HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

HİZB-UT TAHRİR KÜRESEL KAMPNAYA BAŞLATTI

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. -HİZB-UT TAHRİR KÜRESEL KAMPNAYA BAŞLATTI -GARA OPERASYONU VE MAĞARA KATLİAMI -AYASOFYA İMAMININ LAİKLİK AÇIKLAMASI VE TEPKİLER -CUMHURBAŞKANI’NIN AİLE VE KÜLTÜR KONUSUNDAKİ ÖZELEŞTİRİSİ


HİZB-UT TAHRİR KÜRESEL KAMPNAYA BAŞLATTI


Hayır ve iyilik ayı olan Recep’e bizleri ulaştırdığı için Rabbimize hamdederek başlamak istiyorum. Rabbimiz Recep ve Şaban ayını hayırla geçirmeyi ve mübarek Ramazan ayına kavuşmayı bizlere nasip eylesin. Evet, Hizb-ut Tahrir Hilafetin yıkılışının Hicri 100. yılına girdiğimiz Recep ayının ilk günü küresel bir kampanya başlattı. Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi “Ey Müslümanlar Yıkılışının 100. Yılında Hilafeti Kurun” başlıklı bu kampanyayı 13 Şubat Cumartesi günü ilan etti. Biliyorsunuz Hicri 1342-Miladi 1924’te Osmanlı Hilafet Devleti kafir İngilizler eli ile, Arap ve Türk hainlerin de yardımı ile Mustafa Kemal tarafından yıkıldı. O günün üzerinden tam 100 yıl geçti. 100 yıllık kara bir sayfa kapanıyor.  O günden beri İslam ümmeti, acılar içinde inim inim inliyor.


Evet, tam 100 sene oldu Kıymetli Müslümanlar! Yüz koca sene… Bu 100 sene içinde İslam Ümmeti çok zor zamanlar geçirdi. Müslümanlar tarihin hiçbir döneminde bu yüzyıldaki kadar zulüm görmediler! İslam’ın kutsallarına hiçbir zaman bu yüzyılda olduğu kadar saldırılmadı! Müslümanların kanı tarihin hiçbir döneminde bu kadar kolay ve bu denli pervasızca akıtılmadı. İslam Ümmeti hiçbir zaman bu düzeyde bir parçalanmışlığı, yalnızlığı yaşamadı.


Kıymetli Müslümanlar! İnsanlar arasından çıkarılmış en hayırlı Ümmete bu durum yakışır mı? Müslümanlar birçok kez yere düştüler ama her defasında Allah’ın ipine sarılarak ayağa kalkmayı başardılar. Evet, çok acı çektiler ama bu acıları dindirmek için İslam’dan başka bir çare aramadılar. Müslümanlar hangi şartta olursa olsun Allah’ın emirlerine bağlıktan asla vazgeçmediler. Allah’ın hükümlerine sımsıkı bağlandılar ve muvaffak oldular. Allah’ın şeriatını hâkim kılmak için ceht ettiler ve muzaffer oldular. Geçen bu 100 yıllık kara sayfadan sonra, İslam ümmeti için bembeyaz tertemiz bir sayfa açmanın vakti artık geldi Ey Müslümanlar. Şimdi yaşadığınız bunca acıya, zulme, geri kalmışlığa, fakirliğe ve Batılılar tarafından sömürülmeye artık son vermeye var mısınız? Kutsallarımıza yapılan saldırılar karşısında İslam düşmanlarına hak ettikleri cevabı vermeye var mısınız? Hangi Müslüman buna hayır diyebilir? Hiçbir Müslüman! 


