HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 14 Şubat 2023

 

 

DEPREM VE GÖRÜP YAŞADIKLARIMIZ

Konuşmama yine kalplerimizi ferahlatan, varlık gayemizi bize hatırlatan ve imanımızı kuvvetlendiren Rabbimizin kelamı ile başlamak istiyorum.

الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ أُولَئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ

“Onlar; başlarına bir musibet gelince, "Biz şüphesiz Allah’a aidiz ve yine O’na döneceğiz" derler. İşte Rablerinden bağışlanma ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır.” [Bakara 156-157]

Elhamdülillah acılı insanı teskin den, yaralı insanın acısını dindiren bu hal ancak Müslümanda zuhur eden bir haldir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Müslüman’ın bu halini o kadar güzel haber veriyor ki, aynen şöyle buyuruyor: “Onun başına bir mutluluk gelirse şükreder, bu onun için hayır olur. Başına bir musibet gelirse de sabreder, bu da onun için hayır olur.” (Müslim) Mutluluğa şükürde de hayır var, musibete sabırda da hayır var. Bu ne güzel bir takva ne güzel bir teslimiyet. Elhamdülillah.

6 Şubat Pazartesi günü yaşadığımız Türkiye ve Suriye’yi etkileyen depremin üzerinden 9 gün geçti. Çok büyük bir afet yaşadık, Antakya, Kahramanmaraş ve Adıyaman gibi şehir merkezlerinde, yine Nurdağı, İslâhiye gibi ilçelerde neredeyse artık kullanılabilecek, içine gönül rahatlığı ile girilebilecek bina kalmadı gibi. Rabbimiz vefat eden kardeşlerimize rahmet eylesin, onlara ahiret şehidi sevabı versin. Yaralanan kardeşlerimize acil şifalar versin, musibetten kurtulanlara sıhhat ve selamet versin. Rabbimiz afeti yaşayıp kurtulan ve afetin büyüklüğüne uzaktan da olsa şahit olan, izleyerek, dinleyerek afete şahit olan Müslümanlara ibadet ve itaat üzere yaşayıp ömürlerini tamamlayacakları iman ve ihlaslı güzel bir hayat nasip eylesin.

Deprem gibi doğal afetlerin önlenmesi, engellenmesi mümkün değil. Bunlar kaza dairesinde olan şeyler. Hayrını ve şerrini biz bilemeyiz, biz takdir edemeyiz, rabbimiz bilir. Müslümanlar olarak biz bu şekilde iman ettik. Ancak depreme karşı gerekli önlemlerin önceden alınması, deprem gibi büyük afetler yaşandığında insanların sorun ve sıkıntılarının hızlıca ivedi şekilde giderilmesi tebaasına karşı sorumlu olan devletin uhdesindedir.

Ve biz bu depremde gördük ki, yöneticiler, idareciler ve sorumlu tüm yetkililer ne öncesinde depreme karşı bir önlem ve tedbir almışlar ne de sonrasında süreci hızlı ve doğru yönetecek bir hazırlık yapmışlar. Bu durum hiçbir şekilde izah ve mazeret ile açıklanamaz. Halkını, tebaasını, insanların hayatını düşünmeyen, değerli görmeyen yönetimler sorumludurlar ve kamu vicdanında hesap vermelidirler.

Yine buna rağmen gördük ki, yaşadığımız afet sonrasında Müslümanlar büyük bir dayanışma örneği sergilediler. Sadece Türkiye’den değil, birçok İslam beldesinden Müslümanlar deprem bölgesindeki insanlara yardım göndermek için maddi manevi bütün gayretlerini ortaya koydular. O kadar güzel örnekler var ki saymakla bitmez kıymetli Müslümanlar! Elinde avucunda bir şeyi olmadığı için ahırındaki düvesini satıp yardım gönderen nineye de şahit olduk, Üşümesinler diye depremzedelere montunu gönderen ve o montun cebine çikolata ve patik koyan güzel yürekli Müslümanları da gördük. Elhamdülillah…

Rasülullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem müminlerin birbirleri ile yardımlaşmasını, dayanışmasını işte böyle anlatıyor. Allah Rasulü şöyle buyuruyor:

مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِى تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ، مَثَلُ الْجَسَدِ، إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ، تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى.”

“Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede bir beden gibidirler. O bedenden bir uzuv rahatsızlandığında diğer uzuvlar uykusuzluk ve yüksek ateşle ona ortak olup bu acıyı paylaşırlar.” (Müslim, Buhârî)

Müslümanlardaki bu dayanışma, bu paylaşma örnekliği Türkiye’nin sınırlarını aşan, ta Tanzanya’dan, Endonezya’ya, Azerbaycan’dan Malezya’ya kadar ulaşan bir örneklik. Deprem bölgelerinde hem yıkılan binalarda arama kurtarma çalışması yapan hem depremzedelere yönelik yardım çalışmalarına katılan o kadar çok İslami kurum kuruluş var ki… Burada isimlerini saymaya kalksam toplantıda başka bir şey konuşamayız. Tek tek hepsinden Allah razı olsun. Depremi haber alır almaz Arama kurtarma kuruluşları ile irtibata geçip gönüllü olarak çalışmalara katılanlardan,  Jeneratörünü, hiltisini, kazma kürek başka ne varsa kamyonetine, minibüsüne yükleyip arkadaşları ile yola çıkan inşaat ustalarından, mesleği gereği bölgede çalışmalara katkım olur diyen inşaat mühendislerinden, farklı ülkelerden gelen ekiplere tercümanlık yaparım diyerek bölgeye giden mütercimlerden, iş makinesi operatörlerinden ve daha başka destek için bölgeye giden nice kardeşlerden, Müslümanlardan Allah razı olsun. Deprem bölgesinde arama kurtarma ekiplerine ve depremzedelere semaverlerde gün boyu sıcak çay ve yemek dağıtanlardan, deprem olur olmaz bütün fırıncılar dükkanlarını kapatıp giderken 24 saat tüm Urfa halkına sıcak ekmek üreten kardeşlerden Allah razı olsun. Bu dayanışma Müslümanların kalbinde İslam’ın ne kadar kökleştiğini gösteriyor. Bu dayanışma, başka hiçbir hesap gütmeden sırf Allah rızası için yapılabilir ve bunu ancak Müslümanlar yapabilirler.

Peki ya siyasi partiler ve yöneticileri, onlar bir araya gelebildiler mi? Onlar halk için, enkaz altında, afet altında kalan insanlar için el ele verip birlik olabildiler mi? Yok, kıymetli Müslümanlar yok. Bu büyük afet bile siyasi çıkarlarının önüne geçemedi. Enkaz altında yakınlarının çıkmasını bekleyen insanların acıları, bütün bir ailesini kaybetmiş babaların çığlıkları bile bu siyasileri bir araya getirmedi. Kalplerindeki öfkeyi yenemediler, dillerindeki nefret ve ateşi söndüremediler.  Dolayısıyla esasen enkazın altında kalan Antakya değil, Maraş değil Adıyaman değil bu siyasilerdir. Öfkeleri ile, siyasi hesapları ile, çıkar ve kirli hesapları ile beton yığınları altında kaldılar. Kaldıkları enkazın altından oy kaygısı ile imdat çığlıkları atıyorlar. Onları Allah’a ve halkımızın temiz vicdanına havale ediyorum.

Depremde canlarımızın gitmesine, acılarımızın çoğalmasına sebep olan bir başka konuya geçmek istiyorum. Göz göre göre yıkıma davetiye çıkaran, oy ve rant uğruna bol keseden herkese dağıtılan yapı ruhsatlarına dikkatinizi çekmek istiyorum. Yaşadığımız depremle birlikte tekrar gündeme gelen imar affına namı diğer adıyla imar barışına… Biliyorsunuz yaklaşık 5 yıl önce 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen öncesinde son “imar affı yasası” çıkartıldı. Hatta büyük bir lütufmuş gibi bu affın televizyonlardan reklamları yayınlandı. Ne demek İmar affı? Kaçak göçek, kalitesiz, hileli, çürük, çarpık, plansız, imarsız, denetimsiz ne kadar yapı varsa belirli bir ücret karşılığında devletin bu yapılara ruhsat vermesi demek. Yani oy için halkın parasıyla insanların hayatının tehlikeye atılması demek. Kamu arazilerinin peşkeş çekilmesi demek, yeşil alanların talan edilmesi, bir bütünde şehirlerin köylerin ifsat edilmesi demek. 1984 yılından bugüne kadar iktidara gelen partilerin hepsi çıkardıkları imar aflarıyla bu ifsada ve yıkıma ortak oldular. Kendi koltuklarını sağlamlaştırmak için insanların hayatını hiçe saydılar.

