HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Kelime-i Tevhid Bayrağına Yönelik Tahammülsüzlük

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. - KABİL’DEKİ PATLAMALAR VE AFGANİSTAN’IN GELECEĞİ - MALAZGİRT VE BÜYÜK TAARRUZ KUTLAMALARI - KELİME-İ TEVHİD BAYRAĞINA YÖNELİK TAHAMMÜLSÜZLÜK - TELEVİZYON SPİKERİNİN KÜRTÇE HAZIMSIZLIĞI

Haftalık Değerlendirme Toplantısı


MÜZAKERE MASALARI ABD VE BATININ EN TEHLİKELELİ SİLAHLARINDANDIR
Afganistan meselesi dünyanın birinci gündemi olmaya devam ediyor. Büyük bir kibir ile Afganistan’ı işgal eden Amerika aşağılanmış bir şekilde Afganistan’ı terk etti. Dün yani 30 Ağustos tarihi itibarıyla Amerika Afganistan’daki tüm askerlerini tahliye etti. Amerikan işgaline yardım eden NATO bünyesindeki 40 küsür ülkenin askerleri de artık Afganistan’da yoklar. Mücahit Afganistan halkı tıpkı komünizmin lideri Sovyetlerin burnunu yere sürttüğü gibi kapitalizmin lideri Amerika’nın da burnunu yere sürttü ve yenilgiye uğrattı. Kadim Afganistan toprakları dünyanın en büyük ordularına sahip olmakla övünen işgalci kafirlere mezar oldu. Daha önce de “güneş batmayan imparatorluk” denilen sömürgeci İngiltere Afganistan’a saldırdığında aynı akıbete uğramıştı. Nitekim küstah ABD’nin başkanı Joe Biden, Afganistan’ın “imparatorluklar mezarlığı” olduğunu birinci ağızdan itiraf etti. Biden’ın bu sözleri şimdiden tarihe geçti bile. 


Evet. Bir kez daha İman ve cesaret küfre ve kibre galip geldi. Müslümanlar bir kez daha er meydanında kazandılar. Çünkü İslam ümmeti yenilmez bir ümmettir. Müslümanlar sadece İslam’a sarılmada zaaf gösterdiklerinde veya içeriden ihanete uğradıklarında yenilirler. Bir başka deyişle savaş meydanlarında gösterilen tevekkül ve kararlılığı yönetimde ve siyasette gösteremediklerinde kaybederler. İslam’ın fikri ve siyasi yönünü ihmal ettiklerinde kaybederler. Zamanı kullanan değil de zamana bırakan olduklarında kaybederler. 


Hatırlayın! Osmanlı Hilafet Devleti’nin nasıl yıkıldığını! Hatırlayın! son yüzyılda İslam coğrafyasında yaşanan İslami uyanış ve devrimlerin düşmanın kurduğu müzakere masalarında nasıl kaybedildiğini. Dolayısıyla Uluslararası hukuk ile boyanmış müzakere masaları kafir batının Müslümanlara karşı kullandığı en önemli silahlarından biridir. Batının Müslümanlara karşı kullandığı diğer önemli silahı da terördür kıymetli Müslümanlar. Batı siyasi bir çıkmaz yaşadığında veyahut bir yere nüfuz etmek istediğinde bu silahı kullanarak emellerine ulaşmaya çalışır. Batı bu silahı Suriye ve Irak’ta çok etkin bir şekilde kullandı. Şimdi de Afganistan’da kullanmaya çalışıyor.