O halde yapılacak şey belli. Bizleri parçalara ayıran vatancılık ve milliyetçiliği terk etmelisiniz. Müslümanları Allah’ın dininden uzaklaştıran ve hâşâ “Allah bilmez biz biliriz” demek olan demokrasiden, “Allah dünyaya karışamaz” demek olan laiklikten yüz çevirmelisiniz. Yeniden tek yumruk olmalıyız, yeniden tek bir çatı altında birleşmeliyiz, yeniden vahdetimizi sağlamalıyız. Ancak bütün bunların olabilmesi için yeniden Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmalıyız. Bakın şiirde ne kadar güzel ifade etmiş şair:

Beldelerin parça parça pay oldu
İzzetin, şerefin yerle bir oldu
Tertemiz bedenin toz toprak doldu
Haydi silkin artık yüz yıl yetmez mi

Tarih kitaplarında bir ismin kaldı
Ne haşmetin ne vakarın ne cismin kaldı
Sanki demir ağlar ruhunu sardı
Haydi kurtul artık yüz yıl yetmez mi

İşte Hizb-ut Tahrir olarak böyle bir şeye çağırıyoruz, İnsanlığı kurtaracak olan yegâne şeye sizi davet ediyoruz. Biz sizin hayrınızı istiyoruz, unuttuğunuz hakikatleri hatırlatarak Allah’ın rızasına ulaşmanızı arzuluyoruz. Sizlere hakkı ve sabrı tavsiye ediyoruz.  Bunu da tüm zorbalara rağmen, üzerimizde kurulan tüm baskılara rağmen büyük bir azim ve ihlasla yapıyoruz. Bu kampanya ile kadın, erkek, yaşlı genç herkese sesleniyoruz. Öğrencisinden alimine, işçisinden memuruna, mazlumundan güç ve kuvvet ehline kadar herkese sesleniyoruz ve diyoruz ki; “Ey Müslümanlar! Hilafetsiz 100 Yıl Yeter Artık! Yıkılışının 100. Yılında Hilafeti Yeniden Kurun”


Şimdi artık çalışma vakti, şimdi artık konuşma vakti, şimdi artık mücadele etme vakti, şimdi artık Hilafetin vakti… Aynen dizelerde geçtiği gibi…

Rasul’ün müjdesiyle sevinme vakti
Sen İslâm Ümmetisin yenile ahdi
Bu bir hayal değil Allah'ın vaadi
Haydi sarıl bu vaade yüz yıl yetmez mi
Haydi kur Hilâfeti yüz yıl yetmez mi

Son olarak, Hizb-ut Tahrir Emiri Kıymetli Âlim Ata b. Halil Ebu Raşta’nın emri ile başlayan ve dünya çapında yürütülen bu kampanyanın Hilafetin kurulmasına vesile olmasını Rabbimizden niyaz ediyorum. Hizb-ut Tahrir öncülüğünde başlayan bu hayırlı kampanyaya tüm Müslümanların desteğini bekliyoruz. Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulmasıyla dinin ikamesinde ve ümmetin itibarını yeniden kazanmasında bizi başarıya ulaştırması için Allah’a tevekkül ediyoruz.


GARA OPERASYONU VE MAĞARA KATLİAMI


Geçtiğimiz pazar günü acı bir haberle uyandık. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Irak'ın kuzeyindeki Gara bölgesinde yürütülen askeri operasyonda 13 vatandaşın PKK terör örgütü tarafından infaz edildiği haberini kamuoyuna duyurdu. Hayatını kaybeden Müslümanlara Allah’tan rahmet, acılı ailelerine sabrı cemil niyaz ediyoruz. Bu 13 kişi, 2015 ve 2016 yılları arasında PKK terör örgütü tarafından kaçırılan ve yaklaşık 5 yıldır Irak'ın farklı bölgelerinde tutulan polis, asker ve sivillerden oluşuyordu. Savunmasız, masum bir insanın öldürülmesi dünyadaki tüm insanların öldürülmesi gibidir. Evet bizim dinimiz böyle söylemekte ve masumların öldürülmesini yasaklamaktadır. Bizim dinimiz aynı zamanda başka bir şeyi daha emretmektedir. Nedir o? 


