Siyasi Analiz
ABD Başkanlık
Seçimlerinin Yansımaları
ABD başkanlık seçimlerine bu kez Başkan
Trump ile Demokrat rakibi Biden arasındaki gerginlikler eşlik etti. Sonra
haberlerde duyurulduğu gibi Biden kazandı, ancak Trump sonuçları tanımadı.
Seçimlere eşlik eden bu gerginlikler Biden’ın kazanmasından sonra yatışır mı?
Washington’da yumuşak bir devir teslim süreci yaşanır mı? Yoksa bu gidişatın,
içeriden ve dışarıdan daha ciddi ve daha öngörülemez sonuçları mı olur?
Bu defa neredeyse herkes, Amerika’daki
bu başkanlık seçimlerinin daha önce benzeri görülmemiş bir seçim olduğu
konusunda görüş birliği içinde. Nitekim seçim süreci son derece gergin geçmiş,
ABD Başkanı Trump seçimleri kaybetme ihtimalini, bunun yalnızca seçimlerde hile
olması halinde mümkün olabileceği şeklinde nitelemiştir ve bunu da seçimlerden
aylar önce söylemiştir. Başkanlık konumunu korumak konusundaki ısrarı o kadar
belirgindi ki Washington’daki politikacılar, Beyaz Saray’dan ayrılmayı reddetmesi
halinde Trump’a karşı nasıl davranacaklarını araştırıyorlardı! Dolayısıyla
önemli olan, seçimlerden önceki ve sonraki koşulların açıklanmasıdır ki bu aşağıdaki
gibidir:
Birincisi: 20 Ocak 2017’de iktidara gelir
gelmez, Trump içeride ve dışarıda dikkat çekici bir biçimde hareket etmeye
başladı.
1- İçeride; Başkan hiçbir muhalifini
umursamadı, esas adamlarını görevden alma veya istifa yoluyla değişiklik
yönetiminin en bariz özelliğiydi. Nitekim yönetimindeki bakanları ve
direktörleri dört yıl içinden birden fazla değiştirdi. Halen dahi aynı
zihniyetle hareket etmeye devam ediyor. 11.09.2020 günü, yani Biden’ın
seçimleri kazandığının açıklanmasından sonra Savunma Bakanı Mark Esper’i
görevden aldı. Afrika asıllı Amerikalılara ve kendisi aleyhinde başlayan sert
gösterilere karşı Amerikan polisinin ırkçı tutumu konusunda da Trump geri adım
atmadı. Polise baskı yapması veya yetkilerini azaltması yönündeki çağrıları
reddetti. Bizatihi bazen alenen, bazen zımnen yaptığı açıklamalar bile ırkçılık
kokusu taşıyordu. Yine iş fırsatları oluşturmak (!) bahanesiyle şirketler
lehine vergileri önemli ölçüde azaltıyordu.
2- Dışarıda; Çin’e karşı ekonomik bir
savaş başlattı, Amerika için ekonomik korumacılık politikası içeren yeni bir
dönem başlattı. Paris İklim Anlaşması ve Kuzey Amerika Serbest Ticaret
Anlaşması (NAFTA) gibi uluslararası anlaşmalardan, Dünya Sağlık Örgütü gibi
çeşitli uluslararası örgütlerden ayrılma kararı aldı. Avrupalılar gibi
müttefikleri ile karşı karşıya geldi. İngiltere ile büyük bir ticaret anlaşması
yaparak Avrupa Birliği’nden çıkışına (Brexit) yardım etmek suretiyle açıkça
İngiltere’nin yanında yer aldı. Daha fazla harcama yapmalarını talep ederek
NATO ülkelerine saldırdı. Keza İslam coğrafyasındaki Amerikan ajanları ve
uşaklarına ciddi ölçüde aşağılayıcı şekilde davrandı.
