HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Hilafet Müslümanların Değişmeyen Gündemidir

Hilafeti konuşmak, Hilafet’e çağırmak, Hilafet’i tartışmak kor bir ateşi avuçlamak gibidir. Hilafet yolu sünnetullah yoludur. Bu yol zordur, meşakkatlidir ama izzetlidir de şereflidir de elhamdülillah… Allah’ın izniyle onun kurulması yakındır! İşte o zaman kâfirler, müstekbirler, zalimler, münafıklar üzülecek, Müslümanlar sevinecektir. O zamana kadar sizleri Hilafeti gündemde tutmaya davet ediyoruz. Hilafeti anlatmaya, Hilafeti kurmak için çalışmaya davet ediyoruz.

HİLAFET MÜSLÜMANLARIN DEĞİŞMEYEN GÜNDEMİDİR

Bu hafta Müslümanların gündeminde olan iki önemli hususu konuşacağız. Biri hayırlı diğeri şerli iki konu… Biri Müslümanların talebi olan Hilafet, diğeri Müslüman aileyi yok eden İstanbul Sözleşmesi konusu…

Önce hayırlı olanla başlayalım… Biliyorsunuz, Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla Türkiye kamuoyu sıcak bir tartışmayı yeniden gündemine aldı. Laiklik ve hilafet tartışmaları çok yoğun bir şekilde devam ediyor. Biz geçen hafta gündem değerlendirme toplantımızda “Ayasofya’nın ibadete açılmasını Müslümanların coşku ile karşılamalarını çok ama çok önemsiyoruz.” Demiştik. Hatta “İnşallah Ayasofya’nın gelişi, Hilafetin gelişinin habercisidir. Allah’ın her şeye gücü yeter!” dedik. Ki, Hilafet Türkiye’nin gündemine bir dergi kapağı ile yeniden girdi ve Müslümanlar Hilafeti konuştular. Hilafet’e olan özlemlerini, Hilafetsiz geçen bir asırda neleri kaybettiklerini konuştular.

Hizb-ut Tahrir Türkiye olarak dün akşam twitter de gündeme getirdiğimiz “#HilafetHayalDeğildir” has tag’ı Türkiye gündeminde uzun süre 1. sırada kaldı ve on binlerce tweet atıldı. Ayasofya’nın açılmasından sonra başlayan ve devam eden bu tartışmada, Hilafet gündeminde biz üç gruba ve üç farklı görüşün varlığına şahit olduk. Birinci grup; kör bir cehaletle laikliği savunan, Türkiye laiktir laik kalacak ezberini tekrarlayıp duranlardan oluşuyor. İkinci grup; İslami kimlikleriyle tanınmalarına rağmen laik kesimlerin tepkisinden korktukları için “ şimdi zamanı değil, bu bir provokasyon, bu zamanda Hilafet ” diyenlerden oluşuyor. Üçüncü grup ise samimiyetle ve cesaretle, geri adım atmadan Hilafet’i ve İslam’ın değerlerini savunan, Hilafet çağrısı yapan ve ulvi değerlere davet edenlerden oluşuyor.

Öncelikle laik Kemalistlerden oluşan kesime seslenmek istiyorum: Mustafa Kemal, Lozan Anlaşması gündeme gelmeden önce, Kurtuluş savaşı için asker ve para toplamak için Anadolu’yu gezerken, şehir şehir kongreler düzenlerken, Meclisi kururken ve hatta Meclis açılırken ne dedi? Hilafet için yola çıktığını, Hilafet için asker topladığını, Hilafet için Meclisi açtığını söylemedi mi?  Söyledi! Anadolu insanı, yani bizim atalarımız bu sözlere inanarak Hilafeti ve topraklarını düşmandan kurtarmak için kanını dökmedi mi? Canını vermedi mi? Verdi! Babalar evlatlarının yetim, eşlerinin dul kalmasına aldırış etmeden cepheye koşamadılar mı? Allah Allah nidalarıyla düşmanla savaşmadılar mı? Savaştılar! Sonra ne oldu? Sonrası tam bir ihanet! İngilizlerle anlaşıldı, şehitlerimizin kanı, gazilerimizin onuru az bir değere satıldı! Hilafeti ve Anadolu topraklarını kurtarmak için dökülen kanlara ihanet edildi. Hilafet için asker ve para toplayanlar Hilafeti kaldırdılar! Fransa’dan Laiklik getirildi. İngiltere’den parlamenter sistem,  bayrağında Haç işareti olan İsviçre’den medeni kanun, Almanya’dan ticaret kanunu, İtalya’dan ceza kanunu alındı. Halkın değerleri hiçe sayıldı ve batılı kanunları uygulamak için demir yumrukla yıllarca diktatörlükle yönetildi bu halk. Hayır diyen var mı bu söylediklerimize? Öyle olmadı mı? Camiler ahıra çevrilmedi mi? Şapka takmayanlar darağaçlarında sallandırılmadı mı? Bunları kim yaptı, Kemalist cumhuriyetçiler… Ne ile yaptılar, cumhuriyet kanunları ile yaptılar.