Kıymetli Müslümanlar Sayın Basın Mensupları!
Bildiğiniz gibi Afganistan’da Kabil havalimanı çevresinde 26 Ağustos Perşembe günü büyük bir saldırı gerçekleşti. Saldırıda 170 kişi hayatını kaybetti. 200’den fazla kişide yaralandı. Bu saldırılarda ölmeyi hak eden sadece işgalci Amerikan askerleriydi. Saldırıda hayatını kaybeden Taliban askerleri ve diğer sivil Müslümanlara Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Saldırıyı DAEŞ’in Horasan kolu olduğu söylenen bir grup üstlendi. Lakin bu saldırının asıl faili hiç şüphesiz sömürgeci Batı devletleridir. Asıl fail, saldırıdan hemen önce Büyükelçiliklerinden “yüksek seviyeli terör saldırısı uyarısı” yapan Amerika ve İngiltere’dir. Çünkü terör demek Batı demektir. Terörün önünde de arkasında da Batı vardır. Amerika, İngiltere gibi kafir devletler milyonlarca masum insanı katleden birer terör devletleridir. İslam’da ise teröre asla yer yoktur. Diğer yandan bu saldırılarda ölen Müslümanlar ne Amerika’nın ne de yandaşlarının umurunda değiller. Onlar için Müslümanlar sadece bir istatistiki bilgi ve çıkarlarını gerçekleştirme için kullandıkları bir istismar aracıdır. Nitekim ABD başkanı Joe Biden, saldırılar sonrası yaptığı açıklamada sadece ölen ABD askerlerini andı. Hayatını kaybeden diğer yüzlerce kişiden bahsetmedi bile. Sadece Biden değil Türkiye medyası bile saldırıyı sadece ölen ABD askerleri üzerindne haber yaptı. 


Amerika terör eyleminin faillerini hedef aldığını söylediği bir başka hava saldırısında 7’si çocuk 10 kişilik bir aileyi katletti. Üstelik bu saldırıyı Afganistan hava sahasını kullanarak gerçekleştirdi. Şüphesiz Amerika bu küstahlığını Taliban ile DOHA’da imzaladığı anlaşma maddelerinden alıyor. Zira anlaşma maddelerinden biri de Afganistan’da Amerika’yı hedef alan oluşumları engelleme konusunda Taliban’ın verdiği taahhüttür. Bu tarz saldırılar arttığında, Amerika Taliban’ın Afganistan’da güvenliği sağlama konusunda yetersiz kaldığını söyleyerek anlaşmayı istismar edecektir. Aynı zamanda Taliban’dan siyasi süreç için yeni tavizler isteyecektir. Zira Amerika dünyada anlaşmaları en çok ihlal eden devlettir. Onunla anlaşmak,  nereye çıkacağı bilinmeyen karanlık bir tünele girmektir. Dolayısıyla Taliban, Amerika’ya karşı çok dikkatli olmalıdır. Amerikan askerlerini Afganistan’dan def ettiği gibi içerisindeki sinsi cümleler ile Taliban’ı siyasi tuzaklara düşüren DOHA anlaşmasını da yırtıp atmalıdır. Batıya dostluk mesajları vermek yerine İslam’ın evrensel mesajı ile onlara meydan okumalıdır. Savaşta gösterdiği irade ve tevekkülü Allah’ın yardımına güvenerek siyasi arenada da göstermelidir. Sadece Afgan halkına has İslami emirlik kurmak yerine başta Pakistan olmak üzere bölgesel dinamikleri harekete geçirmeli, İslam coğrafyasıyla bütünleşmeli ve Hilafet'i kurma projesi yönünde güçlü bir adım atarak Afganistan'ı bir dönüm noktası,bir tutunma noktası olarak görmelidir. Bu hem İslam’ın yönetim sistemine dair tek şer’i hükümdür. Hem de sömürgeci terör devletlerini tüm uzantı ve yandaşlarıyla birlikte Afganistan’dan atmanın tek yoludur.