İkincisi: Amerika nasıl bölündü: Trump
iktidara geldiğinde keskin dönüşler yapmaya başladı. Amerika’da pek çok
hastalık belirtisi ortaya çıktı ve bu durum yönetiminin dört yılı boyunca çok
daha belirgin hale geldi:
1- Başkan Trump’ın 2016’daki seçim
kampanyasından itibaren, halkın büyük bir kesimi arasında hızla öne çıkan ırkçı
eğilimler görülmeye başladı. Beyaz ırkın üstünlüğünü savunan gruplar ortaya
çıktı. Bunlar elbette Trump öncesi dönemde de mevcuttu, ancak onun yönetimi sırasında
hortladılar ve büyüdüler. “Beyaz” polisler siyahi insanları katletmeye başladı.
Böylece Amerika, beyazlar ve siyahiler arasında bölündü. “Black Lives Matter”
(Siyahilerin Hayatları Önemlidir) grubu, gösteriler yapan, hak ve eşitlik talep
eden siyasi bir grup haline dönüştü. Buna karşılık beyazlardan oluşan silahlı
milisler de daha organize olarak öne çıktılar ve istikrarı sarsmaya
hazırlandılar.
2- Trump yönetimi Avrupalı müttefiklerini de aşağılamaya
başladı. Öyle ki Savunma Bakanı Mattis, istifasını açıkladığı mektubunda “müttefiklere
saygılı davranılması gerektiğini” yazdı. [21.12.2018 el-Yevmu’s-Sabi
gazetesi]
3- Amerikan Başkanı Trump, 2017 yılında başkanlığı teslim
almasından itibaren ekonomik korumacılık politikasına çağrıda bulundu, başka bir
ifadeyle, Amerikan ekonomisinin, ülkesini işgal eden Çin ve Avrupa mallarına
karşı korunması ve uluslararası serbest ticaret koşullarında bunlarla rekabet
edemeyen fabrikaların peş peşe kapanması sürecine son verilmesi gerektiğini
savundu. Trump meselelere hep at gözlüğünden baktı, böylece ülke içinde
kendisine amansız düşmanlar üretmeye başladı. En büyük düşmanları, kendisine
şiddetle karşı çıkan, çeşitli sorunlarda ona karşı gösteri yapmaları için
binlerce çalışanını işten çıkaran ve kendisini zorda bırakan bilgi sızdırma
silahını ona doğrultan teknoloji şirketleriydi. Zira bu şirketler yapıları
gereği uluslararası nitelikte olduğundan ticari engeller istemezler, diğer
ülkelerin Trump’ın politikasına tepki olarak kendilerine kısıtlama
uygulamasından hoşlanmazlar. Nitekim Çin, büyük Çin pazarı için salyalarını akıtan
bu şirketleri kısıtlama uygulamakla tehdit etmiştir. Fransa bu şirketlerden
ülkede elde ettikleri gelirler için vergi istemeye başlamıştır. Dolayısıyla bu
şirketler Başkan Trump’tan bir an evvel kurtulmaya azmetmişler, Trump karşıtı
kampanyaların köşe taşları olmuşlar ve Joe Biden’ın seçim kampanyasının
merkezinde yer almışlardır.
4- Tüm dünya, halk sağlığı, Koronavirüsü önleme ve korunma
konularından söz ederken, Amerikan Başkanı ilaç ve aşı üzerinden ticari
öngörülere odaklandı ve yine ilacı üretip ayrıcalıklı haklar elde edecek
olanların kazanacağı muazzam karlara odaklandı. Bu tavrıyla insani hiçbir bakışa
sahip olmadığını gösteriyordu. Sonra Amerikan başkanı Koronavirüse karşı
mücadele kapsamında ülkenin kapatılmasına karşı çıkarken gerekçesi ekonomiydi.
