HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Hicri 1443. Yılımız Kutlu Olsun

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. - HİCRİ 1443. YILIMIZ KUTLU OLSUN - “BÜYÜK DEVLET” “GÜÇLÜ TÜRKİYE” TARTIŞMASI - MİLLİ EĞİTİM BAKANI’NIN İSTİFASI VE EĞİTİM SİSTEMİNİN DURUMU

Haftalık Değerlendirme Toplantısı


HİCRİ 1443. YILIMIZ KUTLU OLSUN 
Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantımıza hepiniz hoşgeldiniz. Muharrem ayına girmiş bulunuyoruz malum. Hizb-ut Tahrir olarak Müslümanların Hicri 1443 yılını tebrik eder, Hicri yeni yılın bütün İslam ümmetine bereket ve hayırlar getirmesini, fetih kapılarını ardına açmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz. Hicret, İslam peygamberi Hazreti Muhammed Sallalahu Aleyhi ve Sellem'in öncülüğünde İnsanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkaran, selamete kavuşturan ve esenlikli bir ufka ulaştıran yolculuktur. Bu azim yürüyüşte Rasulullah’a arkadaşlık yapan, onun adımlarına eşlik eden müslümanlar, hangi zaman diliminde yaşarsa yaşasın, bu yolculuğa hiçbir zaman son vermemiştirler. İnsanlık, Rasulullah Aleyhis-selatu ve Selam’ın risalet dini İslam ile dalalete saplanmış Mekke'den Hidayet yurdu Medine'ye her çağda yürümüştür.


Bizler her hicri yılı, İslam ümmetinin iki ayağı üzerine dikileceği yeni bir zafer yılı olarak görüyoruz. Dünya, 21. yüzyılda kapitalizmin dikenli tellerle çevrili duvarları arasına hapsedilmişken, biz ümmetin kurtuluşu için hicreti bir uyanış adımı olarak görürüz. Bu açıdan Hicret, azim ve kararlılığın güçlü bir nişanıdır. Bizler Hicreti, tevhid rayesini dalgalandıran azim bir sefer, hakkın zulme, aydınlığın karanlığa galip geldiği tarihin sıfır noktası olarak görüyoruz. Bazılarının ifade ettiği gibi Hicret, zulme rıza değildir aksine zalime meydan okumaktır. Hicret, zulüm yurdundan bir kaçış değil, yeniden kararlılıkla daha güçlü bir beldeye, yepyeni bir hayata, İslami hayata koşmaktır.

 
Kıymetli Müslümanlar!
Zulmün çağımızı çepeçevre kuşattığı, kara bulutların İslami atmosferimizi işgal ettiği kapkaranlık bir dünyada zor nefes alıyoruz. O halde bu nefesi sonuna kadar oksijenle doldurmaya var mısınız? Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in  Mekkeden Medine'ye ulaştığında yaptığı gibi, ölü toprakları İslam ile diriltmeye var mısınız? Kendinden geçmiş insanlığa bir sayha ile yeniden hayat vermeye var mısınız? Hz Muhammed Aleyhis Selatu ve Selam gibi nesillerin kurtuluşu için bir devlet inşa etmeye var mısınız? Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Selelm’in hicretten sonra kurduğu devlet, Arab'ı Acem'e, Kürd'ü Türk'e, Laz'ı- Çerkez'e, Peştun'u Farisi'ye üstün tutmayan bir devletti! Hicretten sonra kurulan devlet, hakkın galip geldiği, adaletin hükümferma olduğu, ihanetin ve  aşağılamanın olmadığı güçlü bir devletti! O devlettin topraklarında fakirleri zenginlerin sofrasında görürdünüz! Kardeşini nefsine tercih eden kıymetli şahsiyetler görürdünüz. Hicret ile kurulan devlette; Suriyeli, Iraklı, İranlı Ürdün'lü, Pakistanlı, yoktu. Müslüman vardı, ümmet vardı, İslam kardeşliği vardı. Bugünkü devletler Suriye’den, Afganistan’dan, Pakistan ve Doğu Türkistan’dan gelenleri düşman belleyip kapıdan geri çeviriyorlar. Sınırlara büyük duvarlar örüyorlar, mülteci deyip hor görüyorlar, bir ekmeğe bir suya onları muhtaç ediyorlar.

 
Bu sebeple Müslümanlar bundan 1443 yıl önce gerçekleşmiş hicrete muhtaç durumdalar, davetten devlete yürüyüş olan hicrete muhtaç durumdalar. Müslümanlar 1443 yıl önce Medine’de kurulmuş olan İslam Devleti’ne muhtaç durumdalar. İslam ümmetini tek bayrak altında birleştirecek olan Raşid-i Hilafet Devleti’ne muhtaç durumdalar. Rabbimizden niyazımız bir sonraki hicri yeni yılı Hilafet’in varlığında karşılamak. Rabbimiz tüm Müslümanlara o günleri görmeyi nasip etsin inşaAllah.


