HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Türk Tabipler Birliği’nin İslam Düşmanlığı

Türk Tabipler Birliği’nin derdi Koronavirüs tedbirlerini insanlara hatırlatmak değil, onların asıl derdi Müslümanları hedef göstermek, Müslümanları cahil göstermektir. Asıl cahil olanlar ise kendileridir, İslam’dan bihaber olanlardır asıl cehalet içinde olanlar...

SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI

Koronavirüs tedbirleri kapsamında geçtiğimiz hafta sonu 30 Büyükşehir’de ve Zonguldak’ta sokağa çıkma yasağı uygulandı. Başlangıcı bir skandal bitişi ise ayrı bir sıcak gündem konusu olan bu uygulama hafta sonuna damgasını vurdu. Biliyorsunuz, 10 Nisan Cuma akşamı saat 21.30 sularında, gece yarısı itibariyle sokağa çıkma yasağı uygulanacağı ve bu yasağın 48 saat süreceği duyuruldu önce. Yaklaşık yarım saat sonra ise bu yasağın detayları resmi genelge ile açıklandı. Ama bu yarım saatte olan oldu bile, ansızın gelen bu haber ile halk bir anda bakkallara, fırınlara hücum etti. Normalde günüz bile boş olan yollarda trafik oluştu. En önemlisi virüs için alınan bu tedbirin zamanlama hatası nedeniyle binlerce kişi sosyal mesafe kurallarını ihlal ederek, virüsün yayılmasına adeta davetiye çıkardı.

Gerek yasağın ilan saati, gerekse halkın yaşadığı bu kargaşa, hükumete yönelik eleştirileri de beraberinde getirdi. Eleştiri oklarının hedefinde İçişleri Bakanı, Süleyman Soylu vardı. Bakan Soylu, sonrasında yaptığı ilk açıklamada, hata yaptığını, eleştirileri kabul ettiğini beyan etti. Pazar akşamı, yasağın bitmesine saatler kala ise, Süleyman Soylu yaşanan bu hadise nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a istifa dilekçesini sunduğunu duyurdu. Ancak Cumhurbaşkanı istifayı kabul etmedi ve göreve devam dedi.

Kıymetli izleyiciler; Burada birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum; dışarda bir pandemi olmasına, her geçen gün artan vaka ve ölü sayılarına rağmen, olabilecek kaosu öngörmeden insanların bir anda sokağa çıkıp sosyal mesafeyi ihlal etmelerine sebep olmak kabul edilir bir şey değildir. Dolayısıyla ortada fahiş bir yanlış mevcuttur ve kimse de yanlış yok demiyor. Evet, bir yanlış var, o halde bu yanlışın hesabı sorulmalıdır öyle değil mi? Bu hesap sorma neticesinde ödenen bedel istifa mı olur, başka bir şey mi olur bilemeyiz. Ama bu yanlış karar ile belki de binlerce insanın koronavirüse yakalanması riske edilmişken, olur böyle şeyler diyerek haydi yola devam demek açıkça yanlışa ortak olmak ve imza atmaktır.

Bu bağlamda biz Süleyman Soylu’nun istifasına da sevinmedik, geri dönmesine de. Çünkü bu laik demokratik sistemde dün de taraf değildik, bugünde değiliz yarında olmayacağız. Bizim mücadelemiz, Allah Subhanehu ve Teâla’nın dinini hayata hâkim kılma mücadelesidir. Bu laik düzende birini ya da diğerini koltukta tutmak mücadelesi değildir. Dolayısıyla İslam’ın istikbalini amaç edinen herkes yanımızda, buna engel olan, karşı duran herkes karşımızdadır. Bizim tarafımız bellidir.

Şimdi sözü gelmişken şunu da söyleyeyim, bu hafta sonu sokağa çıkma yasağında oluşan kaos sizce neden oluştu. Halkın da burada sorumluluğu yok mu? Bakınız; Allah insanı hayatta kalma içgüdüsüyle yarattı. Bu içgüdünün tezahürü olarak insanoğlu asli ihtiyaçlarını karşılamak için sınır tanımaksızın hareket eder. İşte İslam, getirdiği hükümler ile koyduğu o muntazam nizam ile bu sınır tanımazlığı ortadan kaldırmış ve nasıl davranması gerektiğini insana öğretmiştir. İslam Müslümanlara kanaatkâr olmayı, tevekkülü sabrı, rızkı öğretmiştir. İslam Müslümandan İslam ahlakı ile ahlaklanmasını istemiştir. 

