HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Samimiysenin Önce "İstanbul Sözleşmesi"nden Çekilmelisiniz!

Gerçekten sözlerinizde samimiyseniz, önce Avrupa ve Batı’nın size dayattığı İstanbul Sözleşmesi’nden çekilirsiniz. Allah’ın emri Peygamberin sünnetiyle evlenen gençleri cezaevinden derhal çıkarırsınız. İnsan onur ve haysiyetini ayaklar altına alan basın yayın organlarına çeki düzen verdirirsiniz. Kadını ve tüm anneleri kapitalist sistemin kölesi yapmak için başlattığınız “kadına istihdam” kampanyasından vazgeçersiniz. Sonra da aileyi, nesli ve toplumu koruyan İslâm’ın içtimai nizamını tatbik edersiniz.

Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantısı

ABD-İRAN İLİŞKİLERİNİN PERDE ARKASI

Geçen hafta Süleymani suikastı ile gündeme gelen Amerika ile İran arasındaki gerginliğe değinmiştik. İki devlet arasındaki çatışma görüntülerinin önündeki perdeyi kaldırıp hakikati ortaya koymuştuk. Sanılanın aksine, gösterilmeye çalışılanın aksine İran’ın ABD’nin düşmanı olmadığını, ABD’nin sadık müttefiklerinden biri olduğunu söylemiştik.

Şimdi geçen haftadan bu yana olan bitene beraber bir bakalım. Ne oldu? ABD, binlerce kilometre öteden geldi ve bir İslâm beldesinde, Irak’ta suikast gerçekleştirdi; İranlı General Kasım Süleymani’yi öldürdü! Peki, buna karşılık İranlı yöneticiler ne yaptılar? En çok usta oldukları alanda tecrübelerini gösterdiler. Edebiyatlarını konuşturdular. Söz üstüne söz söylediler, koca koca laflar edip intikam naraları attılar. Sonra Irak’taki ABD üssüne onlarca füze attılar. Bir tane bile ABD askeri ölmedi. Tabi üsler boşaltılmış, füzelere düşecek yer de açılmış. Ne garip değil mi İran’ın füzeleri üslerdeki kâfir ABD askerlerini öldürmüyor ama Suriye’de Müslüman çocukların ve sivil halkın bedenlerini paramparça ediyor.

Bütün bunların bir tiyatro olduğunu biz biliyorduk, onun için hiç şaşırmadık. Çünkü bu ilişki yani ABD İran ilişkisi, sahte düşmanlık üzerinde yürüyor. İşte İran’ın bu sahte ABD düşmanlığı İranlı yöneticiler için rejimi ayakta tutan en önemli enstrümandır. Bu saldırı halk ayaklanmaları ile sıkışan İran rejimini rahatlatmış oldu. Bu gerilim tiyatrosu, rejimi kurtarma operasyonuydu. Fakat operasyon başarıya ulaşmamış olacak ki İran’da halk hükumete karşı protestolarına devam ediyor.

İran’daki ayaklanmaların arkasında ise Amerikancı İran yönetimine karşı siyasi süreci kaşıyan Avrupa yanlısı muhalefet hareketleri var. ABD’nin çıkarları için çalışan rejim ayakta kalma uğruna halka silah doğrultuyor. İran halkı ise bu uluslararası küresel çatışmanın kurbanı oluyor. Amerika’nın canını yakamayan İran rejimi, İran halkının canını yapmaya, ABD’nin nezaretinde kanlı yeni senaryolara kapı açmaya devam ediyor.

Maalesef İran’ın vakıası budur. Eğer İran ya da halkı Müslüman olan diğer devlet yönetimleri Müslümanların maslahatı için işbirliği yapsalardı biz de onlar hakkında hayır konuşurduk. Ne var ki bu devletler hizmetçisi oldukları ABD ve Avrupa’nın dediklerinden hiç çıkmadılar. Bu sebeple Filistin bu halde… Bu sebeple Irak işgale uğradı… Bu sebeple Afganistan’da kutsallar çiğnendi… Bu sebeple bugün Suriye’de katliam ve zulüm devam ediyor. Yine bu sebeple Libya, Ömer Muhtarlara muhtaç oluyor. Bugün Libya’da Müslümanların davası uğruna savaşan, esir düştüğünde de onuruyla şehit olan Ömer Muhtar gibi çöl aslanları yok; kâfirler ile işbirliği yaparak Müslümanlara ihanet eden Şerif Hüseyin gibi hainler var.