Bugün hayâsızca İslam’a saldıran bu laik kesim, Kurtuluş Savaşında Hilafet için kan dökmüş can vermiş Müslümanların kayıp çocuklarıdır. Beyinleri yıkanmış, düşmanına âşık olmuş, onun gibi yaşamaya başlamış, onun sözlerini tekrarlayınca konuştuğunu zanneden zavallılar haline dönüşmüş kayıp nesillerdir bunlar...

O halde siz ey laik Kemalistler! Size sesleniyorum! Bu hayatta insan ırkının en nefret ettiği şey nedir biliyor musunuz? İhanettir! Verilen sözlerin yerine getirilmemesidir! Yalandır, aldatmadır. Düşmanla birlik olmaktır, dost sırtından hançerlemektir. Düşmana âşık olmaktır. Düşmanlarına benzemek için halkından ve değerlerinden vazgeçmektir. İşte siz tam ifadesiyle busunuz!  Siz, bu halkın gerçek düşmanı olan sömürgeci kâfirlerin tutan eli, konuşan dilisiniz! Müslüman halkın düşmanları batılı kâfirler, Müslümanları sizin elinizle cezalandırıyor. Batı varlığını ve menfaatlerini sizin elinizle koruyor. Laiklik ve Demokrasi gibi küfür fikirlerini sizin dilinizle pazarlıyor.  Siz ise gerçekte kime hizmet ettiğinizi bilmeden, Allah’ın size bahşettiği beyin nimetini kullanmadan, onların maşası olmaktan, onlara benzemekten, onlardan bir parça olmaktan gurur duyuyorsunuz. İşte sizin gururunuz da onurunuz bu kadar! Batılı sömürgecilerin menfaatleri kadar!

Kıymetli Müslümanlar!

İkinci olarak, laiklerin vereceği tepkiden korkarak Müslümanların 100 yıllık özlemlerine, söylemlerine ve haklı taleplerine karşı duranlara sesleniyorum. Müslümanların Hilafet talebini yersiz bulan, hak ile batılın arasında durarak kendi varlığını garanti altına aldığını sanan kesimlere sesleniyorum. Bu hayatta daha kaybedecek neyiniz var, neyiniz var ki haşa Allah’tan korkar gibi laik Kemalistlerden, Avrupa’dan, Amerika’dan korkuyorsunuz? Onlar bir hiç! Korkulması gereken tek kuvvet, tek merci Allah Subhanehu ve Teala! Bu ürkek, bu korkak tavrınız onları daha da cesaretlendiriyor farkında mısınız? Attığınız her geri adımda onlar bir adım daha ileri gidiyor görmüyor musunuz? Nitekim tam da Hilafet yoğun bir şekilde tartışılırken Ak Parti Sözcüsü Ömer Çelik çıktı ve “Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletidir.” Dedi. “Cumhuriyetimiz hepimizin ortak çatısıdır. Cumhuriyetimiz tüm nitelikleriyle gözbebeğimizdir.” Dedi. “Sosyal medyada siyasal rejimimizle ilgili ortaya çıkan sağlıksız tartışma ve kamplaşma, Türkiye’nin gündemi değildir.” Diye de ekledi.

Sayın Çelik! Halkın gündemini siz mi belirliyorsunuz? Bu halk Hilafet istediğini açık bir şekilde beyan ettiği takdirde ne yapacaksınız? Hangi tarafı seçeceksiniz? Halkın mı? Laik Kemalistleri mi? Bakınız MAK Araştırma Şirketinin 2017 yılında yaptığı bir kamuoyu araştırmasına göre halkın %53’ü başlarında bir halife görmek istediğini söylemiş. Halife görmek istemediğini söyleyenlerin oranı ise %40. Hani her fırsatta dilinizden düşürmediğiniz demokrasi var ya, işte o demokrasinin temel ilkelerine göre halkın çoğunluğunun talebi kabul edilmesi gerekmiyor mu?