“BÜYÜK DEVLET” “GÜÇLÜ TÜRKİYE” TARTIŞMASI 
Türkiye’nin birçok şehrinde başlayan ve bazı yerlerde hala devam eden orman yangınları var malum. Orman yangılarının söndürülmesinin geçikmesi ve yaşanan bir takım zafiyetler sonrasında sosyal medyada Help Turkey etiketi ile Türkiye’ye yardım çağrıları yapıldı biliyorsunuz. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yardım çağrılarına tepki gösterdi, "Türkiye'yi fakir fukara göstermek için bu kampanyayı başlattılar.”dedi. Sonra da “Bizim söyleyeceğimiz tek şey Güçlü Türkiyedir, biz güçlüyüz, dayanamadılar, sildiler" diye ekledi.


Kıymetli Müslümanlar, Sayın Basın Mensupları! İktidar ve onun medya ayağı sık sık “Güçlü Türkiye”, “Büyük Devlet” söylemlerini dile getiriyor. Türkiye güçlü olsun, Türkiye büyük devlet olsun evet, bunu biz çok istiyoruz. Ancak bir devletin büyüklüğü sadece nüfus yoğunluğu, yüz ölçümü, gayri safi milli hasıla yahut ordusunun gücü ile ölçülmez ki! Bir devletin büyüklüğü toplumlar üzerindeki kültürel etkinliği ve uluslararası düzeydeki siyasi etkisiyle ölçülür. Rahip Brunson faciasında “Büyük Devlet”in ne demek olduğunu hepimiz gördük. ABD’nin eski başkanı küstah Trump, vatandaşı olan bu rahibin tutuklanmasına tepki gösterdi ve Türkiye’yi tehdit etti. Sonra da Türkiye rahibi cezaevinden çıkartarak uçakla ABD’ye gönderdi. ABD bunu yaparken Türkiye, 15 Temmuz darbe girişiminin elebaşı olarak suçladığı Fethullah Gülen’i  alabilmek için çok şey yaptı ama ABD onu iade etmedi. Demek ki büyük binalar ile olmuyor. Büyük Devlet dünyada sözü geçen devlettir! Dünyanın sözünü dinleyen devlet değil! 


Büyük Devletler sahip oldukları yaşam tarzını, fikir ve kültürlerini başka toprakalra ihraç ederler. Diğer devletler ise işte o büyük devleti taklit ederler. Tıpkı Türkiye’nin batıyı taklit ettiği gibi, laikliği, demokrasiyi batıdan aldığı gibi... Tıpkı kanunlarının neredeyse tamamını batıdan alan Türkiye gibi! Tıpkı batı medeniyetini ulaşılması gereken bir ideal olarak gören ve gösteren Türkiye gibi... Dünyaya taşıyacağı bir fikri, bir mesajı, bir kültürü olmayan, bırakın taşımayı sahip olduğu kültürün neredeyse tamamını batıdan alan bir Türkiye nasıl büyük devlet olabilir ki? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın dünya üzerinde herhangi bir kıymeti harbiyesi var mı? Türk lirasının uluslararası ticarette bir değeri var mı? Diğer para birimleri karşısında parası pul olan Türkiye nasıl büyük ve güçlü devlet olabilir? BM kararlarını veto etme hakkına sahip 8 ülkeden biri olamayıp sadece alınan kararları uygulayıcı durumda kalan Türkiye bu halde nasıl büyük devlet olabilir? Yunanistan’a 558 km, Antalya’ya sadece 2 km uzaklıktaki Meis adasının ve diğer ege adalarının Yunan’da kalmasına rıza gösteren Türkiye nasıl güçlü devlet olabilir? Yüzyıllar boyunca Osmanlı hakimiyetinde kalmış Kıbrıs’ta hiçbir sözü geçmeyen Türkiye, sadece Lefkoşe’de saray yaptırarak mı büyük devlet olacağını iddia ediyor. Halkını kollamayıp, halka efendilik taslayan bir avuç zengini koruyup kollayan, onlar için tüm imkanları seferber ederken, zora düştüklerinde vergi borçlarını silen bir ülke ancak kanemici sermayedarlar nezdinde büyük devlet olabilir.

 
Türkiye büyük devletse eğer sadece zengin sermaye sınıfının büyük devleti, çünkü sadece onları koruyor, onları doyuruyor. Asgari ücretle geçinemediği için faturasını, vergisini harcını ödeyemenlerin Türkiyesi büyük devlet değil, maalesef... Çünkü fakirden, vergi borcunu hacizle alan devlet zenginin sofrasında oturup kalem kalem borç siliyor. Bu devlet güçlü devlet değil, güçlülerin devleti...