Çevre Bakanlığının verilerine göre son imar affıyla bu şekilde 3 milyondan fazla yapı kayıt belgesi verilerek sisteme kaydedilmiş. Depremin vurduğu 10 ilimizde ise toplam 300 bine yakın yapıya ruhsat verilmiş. Peki şimdi ne oldu? O yapıların çoğu insanlarımıza, o evlerin çoğu sahiplerine mezar oldu. Halbuki çıkarılan her imar yasası bir müjde olarak sunulmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan 2019 yılındaki Hatay, Malatya ve Kahramanmaraş’taki konuşmalarında “yüzbinlerce insanın imar sorununu çözdük” demişti. İşte bugün neyin çözüldüğüne çok acı bir şekilde şahit olduk. Popülist siyaset çok pahalıya mal oldu. On binlerce insanımızı kaybettik. Daha enkaz altından kaç on bin insan var bilmiyoruz. On binlerce insanımız yaralandı. Milyonlarca insanımız evinden yurdundan oldu. 25 milyar lira gelir için, seçim kazanmak için yapılan hesap neye mal oldu bakın görün. Elbette ki kaybettiğimiz canların, hayatlarının son bulmasının ölmelerinin sebebi sağlam olmayan binalar değildir.  Biraz önce de dedim ya deprem Allah’ın bir kazasıdır ve hiçbir güç onun takdir ettiğinin önüne geçemez. Sağlam kaleler içinde olsak bile ölüm mutlaka bizi bulacaktır. Biz buna iman ediyoruz. Fakat tedbir almamak, Allah’ın eşyaya koyduğu bilimsel kanunlara aykırı hareket etmek “kader” diyerek de geçiştirilemez. Tekrar ediyorum, gerekli önlemlerin alınması ve hiçbir ihmal göstermeden Müslümanların işlerinin dosdoğru bir şekilde yürütülmesi, halkın işlerinden sorumlu olan devletin yükümlülüğüdür.

Depremden çok daha yıkıcı bir sorunumuz var ki en acılı zamanlarımızda bile ahlaksızca ve alçakça kendini gösteriyor. Evet lanetlenmiş kavmiyetçilik belasından bahsediyorum. Fırsat bulduğu her ortamda hortlayan, kardeşlik ve insanlık düşüncesini zehirleyen İblis hastalığından bahsediyorum. Ümmetimizi bir arada tutan Hilafetin ilgası sonrası beldelerimize musallat edilen sömürge artığı ulusçuluk fitnesinden bahsediyorum. Bu bela, bu hastalık, bu fitne şimdi deprem bölgelerini dolaşıyor. Provokatör başı Ümit Özdağ'ın başını çektiği CHP ve türevlerinin de arkasından gittiği azgın güruh Suriyeli düşmanlığını körüklüyor. Bin bir yalan ve kışkırtmayla iç savaş çığırtkanlığı yapıyorlar. Enkaz altında birlikte yatan, birlikte enkaz kaldıran Suriyeli ve Türkiyeli Müslümanların arasını bozmaya çalışıyorlar. Acıların ve yaraların üzerinde tepinerek ırkçılık naraları atıyor bu alçaklar taifesi. İftira bunlarda, yüzsüzlük bunlarda, utanmazlık bunlarda. Neymiş, Suriyeliler yağmacılık yapıyormuş. Neymiş, Suriyeliler sınır kapılarından içeri girerek şehirleri istila edeceklermiş. Ve daha bir sürü kirli provokasyon...

Be hey ahlaksızlar, be hey vicdansızlar, be hey insanlık düşmanları. Sizin kin beslediğiniz o Suriyeli muhacirler kaç tane Türk ve Kürt kardeşini enkazdan çıkardı biliyor musunuz? Kaç tane hayat kurtardı kaç kişinin duasını aldılar biliyor musunuz? Sizin olmadığınız deprem bölgelerine onlar koşarak geldiler. Kendi mağduriyetlerini bırakıp kardeşlerinin yardımına koştular. Yiyecek ve giyeceklerini paylaştılar. Hatta bazıları yardım faaliyetinden dönerken hayatını kaybetti. Ama siz bunları konuşamazsınız. Çünkü meftunu olduğunuz batılı değerler sizin ruhunuzu çürütmüş, insanlığınızı yok etmiş. Çünkü inkâr ve isyanınızdan dolayı Allah sizin kalplerinizi mühürlemiş.

Bir de Allahuekber sesinden rahatsız olan yerli gavurlar var. Müslümanların enkaz altından birini canlı çıkardıkların da Tekbir getirerek sevinmesine tahammül edemiyorlar. Birisi Allahuekber demenin örgüt propagandası olduğu söylüyor, birisi “tekbir getirmek laikliğe aykırıdır” diyor bir diğeri Tekbir getirmek absürtlük diyerek kinini kusuyor. İşin ilginç tarafı bu halk düşmanlarına bu İslam ve insanlık düşmanlarına hiçbir işlem yapılmıyor. Müslümanlar en küçük eleştiride cezalara maruz kalırken bu provokatörler elini kolunu sallayarak geziyorlar. Nasihat ile iflah olmayan bu azgınlar sürüsüne söylenecek en güzel nedir biliyor musunuz? Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber…  Biz Müslümanlar olarak sevinçte de hüzünde de Allahuekber demeye, Rabbimizi yüceltip ona tevekkül etmeye, O’nun yolunda yürümeye ve O’ndan yardım beklemeye devam edeceğiz.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

14 Şubat 2023

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.