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰٓى اَوْلِيَٓاءَۢ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ
Ey inananlar! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez. (Maide 51)


Eli Müslüman kanıyla boyanmış sömürgeci kafirlerle dostluk kurmak, onların uluslararası menfaatlerine muhafız olmak Allah’ın yasakladığı işlerdendir. Peki ya inananların dostu kimdir? Allah, O’nun Rasul’ü ve müminlerdir! Dolayısıyla hem PKK hem de PKK ile mücadele ettiğini söyleyen devlet ve hükumet sömürgeci kafirlerle iş birliği içindedir. Oysa ki bu ümmetin gerçek düşmanı sömürgeci kafirlerin ta kendisidir. Nerede fitne varsa orada Amerika ve İngiltere var. Nerede şiddet varsa orada onlar var. Nerede ayrılık varsa orada onlar var. Onlar, o sömürgeci kafirler terörün perde ardındaki destekçisi, besleyicisi ve yönlendiricisi durumundalar. ABD ve İngiltere olmadan hiçbir örgüt silaha ulaşamaz! Bu hakikati bilmeyen yoktur. Zira silah ticareti bu ülkelerin istihbarat örgütleri tarafından organize edilmektedir. Bu hakikate rağmen meseleyi, 40 küsur yıldır bitiremediğiniz PKK meselesine kilitlemek çözümü gölgelemek demektir. Mesele PKK meselesi değildir! Mesele Kahrolsun PKK demek ya da dememek meselesi de değildir! Mesele sömürgeci kafirlerle iş birliği yapmak ya da yapmamak meselesidir. 


Şimdi siz Mecliste grubu bulunan bütün partiler, iktidarı ile muhalefeti ile bütün partilerin liderleri size soruyorum: Hanginiz sömürgeci Amerika ve İngiltere ile iş birliği ve dostluğu bitirecek cesarete sahipsiniz. Her birinizi sırtınızı bir sömürgeci devlete dayayarak siyaset yapıyorsunuz, sonrada çıkıp bu halktan oy istiyorsunuz. Birinizin diğerinden farkı yok. Biriniz Amerika ile diğeriniz İngiltere ile çalışıyorsunuz. İşte terör örgütü PKK’da sizin sırtınızı dayadığınız, iş birliği yaptığınız o sömürgecilere sırtını dayıyor. Gara’da, o mağarada 13 kişiyi sırtından vuran kimdir biliyor musunuz? İşte o sizin de sırtınızı dayadığınız dostlarınız, müttefiğiniz olan sömürgeci ülkelerdir. 


Biz bunu size defalarca kez söyledik, Hizb-ut Tahrir Türkiye olarak yaklaşık 4 yıl önce terörün kökünün kazınması için kesin çözümü sunduk. ABD ve İngiltere'nin Büyükelçiliklerine açık mektup verdik ve “Kan, Kaos ve Katliamdan Beslenerek Terör Estirdiğiniz Topraklarımızı Derhal Terk Edin!” dedik. Ayrıca bu mektuptan bir tane de TBMM’ye teslim ettik ve terör yuvası haline dönmüş ABD ve İngiltere Büyükelçiliklerinin kapatılmasını talep ettik. Ama siz dinlemediniz, biriniz dostum Trump dediniz diğeriniz yeni ABD yönetiminden medet umdunuz. Buna karşın onlar, Suriye’de PKK’nın uzantısı olarak bilinen PYD’yi özgürlük savaşçısı olarak gördüler. 


Şayet terör sorununu gerçekten çözmek istiyorsanız bunda samimi iseniz işe müttefiklerinizden, dostlarınızdan başlamalısınız. Akan kanın durması ve daha fazla insanımızı yitirmemek için tek köklü çözüm budur. Terör ve şiddetten beslenenler kadar terörü siyasetin aracı haline getirenler, oy için istismar edenler de kirlidir. 


