HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 15 Nisan 2025

“Gazze’yi Amerikan bombalarıyla vuran İsrail’e terör devleti deyip sonra da o bombaların sahibi Amerika ile ilişkileri ‘serpile serpile’ geliştirmeyi planlamak neyle açıklanabilir?”

4. ANTALYA DİPLOMASİ FORUMU 

Toplantımıza geçtiğimiz günlerde Antalya’da yapılan Diplomasi Formu ile başlamak istiyorum. Türkiye’nin ev sahipliğinde düzenlenen Antalya Diplomasi Forumu’nun dördüncüsü bu yıl 11-13 Nisan tarihlerinde gerçekleşti. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre foruma 155 ülkeden 21 devlet ve hükümet başkanı katılmış. Bununla birlikte devlet ve hükümet yetkilisi bürokratlarla birlikte 6 bini aşkın kişi ağırlanmış, 50 oturumun düzenlenmiş. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan forum kapsamında bir tam günün Gazze ve Filistin meselesine ayırıldığını söyledi. 

Forumun katılımcı profiline ve neler konuşulduğuna geçmeden önce Antalya Diplomasi Forumu’nun ne olduğunu, hangi amaçla kurulduğunu ve nasıl bir vizyon benimsediğini anlamaya çalışalım. Antalya Diplomasi Forumu, dünyada mevcut mekanizmaların etkisiz hale geldiği algısının yaygınlaşması ve diplomasiye ihtiyaç duyulduğu gerekçesiyle 2021 yılında kuruldu. Bu saikle forumun ilk toplantısı “Yenilikçi Diplomasi: Yeni Dönem, Yeni Yaklaşımlar” temasıyla 2021’de yapılmıştı. 

Burada şunu da hemen ifade etmek istiyorum: Antalya Diplomasi Forumu süper güçlerin katılından ziyade küçük devletlerin, bölgesel örgütlerin ve sivil toplum kuruluşlarının katılımını esas alıyor. Bu sebeple forumun katılımcıları ağırlıklı olarak Afrika, Ortadoğu ve Balkanlar'dan gelen temsilcilerden oluşuyor. Amerika ve Avrupa’dan ise katılım oldukça sınırlı. Yani forum, aslında karar alma gücü bulunmayan, herhangi bir meselede çözüm üretemeyen devletlerin yeme içme, karşılıklı sohbet edip fotoğraf vermek için bir araya geldikleri platform özelliği taşıyor. Çözüm olarak sunulan öneriler ise, ABD ve Batılı kâfir devletlerin söylem ve planlarını tekrarlamaktan ibaret. Zaten Forumun temalarına bakıldığında, çökmüş kapitalist sistemin makyajlanıp parlatılmak istendiği anlaşılıyor. Bunu reform yenilik ve çok taraflılık kavramları ile yapıyorlar. Daha açık söyleyelim. İnsanlığın artık lanetle andığı bu kapitalist sistem “diplomasi” denilen çok yüzlü Batı yalanı ile Müslümanlara ve dünyaya yeniden pazarlanıyor. 

Peki bu görev kime verilmiş biliyor musunuz? Bu “büyük” görev Türkiye’ye verilmiş. Çünkü Türkiye hem laik hem Müslüman hem Filistin dostu hem “İsrail” dostu olmayı aynı anda başarabilen bir ülke. Bu yönleri ile ABD ve Batı’nın övgüsünü kazanan başka bir ülke yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın forumdaki konuşmasında bir yandan “İsrail’in” terör devleti olduğunu ifade edip diğer yandan Trump ile yakın dostluklarının katkısıyla ABD ile ilişkilerin her alanda serpileceğine inanacağını vurgulaması başka türlü nasıl izah edilebilir? Gazze’yi Amerikan bombalarıyla vuran İsrail’e terör devleti deyip sonra da o körpe yavruların bedenlerini paramparça eden bombaların sahibi Amerika’nın başkanı Trump ile ilişkileri her alanda “serpile serpile” geliştirmeyi planlamak neyle açıklanabilir? İşte bunun adı diplomasidir. Evet, kapitalist küfür ideolojisinin hüküm sürdüğü devletlerarası ilişkilerde diplomasinin karşılığı tam olarak budur. Ümmetimizin başına musallat olan 57 İslam beldesinin lideri bu kirli düzenin savunuculuğunu yapan diplomatlardır. Batılı efendilerinin çıkarları için en zor, en ağır, en masraflı işlerden, en basit, en hafif en ucuz ayak işlerine kadar her şeye büyük bir şevkle koşan diplomatlar… Siyaseti yüce hedefler uğruna değil de para, koltuk ve çıkar için yapan diplomatlar… 