Cuma akşamı yaşan rezalet görüntülerinin faturası İslam ahlakını yok eden laik sisteme kesilmelidir. Zira İslam’ı hayattan kaldırarak ahlaksızlığın önünü açan bu sistemin bizatihi kendisidir. İnsanı içgüdülerinin esiri yapan ve açgözlü hale getiren, bencilleştiren işte bu laik sistemdir. Dolayısıyla sorunların esası kişiler değil, sistemdir. Sistem doğru olursa insan da, toplumda doğru olur.

 

TÜRK TABİPLER BİRLİĞİ’NİN İSLAM DÜŞMANLIĞI

Malum hükumet Koronavirüs tedbirleri kapsamında bazı kararlar alıyor, bazı uygulamaları hayata geçiriyor. Bu süre içerisinde Türkiye’ye dışardan giriş yapan birçok kişiye 14 günlük karantina uygulaması yapıldı. Özellikle umre sebebiyle Türkiye’ye gelen Müslümanlarda bu uygulamaya tabi tutuldular. Kendilerine tahsis edilen yurtlarda 14 günlük karantina sürecini geçirdikten ve sağlık taramasından sonra evlerine gönderildiler. Umreden gelen ve karantinaya alınan Müslümanların sayısı yaklaşık 6 bin kişi olarak açıklandı. Aynı tarihlerde ülkeye giriş yapanların toplam sayısı ise 372 bin kişi.

Umrecilere yönelik tedbirlerin sıkı olmasının sebebi virüs taşımaları değil yaş ortalamalarının yüksek olması ve risk grubunda bulunmalarıydı. Aynı zamanda tabi yurtdışından virüsün kendilerine bulaşmış olma ihtimali sebebiyle bu uygulamaya gidildi. Buna rağmen bir kesim var, bunlar ısrarla ve ısrarla umrecileri hedef aldılar, Koronavirüsün yayılmasının baş suçlusu ilan ettiler.

Kim bunlar peki? Neden böyle yapıyorlar, tüm insanlığı saran virüs meselesinde bile neden Müslümanlara kin kusuyorlar. Bu nefreti kusan kesimlerden, kurumlardan biri de Türk Tabipler Birliği. Bu birliğin Aile Hekimliği Kolu Başkanı olan Filiz Ünal, “Konya’da karantinaya girmeyen bir umrecinin 257 kişiye koronavirüs bulaştırdığını ve 5 kişinin de ölümüne neden olduğunu” söyledi. Bu açıklamadaki asıl hedef, umreciler değil umrenin kendisidir. Çünkü Konya’daki bir Umreci örnek gösterilerek genelleme yapılıyor. Biz çok iyi biliyoruz ki yurt dışından turistik seyahatten dönen yüzlerce kişi hiç karantinaya bile alınmadan evine gönderildi. Dolayısıyla Türk Tabipler Birliği’nin derdi Koronavirüs tedbirlerini insanlara hatırlatmak değil, onların asıl derdi Müslümanları hedef göstermek, Müslümanları cahil göstermektir. Asıl cahil olanlar ise kendileridir, İslam’dan bihaber olanlardır asıl cehalet içinde olanlar...

Kıymetli Müslümanlar

Bunlar sahip oldukları kurumların gücüyle, ellerindeki hukuki yetkilerle, medya gücüyle pervasız bir şekilde İslam’ın değerlerine, kültürüne ve Müslümanlara hakaret edebiliyorlar. Çünkü bunlar kendilerini bu ülkenin, bu toprakların sahibi hatta bu halkın efendisi zannediyorlar. Müslüman halkın dininden, değerlerinden, kültüründen nefret ediyorlar. Batılı değerlere, batılı yaşam tarzına hayranlıkları ise düşkünlük seviyesinde.

Hayran oldukları Batı’nın haline, ABD’nin haline bir bakın Allah aşkına… İtalya’ya bakın, İngiltere’ye bakın, İspanya’ya bakın! Marketleri yağmalayan, tuvalet kâğıdı için birbirinin saçını başını yolan Batılılara bunlar hayranlık duyuyorlar.