Kıymetli Müslümanlar Sayın Basın Mensupları!
Terörün kaynağı bellidir. Washington’a, Londra’ya, Brüksel’e haddini bildiremeyenler terörü de bitiremezler acıyı da dindiremezler. Bu iş cesur adamların işidir. Bu iş boş istek ve hamaset ile olmaz, bu iş irade ve kararlılık gerektirir. İradeli yöneticiler karar alırken siyasi geleceklerini değil halkının maslahatını düşünürler. Son olarak buradan bir kez daha en güçlü şekilde sesleniyoruz ve diyoruz ki: Sömürgeci kafir devletlerle yaptığınız iş birliğine son verin!  Onların müttefiki olmaktan vazgeçin!  Gücünüzü sömürgeci kafirleri İslam beldelerinden def etmek için kullanın! Bunu yaptığınızda onlarca yıldır devam eden terörün son bulduğunu göreceksiniz. Aksi halde halkımız acı çekmeye, evlatları için ağıtlar yakmaya devam edecektir.


AYASOFYA İMAMININ LAİKLİK AÇIKLAMASI VE TEPKİLER


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlatmış olduğu anayasa tartışmalarına Ayasofya Camii baş imamı Prof. Dr. Mehmet Boynukalın attığı bir tweet ile dahil oldu. Mehmet hoca “Laiklik ilkesi Anayasa’dan çıkartılsın, Cumhuriyet’in fabrika ayarlarına geri dönülsün” dedi, demesine de laik Kemalistler boş durur mu tepkiler gecikmedi tabi... Mehmet hocaya en sert ve ahlaksız tepkiyi ise kendini “milliyetçi muhafazakar” gören sözüm ona gazeteci Hadi Özışık verdi. Özışık, haddini aştı ve “Sen git namazını kıldır, karışma bu işlere, senin arkanda kimler var, nereden alıyorsun bu cesareti?” diyerek Diyanet’e hocanın görevden alınması talimatını verdi. Kıymetli Müslümanlar! Şu hale bakar mısınız, ülke ne hale geldi? Ayasofya Camii’ne imam olarak atanmış bir Profesör’e cahil bir gazeteci had bildirmeye kalkıyor.  Ne Diyanet İşleri Başkanı ne Diyanet camiası ne de siyasetçilerden kimse çıkıp konuşmuyor. Sen kimsin, kimden cesaret alıp bu şekilde konuşuyorsun diyemiyor.  


Kıymetli Müslümanlar! Laiklik, içi akıl dışı dogmalarla dolu olan, hayatta bir varlığı da olmayan ve din adamlarının tekeline geçmiş Hristiyan dünyası için bir kurtuluş olarak görülebilir. Biliyorsunuz, kilisenin tekeline girmiş, onun menfaatlerini önceleyen, tahrip edilmiş Hristiyanlık, Avrupa halkları için mezalime dönüşmüştü. Kilise halkları kalkındırmıyor, toplumu ilerletmiyor hep geri kalmasını sağlıyordu. Avrupalı düşünürler, bu gidişatı tersine çevirecek fikirler üretmeye başladılar ve nihayetinde bir düşünce devriminin ardından laikliği vazgeçilmez temel ilke olarak benimsediler. Ardından sanayi devrimi ile Avrupa maddi olarak kalkındı. Evet kalkındı ama büyük bedeller ödeyerek kalkındı! Dini hayattan uzaklaştırmanın bedeli dinsizlik ve ahlaksızlık olarak onlara geri döndü. 