Yine eyaletlerdeki demokrat liderler ile Başkan Trump arasında koronavirüsle
mücadele için ülkenin kapatılması konusunda oldukça sert tonda karşılıklı
açıklama savaşı baş gösterdi. Trump, ekonominin işlemesini isteyen petrol,
üretim ve perakende şirketlerinin yanında yer alırken, aralarında Demokrat
Parti liderlerinin de bulunduğu diğer muhalifler, Koronavirüs sonucu yayılan
korku ve panik durumunu gerekçe göstererek ona karşı ekonominin kapatılmasını
savunanların yanında yer aldı. Ancak ekonominin kapatılması düşüncesinin, bunu
savunanların ve Trump’a hasım olanların arkasında açıkta görünmeyen taraflar
vardı ki bunlar, ekonomi tarihinde benzeri görülmemiş bir şekilde sürekli
büyüyen teknoloji ve yapay zekâ şirketleriydi. Koronavirüs salgını ortaya çıkıp
tüm dünyada insanlar evlerindeki küçük ekranların karşısına oturduğu ve diğer
harcamalarını kıstığı zaman, teknoloji şirketlerinin sermayelerinde hayal
edilemeyecek devasa bir artış yaşandı. Başta Amazon olmak üzere e-ticaret
şirketlerinin kârları ve piyasa değerleri hiç öngörülmemiş seviyelere sıçradı.
Öyle ki bazıları (Amazon kurucusu gibi) şirketinin piyasa değerinde meydana
gelen artış ile birlikte sadece 24 saat içinde 6 milyar dolar kâr elde ettiler.
Dev Amerikan teknoloji şirketleri, bu yılın üçüncü çeyreğinde toplam 38 milyar
dolar kar elde ettiklerini açıkladılar. (BBC, 30.10.2020). Amazon, Apple,
Google’ın üst firması Alphabet, Facebook, Elon Musk’ın şirketleri gibi Amerika’nın
dev teknoloji şirketlerinin elde ettiği tüm bu astronomik karlar, bilhassa
Koronavirüsün gölgesinde zarar eden petrol ve enerji şirketlerinin
öfkelenmesine neden oldu. Yine bizatihi ABD Başkanı’nın New York’taki kulesi ve
Florida’daki tatil beldesinde yatırım yaptığı turizm sektörlerinin yanı sıra
Koronavirüs salgınından etkilenen İngiltere’de yatırım yaptığı spor
sektöründeki şirketlerin de öfkelenmesine neden olmuştur.
Üçüncüsü: ABD Seçimleri ve Hile:
1- 2020 ABD başkanlık seçimleri önceki
seçimler gibi olmamıştır. Çünkü ağırlıklı olarak demokratların kullandığı posta
yoluyla verilen oyların sayım sürecinin devam etmesi ve uzun sürmesi nedeniyle seçimi
kazananın kim olduğu yaklaşık bir hafta geç açıklandı. Başkan Trump,
seçimlerden aylar önce posta yoluyla oylamayı reddettiğini açıklamış, bunun
büyük bir seçim hilesine neden olacağını söylemiş, destekçilerinden sandıkta oy
kullanmalarını istemiştir. Demokratlar ise posta yoluyla oylama kapsamının
genişletilmesini, posta yoluyla oylama önündeki tüm yasal engellerin
kaldırılmasını talep etmiştir. Bu seçim hilesinden ziyade dahiyane bir
planlamadır.
2- Neden dâhiyane olduğuna gelince;
Demokrat Parti destekçileri normal (sandıkta) seçimlere tam olarak iştirak
etmezler, bu yüzden parti oylarının bir kısmını kaybeder. Koronavirüs salgını
gündeme geldiğinde Demokrat Parti posta yoluyla oylama imkânı olmasaydı ciddi
bir oy kaybına uğrayabilirdi. Trump’ın ise böyle bir sorunu yoktu. Çünkü
destekçileri kararlı ve nispeten ilkeli bir şekilde sandıkta oylamaya giderler,
geride kalmazlar. Bu nedenle Koronavirüs bahanesiyle posta yoluyla oy kullanma
kapsamının genişletilmesi Demokrat Parti için büyük bir nimet olmuştur.