Ha şunu da hatırlatmak istiyorum; Müslümanların değerleriyle alay eden, her fırsatta İslam’a olan düşmanlıklarını gizlemeyen bu kimseler, bu cesareti; siyasi iktidarlardan alıyorlar. Bu cesareti laiklere karşı ezik hükumetin suskunluğundan alıyorlar. Son olarak da diyorum ki; İslam’a hakaret edildiğinde, çirkin bir söz söylendiğinde o sözün sahibini hesaba çekecek, o fiili cezalandıracak ve o dili susturacak kadı ve yöneticiler olmalıdır. Ama bugün bunu yapacak, Allah’tan korkan, İslam’ın hudutlarının koruyan ne bir kadı ne de bir yönetici yoktur maalesef… Bu ancak Raşid-i Hilafet Devleti sizin elinizle yeniden ikame edilince olacaktır inşaAllah.

İŞGALCİ “İSRAİL”E SAĞLIK YARDIMI

Koronavirüs salgınının küresel sistemi nasıl çöküşün eşiğine getirdiğine hep birlikte şahitlik ediyoruz. Kendisini her şeyin sahibi gören sömürgeci devletler, bırakın sağlık hizmeti vermeyi kendi halklarına maske, eldiven gibi en basit sağlık malzemelerini temin etmekten acizler. Dahası bu devletler eşkıyalıklarını ileri taşıyarak birbirlerinin sağlık malzemelerini, maskelerini gasp edecek kadar korsanlaştılar. Müslümanların ve insanlığın bu virüsten kurtulması için Allah’a dua ediyoruz, evet ama aynı zamanda sömürgeci devletlerin içine düştüğü bu durumun Müslümanlar için sevindirici olduğunu da biliyoruz. Çünkü bu sömürgeciler ve onlarla işbirliği yapan yöneticiler de buna dâhil, bunlar Allah’ın gücünü unuttular, kibirlendiler, Müslümanların kanları ve servetleri üzerine düzenlerini inşa ettiler.

Zannettiler ki bu düzen böyle gidecek. Şimdi ise ilahi adalet inanan kalpleri rahatlattı, Koronavirüs kapitalizmin maskesini düşürdü. İnsan hayatına hiç önem vermedikleri işte bu salgın sürecinde ortaya çıktı.

Kıymetli Müslümanlar!

Bu süreçte genel olarak İslam ümmetini özel olarak da biz Türkiyeli Müslümanları üzen bazı gelişmeler yaşandı. Zira yöneticiler Türkiye halkının, Müslümanların sağlık ekipmanlarına ulaşımını tam olarak sağlamadan İslam ve insanlık düşmanı devletlerin yardımına koştular hala koşuyorlar. Biz maalesef ajanslardan duyduk ki, Türkiye hükümeti Yahudi varlığı işgalci “İsrail”e “insani sebeplerden ötürü” tıbbi malzeme satma kararı almış. Perşembe günü 3 “İsrail” uçağı İncirlik üssüne inerek paketleri teslim almış. Sonra Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, bu haberleri doğrulayan bir açıklama yaptı. "eş zamanlı olarak Filistin'e de göndereceğiz." dedi.  Yani işgalci varlığa yapılan yardımı teyit etti.

Hatırlayacak olursanız bir kaç yıl önce İsrail'de çıkan orman yangınlarını söndürmek için Türkiye alelacele 3 yangın söndürme uçağı göndermişti. Filistin halkının kardeşi olduğunu söyleyen yöneticiler Yahudi varlığının işgaline son vermek için İsrail’e savaş uçakları göndermeleri gerekirken yangın söndürme uçaklarını gönderiyorlar. Söyler misiniz? 60 küsur yıldır Filistin’de Gazze’de yanan yangını kim söndürecek? Bugüne kadar Filistin’deki yangını söndürmek için harekete geçmeyenler Tel Aviv’deki yangına niye koşuyorlar. Çünkü işgalci Yahudi varlığını dost olarak görüyorlar. İşte bugün de bu dostluk gereği Koronavirüs kapsamında işgalci Yahudilere yine yardıma koşuyorlar.