PUTİN’İN İSTANBUL ZİYARETİ

Geçtiğimiz hafta Çarşamba günü Rusya Devlet Başkanı Putin Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirdi. Adına “TürkAkım”ı denilen ama kendisi ve faydası açısından Türk olmayan Doğalgaz boru hattının açılışına katıldı. Türk akımı meselesine değinmeden önce görüşmelerde gündeme gelen diğer konuları ele almak istiyorum. Görüşmelerde “Suriye ve Libya’daki durum dâhil uluslararası güncel sorunların müzakere edildiği” bildirildi. Ardından İdlip ve Libya’da ateşkes kararları peş peşe geldi. Böylece Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan sanki uluslararası meselelerde etkili bir aktör gibi gösterildi.

Bundan bir kaç gün önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 2019 yılı dış politika değerlendirmesi yapmıştı. Türkiye’nin, barışı tesis etme konusundaki -güya- etkin siyasi başarılarından söz etmişti. Bölgedeki krizlerin çözümünde Türkiye’nin arabuluculuk misyonundan ve terörle mücadele konusundaki askerî başarılarından övgüyle söz etti. Peki, gerçekte de öyle mi? Türkiye gerçekten uluslararası meselelerde arabulucu bir aktör mü yoksa sadece ABD’nin getir-götür işlerini mi yapıyor?

Suriye’de üstelenmiş olduğu misyona bir bakın! Çavuşoğlu ilk olarak, Suriye sahasının terörden temizlendiğini, ülkeye güvenli geri dönüşlerin sağlandığını, toprak bütünlüğünün korunduğunu ve Suriye ile istihbarat düzeyinde görüşmelerin gerçekleştirildiğini söyledi. Söyledi söylemesine de aynı toplantıda, rejimin kanlı bilançosunu da utanmadan ve sıkılmadan rakamlarla anlattı. Son aylarda rejimin saldırılarını artırdığını, 2019 yılı içerisinde 1300 sivilin yaşamını yitirdiğini, hatta 1 hafta içinde hayatını kaybeden sivil sayısının 100’den fazla olduğunu ve yerinden edilen sivil sayısının ise 300 bin kişiyi aştığını söyledi.

Bu rakamlar doğru mu? Doğru! Rejim ve Rusya bunları yaptı mı? Yaptı, evet! Peki, bu tabloda başarı nerede? Suriye Devrimini yok edip güdükleştirmek, muhalifleri İdlib’e hapsedip geri kalan tüm bölgelerin rejimin eline geçmesini sağlamak mı başarı? Rejimin temsilcisi Rusya ile plan üstüne plan yapmak mı başarı? Rusya ile yapılan görüşmelerin aslında rejim ile yapıldığını, Rusya ile birlikte hareket etmenin aslında rejim ile birlikte hareket etmek olduğunu bilmiyor muyuz sanıyorsunuz? Bu gerçekleri bilmeyecek, görmeyecek kadar bu halkın gözü kör mü zannediyorsunuz?

Kıymetli Müslümanlar!

ABD nasıl dış politikadaki işgal ve terör faaliyetlerini “DEAŞ’la mücadele” adı altında yürütüyorsa, Türkiye de Suriye’de ABD adına yaptığı taşeron işçiliğini terörle mücadele kılıfıyla gizlemeye çalışıyor. Terörle mücadele edilecekse asıl terörist rejim değil mi, İran milisleri değil mi, Rusya’nın paralı güçleri değil mi? Asıl terörist Putin, Suriye rejimi ile de istihbarat başkanları ile Beşşar Esed ile görüşmeler yapıyor. Sonra siz onu İstanbul’da ağırlayıp masada konuşuyorsunuz. Ortaya koyduğunuz düşük vizyonlu çözüm önerilerini de “dış politikada başarı” diye sunuyorsunuz.

Gelgelelim Libya konusuna… “Libya’da iç savaşın kazananının olmadığını, Libya’nın bölünme riski ile karşı karşıya olduğunu, ateşkesin sağlanması için siyasi çözümün konuşulması gerektiğini” söylüyorsunuz. Daha düne kadar, “Hafter’in bir darbeci olduğunu” söylüyordunuz. “Tek meşru yönetimin Trablus hükümeti olduğunu” yüksek sesle dillendiriyordunuz. Birden, “Hafter’i muhatap almamız gerekir”, “Hafter de Libya’da taraflardan biri” demeye başladınız. Dün darbeci olan Hafter’i, bugün nasıl siyasi çözüm için muhatap alıyorsunuz? Kim size ağız değiştirmenizi söyledi?