İşte o diplomatlar Antalya’da Gazze’yi de görüştüler. Aksa Tufanı Harekatı’ndan bir ay sonra kurulan Gazze Temas Grubu’nun liderliğinde, İslam İş birliği Teşkilatı ve Arap Birliği’ni temsilen toplandılar. Peki ne söylediler ne yaptılar, nasıl bir karar aldılar? Yine kınadılar, yine ateşkes çağrısı yaptılar, yine iki devletli Amerikan yalanına çağırdılar. Dostlar alışverişte görsün diye Trump’ın Gazze’yi tehcir planına güya karşı çıktılar. Somut tek bir adım yok. Yahudi varlığına en küçük bir yaptırım yok. Dünya Âlimler Birliği’nin cihat fetvasına kulak vermek yok. Türkiye ve birçok İslam beldesinde Müslümanların çağrı ve haykırışlarına rağmen İsrail’e karşı askeri müdahaleden bahsetmek yok. Peki ne var? Yahudilere soykırımı durdurması ve insani yardım girişine izin vermesi için yalvarmak var. Gazze’nin hain Mahmud Abbas yönetimine teslim edilmesi talebi var. Kısacası zillet ihanet ve teslimiyet var. 

Sözün özü; Gazze ölüyorken, Müslümanların orduları zincire vurulmuşken diplomasi tiyatrosu Riyad ve Kahire’den sonra Antalya’da devam ediyor. Ne utanç vericidir ki, Türkiye bu tiyatronun ev sahibi olmakla övünüyor. Antalya’da şu kadar konuk ağırlanmış bu kadar görüşme yapılmış vs. vs. Biz göreceğimizi gördük, 57 lider Yahudi varlığına dur diyemiyorsa bütün dünya sizinle görüşse ne olur, görüşmese ne olur! İman ve irade devreye girmiyorsa, ordular Aksa’ya gitmiyorsa, Kudüs mahzun ve Gazze işgal altındaysa siz ümmetin ve dünyanın gözünde bir hiçsiniz!

ALİMLERİN ÇAĞRILARI KARŞILIK BEKLİYOR

İşgalci Yahudi Varlığı İsrail’in ateşkesi bozup Gazze’de tekrar bombardıman ve katliamlara başlaması, gıda sıkıntısının had safhaya ulaşması, ekmek yapacak bir unun bile girmiyor olması, unutulmaya terk edilen Gazze’nin tekrar hatırlanmasına sebep oldu. Gazze; alimlerin, cemaatlerin ve tüm Müslümanların yeniden gündeminde. Çünkü 1,5 yıldır her taraftan ablukaya alınmış bir şehir tamamen tarumar edildi, halk soykırıma uğradı ve şimdi açlıkla tehcire zorlanıyor. Buna karşı yapılan çağrılar Müslüman beldelerin yönetimleri tarafından duyulmuyor. Bu hafta sonu İstanbul’da Kudüs ve Filistin Komisyonu ve Dünya Müslüman Âlimleri Birliği öncülüğünde bir konferans düzenlendi. “Gazze’nin Minarelerinden Yükselen Çağrı” başlığı ile düzenlenen ve iki gün süren konferansın sonuç bildirgesinde, genelde Filistin’e, özelde Gazze’ye her türlü desteğin verilmesi, Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü için mücadele edilmesi çağrısında bulunuldu. Ayrıca Gazze ve Filistin’e yardım etmenin; gıda, ilaç, su, elektrik ve her türlü ihtiyaç maddesiyle destek sağlamanın farz olduğu hatırlatıldı. İslami beldelerin yönetimlerinden işgalci varlık İsrail ile ilişkileri kesmeleri, elçilerini sınır dışı etmeleri ve bu yapıyı düşman olarak tanımaları istendi. 