Kıymetli Müslümanlar Sayın Basın Mensupları!
Büyük devlet, insanlığı düşmüş olduğu şu vahim durumdan kurtaracak, onların sorunlarına çözüm sunabilecek devlettir. Güçlü devlet fikir ve ideolojisi ile dünyada var olan devlettir ki o devlet Hilafet Devletinden başkası değildir! 13 Asır boyunca dünyaya hüküm vermiş olan Hilafet tekrar yeniden o eski güç ve izzeti ile geri dönebilir. Tekrar mazlum halkların koruyucusu olabilir. Sadece Müslümanlara değil, tüm insanlığa, toprağa, doğaya ve tüm canlılara hayat olabilir. Dolayısıyla büyük devlet, sadece tebasını değil, topraklarında yaşayan tüm canlıları, hayvanları, ağaçları koruyacak olan devlettir. İşte o devlet Raşidi Hilafettir. Büyük Devlet, tebasının dinine bakmaksızın yeme, içme, giyinme ve barınma ihtiyacını karşılıksız karşılayan devlettir ki o devlet Raşidi Hilafet Devleti’nden başkası değildir! Türkiye şayet büyük devlet olmak istiyorsa öncelikle büyük hedefler edinmelidir. İslam ümmetini tek bir çatı altında, Raşidi Hilafet Devleti çatısı altında bir araya getirmek gibi büyük bir hedefi olmalıdır. Büyük hedefleri olmayan büyük devlet hiç olamaz! Gençliğe ve geleceğe büyük hedef ve idealler göstermeyen devlet, büyük devlet olamaz. İşte bu nedenle Türkiye ve dünya Hilafet’e muhtaçtır!


MİLLİ EĞİTİM BAKANI’NIN İSTİFASI VE EĞİTİM SİSTEMİNİN DURUMU
Malum geçtiğimiz günlerde kabinede bir değişiklik yaşandı. 2018 yılında büyük umutlar ile Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen Ziya Selçuk istifa etti. Düşünce ve hayat görüşü olarak laik ve milliyetçi olan Selçuk, hem laik kesimin hem de iktidar çevresinin kendisine umut bağladığı bir bakandı. Ancak bakanlığa atandığı Temmuz 2018’den bugüne geçen üç yılda eğitimde değişen hiçbir şey olmadı. Laik eğitim sistemi, ve yamalı bohçaya dönmüş müfredat apayrı bir sorun zaten. Bu sistemde esaslı bir değişiklik yapılmadan, müfredat topyekün elden geçirilip doğru dürüst bir düzene sopkulmadan Türkiye’nin eğitim sistemi düzelmez. Ne bu iktidarın ne de Ziya Selçuk’un böyle bir derdinin olduğunu zaten düşünmüyorduk da... Mart 2020’de başlayan pandemiden bugüne normal süreç bile doğru dürüst yönetilemedi. Okullar bir açıldı, bir kapandı. Bir baktık yüz yüze eğitim kararı alındı ertesi gün bir baktık, on line eğitime geçildi. Şimdi Ziya Selçuk gitti, Cumhurbaşkanı tarafından Milli Eğitim Bakanlığı’na atanan Mahmut ÖZER geldi, bakalım o ne yapacak. Devir teslim töreninde açıklama yapan yeni bakan Mahmut ÖZER “İlk önceliğim gerekli tüm tedbirleri alarak okulları tıpkı pandemi öncesinde olduğu gibi yüz yüze eğitime hazır hale getirmektir.” Dedi. Bakan ayrıca “Okulların açılması için vakaların belirsiz bir gelecekte tamamen sıfırlanmasını bekleyemeyiz” dedi. Bakan’ın bu açıklaması o kadar çok şey anlatıyor ki aslında. Vakaların belirsin bir gelecekte sıfırlanmasını bekleyemeyiz diyor.

 
Peki bugüne kadar niçin beklenildi diye sormak gerek miyor mu? Bu güne kadar özellikle ilk ve orta öğretimde çocuklar evlere tabletlere niçin mahkum edildi? Ziya Selçuk’da okulların yüz yüze olmasını istiyordu, yeni bakan da okulların yüz yüze olmasını istiyor. Ziya Selçuk niye gitti, Mahmut Özer niye geldi diye sormak gerekmiyor mu? Bu soruların mantıklı, doğru ve ikna edici bir cevabı yok kıymetli Müslümanlar. Çünkü Türkiye’de kurumların işleyişi ile ilgili bir düzen bir nizam yok. Ne köhnemiş parlamenter sistem ne de yeni gelen başkanlık sistemi? Aralarında bir fark var mı siz söyleyin siz karar verin!


Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
10 AĞUSTOS 2021

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.