İslam’a gelince İslam, Hristiyanlık gibi akıl dışı doğmalarla dolu bir din değildir. En önemlisi de tahrip edilmemiştir. İslam hayatın her alanını kapsayıcı çözümler üretmiş bir dindir. Dolayısıyla İslam’ın egemen olduğu bir yerde laiklikten söz edilmesi, laikliğe davet edilmesi, laikliğin vazgeçilmez olduğunun söylenmesi cahillikten, hainlikten başka bir şey değildir.  Laikliğin bu coğrafyaya dayatılmasından sonra kalkınma değil çöküş başlamıştır. IMF’nin 2019 yılı gelişmiş ülkeler sırlamasında Türkiye çok 59. Sırada yer almaktadır. Ahlaki çöküntü ise herkesin gözü önünde açık bir şekilde durmaktadır. Eş cinsellerin meydanları doldurduğu, zinanın ve fuhşun her alanı kuşattığı, anne babaya saygının kalmadığı bu ülkede kim laikliğin kalkındırdığından bahsedebilir? İnsani ilişkilerin dibe vurduğu bu topraklarda kim, hangi akıl laikliğin geliştirdiğinden bahsedebilir? 


Kıymetli Müslümanlar! Hadi Özışık’ın verdiği tepki alışageldiğimiz tepkidir. Bu tür tepkiler, temeli olmayan, taklit ve ezbere dayalı zırvalardan başka bir şey değildir. Bir fikir üretemeyenlerin sığındığı tek liman Batı’nın kıyılarıdır.  Oralar kalkınmanın laiklikle olacağını zanneden zavallıların sığ sularıdır. Kuşkusuz, İslam izzettir, kuvvettir! Kâmil manada tatbik edildiğinde toplumları kalkındırır. İslam’a sahip olanın başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Dün böyleydi bugün de böyledir. Halkını gerçek manada düşünen hiç kimse İslam’dan başka bir şey aramaz! İslam’dan başka bir şeye davet etmez! İşte bu hakikate binaen Hizb-ut Tahrir İslam’a, İslami Anayasaya ve İslam’ın tatbik edileceği Raşidi Hilafet Devletini kurmaya davet etmektedir. Raşidi Hilafet Devleti kurtuluşun anahtarıdır! Kimliğimizi çalan küfür fikrilerinden kurtuluşun, zenginliklerimizi çalıp bizi sefalete mahkûm eden sömürgecilerden kurtuluşun anahtarıdır. Koltuk uğruna sömürgeci kafirlerle iş birliği yaparak halkını unutan yöneticilerden kurtuluşun anahtarıdır. Dolayısıyla biz Müslümanlar olarak İslam’a tutunmalıyız. Ne Peygamberimize düşmanlık eden Fransa’dan alınan kanunlar ne de diğer Batılı ülkelerden gelen kanunlar bizim dinimizle ve örfümüzle bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla Laiklik te Cumhuriyet te Demokrasi de İslam’dan değildir, bizden değildir. 

 

CUMHURBAŞKANI’NIN AİLE VE KÜLTÜR KONUSUNDAKİ ÖZELEŞTİRİSİ 


Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz cuma günü Rize’de bir açılışta yaptığı konuşmada güya bir özeleştiri yaptı. “Bir hususta öz eleştiri yapmak istiyorum. Aile, eğitim ve kültür konularında arzu ettiğimiz inkişafı/gelişimi sağlayamadığımızı kabul etmemiz gerekiyor. O eksikleri gidermemiz lazım.” Dedi. Cumhurbaşkanı’nın bu özeleştirisini değerlendireceğim ama önce özeleştiri ne demek ona kısaca değinmek istiyorum. Öz eleştiri; kişinin kendi hatalarını görmesi ve aynı hataları bir daha tekrar etmemesi için yapılan faydalı bir eylemdir. Yani aslında bir anlamda ben hata ettim, bundan sonra hata etmeyeceğim demesidir, tövbe etmesidir. Ha eğer ki, bir adamın yaptığı işin sonuçları sadece kendini değil de milyonlarca kişiyi ilgilendiriyorsa o zaman mesele öz eleştirinin ötesinde bir şeydir.Öz eleştiri yapılarak işten sıyrılarak kurtulmak, kaçmak kabul olmaz. İşte yöneticilik sorumluluğu böyle bir şeydir. Aldıkları her kararın toplumu direkt etkilediği yöneticilerin durumu böyledir. Diğer yandan yöneticilerin asıl ihtiyacı olan şey öz eleştiri değil, toplum için hayırlı neticeler doğuracak doğru fikirler ile karar almalarıdır. Zira doğru fikirler ile alınan kararlar olumsuz sonuçlar vermeyeceği gibi öz eleştiri ile kaybedilecek zamanı da önler, toplumun ve devletin gelişimini de hızlandırır.