Gerçekten de ilk gün açıklanan oylar belirgin bir şekilde Trump lehine iken,
salıncak eyaletlerde posta yoluyla gelen oyların sayılmasıyla birlikte sonuç
eğrisi demokrat Biden lehine yön değiştirmeye başlamıştır. Ki böyle bir sonuç
zaten bekleniyordu. Nitekim Pennsylvania eyaletinin başkenti Philadelphia’da,
Trump 100 bin oyla Biden’ın önünde görünmesine rağmen posta yoluyla gelen
oyların Biden’ın zaferini garantileyeceği beklentisiyle Biden taraftarları oy
sayım merkezi önünde kutlamalar yapmıştır. Medya organlarının Biden’ın bu
salıncak eyalette kazandığını açıklamasıyla birlikte seçimleri kazandığını ilan
etmesi mümkün olmuştur. Zira Pennsylvania’nın oyları Biden’ın seçici kurul için
gereken 270 sandalyeye ulaşmasını garantilemiştir.
Dördüncüsü: Şimdi Gidişat Nereye Doğru?
1- Kazanan aday, seçim zaferini teyit
etmek üzere neredeyse her gün açıklamalar yapar, Koronavirüs konusunda sağlık
brifingleri yapar, kazanan aday olduğu için evinin üstünde uçuşa yasak bölge
uygulatır, yerel ve uluslararası tebrik mesajları alır, ABD’nin seçilmiş yeni
başkanı sıfatıyla dünya liderleriyle görüşür vs. Trump ise seçim sonuçlarını
tanımadı ve işleri tersine çevirebilecek hukuki davalar yoluyla seçim sürecinin
halen devam ettiği iddia ediyor. Trump, yasal oylarla seçimi kazandığına dair elinde
kanıt olmadan kazandığını açıklayarak Biden’ın acele ettiğini söylerken, Biden’ın
kampanya sözcüsü Andrew Bates, Trump’ın Beyaz Saray’dan zorla çıkarılacağını
ima ediyor, onu mütecaviz (davetsiz misafir) olarak niteliyordu.
2- Bugün Amerika’daki durum son derece
tehlikelidir. Alman Savunma Bakanı bunu, “patlamaya hazır” olarak niteliyordu.
Hatta bazıları, Trump yanlısı silahlı milislerin seçim merkezlerine saldırıp
kaos çıkarabileceğini öngörüyordu. Bazı eyaletlerde birtakım taşkınlıklar
yaşansa da böyle bir durum önemli ölçüde gerçekleşmedi. Başkanın hukuki davalar
ve politik oyunlar yoluyla ikinci dönem beklentisi sürdükçe bu tür bir durum
ertelenir gibi öngörülmektedir.
Öte yandan 10 Kasım 2020’de
Aljazeera.net’in Washington Post gazetesinden aktardığına göre, “seçilmiş
başkan Joe Biden’ın geçiş (iktidarı teslim alma) ekibi ile işbirliği yapmamaları,
bundan uzak durmaları yönünde federal kurumlara talimat verilmiştir.” Ayrıca
Trump yönetimi, Amerikan yasalarına göre ofisler kiralamak gibi giderler için seçilmiş
adaya (yeni başkana) öngörülen mali ödeneklerin tahsisini reddetmiştir. Trump,
10.11.2020 günü gönderdiği Twitter mesajında, “seçim sonuçları önümüzdeki hafta
başında belli olacak ve biz kazanacağız” demiştir. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo
da Trump’ın ikinci döneminden söz etmiş, Cumhuriyetçi bir senatör ise bir
hükümet yetkilisinin böyle bir açıklama yapmasının oldukça tehlikeli olduğunu
söyleyerek tepki göstermiştir. Böylelikle Amerika Birleşik Devletleri,
istikrarını ve toprak bütünlüğünü tehdit eden, belki de ciddi bir tehdide
dönüşme potansiyeline sahip fiili bir kriz yaşamaya başlamıştır. Nitekim teknoloji
şirketlerinin merkezi olan Kaliforniya başta olmak üzere uzun süredir demokratların
oy ağırlığına sahip olduğu batı sahilindeki eyaletlerin Trump’ın ikinci
dönemini kabul etmesi mümkün değildir. Çünkü Trump ikinci dönemi kazanması
halinde, itibarını ve değerini oldukça düşüren ve tweetlerini yasaklayan bu
teknoloji şirketlerine asla toleranslı olmayacağını söyleyerek tehditler savurdu.
