, karalama ve kültürel sömürü karşısında harekete geçmeyen ve koltuklarında çakılıp kalan yöneticileri ifşa etmeye devam ediyoruz. Korkmadan, çekinmeden, asla kompliman yapmadan onların maskelerini düşürmeye devam edeceğiz. Her geçen gün artarak devam eden toplumsal çöküş, yozlaşma ve bozulma karşısında sorumluluk almayan, elini taşın altına koymak yerine kitapların içine gömülüp kalan ve tali meseleler ile zaman geçiren ilim ehli âlimler sussa da Biz sorunun 100 yıldır uygulanan bu laik demokratik sistem olduğunu söylemeye devam edeceğiz.

Türkiye’nin kimlik sorununun sebebi laikliği ve demokrasiyi benimsemesidir. Türkiye’nin istikamet sorununun sebebi yönünü Batı’ya dönmesidir. Halkı Müslüman olan bir ülkede İslam’ın kanunları yerine, seküler demokratik kanunlar uygulanırsa düzen bozulur ve toplum ifsat olur. Müslümanlar arasında özgürlükçü Batı düşüncesi yayılırsa ahlaksızlık artar, sapkınlık meşrulaşır ve artık bu toplumun Batı’dan hiç bir farkı kalmaz. Bu sebeple âlimlerin artık el yükseltmeleri lazım, topluma öncülük etmek için kendilerini göstermeleri lazım. Bu laik sistemin, bu Kemalist düzenin meşru olmadığını, sorunların kaynağının bunlar olduğunu dile getirmeleri lazım. İslam ümmetinin en büyük sorununun devletsizlik sorunu olduğunu, otoritesizlik sorunu olduğunu söylemeleri lazım. Hizb-ut Tahrir bunu yıllardır söylüyor. Bu iş, bu sorumluluk sadece bizim boynumuza borç değil… Alimler, kanaat önderleri başta olmak üzere bütün Müslümanlara farzdır. O halde cemaat meclislerinde Müslümanları bir araya getiren ama onları doğru bir metot üzerinde asıl hedefe yönlendirmeyen kanaat önderlerinin artık bu oyalanmalara bir son vermesi lazım.

Tüm Müslümanların, Hizb-ut Tahrir ve diğer tüm cemaat ve cemiyetlerin çok önemli bir sorumluluğu var. İslam’ın bütün rükunlarının kendisine bağlandığı, gerçekleştirilmesi olmazsa olmaz olan bir sorumluluk bir görev bu... İslam’ı yeryüzünde kâmilen tatbik edecek bir devletin, Raşid-i Hilafet Devleti’nin ikame edilmesi görevi... Bu hedef asla ve asla vazgeçmeyeceğimiz bir hedef olmalı… Bu hedefe ulaşmak için takip edeceğimiz yol geri dönüşü olmayan bir mücadele yolu olmalı… Çünkü Hilafet olmayınca din hayatta uygulanmaz, Hilafet olmayınca adalet sağlanmaz. Hilafet olmayınca Müslümanların ve insanların canı güvende olmaz. Hilafet olmayınca Müslümanlar arasındaki kardeşlik bağı zedelenir, ırkçılık, milliyetçilik ve faşizm yayılır. İşte bugün Hilafet olmadığı için ırkçılar, Milliyetçi partiler Türkiye’de yaşayan Suriyeli kardeşlerimize düşmanlıklarını kusuyorlar. İktidar muhacir kardeşlerimizi kendileri için yük olarak görüyor.

Son yıllarda özellikle Milliyetçi partiler ve ırkçı siyasetçiler tarafından mülteci düşmanlığı sistematik bir şekilde köpürtülüyor. Hatırlarsanız 14-28 Mayıs genel seçimleri öncesinde bu ırkçı güruh Türkiye’nin neredeyse her şehrini dolaşarak mülteci düşmanlığı propagandası yaptılar. Suriyeli muhacirlerin işyerlerine girerek onları geri göndermekle tehdit ettiler. Sokak ve meydanlarda, toplu taşıma araçlarında gördükleri muhacir kadın ve çocukları aynı şekilde tahkir ettiler. Bu kirli propagandaya hizmet eden medya ve sosyal medya hesapları, neredeyse her gün Suriyeliler hakkında yalan haber üreterek dezenformasyon yaptılar. İktidar ise genel seçim öncesinde bu kirli propagandaya sessiz kaldı. Öyle ki Türkiye’de ırkçılık ve milliyetçilikten beslenen bir Cumhurbaşkanı adayı %5 oy alabildi. Hükümet için bu %5 oy muhalefeti bölmek demekti. İşte iktidar bu sebeple, sırf seçimleri kazanmak için bu insanlık dışı propagandaya hizmet etti. Buna Cumhurbaşkanı Erdoğan’da Ak Partili yöneticiler de ortak oldular. Kürsülerden zaman zaman Suriyelileri geri göndermeyeceğiz, onlar bizim misafirimiz, onlar bizim kardeşimiz dedilerse de, uygulamada seçimlere kadar bu kirli propagandaya sessiz kaldılar. Seçimlerden hemen sonra ise bambaşka bir politika belirleyip cami avlularından, meydanlardan, işyerlerinden mülteci avına çıkarak kardeşlerimizi geri gönderme peşine düştüler.