İşte size buradan hodri meydan! Haydin halka gidin! Hilafet isteyip istemediklerini Müslüman halka sorun! Ama bunu yapamazsınız! Çünkü sizin halkın temsilcisi olma iddianız, en az laik Kemalistlerin ülkenin sahibi olma iddiaları kadar gerçek dışıdır. Siz bu halkın gerçekten temsilcisi olsaydınız, %99’u Müslüman olan bu halka küfür sistemi olan Cumhuriyeti değil Hilafeti sevdirirdiniz. Siz gerçekten halkı temsil etseydiniz, atalarınızı İstiklal Mahkemelerinde haksız yere yargılayıp asan Cumhuriyet’e gözbebeğim demezdiniz. Bu halk Müslümandır ve bu halkın gözbebeği İslam’dır, ciğerparesi ise Hilafettir. Müslüman İslam ile bakar, Hilafet ile yaşar…

Kıymetli Müslümanlar ve Sayın Basın Mensupları!

Hilafet dünya Müslümanlarının tek devlet çatısı altında birleşmesidir. Ordularının birleşmesi, yer altı ve yer üstü zenginliklerinin, iş gücünün, ekonomisinin birleşmesi ve tüm Müslümanların hizmetine sunulması demektir. Hilafet demek; tek devlet demektir, tek toprak demektir, tek bayrak demektir, tek ümmet demektir, tek kuvvet demektir. Hilafet, hem tarihi bir gerçekliliktir hem de şeri bir sorumluluktur. Bu haliyle bir Müslümanın ben Hilafet istemiyorum, ben Allah’ın kanunlarının uygulanmasını istemiyorum demesi düşünülebilir mi? Bir Müslümanın ben Batı’dan alınmış küfür kanunlarının tatbik edilmesini istiyorum demesi söz konusu olabilir mi? Kendisini Müslüman olarak tanımlamış bir kişi nasıl böyle bir söz söyleyebilir? Söylemez! Söyleyemez! Biz biliyoruz ki Müslümanlara Hilafet hep yanlış anlatıldı, Hilafet hep kötülendi, ancak o devirler artık geride kaldı. Hizb-ut Tahrir 67 yıldır Müslümanlara Hilafeti anlatmakta ve hilafeti kurmak için çalışmaya davet etmektedir. Artık Hilafet İslam ümmetinin değişmeyen gündemidir.

Evet; Hilafeti konuşmak, Hilafet’e çağırmak, Hilafet’i tartışmak kor bir ateşi avuçlamak gibidir. Hilafet yolu sünnetullah yoludur. Bu yol zordur, meşakkatlidir ama izzetlidir de şereflidir de elhamdülillah… Allah’ın izniyle onun kurulması yakındır! İşte o zaman kâfirler, müstekbirler, zalimler, münafıklar üzülecek, Müslümanlar sevinecektir. O zamana kadar sizleri Hilafeti gündemde tutmaya davet ediyoruz. Hilafeti anlatmaya, Hilafeti kurmak için çalışmaya davet ediyoruz.

Sakın ama sakın savunmaya çekilmeyin, sakın ama sakın geri bakmayın! Daima ileri!

Koşun, yürüyün, sürünün ama oturmayın, çalışın!

“Çalışanlar işte bunun için çalışsın!” (Saffat) 61

 

YOKSA MÜSLÜMANLARI OYALIYOR MUSUNUZ?

Üzerinde çok konuştuk, tehlikesini çok anlattık, aileleri dağıtıyor dedik, gençliği ifsat ediyor dedik… Dertlendik, elhamdülillah Müslümanları da dert sahibi ettik. Dert sahibi oldular ki onlarda konuşmaya başladılar ve bu sözleşmenin tehlikesini gördüler.