MALAZGİRT VE BÜYÜK TAARRUZ KUTLAMALARI
Geçtiğimiz hafta Malazgirt Zaferi’nin 950’nci yılı münasebetiyle bazı etkinlikler, kutlamalar yapıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan; Malazgirt Ovası’nda düzenlenen kutlama programında Anadolu’nun kapılarını İslam’a açan Sultan Alparslan ve tüm kahramanları, şehitleri hayıtla yâd etti. Biz de Anadolu topraklarının İslam ile yeşermesi, aydınlanması, gelişmesi büyümesi için mücadele eden komutanlara, askerlere, yöneticilere, alimlere ve tüm şehitlere Allah’tan rahmet diliyoruz. İslam sancağının inmesi, İslam’ın nurunun sönmesi ve İslam Devleti’nin yıkılması için bu topraklarda kim çalışmış ise onlara da Allah’tan azap niyaz ediyoruz. 


Kıymetli Müslümanlar!
Cumhurbaşkanı Erdoğan Malazgirt Zaferi kutlamalarında bazı sözler sarf etti. Cumhurbaşkanı dedi ki; “Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı da bizimdir, İstanbul’un fethinin 600’üncü yılı da bizimdir, Malazgirt Zaferi’nin bininci yılı da bizimdir, Hicret’in bin 500’üncü yılı da bizimdir.” Hicret, Malazgirt, İstanbul’un fethi ve bunlarla birlikte Cumhuriyet... Hepsi nasıl bizim olacak? Bu nasıl bir paradoks, hemde koskocaman bir paradoks... 


Medine İslam Devletine yapılan kutlu yürüyüşe, Hicret’e sahip çıkan biri  aynı zamanda yıkılan Hilafet Devleti’nin  enkazı üzerinde kurulan Cumhuriyete nasıl sahip çıkabilir? Anadolu’nun kapılarını İslam’a açan Malazgirt zaferine sahip çıkan bir kişi, aynı zamanda İslam’ı Anadolu topraklarından kovan cumhuriyete nasıl sahip çıkabilir? Kararmış dünyaları aydınlatan İstanbul’un fethine sahip çıkan biri, aynı zamanda özgürlük ve çağdaşlık yalanlarıyla insanların hem dünya hem de ahiretini karartan cumhuriyete sahip çıkabilir? Nasıl olur da Ayasofya’nın Cami olmasını sağlayan İstanbul’un fethine sahip çıkan biri, aynı zamanda Ayasofya’yı müzeye çeviren cumhuriyete de sahip çıkabilir?


Ey Erdoğan! Siz kimden yanasınız? Siz neyi seviyorsunuz? Neyi savunuyorsunuz ve neye sahip çıkıyorsunuz? Sizi bilmeyiz ama biz şunu diyoruz; İstanbul’un fethi bizimdir, Hicret bizimdir, Malazgirt bizimdir ve yakın zamanda kurulacak olan ikinci Raşidi Hilafet ile gerçekleşecek Roman’ın fethi de bizimdir. Bunların hepsi bizim için birer şereftir.  Ama ahlaksızlığın, fuhşun, faizin, kumarın ve bütün kötülüklerin kaynağı olan Cumhuriyet bizim değildir. Asla da bizim olmayacaktır. 


Kıymetli Müslümanlar ve Sayın Basın Mensupları! 
Cumhurbaşkanı Erdoğan sadece Malazgirt zaferi kutlamalarında değil, Büyük Taarruz’un 99. Yıldönümüne özel yapılan törenlerde de konuştu. Cumhurbaşkanı anıtkabirdeki törende Mustafa Kemal’e methiyeler dizdi. Kutlama mesajında “99 yıl önce Dumlupınar’da şaha kalkan imanın rehberliğinde, 84 milyon birlik, dirlik ve kardeşlik içinde aydınlık yarınlarımıza hep beraber yürüyeceğiz.” Dedi. Büyük Taarruz’da İngilizler ve Yunanlara karşı mücadele eden Müslümanlardaki iman ve ruh İslam’dan ileri gelmekteydi. İslam ve Hilafet düşmanlarını kurtuluş savaşında bozguna uğratan Müslümanlar daha sonra uğrunda savaştıkları Hilafet’in yıkılışına şahit oldular. Şimdi bugün her yıl 30 Ağustos’un yıldönümünde yapılan etkinliklerde Hilafet’i kaldıran, dini hayattan uzaklaştıranlar için rahmet okuyup ve methiyeler diziyorlar. Bu da apayrı bir paradoks.