Dünyanın muhtelif yerlerinden konferansa icabet eden âlimler konuşmalarında artık somut adım atılması gerektiğine dikkat çektiler. Konferansta âlimlerin Gazze ile alakalı atılması gereken somut adımlara değinmeleri, bu yönde çağrıları muhakkak kıymetlidir. Hakikatleri dile getiren âlimlerimizden Allah razı olsun. Filistin Alimler Birliği Başkanı Üstaz Nevvaf Tekruri’nin cihat çağrısı, Prof. Dr. Mehmet Görmez Hocanın yöneticiler için, artık sözün bittiğini hatırlatması şimdi amel zamanı demesi kıymetlidir. Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Prof. Dr. Ali Karadaği’nin sadece açıklamalar ve kınamalarla yetinmenin yeterli olmadığını, artık fiili olarak harekete geçilmesi gerektiğini söylemesi kıymetlidir. 

Geçen haftada Gündem Değerlendirme Toplantımızda alimlerimize seslenirken ifade etmiştik hatırlarsanız; artık fetvalarda ve konuşmalarda İslam beldelerinin yöneticilerine ismen açıktan hitap ederek harekete geçmeleri çağrıları yapılması gerekir demiştik. Bu çağrıların daha açık, daha net ve daha çok dile getirilmesi gerekir. “Alimlerimiz Gazze ve mübarek belde Filistin’in işgalden kurtulmasının yolunun cihat olduğunu ve bu sorumluluğun yöneticilerin omuzlarında olduğunu her platformda atlamalıdır.” “Liderler ve yöneticilerin bu fetvalara, bu çağrılara kayıtsız kalmaları halinde günahkâr olacakları ısrarla vurgulanmalıdır.” demiştik. 

Hakikatlerin tastamam ifade edilmesi adına bu elzemdir… Gasıp Yahudi varlığı Gazze’de acımasızca katliam yaparken, çağrılar sadece boykot ve gıda yardımı ile sınırlı kalırsa, bu yetersiz kalır. Zira yöneticilerin harekete geçmeleri, zulmü durdurmak için somut adım atmaları, askerî harekât başlatmaları gerektiği bu kürsülerden haykırılmalıdır.  

Meydanlarda yöneticilere ordularını hareket ettirmeleri için yaptığımız çağrılar, aynı şekilde âlimler tarafından yayınlanan cihad fetvaları 1,5 yıldır hala daha karşılık bulmadı. Yöneticiler bu çağrılara ve fetvalara kayıtsız kaldılar. 57 İslam beldesinin yöneticileri, Gazze’de yaşanan ağır katliamlara kör, kardeşlerimizin arşı alaya ulaşan feryatlarına sağır kesildiler. 

 لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَاۘ وَلَهُمْ اَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَاۘ وَلَهُمْ اٰذَانٌ لَا يَسْمَعُونَ بِهَاۜ

“Kalpleri vardır kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır görmezler, kulakları vardır işitmezler.”

Sanki Gazze’den onlar sorumlu değilmiş gibi sanki milyonlarca askere sahip olan devletlerin yöneticileri kendileri değilmiş gibi sorunun çözümünü uluslararası topluma ve kâfirlerin olmayan insafına havale ettiler. Gazze’de Müslümanlar adeta ateş çukurunun içinde yanarken onlar oturdukları yerde diplomasi trafiği yaptılar ve Müslüman katliamına seyirci kaldılar. 

Gazze’nin bu halde olmasının en önemli sebebi İslam beldelerinin yöneticilerinin acizliği, korkaklığı ve somut adım atmayarak Gazze’yi sahipsiz bırakmalarıdır. Gazze’de Müslümanların katledilişlerine seyirci kalanları, kardeşlerimizi sahipsiz bırakan yöneticileri Allah Azze ve Celle’ye şikâyet ediyoruz. Zira Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların cennet kokusu alamayacaklarını söylüyor.  

“Allah bir kulunu halkı görüp gözetmek üzere yönetici kılar, o da mesul olduklarını samimiyetle kuşatmazsa/ mesul olduklarına karşı sorumluluğunu hakkıyla yerine getirmezse, elbette o kişi cennet kokusu alamayacaktır.” [Buhari]

Evet biz yöneticileri hem bu dünyalarını hem ahiretlerini kurtarmaları için uyarıyoruz, alimlerimiz ve hocalarımızın da aynı şekilde bu uyarıyı, bu muhasebeyi yapmalarını istiyoruz. 