Hakikatleri gizlemeyin! Hafter’in Amerikan ajanı olduğunu, sizin de Türkiye olarak Rusya ile birlikte Amerika’nın ajandasına göre strateji ve planlar yapmakta olduğunuzu biliyoruz. Rusya ile Suriye’de yürüttüğünüz rolün bir benzerini şimdi de Libya’da sahneye koymaya başladığınızı görmüyor değiliz.

Kıymetli Müslümanlar! Türkiye, Libya konusunda BM’nin tanıdığı Serrac hükümetini destekleyen bir rol aldı. Rusya ise Hafter saflarında yeni görevi için kolları sıvadı. Hem Rusya’nın hem de Türkiye’nin asıl amacı, Amerikan ajanı Hafter’i meşrulaştırmak için tarafları masaya oturtmak. Türkiye’nin Libya tezkeresi sırf bunun için meclisten hızlıca geçirildi. AK Parti tezkerenin amacını, “Akdeniz’deki doğalgaz enerji meselesi” olarak lanse etti ama asıl meselenin ne olduğu Trump ile yapılan telefon görüşmesinde ortaya çıktı. Şimdi söyleyin Allah aşkına: bu mu Türkiye’nin dış politika başarısı?

Son olarak TürkAkımı meseline kısaca değinelim. Bu hattın “deniz altı” sistemini biz döşemedik! Rusya’ya olan bağımlılığımız azalmadı! Doğalgazı daha ucuza alıp bir yerlere de satmıyoruz! Almanya, Fransa, İtalya, Ukrayna, Bulgaristan’dan daha pahalıya Rus gazını kullanıyoruz! Bulgaristan Rus Gazını aldıktan sonra gazda %5 indirim yapıyor, Türkiye gaza ha bire zam yapıyor! Tüm bu gerçeklere rağmen her şey tozpembe…

ERDOĞAN’IN ERKEN YAŞTA EVLİLİK AÇIKLAMASI

Bu hafta son olarak önemli bir konuyu daha sizinle paylaşmak için gündemimize aldık. Aile ve toplum konusu hakkında konuşacağız. İçinde bulunduğumuz hayat, yaşadığımız düzen bu şekilde devam ederse, yakın bir gelecekte, belki de yıllar sonra elimizde kalmış olan aile kurumumuz da toptan yok olacağa benziyor. Artık aile fertlerini birbirine bağlayan duygusal bağların yerini çıkar almış durumda. Birliktelikler sapkınlık, zevk ve çıkar üzerine kuruluyor. Böyle giderse gelecek nesiller fesadın en şiddetlisini yaşayacağa, günahlar da sokakların her köşesini kaplayacağa benziyor.

Durum böyle iken Cumhurbaşkanı Erdoğan, kadına şiddet, aile kurumunun durumu ve gençlerin evlenmesi hakkında konuştu. Gençlere erken yaşlarda evlenmelerini tavsiye etti. 30’lu yaşlara kadar beklemelerini eleştirdi ve bunun bir sorun olduğunu söyledi. Buna karşı tavır alınması gerektiğini de söyledi. Cumhurbaşkanı’nın gençlik ve aile kurumu ile ilgili yaptığı tespit, yaptığı nasihat doğrudur doğru olmasına da, bu nasihat babanın oğluna nasihati değil ki, bu nasihat devlet ricalinin halka, gençlere nasihati…

18 yaşından önce evlilik yapmış olan aileleri ayıran yasalar varken siz, gençlere bu nasihati nasıl yapıyorsunuz? Sadece kadının beyanını esas alarak aileleri yıkan “İstanbul Sözleşmesi” hâlâ yürürlükteyken siz kimi eleştiriyorsunuz? Boşanmaların her yıl katlanarak artmasına sebep olan yasalar dururken, 18 yaş altı evlenen erkeklere inanılmaz cezalar verilmesine sebep olan sizin çıkardığınız yasalar yürürlükteyken, kabul ettiğiniz sözleşmeler dururken bütün günahı, bütün vebali, gençlere mi yüklüyorsunuz? 2011 yılında Avrupa Konseyi kararıyla kamuoyunda “Aileyi Yıkma Projesi” olarak bilinen İstanbul Sözleşmesi, iktidarınız döneminde kabul edilmedi mi?