Öncelikle buradan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidar partisi yöneticilerine sesleniyorum. Seçimleri kazanırsınız kaybedersiniz, kaybettiğiniz zaman başarısızlığınızın sebeplerini değerlendirirsiniz çıkarsınız halka hesap verirsiniz. Ama ülkesindeki katliam ve zulümden kaçmış, bu topraklara sığınmış muhacirleri geri göndermenin hesabını ne bu dünya da ne ahirette veremezsiniz. Bu hesap çok ağır bir hesap olur Sayın Erdoğan!

اَلْمُسْلِمُ أخُو الْمُسْلِمِ لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُهُ

“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir, ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez.”

Rasulüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem böyle söylüyor. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Gönüllü geri dönüş diye bir şey uydurdunuz, kendiniz bile inanmadınız Suriyeli kardeşlerimizin ve Türkiye kamuoyunun buna inanmasını bekliyorsunuz.

Gönüllü geri dönüş diye bir şey yok. Ama bir şey var o ne biliyor musunuz? Geri gönderme merkezlerinde Suriyeli, Afgan, Türkistanlı muhacirlere zorla dilekçe imzalatılıyor. Gönüllü geri dönmek istiyorum dilekçesini yalan ve zorlama yollar ile imzalatıp prosedürler başlatılıyor.  Müslümanlığa ve insanlığa sığmayan bu muameleler, kanuna ve hukuka uymayan bu prosedürler hala daha devam ediyor. Ve gönüllü geri dönüş yalanı ile mazlumları katil rejime teslim ediyorlar. İşte o katil rejim daha iki gün önce Hama’da, İdlib’de çadırları bombaladı, çocukları sivilleri katletti. Sayın Erdoğan, normalleşmek istediğiniz Suriye rejimi hiç değişmedi, eskiden nasıl zalim idiyse şimdi daha zalim, daha cani…Görüşmek istediğiniz Beşşar Esed, Hafız Esed’in oğlu… Babası neyse oğlu da aynı… Babası Hama katliamını yaptı oğlunun yaptığı katliamların haddi hesabı yok. Bu sebeple üç beş ırkçı faşistin kirli propagandası karşısında bu ülkeye sığınan mazlumları geri göndermekle tehdit edip siyaseten bu meseleyi istismar etmeyin. Eğer gerçekten samimiyseniz çıkın açıkça bu ülkedeki ekonomik krizin sebebinin Suriyeliler olmadığını söyleyin. Çıkın savaş süreci boyunca Türkiye’ye gelen Suriyeli tüccarların bu ülkenin ekonomisine kazandırdığı 100 milyar dolara varan sıcak parayı açıklayın. Çıkın bu ülkede işlenen cinayet, hırsızlık, yağma, gasp tecavüz olaylarının sebebinin Suriyeliler olmadığı açıklayın. Bütün bunların sebebinin İslam’ı hayatımızdan çıkaran laik rejim kapitalist düzen olduğunu açıklayın.  Bu ırkçı mülteci düşmanı güruhun mazlum, mağdur muhacir kardeşlerimiz üzerinde daha fazla tepinmesine müsaade etmeyin. İçişleri Bakanı Sayın Ali Yerlikaya’ya da talimat verin; artık şehirlerden Suriyeli toplamayı bıraksınlar, oturumu olmayanlara oturum versinler. İşini kurmuş, çalışan ve ailesi ile hayat mücadelesi veren mazlumları darmadağın etmeyin. Bu topraklar İslam topraklarıdır, bu topraklar zengin bereketli topraklardır, bize de yeter, Suriyeli, Türkistanlı, Afgan tüm muhacir kardeşlerimize de yeter. Allah’ın izni ile bu topraklarda Hilafet yeniden kurulunca devletimiz bir olduğu gibi ekmeğimiz de bir olacak. Sınırlara dizdiğiniz ve sizin için yüzkarası olan o yüksek beton duvarlar kalkacak. O gün İstanbul ne ise Şam, Bağdat da aynı olacak, Kahire ne ise Kaşgar, Semerkant da aynı olacak.