Gerçekten “İsrail”in bu sağlık malzemelerine ihtiyacı mı var ki? Hayır! Bizim yöneticilerimin tek derdi kâfirlere, İslam düşmanlarına şirin görünmek, dostluk görüntüsü vermek, gaye bu… Birde Müslümanların öfkesini çekmemek için Filistin'e de yardım edeceğiz diyerek ihanetlerini örtmeye çalışıyorlar. Oysa çok iyi biliyorlar ki, İşgalci “İsrail” Filistin halkına yapılan yardımların tamamını sahiplerine ulaştırmayacak. Daha iki hafta önce Batı Şeria'nın Ramallah kentinde Koronavirüse yakalandığı için nefes almakta ve hareket etmekte zorlanan Filistinli hasta bir kardeşimiz işgalci güçler tarafından yol kenarına atılarak ölüme terk edildi. Yahudilerin İslam'a ve Müslümanlara ne denli düşman olduğunu anlamak için bunları görmeye, bunlara şahit olmaya da gerek yok.

Rabbimiz onlar hakkında şöyle buyuruyor: "İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin kesinlikle Yahudiler ile müşrikler olduğunu görürsün." (Maide 82)

Şimdi buradan Türkiye yöneticilerine sesleniyorum.

Yahudi varlığına yaptığınız yardımlar ne Allah katında ne de Müslümanlar nezdinde makbul değildir. Zira Müslümanlar diğer insanlar dışında tek bir ümmettir. Dost ve düşmanları birdir. Yahudi varlığı ise topraklarımızı gasp eden fiilen harp halinde olduğumuz bir terör varlığıdır. Onlarla ilişki kurmak, dost olmak ve yardımda bulunmak caiz değildir. Onlarla ile yapılacak tek şey cihad etmektir. Mübarek belde Filistin'den onları söküp atmaktır. İnşallah çok yakında, yenidünya düzeninde yeniden varlığını gösterecek olan Raşidi Hilafet Devleti bu işi layıkıyla yerine getirecektir.

ADALET PARTİ TABELASINA YAZILINCA TESİS EDİLEN ŞEY DEĞİLDİR.

Adalet denilince Türkiye’de adaletsizlik akla geliyor. Ak Parti ve MHP imzalarıyla hazırlanan yeni infaz düzenlemesine ilişkin yasa 31 Mart 2020 tarihinde TBMM başkanlığına sunulmuştu biliyorsunuz… 70 maddelik teklif neredeyse hiçbir değişikliğe uğramadan 18 saat gibi bir zaman diliminde Adalet komisyonundan geçerek TBMM Genel kuruluna geldi. Dün gece itibariyle de Meclisten geçerek yasalaştı. Böylece 2 yıldan fazladır konuşulan yasa iki hafta gibi kısa bir sürede Ak Parti ve MHP’nin istediği şekilde Meclis onayından geçmiş oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan onayladıktan sonra da Cezaevlerinden tahliyeler başlayacak.

Peki, kimler cezaevlerinden çıkacak söyleyeyim mi? Suç işlemek amacıyla örgüt kuranlar, çete liderleri ve üyeleri, İnsanlara eziyet edenler ve işkenceciler, hızsızlar, dolandırıcılar ve rüşvetçiler… Şahsa karşı, insanların mal ve can güvenliğine karşı ve de millete karşı işlenen suçları bu yasa kapsamına soktular. Cebir ve şiddete bulaşmamış düşüncesinden dolayı haksız yere mahkûm edilen Müslümanları ise kapsam dışında bıraktılar. Bu yasadan kimler faydalanamayacak?

Serdar Yılmaz, Nihat Kurtaran, İsmail Özcan, İbrahim Er, Mehmet Sena Arat, Ali Rıza Türkdemir, Nurettin Kurtuluş Göksugüzel, Hacı Ahmet Savaş, Murat Savaş ve Ömer Gök faydalanamayacak. Çünkü bu kardeşlerimiz İslam davetini taşıyan tertemiz Müslüman da ondan. Çünkü bu kardeşlerimiz Hilafet istiyor da ondan. Çünkü bu kardeşlerimiz bu laik sistemin bozukluğunu ifşa ediyor da ondan… Karıncayı dahi incitmeyen insanlar cezaevinde kalacaklar, hızsızlar, gaspçılar, çeteciler, mafya örgütlerinin mensupları, adam kaldıranlar, çalanlar dışarı çıkacaklar.

Ve siz buna hukuk diyeceksiniz öyle mi Sayın Abdulhamit Gül ve siz buna adalet diyeceksiniz öyle mi Sayın Cumhurbaşkanı. O adalet dediğiniz şey sadece parti tabelasına yazılınca tesis edilmiyor biliyor musunuz? Ha son olarak gerçek adaleti de Allah’ın hesap gününde göreceğini de unutmayasınız diye tekrar hatırlatıyorum.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
14.04.2020

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.