Kıymetli Müslümanlar! 
Malazgirt zaferi ve Büyük Taarruz’un yıldönümü kutlamaları sebebiyle Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş da sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı.  Erbaş, mesajında geçen sene olduğu gibi bu sene de Büyük Taarruz’un yıldönümünde Mustafa Kemal’e rahmet diledi ve methiyeler dizdi. Sayın Erbaş! Bulunduğunuz makam birkaç Kemalist’i memnun etmek için dinin hükümlerini yok sayıp çiğneyenleri övme makamı değildir. Yine bulunduğunuz makam hakkı çarpıtma makamı da değildir. Orası mesuliyet makamıdır. Orası hakkı konuşma ve hakkı ayakta tutma makamıdır. Dünya menfaati karşısında laiklerin, Kemalistlerin ve Allah düşmanlarının estirdiği rüzgarda savrulmak ve dinden taviz vermek büyük vebaldir. Onun için buradan size nasihatimdir: “Bile bile hak ile batılı karıştırmayın! Ya hakkı konuşun ya da susun!”

KELİME-İ TEVHİD BAYRAĞINA YÖNELİK TAHAMMÜLSÜZLÜK
Malazgirt Zaferi’nin 950. Yılının anıldığı Türkiye’de Müslümanları inciten, üzen ve öfkelendiren bir başka gelişme oldu geçtiğimiz hafta. Zonguldak’ın Kozluk ilçesinde bir Camii inşaatına Türk Bayrağının yanına Kelime-i Tevhid bayrağı asıldı. İncinmemizin, üzülmemizin ve öfkelenmemizin sebebi bu değil, sakın yanlış anlaşılmasın... Aksine biz bu hak kelimenin “La ilahe İllallah Muhammedun Rasulullah”ın en yükseklerde dalgalanmasına çok sevindik. Kısa süre bile olsa kelime-i tevhid bayrağını camii inşaatında kim dalgalandırdı ise Allah’ta onun samimiyetine binaen ömrü hayatındaki günahlarını bağışlasın. Bizi öfkelendiren, bizi inciten şey 1071’de İslam’a kapılarını açan Anadolu topraklarında Kelime-i Tevhid bayrağına karşı tahammülsüzlüktür. Çünkü Zonguldak Valiliği, üzerinde "Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed onun elçisidir" yazılı bayrağı indirtti ve “Akıllı işi değil” diyerek birde soruşturma başlattı. Neymiş efendim Türk Bayrağının yanına Kelime-i Tevhid bayrağının asılması Türk Bayrağı’na saygısızlıkmış. Sayın Vali; “Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağı dışında bir başka bayrak kabul edilemez. Bizim bayrağımız kutsalımızdır. Böyle bir şeyi kabul etmemiz mümkün değildir.”diyor.  Sayı Vali o Kelime-i Tevhid bayrağında ne yazıyor biliyor musunuz? “Allah’tan başka ilah yoktur” yazıyor. Yani kutsal olan Allah ve onun ilahlığıdır. Allah’ın kutsal dediği şey bizim için Müslümanlar için kutsaldır, mübarektir.  


Kelime-i Tevhid Bayrağını Camii inşaatına diken kişi Allah’ın kelimesini yücelterek, imanın esasını insanlara hatırlatarak en akıllı ve en doğru işi yapmıştır. Asıl sizin yaptığınız iş akıllı işi değil, siz Allah’ın birliğini, Hz. Muhammed’in elçiliğini simgeleyen bayrağı indirerek akılsızca bir iş yaptınız. Zira akıl Allah’ı birler ve onun elçisi Muhammed Mustafa’nın peygamberliğine iman eder. Akıl kendisinden başka ilah olmayan Allah’ın hükümlerine boyun eğer, teslim olur ve hayatta pratik olarak uygular. Aklı devre dışı bırakanlar Allah yerine kendilerine, demokrasiyi, laikliği, Milliyetçiliği, Kemalizmi ilah edinirler. Ve onlar için ahirette hüsran vardır. 