Buna paralel olarak Teksas başta olmak üzere Amerikan’ın büyük petrol ve enerji
şirketlerinin merkezi olan güneydeki cumhuriyetçi eyaletler ise seçilmiş başkan
Biden’ın kazanmasını kabul etmeyecektir. Çünkü Biden iktidarı teslim alır almaz
Paris İklim Anlaşması’na geri dönmek için bir yürütme emri imzalamakla bu
şirketleri tehdit etti.
Beşincisi: Hülasa, ABD’de yaşananlar üzerinde
durulmaya, gidişatı ve gelişmeleri dikkatle değerlendirilmeye değerdir:
1- Amerika’nın uzun zamandır istismar
ederek yararlandığı demokrasi, Başkan Trump’ın iktidarını korumak için
giriştiği saçmalıkları hafifletmek için hukuki ve yasal gerekçeler adı altında
günden güne açıkça yok ediliyor. Amerika artık tüm olasılıklara ve
misillemelere açık bir durumda. Yeni başkan seçimleri kazanan aday Biden de
olabilir, ikinci dönemini sürdürmek isteyen şimdiki başkan Trump da olabilir.
Gelecek başkan hangisi olursa olsun, kaş yapayım derken göz çıkarırcasına diğer
taraftan intikam alacaktır. Böylelikle Amerika iç sorunlar ve çalkantılara
boğulmuş olarak kaos yolunda ilerlemektedir. Amerika’nın; Trump,
cumhuriyetçiler ve yandaş şirketlerinin merkezi olan Teksas ile Biden,
demokratlar ve yandaş şirketlerinin merkezi olan Kaliforniya arasında bölünme
yoluna girmesi senaryosu da olasılık dışı değildir. Bu durum sadece Trump’ın
kalan iki aylık iktidar dönemiyle sınırlı değildir, akabinde de devam
edecektir.
2- Demokratik Kapitalist sistemin
dezavantajları bu sistemin temelinde vardır. Basiretli gözler ve işiten
kulaklar için bu husus gayet açıktır. Demokratik Kapitalist sistemin en bariz
kıymetlerinden biri menfaatçiliktir, yani maddi çıkarlardır. Partisinin
temsilciler meclislerindeki nüfuzuna göre doğrudan veya dolaylı olarak başkanı ve
yetkileri belirleyen faktör budur. Dolayısıyla menfaatin derecesi ve niteliği
ile belirlenen kararlar başkandan başkana değişkenlik gösterir. Filanca başkan
kendince menfaat gördüğü bir şey için olumlu bir karar çıkarırken, kendisinden
önceki veya sonraki başkan bunu kabul etmeyip olumsuz görebilir, engelleyebilir
veya iptal edebilir. Fakat her iki durumda da demokratik kapitalist sistemi
uyguladıklarını, beşeri anayasalarına bağlı kaldıklarını vurgularlar, ama her
biri kendi hevasına göre hareket eder.
Örneğin, o dönemde yeni
başkan olan Trump, 20.01.2017 günü iktidara gelir gelmez, Obama yönetiminin
inşa ettiği her şeyi yıkmaya başlamıştı. Obamacare denilen sağlık sigortasını
iptal etmiş, Amerikan petrol ve enerji şirketlerinin lehine bir karar alarak
Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmiş, Amerika’da silah taşımayı yasallaştırmaya
karşı açılan davaları reddetmiş, Amerikan teknoloji şirketlerine elektronik
denetim gibi çeşitli kısıtlamalar dayatmak için çabalamış ve bunları Çin’e
göndermeye çalışmıştı. Bütün bunlar, eski Başkan Obama’nın yaptıkları ve
bunların tersine açıklamalar yapan seçimdeki rakibi Biden’ın aksineydi. Nitekim
Biden sağlık sigortasını desteklemekte, silah taşımayı yasallaştırmaya
çalışmakta, iktidara gelmesi halinde petrol şirketlerinin aleyhine bir çıkış
olarak iklim değişikliği politikalarına dönerek partisi ve ülkesi için ilkeli
siyaset izleyeceğini söylemektedir. Hatta daha da ileri giderek (çevreye zarar
veren) şirketlere Trump’ın düşürdüğü ek vergileri yeniden getireceğini ifade
etmektedir. Bu durum, arkasına teknoloji şirketlerini alan Biden’ı, petrol, enerji
ve ayrıca devlet bütçesindeki paylarını toplamaya çalıştığı silah şirketlerine
karşı şiddetli bir mücadeleye sokacaktır. Bilindiği gibi Amerika’nın dev petrol
şirketleri Teksas’ta yoğunlaşırken dev teknoloji şirketleri Kaliforniya’daki
Silikon Vadisi’nde toplanmıştır. Bu durum Cumhuriyetçi ve Demokrat partinin
Teksas’a ve Kaliforniya’ya bakışına yansımaktadır.