GAZZE STANDI AÇAN MÜSLÜMANLAR 6 AYDIR TUTUKLU

Gündemimiz Gazze olduğunu için buradan Gazze için stant açan ve sebeple, bu gerekçe ile gözaltına alınıp tutuklanan kardeşlerimize yönelik zulmü de dile getirmek istiyorum.  Gazze’yi gündemde tutmak, Gazze’yi Müslümanların gündeminden düşürmemek için binlerce, on binlerce, yüz binlerce , milyonlarca Müslüman gecesini gündüzüne katarak 1,5 senedir çalıştı. Hala daha çalışıyorlar. Allah Subhânehu ve Teala Gazze için yanıp tutuşan, kalbi Gazze ile atan bütün Müslümanlardan razı olsun. 

Müslümanlar bazen “İsrail” ile ticareti devam ettiren şirketleri, markaları protesto ettiler gözaltına alındılar. Bazen yöneticileri muhasebe ettiler, ticareti kesin dediler gözaltına alındılar. Bazen de meydanlarda Gazze standı kurdukları için gözaltına alındılar. İşte 2024 Kasım ayında Tekirdağ’da Filistinli Müslümanlara destek olmak amacıyla Gazze standı açan altı kardeşimiz bu sebeple gözaltına alınmıştı. Hem de evlerine sabah vakti baskın yapılarak. Gözaltına alınan kardeşlerimizden üçü denetimli olarak serbest bırakıldı ama Murat Gürsoy, İlker Tırpan ve Mehmet Sayın kardeşimiz tutuklanarak cezaevine gönderildi. 

Bakın hiçbir suçları olmadığı halde hukuksuz bir şekilde tutuklanan gençler geçen senenin kasım ayından beri, neredeyse altı aydır cezaevinde tutuluyorlar ve henüz dosyanın iddianamesi bile hazırlanmış değil. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye kamuoyunun birinci gündemi Gazze, Gazze’deki işgalin bitmesi için neler yapılabilir diye konuşuluyor, İslami Sivil Toplum Kuruluşları Gazze’ye nasıl destek olabiliriz diye çalışıyor, alimler Gazze için devletlere cihat çağrısı yapıyor ama bu üç kardeşimiz Gazze satandı kurdukları için hala cezaevindeler. Bu kardeşlerimiz meydanlarda şiddet eylemlerine karışmadılar, polisle çatışmadılar, kamu malına zarar vermediler, kimsenin canına, malına kast etmediler. Gazze’de katledilen canlar için stant kurdular ve insanlara broşür dağıttılar, Gazze’yi anlattılar, yapılması gereken çağrıları yaptılar. Bu sebeple 6 aydır ailelerinden, çocuklarından, işlerinden yuvalarında uzak tutuluyorlar. Haksız ve hukuksuz bir şekilde hapsediliyorlar. 

Bugün İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı tutuklandığı için tepki olsun diye meydanlarda vandallık yapan, polisin üzerine asit atan, sokak ve caddeleri savaş alanına çeviren tutuklular daimî ikametgahları olduğu için serbest bırakıldılar. Buradan yetki sahiplerine soruyorum, Murat Gürsoy, İlker Tırpan, Mehmet Sayın’ın daimî ikametgahı yok mu, bu kardeşlerimizin aileleri, evlatları, evleri yurtları yok mu? Gazze’ye sahip çıktıkları için mi bu cezayı çekiyorlar, Müslümanca terör ve şiddete başvurmadan, kimsenin malına, canına zarar vermeden davet taşıdıkları için mi hapse atılıyorlar? Bunun hesabını nasıl vereceksiniz, bu kardeşlerimizin ailelerinin, evlatlarının ahını alıyorsunuz. Murat Gürsoy kardeşimiz %100 engelli kalbinde pil var. 

