HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Kanayan Yara Doğu Türkistan

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar, bu haftaki Gündem Değerlendirme Toplantısı'nda "6. Din Şürası", "NATO'nun 70. Kuruluş Yıl Dönümü" ve "Doğu Türkistan'da Yaşananlar" konularına değindi.

Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantısı

6. DİN ŞÛRASI

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından her 4 yılda bir düzenlenen Din Şura’sının 6.sı Ankara'da yapıldı. Şura’da tüm dünyayı etkileyen sosyokültürel değişimin ve dine etkisi, dinin hayatla ilişkisi ve yine dinin gelecek tasavvuruna etkisi gibi konular ele alındı. Kapanış konuşmasını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yaptığı şuranın sonunda 37 maddeden oluşan sonuç bildirgesi yayınlandı.

Öncelikle bir hatırlatmakta bulunarak bilinen bir gerçeğin altını çizmek istiyorum: Diyanet İşleri Başkanlığı 3 Mart 1924'te Hilafetin kaldırılmasının ardından kurulmuştur. Hilafetin ilga edilmesiyle Laik Cumhuriyet kurulmuştur, yeni devlet laiklik düşüncesini Batı’dan ithal ederek kabul etmiş benimsemiştir. Bu sebeple dinin devlet, toplum ve hayattan koparılıp atılması sonrasında bireylerin yaşantısını ve dini camilere hapsedilmesini kontrol etmesi için Diyanet kurulmuştur. Onun için Diyanet bugüne kadar Laikliğin küfür olduğunu ve demokrasi düşüncesinin İslam’a zıt olduğunu söyleyememiştir ama Cumhuriyet’in fazilet olduğunu da bas bas bağırmıştır.

Din Şura’sının 37 maddelik sonuç bildirgesinde problemlerin, kötülüklerin kaynağı olan laiklik ve demokrasi hakkında tek kelime edilmemiştir. İşte bu gerçek, yani Diyanetin laik bir devletin resmi kurumu olması gerçeği onun İslam adına yaptığı tüm çalışmaları kaçınılmaz olarak kısır bir döngüye mahkûm etmiştir. Şöyle bir düşünün! Laik devlet gayrı İslami tüm yasa, kanun ve uygulamalarıyla topluma kötülük ve şer bulaştırıyor. Diyanet, devletin bu yasa ve uygulamalarına hiç ses çıkarmadan sadece Müslümanlara birey olarak ahlaklı ve dindar olmalarını telkin ediyor. Böyle bir sistemde, böyle bir düzende dinin toplumu ihya etmesinden nasıl bahsedilebilir? İslam’ın ekonomik alana müdahalesini engelleyen, toplumsal konulara ilişkin hükümlerini yok sayan bu düzende, refah, huzur ve adaletten bahsedilebilir mi? Bahsedilemez.

Bunu Ak Parti iktidarı yöneticileri ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan yapıyor. Sırf tribünlere oynamak için gerçekleri saptırıyorlar. Ne diyor Cumhurbaşkanı “Günün 24 saati, yılın 365 günü, ömrümüzün sonuna kadar Müslümanca yaşamakla emrolunduk." diyor. “Nerede ve hangi zamanda yaşarsak yaşayalım, faiz, yalan, zulüm, kibir, iftira, tecessüs, zan, hırsızlık, masumu öldürmek yasak olmaya devam edecektir.”diyor.

Yanlış duymadınız bunları devletin en üst makamında karar mekanizmasında oturan Cumhurbaşkanı söylüyor. Bende diyorum ki haydi buyurun o zaman! Bunları İslam ve Kur’an’a göre düzenleyecek siz siniz? İslam faizi yasaklamıştır evet! Haydi, o zaman tüm devlet kurumlarında faizi yasaklayın, vatandaşın sırtına yüklediğiniz faizle katlanan vergi borçlarını kaldırın silin! İslam hırsızlığı el kesme cezası ile yasaklamıştır. Haydi, o zaman hırsızları, arsızları, dolandırıcıları, rüşvetçileri yakalatın ve İslam’ın hükmünü uygulayın. İslam yalanı yasaklamıştır evet! Allah’tan korkun bari yalan söylemeyin.

“Kur'an'ın emirlerini yok saymak, hafife almak veya hükümsüz kılmak bir Müslümana yakışmaz.” diyorsunuz. Bu size nasıl yakışıyor o halde, siz Müslüman değil misiniz, Müslümanların başında yönetici değil misiniz? Bu haramları niçin yasaklamıyorsunuz, niçin faiz dünya gerçeğidir diyorsunuz? Faiz dünya gerçeği ise Allah’ın hükümleri mi yalan söyleyin! Niçin söylediklerinizi yapmıyorsunuz? Niçin sadece tribünlere oynuyorsunuz!

Allah Subhanehu ve Teala’nın şu sözüne kulak verin!

“Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.” (Saf 2-3)

Buradan hem Diyanet İşleri Başkanına hem de Cumhurbaşkanı olarak size sesleniyorum. Bu laik demokratik düzende dini yaşamak mümkün değil bu kesin. İslam, başta yönetim olmak üzere hayatın tüm alanlarını kuşatan kapsamlı bir hayat nizamıdır. İslami bir nizam olmadan İslami bir toplum inşa edilemez! Çünkü toplum sadece fertlerden değil, fikirler, duygular ve nizamlardan oluşan bir bütündür. Bu laik düzende gayri İslami kanun ve nizamlarla İslami bir toplum oluşmaz, oluşturamazsınız. Bu düzende İslami bir eğitim sistemi olmadan İslami şahsiyetler, dindar nesiller de yetişmez, yetiştiremezsiniz. İslami eğitim sistemi olmadan ateizm, deizm ve sünnet inkârcılığı gibi akımların, Müslümanların inanç ve değerlerine zarar vermesi engellenemez, engelleyemezsiniz!

Kıymetli Müslümanlar sizlere sesleniyoruz!

İslami bir nizam olmadan aileyi, toplumu ifsat eden İstanbul sözleşmesi gibi tuzaklarla esaslı mücadele edilemez. Şiddet ve istismara son verilmez! İslami bir nizam olmadan kardeşi kardeşe düşman yapan milliyetçilik fitnesi söndürülemez. İslami bir nizam olmadan kapitalizmden kaynaklanan ekonomik krizler çözülemez! Rant ve yolsuzlukla mücadele edilemez. İslam hukuku olmadan adalet sağlanamaz, yargı siyasetin hizmetkârı olmaktan kurtulamaz! Velhasıl İslami bir nizam olmadan sahih din anlayışından, dinin hayatla ilişkisinden, dinin gelecek tasavvuruna etkisinden ve yaşadığımız sorunların köklü çözümünden söz edilemez! En önemlisi de İslami bir düzen olmadan Rabbimizin bizden, Müslümanlardan razı olması düşünülemez! Öyleyse İslam nizamının hayatımıza hâkim olması için çalışalım. Ve hep birlikte Rabbimizin rızasını kazanarak hem dünyada hem de ahirette hayat bulalım.

NATO’NUN 70. KURULUŞ YILI

Cumhurbaşkanı Erdoğan NATO’nun 70. Kuruluş yıldönümü münasebetiyle Bugün Londra’ya gitti biliyorsunuz. Cumhurbaşkanı gitmeden önce tabi medya üzerinden Türkiye’nin iyi niyet mesajları Londra’ya gönderildi. Neler söylendi? ”NATO güvenilir ve caydırıcı bir güçtür denildi, NATO Terörizme karşı küresel ve bölgesel istikrarı desteklemektedir.” gibi açıklamalar yapıldı. Cumhurbaşkanı ise ziyaret öncesi yaptığı açıklamada, Türkiye’nin NATO'nun vazgeçilmez bir ortağı olduğunu söyledi. Terör örgütlerinden kaynaklanan asimetrik tehditler karşısında NATO’nun çok daha kararlı ve etkin davranması gerektiğini söyledi.

NATO hakkında sarf edilen bu övgü dolu sözlere gerçekten uzmanlar, medyacılar, yöneticiler kendileri de inanıyorlar mı? Zannetmiyorum! Mesela NATO’nun daha aktif mücadele etmesi gereken “terörist örgütler” “teröristler” kim? PKK mı? PYD veya YPG mi? Sizce hangi örgütleri kastediyorlar? Sizce kimi terörist olarak görüyorlar? NATO’nun bugüne kadar Türkiye’yi tehdit eden Amerika ve Avrupa destekli örgütlere karşı caydırıcı bir askeri hamlesine hiç şahit oldunuz mu? NATO’nun bugüne kadar Müslümanlara yönelik, İslam coğrafyasına yönelik saldırı ve işgallere karşı başlattığı bir askeri harekât var mı, bizim için hiç adım attı mı NATO? Dünya üzerinde son yüz yılda en fazla masum kanı İslam coğrafyasında döküldü, en fazla bu coğrafya tehdit yaşadı. Pe ki NATO hiç harekete geçti mi? Geçti tabi geçti hakkını yememek lazım! Irak’ta harekete geçti, Afganistan’da harekete geçti, Bosna ve Kosova’da harekete geçti. Ama Müslümanlar için değil Amerika ve Batılı kâfirler için…

NATO bugüne kadar hiçbir yerde Müslümanların lehine kâfirlere karşı, ABD ve sömürgeci Avrupa’ya karşı caydırıcı olmadı. Çünkü küfür tek millettir. Onların savaşları, siyasetleri, dostluk ve düşmanlıkları, Müslümanlar söz konusu olduğunda tektir. Birleşmiş Milletler, Barış Gücü, NATO, Koalisyon Güçleri tüm bu ittifaklar ve birleşmeler, Müslümanların aleyhinedir. NATO, ABD öncülüğünde Batılı kapitalist kâfirler tarafından komünizm tehdidine karşı kurulmuştu biliyorsunuz. Bugün artık komünizm tehdidi yok, peki NATO niye var o zaman? NATO İslam coğrafyasını ve Müslümanları tehdit olarak görüyor da onun için var. Bu sebeple, Müslümanlarla her an savaş halinde olan, onları yurtlarından süren ve onlara her gün acılar yaşatan kâfirlerin paktlarına girmek, askeri ve stratejik ortaklıklar içinde olmak, onların kontrolünde kurulmuş askeri ittifaklara üye olmak Müslümanlara haramdır. Helal olan hatta farz olan şey, işgal edilmiş beldeleri küfür askerlerinden temizlemektir. Farz olan şey bu toprakları yeniden tekrar İslamlaştırmaktır.