Sonra da Cumhurbaşkanı Erdoğan bir MYK toplantısında “İstanbul Sözleşmesi” ile ilgili bazı sözler sarfetti, “Çalışıp, gözden geçirin, halk istiyorsa kaldırın.” Dedi. “Halkın talebi kaldırılması yönündeyse, buna göre bir karar verilsin. Halk ne derse o olur” şeklinde tabanı teskin etmeye yönelik popülist ifadeler kullandı. Cumhurbaşkanı’nın bu talimatından sonra Avrupa tarafından fonlanan ve Batı’nın desteğiyle faaliyet gösteren marjinal feminist örgütler ve kadın dernekleri harekete geçti. Asıl amaçları Batı’nın dikte ettirdiği tüm ahlaksızlıkları topluma yaymak ve aileyi parçalamak olan bu kuruluşlar medya ile koordineli çalışıyorlar. Bu gruplar, vahşi cinayetlere kurban giden kadınların cenazeleri üzerinde adeta tepinerek İstanbul Sözleşmesi’ni, savunmayı sürdürüyorlar. Oysa 2011’de sözleşme imzalandığında kadın cinayeti sayısı 121’di, 2019 yılında bu sayı 474’e yükseldi.

Şimdi siyasi partilere ve iktidarda olanlara soruyorum: Bu cinayetlerin artış sebebi ne? Bu eser kimin eseri? Genç yaşta evlenenleri ayırıp aileleri dağıtmak, babaları 6284 sayılı yasa ile evlerinden uzaklaştırmak, eşcinselliği özendirip sapkın derneklere konuşma ve çalışma hakkı vermekle neyi arzuluyorsunuz? Ben söyleyeyim: Aileyi ve ahlakı yok etmeyi arzuluyorsunuz bu halinizle İslam’a savaş açıyorsunuz. Bakın bu halkı sömüren sermayedarlar da devreye girdi, Borusan, Sabancı Holding, Koç Holding vs… Bunlar İstanbul Sözleşmesi’nden geri adım atılmaması yönünde iktidara adeta muhtıra vererek sürece katıldılar. Ahlaksızlığı savunmak ve bozuk fikirleri topluma aşılamak için STK’lar birbiriyle yarışıyor. Yahu gâvur Polonya bile “Katolik aile geleneklerine aykırı” diyerek İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye hazırlanıyor. Batılı bir devletin adalet bakanı bile “okullarda çocuklara toplumsal cinsiyetin öğretilmesini zorunlu kıldığı" gerekçesiyle sözleşmeyi zararlı gördüklerini söylüyor. Siz daha hala “bakın, çalışın, halk ne istiyorsa onu yapın” diyorsunuz. Söz değil icraat lazım icraat… Acele etmek lazım yoksa ailenin kökü dinamitleniyor. Neyi bekliyorsunuz? Bir ifsat projesi olan İstanbul Sözleşmesi’ni fesh etmeyi ve topyekûn uygulamadan kaldırmayı düşünmüyor musunuz? Yoksa Müslümanları oyalıyor musunuz? Bakın bu sizin vereceğiniz sınavların en önemlisidir söyleyeyim. Sadece kaybettiğiniz, size tepki gösteren tabanınızı yeniden kazanmak ve mevcut oy deposunu teskin etmek için bunu yapıyorsanız ki görünen o; yazık sadece yazık…

Unutmayın ki Ayasofya, İstanbul Sözleşmesi’ni örtmez. Yok olan aile kurumu, katledilen insanlar, çöken ahlak hiç mi umurunuzda değil. Demek ki değil. Bunu görüyoruz ve sizleri de uyarıyoruz, bu halkı kandırmayın ve gerekeni yapın. Kadın cinayetlerinin sebebi sistemin kendisi… İstanbul Sözleşmesi olsa da olmasa da bu sistem var olduğu müddetçe vahşet ve cinayetler bitmez. O halde çekin bu sözleşmeden imzayı, çekin İslam’ın kale olarak gördüğü aileden ellerinizi…

Kıymetli Müslümanlar sizleri de uyarıyoruz!

Ailenize, neslinize, topluma ve bilhassa İslam’a sahip çıkın! İslam düşmanı bu sözleşmeyi toptan reddedin ve Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Rabbimden aileleriniz ile önümüzdeki Kurban Bayramını huzur ve güven içinde geçirmenizi temenni ediyorum. Şimdiden bayramınızı tebrik ediyoruz, Bayramınız Mübarek olsun, Allah’a emanet olun.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

28 Temmuz 2020

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.