Derhal ve ivedi şekilde bu kardeşlerimizi serbest bırakın ve onlardan helallik isteyin. Mesele Gazze ise vallahi siz Gazze ile yanıp tutuşan bu gençleri hapsettiğiniz için Allah’a hesap vereceksiniz. Mesele Hizb-ut Tahrir ise Türkiye yargısının en üst makamı Anayasa Mahkemesi Hizb-ut Tahrir ile ilgili 12 ayrı ihlal kararı verdi. Yargı zulmünü bırakın, haksız ve hukuksuz şekilde Müslümanlara zulmetmeyi bırakın Allah’tan korkun. 

ABD’NİN YENİ VERGİ POLİTİKASI  

ABD Başkanı Trump, Nisan ayının başında yeni vergi paketlerini açıkladı. Türkiye’nin de içinde olduğu en düşük vergi uygulanan ülkelerin oranı %10 oldu. Avrupa Birliği ülkelerine %20, Çin’e %34, Vietnam’a %46 oranında vergi uygulanmasına karar verildi. Bu oranlar belirlenirken Amerika’nın cari açığını arttıran ülkelere yüksek vergi oranları verilerek makasın kapatılması düşünüldü. Zira iktidara geldiği 6 aylık süreçte Trump’ın dilinden Amerika’yı yeniden büyük yapma sloganı hiç eksik olmuyordu biliyorsunuz. Amerika’da her geçen yıl cari açık artıyor, üretime dayalı döviz girdisi düşüyor ve maliyetler artıyor. Bu da ticari dengenin bozulmasına, sıcak para arzında düşüşe neden oluyor. Dolayısıyla zaten dünyanın en borçlu ülkesi konumunda olan Amerika bu açığını hızlıca kapatmak için nakit para girişine ihtiyaç duyuyor. Harcama dengesinde üretimi dışarıya yaptırıp, parayı içeride tutmak enflasyonun habercisidir. Ayrıca her ülkeye öyle keyfi gümrük vergisi uygulamak, siyasi gücün yanında bir de sermaye gücünün olmasını da zorunlu kılar. 

Fakat sermaye Amerika’dan çekilmeye başladı bile. Amerikan borsaları anlık düşüşler ile yatırımcısına artık güven vermiyor. Avrupa ise artan gümrük vergisi oranlarına karşılık hisselerini devretmeye ve yatırımlarını başka ülkelere yönlendirmeye başladı. Ama hepsinden önemlisi Amerikalı şirketler özellikle Uzakdoğu ülkeleri için belirlenen yüksek vergi oranlarından rahatsız. Ucuz işgücü, düşük maliyet ile üretim yapalım derken bitmiş ürünü ülkesine yüksek vergi ile sokmak istemeyen sermaye sahipleri isyan bayrağını açtı. Birkaç günlük protestolar sonunda Trump, Çin hariç vergi paketlerinde 90 günlük erteleme kararı aldı. Çin’e uygulayacağı vergi oranını %145’e çıkarttı. Çin ise misilleme olarak vergi oranını %125’e çıkarttı. Dikkat ederseniz Trump iktidara geldiğinden bugüne hem siyasi hem de iktisadi kararlarında duvara tosluyor. Amerika’yı yeniden büyük yapacağı iddiasıyla attığı her çılgın adımdan zararla dönüyor ve karar değiştiriyor. Çünkü Amerika gerçekten zor durumda. 

Amerikalı iş adamları resesyon tehlikesini itiraf ediyorlar. Resesyon demek işsizlik demek. Ticari faaliyetlerin yavaşlaması ve piyasanın durağanlaşması demek. Bu ise en iyi senaryo olarak gösteriliyor. Dolayısıyla Trump Çin ile girdiği ekonomi savaşında keyfi vergi uygulamasına giderse kendi ülkesinde kendi ürününü daha pahalı satmak zorunda kalacak. İşte Kapitalizm bu. İşte Amerika’nın içine girdiği çıkmaz bu. İşgal etmek için milyonlarca insanı katlettiği Vietnam’da ucuz iş gücü diye kurduğu fabrikalar başına bela oldu. Onlar üretsin biz satalım diyerek köle gibi çalıştırdığı Çinliler teknolojilerini taklit etti ve daha ucuza sattılar. Şimdi onunla rekabet etmek isteyen Amerika herkesten para dileniyor. Boğazına kadar borca batmış Amerika, karşılıksız dolar basarak borcunun faizini kapatmaya çalışıyor. Fakat aşırı dolarizasyon da başına bela oldu. Dolar uzun süredir değer kazanamıyor. Buna karşılık Euro arttıkça artıyor. 