Bu sözleşmenin uygulanmasıyla birlikte her yıl ortalama 150 bin erkek evlerinden uzaklaştırılıyor. Sadece bu sözleşmeden sonra 1 milyonun üzerinde aile dağıldı. Kadına şiddeti -sözde- önleme bahanesiyle kabul edilen bu sözleşmeyle kadın cinayetleri katlanarak arttı. Bu sözleşmeye dayanarak cinsiyet eşitliği safsatası altında sapkın ve azgın güruhlar ülkenin her köşesinde türedi. Yine kadının beyanını esas almak suretiyle boşanma kapısını sonuna kadar araladınız? Süresiz nafaka cezasıyla evlilik kapısını tamamen kapattınız. 16, 17 yaşında evlendikleri için binlerce genci cezaevlerine koyarak eşlerini kocasız, çocuklarını babasız bırakan cürümlere imza attınız. Her türlü ahlaksızlığın işlenmesine aracılık eden basın yayın organlarının kontrolü sizde, bu ekranların yaydığı ahlaksızlıktan niçin yakınıyorsunuz? Sizin işiniz yakınmak olmamalı! Sizin işiniz, ekranlarından pislik ve ahlaksızlık akan bu kanalları düzeltmek, düzelmiyorlarsa kapatmaktır!

Meclisten her türlü yasa çıkarabiliyorsunuz, her türlü değişikliği yapabiliyorsunuz. Peki, huzurlu yuvaların üzerine kâbus gibi çöken 6284 sayılı yasayı niçin değiştirmiyorsunuz? Sayın Cumhurbaşkanı, çıkardığınız yasalar ve kabul ettiğiniz sözleşmeler, evliliği kötüleyip yuvaları dağıtırken sarf ettiğiniz sözler bir anlam ifade etmiyor! Siz icra makamındasınız, şikâyet makamında değil! Bunu defaatle hatırlattık.

“AB istedi diye zinayı suç olmaktan çıkarttık” dediniz. Bu itirafınızın üzerinden 2 yıl geçti. Siz “İstanbul Sözleşmesi nas değildir.” dediniz.  Bu sözün üzerinden de 8 ay geçti. Söz söyleyip halkın gazını alıp kenara çekiliyorsunuz ama uygulanan yasalar, aileleri yıkmaya devam ediyor.

Gerçekten sözlerinizde samimiyseniz, önce Avrupa ve Batı’nın size dayattığı İstanbul Sözleşmesi’nden çekilirsiniz. Allah’ın emri Peygamberin sünnetiyle evlenen gençleri cezaevinden derhal çıkarırsınız. İnsan onur ve haysiyetini ayaklar altına alan basın yayın organlarına çeki düzen verdirirsiniz. Kadını ve tüm anneleri kapitalist sistemin kölesi yapmak için başlattığınız “kadına istihdam” kampanyasından vazgeçersiniz. Sonra da aileyi, nesli ve toplumu koruyan İslâm’ın içtimai nizamını tatbik edersiniz. İşte o zaman, İslâm ile, İslâm ictimai nizamının uygulanması ile birbirine bağlanan huzurlu aileler var edersiniz. O zaman, İslâm kültürü ve ahlakı ile yetişen, zehir gibi genç beyinler, tertemiz nesiller yetiştirirsiniz. O zaman, güçlü bir toplum inşa etmiş olursunuz. İşte o zaman, sağlam aile, tertemiz nesil ve güçlü toplum ile bugünün büyük devletlerine, düzenlerine, düşmanlarınıza boyun büktürürsünüz. Eğer siz buna hazırsanız, toplum buna dünden hazır! Öyle haybeden konuşmakla AB’ye düşmanlık olmuyor. Öyle bol keseden sallamakla ABD ve Batı’ya düşmanlık olmuyor.

Umuyoruz ki bu nasihatlerimizi dikkate alırsınız. Şimdilik söyleyeceklerimiz bu kadar ama daha söyleyeceğimiz çok söz, yapacağımız çok iş var. Hizb-ut Tahrir olarak aileyi, nesli ve toplumu İslâm ile korumak için önümüzdeki günlerde uzun soluklu çok yoğun çalışmalar yapacağız. Bu çalışmalarımızda Aile, nesil ve toplumun ancak ve ancak İslâm ile korunacağını konuşacağız, anlatacağız ve inşallah aileyi, nesli ve toplumu İslâm ile koruyacağız.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
14.01.2020

 

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.