Şimdi gelelim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı öz eleştiriye… Cumhurbaşkanı hangi hususta öz eleştiri yapıyor? Aile, eğitim ve kültür konularında. Yani nesillerin bugününü ve yarınını yakından ilgilendiren, toplum için olmak ya da olmamak anlamına gelen en hayati konularda özeleştiri yapıyor. O zaman şimdi şu soruyu soralım: Aile, eğitim ve kültür konusunda neden kötü durumdayız? Cumhurbaşkanı Erdoğan bu soruların cevabını verip gereğini yaparsa o zaman öz eleştirisinde samimi olduğuna inanabiliriz. Ancak görüyoruz ki, kendisini işin bu kısmıyla hiç ilgilenmiyor. Biz yine de nasihat ve muhasebe görevimizin bir gereği olarak kendisine buradan soruyoruz!


Sayın Cumhurbaşkanı! Kafir Avrupa’nın aileyi nesli ve toplumu imha projesi olan İstanbul sözleşmesi yürürlükteyken, sözde kadına şiddeti önleme bahanesiyle uygulanan 6284 sayılı kanun yuvaları dağıtırken aile nasıl iyi olsun? Allah’ın emrine uyarak evlendikleri için genç evliler cezalandırılırken, ‘kadını beyanı esastır’ denilerek yüzbinlerce erkek basit konular veya iftiralar ile evlerine sokulmazken aile nasıl iyi olsun? Annelik ve ev hanımlığı değersizleştirilip kariyer adına kadınlar evlerinden uzaklaştırılırken, babalar geçim sıkıntısı nedeniyle bunalıma girip intihar ederken aile nasıl iyi olsun? Laik bir temele dayanan, halkının dinini ve tarihini kötüleyen, hükümetlerin maddi ve siyasi çıkarları elinde yap boz tahtasına dönen bir müfredat uygulamadayken eğitim nasıl iyi olsun? Alkol ve uyuşturucu ortaokullara kadar inmişken, LGBT denilen sapkınlık üniversitelerde gövde gösterisi yapıyorken eğitim nasıl iyi olsun? Laiklik, demokrasi, milliyetçilik, menfaatçilik gibi batının gayrı İslami ve gayrı insani düşünceleri devlet eliyle Müslümanlara dayatılıyorken kültür nasıl iyi olsun? İslam’ın aydın fikirlerine ve İslami kültüre davet eden Müslümanlara düşman ceza hukuku uygulanıyorken kültür nasıl iyi olsun?


Sayın Erdoğan! Öz eleştiri yapmak istediğinizi söylüyorsunuz! Ancak pandemi koşullarında, üstelik 13 vatan evladının toprağa verildiği günde tıka basa kongre yapmaktan imtina etmiyorsunuz! Halka, esnafa yasakladığınız şeyleri kendinize ve partinize mubah görüyorsunuz! Bu ayıp yetmezmiş gibi millet hüzün doluyken siz kongrede espriler yapıp gülüyorsunuz! Dahası oğlunu yeni toprağa veren acılı anneyi kongreye telefon ile bağlayıp siyasi çıkar malzemesi yapıyorsunuz. Nerede kaldı sizin liderliğiniz, nerede öz eleştiri ve samimiyetiniz? Lider dediğin örnek olur. Lider dediğin halkına yalan söylemez, onu gözetip korur. Acısına ve derdine ortak olur, çare bulur. Sizin öz eleştiriniz bu ise vay bu toplumun haline. Allah’tan korkun.


Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
16 ŞUBAT 2021

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.