Müslümanların devleti, NATO gibi küfür birliğine üye olan devletler değildir. Müslümanların temsil eden yönetici, Batılılarla dost, onlara hizmet eden yöneticiler değildir. Müslümanları kurtaracak olan ordu, NATO bünyesinde kâfirler ve çıkarları için savaşan ordular değildir. Müslümanların devleti Raşidi Hilafet Devletidir, Müslümanları temsil eden yönetici Halife Ömer gibi Halife Abdulhamid gibi yöneticilerdir. Müslümanları kurtaracak olan ordu başında Selahatti-i Eyyübi gibi, Mutasım gibi komutanların olduğu ordulardır.

KANAYAN YARA DOĞU TÜRKİSTAN!

İslam Ümmetinin dinmeyen acısı, kanayan yarası, duyulmayan sesi, Doğu Türkistan maalesef her gün ama her gün yeni katliam ve zulümlerle anılıyor. Sistematik zulümler, akla hayale gelmeyecek işkencelerle milyonlarca Müslüman Çin tarafından katledildi ve bu zulüm bu katliam hala devam ediyor. Çince dayatmasıyla asimilasyon yapılıyor, kısırlaştırma yolu ile doğumlar engelleniyor. Sadece bunlar mı? Müslümanların namaz kılması, oruç tutması, Kur’an-I Kerim okumaları, camiye gitmeleri, selam vermeleri bile yasak. Bu duruma isyan eden mazlumların çığlığı, feryat ve figanları yöneticilerin saraylarına ulaşıyor ama duvarlarına çarpıp geri dönüyor.Çin işgali altında olan bu beldemiz, tarihin en büyük zulümlerinden birini yaşamasına rağmen gözler kör, diller lal, kulaklar sağır. Öyle ki zulüm artık şiirlere dize oldu.

Doğuda bir vilayet, gözlerden çok uzakta

İmdadına yetişen yok, bin bir çeşit tuzakta

Çiğ çiğ yedi dar-ı İslam’ı çekik gözlü şeytan

Sağırı uyandırdı çığlık, eriyor Doğu Türkistan!

 

Soykırım, asimile, okullarda küfür and'ı

Tertemiz mümineler Çinlilerle nikâhlandı

Naaşları sahipsiz, hep topluca gömüldü

Dilsizleri susturan acep hangi ödüldü?

 

Hesap soracak kim şu Komünist Çin’den?

Yok mu? Adam gibi adam liderler içinden

Nerede? Lafa gelince taşı toz buz edenler

Nerede? Yecüc ve Mecüc ile poz verenler

Bu zulme sesiz kalmakta ısrar eden yöneticilere bir kez daha yeniden soruyorum “Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözünü duymadınız mı? “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir, ona zulmetmez, onu mahzun bırakmaz, onu düşmana da teslim etmez.” Bu çağrıya koşmayı katil Çin ile yaptığınız ticari anlaşmalara feda etmeye devam mı edeceksiniz? Bu zulüm ancak devlet gücü ile son bulabilir siz sadece konuşacak mısınız? Çin zulmü altında yaşayan Müslüman Uygurlar sizlerden yardım bekliyorlar. Ne zaman Doğu Türkistan için harekete geçeceksiniz?

Doğu Türkistan meselesini dert edinen, âlimlere, kanaat önderlerine, sivil toplum temsilcilerine sesleniyorum. Muhacir Uygurlara sesleniyorum. Kıymetli kardeşlerim, Allah rızası için, harekete geçmeleri için yöneticileri uyarın, Yöneticilerin oyalayıcı boş sözlerine kanmayın. Bu zulmü duyan, şahit olan Müslüman kardeşlerim, Çin’e karşı sadece buğzetmekle mi yetineceğiz.  Hayır! Müslümanların düşmanlarıyla ortaklık yapan, ekonomik menfaatlerini Doğu Türkistan halkının dininden, canından, kanından, ırzından üstün tutanlardan beri olacağız. Bu zulümleri bitirmeleri için onlara baskı yapacağız, yapmalıyız yapmalısınız.

Konuşmama şu hikmetli güzel söz ile son veriyorum: ‘’Yönetim akılsızlarda, silah korkaklarda, mal da cimrilerde olursa iş bozulur.’’

Bu ümmet Allah’tan korkan, elindeki gücü zalimlere karşı kullanmaktan çekinmeyen, serveti adaletle dağıtan yöneticilere mecburdur. Bu ümmet; dinini, canını, ırzını, malını koruyacak Hilafete muhtaçtır.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
03.12.2019

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.