MB'NİN YENİ FAİZ KARARI

Toplantımıza ekonomi ile devam etmek istiyorum. Malum Merkez Bankası bu ay aldığı karar ile faizleri 500 baz puan artırarak politika faizini %30’a yükseltti. Ağustos ayında beklentinin üstünde bir artış yapmıştı ve 750 baz puan ile politika faizini %25’e yükseltmişti. Merkez Bankasının aldığı bu kararlar piyasada ve finans sektöründe fiili bir hareketlilik getirmedi. Beklenti dövizin baskılanmasıydı ama olmadı. Öyle ki Ağustos ayında alınan faiz kararından sonra Merkez Bankası dövizi bir nebze baskılamak için piyasaya 2 milyar dolar para sürdü. Buna rağmen dövizde kayda değer bir düşüş yaşanmadı.

Merkez Bankası’nın faiz artırma kararlılığını sürdürmesinin birkaç sebebi var. Bunlardan birincisi KKM’de biriken yükün hafifletilmesi. Yani MB faiz artırımı yapacak, bankalarda da bu %30’un üzerine %10 veya %20 daha koyarak faiz verecekler. Böylece para sahipleri KKM’den çıkıp TL mevduat sistemine geçiş yapacaklar. Bu oldu mu peki, olmadı. Çünkü her ne kadar bankaların faiz oranları %45-50 olsa da enflasyon daha yüksek ve KKM’nin hem faiz hem kur farkında getirisi daha fazla. Düşünebiliyor musunuz Kur Korumalı Mevduat sisteminin başladığı dönem dolar 12 TL civarındaydı şimdi 27 TL… Bugün itibariyle Kur Korumalı Mevduat sisteminde 125 milyar dolar para birikmiş durumda. Bu ne demek oluyor? Mevduat sahipleri paralarını çekmeye kalksalar büyük bir kriz oluşur. Türkiye’nin döviz rezervinde bu kadar dolar yok.

Merkez Bankası’nın fiili anlamda ekonomiye bir katkısı olmamasına rağmen politika faizini artırmasının en önemli sebebi sıcak paraya olan ihtiyaç… Mehmet Şimşek’in yabancı yatırımcıları Türkiye’ye davet etmesinin sebebi bu… Kredi derecelendirme kuruluşlarından Türkiye’nin kredi notunu yükseltmelilerini istemesinin sebebi bu… Hem Orta Vadeli Plan hem de MB’nın faiz artırma kararlarını Cumhurbaşkanı’nın desteklediğinin açıklanmasının sebebi bu… Yabancı yatırımcılar için Türkiye güven vermiyor, istikrarsız bir ekonomi politikasına sahip ülkeye kimse yatırım yapmaz. Bu sebeple kredi notunu yükselterek yabancı yatırımcıya güven vermek istiyor.  Peki bu faiz kararları yatırımlarını banka kredilere bağlamış küçük işveren ve esnafa, ayın sonunu kredi kartları ile ancak getirebilen işçiye çalışana güven veriyor mu? Hayır! Politika faizinin %30 olarak uygulandığı bir zamanda, halkın bankalardan alacağı kredi oranları, %50-55 oranlara ulaşacak. Birçok işletme ve kişi bu yükün altında kalacak. Fatura yine halka kesilecek.

Bunlardan daha da önemlisi faizin haram oluşudur. Faiz Allah ve Rasulune savaş açmak demektir ve Allah ve Rasulüne savaş açanlar ahirette şiddetli bir azap ile karşılaşacaktır.

Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:   “Faiz yiyenler, mahşerde şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alışveriş de aynı faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır… (Bakara 275)

Âlemlerin Rabbi olan Allah böyle buyuruyorken, Faize dönerek, faizle iştigal ederek enflasyonu dizginleyeceğini saflıktır. Bu şekilde doları aşağı çekeceğini, halkın alım gücünü arttıracağını, işsizliği azaltacağını, ülkeyi refah seviyesine taşıyacağını düşünmek yol bilmezliktir. Ülkeyi bile bile faiz lobilerine terk etmektir. Yabancı şirketlerin eliyle rezervleri boşaltmaktır. Küçük işletmeleri, fakir fukarayı, çiftçiyi, esnafı, halkı yok saymaktır. Dolayısıyla faiz belasından da finans krizinde de ekonomik çöküşten de kurtulmanın tek yolu İslam iktisat nizamını tatbik etmektir.

BM TOPLANTISI VE ERDOĞAN'IN NEW YORK TEMASLARI

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen hafta 78. BM Genel Kurul toplantısına katılmak için ABD’ye dört günlük bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret kapsamında New York’taki Türk Evinde ülke liderleriyle ikili görüşmeler yaptı. Genel Kurul konuşmasında, başta küresel ekonomik sorunlar olmak üzere Uygur meselesi, Filistin Meselesi, Keşmir meselesi, Suriye meselesi, Kıbrıs Meselesi, Ukrayna savaşı ve Kur’an’ı Kerim’e yönelik saldırılarla ilgili birçok konuda açıklamalar yaptı. Cumhurbaşkanı BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasında yüksek bir lider profili çizmeye çalıştı, bol hamaset içeren bir konuşma yaptı. Neden böyle diyorum çünkü hamaset daha konuşmasının ilk cümlelerine yansıdı. BM Genel Kurulu’nun bu yılki temasının Türkiye Yüzyılı’nın hedefleriyle bire bir örtüştüğünü söyledi ve bundan memnuniyet duyduğunu ifade etti.

Peki, BM’nin bu yılki ana temasında ne tür süslü cümleler var: “Güvenin Yeniden Tesisi ve Küresel Dayanışmanın Yeniden Canlandırılması: Herkes için Barış, Refah, Gelişim Sürdürülebilirlik vs. vs.” Her yıl BM toplantılarında, G20 zirvelerinde duyduğumuz kulağa hoş gelen fakat pratikte karşılığı olmayan eskimiş yalanlardan başka bir şey değil. Türkiye Yüzyılı’nın vizyon belgesinde de benzer başlıklar var. Verimlilik, sürdürülebilirlik, güç, istikrar, bilim, iletişim… Doğru kalkınmanın hakikati ile örtüşmeyen soyut ve maddi hedeflerden başka bir şey yok. Ha onları da gerçekleştirebilseler…

Türkiye Yüzyılı vizyonunun BM vizyonundan tek farkı ne biliyor musunuz? Türkiye Yüzyılı vizyonu başlığının bir numarasında Kemalizm yalanları var, BM’nin vizyonunda ise Amerika yalanları… 100 yıl oldu hala daha Kemalizm’in menfaatleri her şeyin üstünde görülüyor. Kemalizm’i Türkiye Yüzyılı hedeflerinin bir numarasına koymak da muhafazakâr Erdoğan iktidarına nasip oldu. Kemalist vizyonu Müslümanlara reva gördüğü için batılı dostları kendisiyle ne kadar gurur duysa azdır herhalde.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşması uzundu ama özü boştu. BM Genel Kurulunda tıpkı batılı partnerlerinin yaptığı gibi insani krizlere dikkat çekti. Dünyanın çeşitli bölgelerini rahatsız eden siyasi çatışmalardan sosyal gerilimlerden bahsetti. Fakat bu sorunlar ne ile nasıl çözülecek ondan hiç bahsetmedi. Bu sorunların kaynağının kapitalist ideoloji olduğunu söyleyemedi. Dünyanın bütün liderleri bütün ülkeleri de bir araya gelseler, BM Güvenlik Konseyi 5 ülkeden değil 15 ülkeden oluşsa ne fark eder? Bu sorunlar çözülür mü? Sorun zaten bu kapitalist ülkelerin varlığı, sorun zaten BM’nin kendi varlığı değil mi? İster BM yönetiminde reform yapılsın, isterse Türkiye ve başka ülkeler BM güvenlik konseyine üye olarak eklensin fark etmez. Erdoğan bu gerçeği çok iyi bildiği için satır arasında bu sorunları çözmenin zor olduğunu vurguladı. Amerika ve Avrupa Birliği’ne “sizin gibi düşünüyorum” mesajı vermek için Dünya 5’ten Büyüktür repliğini kullanmayı da ihmal etmedi.