Dünyanın en manipülatif borsası Amerikan borsalarıdır. Bakın Trump 90 günlük erteleme kararının hemen öncesinde kendi sermayedarlarına bol miktarda hisse almalarını tavsiye etti. Düşük fiyattan hisse alan zenginler Trump’ın bir gecede aldığı erteleme kararı sonrasında zenginliklerini katladı. Tıpkı Elon Musk ’ın Coin de yaptığı gibi… Bu şekilde zengin yatırımcıyı ihya edip, hayaller kuran orta gelirliyi fakirleştirdiler. Sonuçta kriz, yeni krizleri doğurdu ve adaletsizlik kapanması zor yaralar açtı. Evet Trump yeni dönemde içine kapanarak Amerika’yı resesyondan kurtarmaya, cari açığını kapatmaya ve üretim ekonomisini teşvik etmeye çalışacak. Tüm bunları yaparken uluslararası siyaseti dizayn etmesi zor ve maliyetli olacaktır. 

Peki böyle bir Amerika’nın dünya siyasetine yön vermesi, yönetimlere müdahale etmesi mümkün müdür? Plansız, programsız, hedefsiz, idealsiz yöneticiler olduğu sürece mümkündür. Bakın sadakatini göstermek için Suud veliaht prensi 600 milyar dolar hibe etti. BAE 10 yıl boyunca 1,4 trilyon dolar yatırım yapmayı taahhüt etti. Katar Amerika’daki limanlara 10 milyar dolar, spor takımlarına ise 4 milyar dolarlık sponsorluk sözü verdi. Müslümanların servetlerine çöken hain yöneticiler, çaldıklarını İslam düşmanı Trump ile paylaşıyor. Diğer taraftan Mısır ve Ürdün yöneticileri Trump’ın Gazze planına sahip çıkıp, destek sözü veriyorlar. Türkiye ise Suriye ile birlikte Amerikan çıkarları doğrultusunda masaya oturuyor. Rusya ve Ukrayna savaşı bitirmek için Trump’ın ağzına bakıyor. Darmadağın Avrupa Birliği ideolojik kaygıları sebebiyle Amerikan liderliğine ihtiyaç duyuyor. Kısaca Amerika batıyorken öngörüden uzak korkak yöneticiler onu kollarından tutup yukarı çekiyorlar.

Bu Amerika değil miydi Rahip Brunson’u vermezseniz ekonominizi baltalarız diye tehdit eden? Irak’ta üslerinizi açmazsanız bir seçim daha kazanamazsınız diye korkutan? Bu Amerika değil miydi? Rusya’dan S-400 aldığı için Türkiye’nin F-35 paralarına çöken. Terör baronlarını finanse edip kaos ve kargaşa çıkaran, Suriye’de YPG kozunu kullanıp sınır ötesi operasyona izin vermeyen ülke Amerika değil miydi? Her fırsatta elindeki finans gücünü kullanıp kartları karıştıran o ülke şimdi çökmüş ekonomisini düzeltmek için debelenip duruyor. 

Peki bizim yöneticilerimiz ne yapıyor? Neden bu boşluğu doldurmak için harekete geçmiyorsunuz? Çünkü elinizde İslam’ın köklü ve kapsamlı fikirleri varken Kapitalizm gibi krizlere gebe bir ideolojiyi taklit ediyorsunuz. Allah’a güvenip dayanmak varken, Amerika’nın eteğine tutunuyorsunuz. Müslümanlar gibi cesur ve kahraman bir ümmeti arkanıza almak varken, üç kuruş para için sermayedarların servetlerine yaslanıyorsunuz. Dolayısıyla her seferinde yalnız kalıyorsunuz. Her seferinde terk ediliyorsunuz. Fakat ne yazık ki ders almıyorsunuz. O halde sizlere Peygamberimizin şu hadisini hatırlatalım ve toplantımızı bitirelim: Müşriklerin ateşiyle aydınlanmayın. 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

15 Nisan 2025

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.