Kıymetli Müslümanlar! 
Hatırlarsanız bir sene önce Ayasofya’nın yeniden ibadete açıldığı günlerdi, Hilafetin çokça konuşulduğu o hafta, #Hilafet etiketi ile sosyal medya hesabından Kelime-i Tevhid bayraklı bir paylaşım yapmıştı Bursa’da bekçilik yapan İsmail Belindir. Bir kaç laik Kemalist gazetecinin bu payhlaşıma tepki göstermesi üzerine Bursa Valiliği bekçi hakkında soruşturma açmıştı. O zamanda aynı Kelime-i Tevhid bayrağına karşı bir tahammülsüzlük baş göstermişti. O gün Bursa Valiliğinin bu kararına tepki göstermiştik ve Valilik açıklamasına şerh düşmek zorunda kalmıştı. Kamuoyundan ciddi tgepki almıştı. Şimdi aynı şekilde Zonguldak Valisine de sesleniyorum ve soruyorum; Siz dini değerlerimizi ihtiva eden Kelime-i Tevhid bayrağındaki لا اله الا الله ne demek biliyor musunuz? Allah’tan başka ilah yok demek, Allah’tan başka hiçbir ilahın karşısında eğilmeyeceğim demektir. Siz neyin karşısında eğiliyorusuz peki? Laik Cumhuriyet ve Kemalist ideolojinin karşısında eğiliyorsunuz. Allah’ın kelimesinin gökyüzünde dalgalanmasına tahammül edemiyorsunuz? Siz ayrı bir vadidesiniz halk apayrı bir vadide... Bu halk, işçisiyle işvereniyle, esnafıyla memuruyla, yaşlısıyla genciyle Müslüm bir halktır. Dolayısıyla siz ve laik Kemalistlerin baskısı altında ezilsenizde bu halk ezilmez ezilmeyecek. Ne kadar baskı yaparsanız yapın, ne kadar tahammülsüz olursanız olun bu halkın kalbinden İslam’ı ve Kelime-i Tevhidi söküp atamayacaksınız!

TELEVİZYON SPİKERİNİN KÜRTÇE HAZIMSIZLIĞI 
Türk televizyonlarında gündüz kuşağı denilen ve ahlaksızlık saçan programlar rağbet görmeye devam ediyor. Bir çok spiker daha fazla izlenmek ve daha fazla para kazanmak için bu tür programlar yapmaya başladı. İşte bu eski haber sipikerlerinden biri, programına konuk ettiği bir bayan kürtçe konuşunca “burası Türkiye Cumhuriyeti” diyerek bayanı yayından aldı. Ardından sosyal medyadan büyük tepkiler gelince özür diledi. Diledi dilemesine ama bu özür onun yaptığı terbiyesizliği örtmedi örtemezde! Bir dili bilmeyebilirsiniz, o dili bilmediğinizi belirterek konuğunuzu uyarabilirsiniz, ya da bir tercüman ile çalışırısınız bunlar doğal şeyler. Ancak “Burası Türkiye Cumhuriyeti” diyerek konuğu yayından alırsanız o dili bilmediğinizi değil o dili tanımadığınızı söylemiş olursunuz. Nitekim bu olayda da öyle olmuştur. Şaşılacak bir şey mi? Tabi ki değil! Zira Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Türkiye Cumhuriyeti için Kürtçe ne olduğu bilinmeyen bir dil! Kürtler ise kendisini kürt zanneden türkler olarak tanımlanıyor zaten. Devlet politikası olan bu tanımlama elbette fertlerde de aynı şekilde karşılık buluyor. 