Gelgelelim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ümmetin kanayan yaralarıyla ilgili takındığı tavırlara… Ümmetin en büyük yarası mübarek beldenin Kudüs’ün işgal altında olması değil mi? Evet! Erdoğan ne yaptı peki? Yahudi varlığının işgal ve cürümlerini ifşa edip had bildirmek yerine haydut Netanyahu ile görüştü, şakalaştı ve bu görüşmenin hayırlara vesile olmasını diledi. Erdoğan Türk Evi’nde Netanyahu’yu kabul ederken Yahudi varlığı tam o sıralarda 6 Filistinli kardeşimizi katletmişti. Kanayan başka bir yara, işgal altındaki Doğu Türkistan! Kâfir Çin'in Müslüman Uygur halkına yönelik zulmünü ifşa etmek, işgale ve zulme son vereceğini açıklamak yerine, Çin'in toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu ifade etti. ABD Başkanı Biden kendisiyle görüşmese de Kâfir Amerika ile dostluk ve işbirliğinin çok güçlü olduğunu, NATO’nun verdiği görevleri harfiyyen yerine getirmeye devam edeceklerini söyledi. Kısacası Erdoğan, BM zirvesinde yaptığı konuşmayla sömürgeci kâfirlerin pis işlerinin kolaylaştırıcısı olduğunu göstermiş oldu. Türkiye medyası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Müslümanların lideri gibi yansıtarak ABD ziyaretini allayıp pullasa da gerçek gün gibi ortadadır.Amerika BM gibi uluslararası kuruluşlar eliyle sömürge politikalarını dünyaya dayatıyor. Dost ve müttefik kabul ettiği ülke ve liderler aracılığı ile de bu politikaları uygulamaya koyuyor. Ve maalesef ki kadim İslam toprağı Anadolu’da doğmuş, uzun yıllar Hilafet’e ev sahipliği yapmış Türkiye’de yetişmiş Erdoğan da Amerikan politikalarının bu bölgedeki uygulayıcısı konumundadır.

Bu gerçekten hareketle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a buradan seslenmek istiyorum. Sayın Erdoğan siz Amerika’ya ve onun ikinci dünya savaşı sonrası kurduğu küresel kapitalist sisteme ve çetelerine ne kadar yaranmaya çalışırsanız çalışın onlar sizden asla razı olmazlar.

Zira Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır.” (Bakara 120)

Siz Türkiye’de, Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da, Afrika’da, Kafkasya’da kâfir Amerika’nın her istediğini yerine getirseniz de onlar sizin isteklerinizi hiçbir zaman yerine getirmezler. Sizi kapılarında süründürürler. Kendileri pastanın büyüğünü alıp size sadece kırıntıları verirler. Dahası o kırıntılar karşılığında sizden dininizi vermenizi isterler. İşte bakınız, siz ekonomik krizde boğulurken ne Avrupa ne Amerika ne Çin ne de bir başka kâfir devlet size borç para dahi vermiyorlar. Siz onlara benzemek, onların köhne demokrasisini yaşatmak, onların pis emellerine yardımcı olmak için ümmetin enerjisini ve servetlerini harcarken onlar sizin sıkıntılarınızı umursamıyorlar. Kazançlı, ballı projelerde size paye vermiyorlar. Sizi Doğu Akdeniz’deki enerji grubundan dışlıyorlar. Biden’ın G20 zirvesinde açıkladığı Hindistan-Ortadoğu Avrupa ekonomik koridorunda siz yoksunuz. Siz sadece Avrupa’nın sınırlarını korumak Amerika’nın ileri karakolu olmak ve İslam dünyasına kokuşmuş laikliği tavsiye etmek için varsınız. Siz onlara muhtaç bir şekilde kalıp onların isteklerine mahkûm edilmek için varsınız. Düşünün ve ibret alın. Geçekten daha adil bir dünya istiyorsanız gerçekten izzet ve şeref arıyorsanız yüzünüzü Rabbinize yönünüzü de İslam ümmetine dönün. Kapitalizm de reform yapmak için değil Raşidi Hilafet ile Rasulüllah’ın müjdesine nail olmak için çalışın. Şunu unutmayın! Çare Kemalizm süslemeli Türkiye Yüzyılında değil çare Allah’ın vadi Rasulüllah’ın müjdesi Raşidi Hilafette…

Hizb-ut tahrir Türkiye

26 Eylül 2023

 

 

 

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.