Açılım ve “küreselleşme”
isteyen teknoloji şirketlerinin sahipleri olan kapitalistlerin çıkarları ile
kayıplarını durdurmak için Çin rekabetine karşı korunmak isteyen petrol, sanayi
ve tarım şirketlerinin çıkarları işte böylece çakışmaktadır. Başkanlar ve
avaneleri, rakipleri zararlı olduğunu düşünse bile (!) kendilerinin çıkarlarını
gerçekleştireceğini düşündükleri menfaat ölçüsüne göre o veya bu şirketleri
desteklemektedir. Tüm bu menfaat ve zarar sahipleri kapitalist sistemi
uyguladıklarını söylerler. Tatbik edenlerin arzularına göre her iki ucun
(menfaat-zarar) bu sistemde denk kabul edilmesi ne denli şerli olduğunu
anlamaya yeterlidir!
3- Trump ile Biden arasındaki husumete
kadar bu dezavantajların neden açıkça görülmediğine gelince; bunun üç sebebi
vardır:
Birincisi, kazanan ve kaybeden hasımların her
birinin halk arasında faydalandıkları geniş bir destekçi tabanı vardır. Menfaat
ise kapitalizmdeki en büyük kıymettir. Aynı zamanda rakip başkan olduğu zaman,
menfaatin yerini öldürücü darbe alacaktır. Şimdi olan da budur zaten.
İkincisi: Dünyada egemen olan nizamlar
kapitalist nizamlardır ve bunlar Amerikan sisteminden bile beterdir. Bu nedenle,
Amerikan vatandaşlarının diğer sistemlerle yaptığı herhangi bir karşılaştırma,
onlara diğer rejimlerin kendi rejimlerinden daha kötü olduğu izlenimi verecek,
ehven-i zarareyn diyerek kabul edeceklerdir!
Üçüncüsü: Amerika’nın ve kapitalist sistemin
karşısında duracak bir nizam yoktur ki batıl nizamları karşısında hakkın nasıl
olduğunu görebilsinler. Yeryüzünde İslam nizamı uygulanıyor olsaydı, tüm
dünyayı hayır ve bereket, adalet ve huzurla doldurur, insanların kapitalist
nizama güveni sarsılırdı. İslam’ın devleti olan, La İlâhe İllallah Muhammedün
Rasûlullah devleti olan Hilafet Devleti’ni dört gözle beklerlerdi.
Son olarak deriz ki
batılın bir sırası, hakkın nice sıraları vardır, hele ki Hilafet şafağının
yeniden doğması, akabinde doğunun ve batının tağutlarının tahtlarının çökmesi
uğrunda gecesini gündüzüne katan Hizb-ut Tahrir gibi ümmetin bir partisi
varken. Azîm olan Allah doğruyu söylemiştir:
وَتِلْكَ الْأَيَّامُ نُدَاوِلُهَا
بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَاءَ
وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ * وَلِيُمَحِّصَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا
وَيَمْحَقَ الْكَافِرِينَ “O
günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen
öteki topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve
aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez.” [Âli İmran 140]
H.05 Rabiu’s Sânî 1442
M.20 Kasım 2020