Türkiye Cumhuriyetinin yetiştirdiği laik nesillerin gen haritasına kavmiyetçilik bir şekilde işlenmiştir ve zaman zaman bu açığa çıkmaktadır. Bununla birlikte “Burası Türkiye Cumhuriyeti” sözü sadece Kürtçe konuşanların değil Müslümanların da çokça karşılaştığı bir sözdür. Her ne kadar bizim atalarımız bu topraklar için kan dökmüş can vermiş olsa da bu ülkenin sahipleri bizler yani Müslümanlar değiliz onlara göre. Kendilerini laik Kemalist olarak tarif eden birileri bu ülkenin sahibi olduklarını düşünüyorlar. Bu ülke onların, biz Müslümanlar ise bu ülkenin kurallarına uymak zorunda olan yabancılarız! Koydukları kurallara uymadığınızda parmaklarını sallayarak Burası Türkiye Cumhuriyeti diyorlar. Bu zihniyeti biz İskilipli Atıf hocanın idam edilmesinde gördük! Şeyh Sait kıyamında gördük! Kıyamdan sonra Kürt kardeşlerimizi sürgüne yollarken gördük! Bu zihniyeti baş örtüsü eylemlerinde çok gördük! 28 Şubatlarda gördük! Cumhuriyet mitinglerinde gördük ve hala görmeye devam ediyoruz. 


Kıymetli Müslümanlar özellikle size sesleniyorum! 
Belki siz kendinizi bu devletten bir parça olarak görebilirsiniz, bu devlet için her türlü fedakarlıkta bulunabilirsiniz. Ama bu devlet! Bu devletin gerçek “sahipleri” sizi öyle görmüyor! Onlar sizin dininizden, taktığınız başörtüsünden, sakalınızdan, sarığınızdan, okunan ezanlardan, camilerden rahatsız oluyorlar! Ellerine fırsat geçtiğinde de bu rahatsızlıklarını “Burası Türkiye Cumhuriyeti” diyerek dile getiriyorlar! Burası Türkiye Cumhuriyeti diyenler aslında bu devlet sizin değil bizim devletimiz demek istiyrolar. Kuşkusuz Müslümanların devleti laik bir devlet değildir! İslam’a ve Müslümanlara hakaretler edilen bir devlet değildir! İçkinin, faizin, kumarın helal kılındığı bir devlet değildir! Yolsuzluğun, rüşvetin, adam kayırmanın olağan hale geldiği bir devlet değildir! Televizyon programlarında, flimlerde, dizilerde ahlaksızlığın pazarlandığı bir devlet değildir! Müslümanların devleti bunların hiçbiri değildir! Müslümanların devleti farklı kavimlere, farklı dillere sahip olan insanların Lailahe illallah Muhammedun Rasulullah sancağı altında birleştiği bir devlettir. Bu devlette kavmiyetçilik yok! adam kayırmaca yok! rüşvet yok! yolsuzluk yok! Bu devlette liyakat var! Adalet var! Müslümanların devleti şeri hükümlerin eksiksiz tatbik edildiği, kimsenin zulme uğramadığı, kimsenin ötekileştirilmediği devlettir! Bu devlet Raşidi Hilafet Devletidir! Böyle bir devlete sahip olunduğunuzda gururla “işte bu bizim devletimiz” diyebilirsiniz! O zamana kadar “Burası Türkiye Cumhuriyeti” sözlerini duymaya ve “yabancı” olmaya devam edeceksiniz. 


İşte bu nedenle Hizb-ut Tahrir sizi gerçek devletinizi, Hilafet Devletini kurmaya davet ediyor! İcabet edin ey Müslümanlar! İcabet edin ve insanlar arasından çıkartılmış en hayırlı ümmet olduğunuzu bir kez daha gösterin!


Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
31 AĞUSTOS 2021

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.