KURULUŞ SEBEPLERİ

PARTİ

KURULUŞ SEBEPLERİ

Hizb-ut Tahrir'in kuruluş sebeplerinin ilki İslam ümmetinin içinde bulunduğu durumdur. İslam ümmeti Hilafetin kaldırılmasından sonra fikri ve siyasi çöküntü yaşadı. Bu sebeple Hizb-ut Tahrir gibi bir partinin bu durumu ortadan kaldıracak siyasi çalışma zarureti doğmuştur. İkincisi ise şer’î olarak İslâmi bir partinin/kitlenin kurulmasını Allah Subhanehû ve Teâlâ’nın farz kılmasıdır.

Hizb-ut Tahrir'in kuruluş sebeplerinin ilki İslam ümmetinin içinde bulunduğu durumdur. İslam ümmeti Hilafetin kaldırılmasından sonra fikri ve siyasi çöküntü yaşadı. Bu sebeple Hizb-ut Tahrir gibi bir partinin bu durumu ortadan kaldıracak siyasi çalışma zarureti doğmuştur. İkincisi ise şer’î olarak İslâmi bir partinin/kitlenin kurulmasını Allah Subhanehû ve Teâlâ’nın farz kılmasıdır. Bu sebeple Hizb-ut Tahrir’in kuruluş amacını iki açıdan ele almak gerekir:

Birincisi, Hizb-ut Tahrir’in kurulmasını gerektiren durum/vakıadır. Şöyle ki Müslümanlar, yüzyılın başında tüm varlıklarını derinden sarsan, ülkelerini paramparça eden, toplumlarını fırkalara ayıran, Hilâfet Devleti’ni ortadan kaldıran çok şiddetli bir sarsıntı geçirdiler. Bu sarsıntı sonucu İslâm; hayat, devlet ve toplum üzerinde uygulama sahasından uzaklaştırıldı. Müslümanlar ruhlarını kaybederek âdeta cesetler hâline geldiler. Hilâfet Devleti yıkıldıktan sonra İslâm Devleti yeni oluşumlarla küçük devletçiklere bölündü. Bu devletçikler önce doğrudan doğruya küfür devletlerinin boyunduruğuna girdiler. Daha sonra kâfir devletlerle işbirliği hâlindeki Müslüman kökenli ajanların yönetimine geçtiler. Sonuçta bütün İslâm beldelerinde küfür rejimleri eliyle küfür hükümleri uygulanmaya başlandı.

Bu şiddetli sarsıntıyı bir başkası takip etti. Küfür devletleri ve işbirlikçileri Arap idarecilerle bir araya gelip Filistin aleyhine çevirdikleri entrika ve hilelerle İslâm toprakları üzerinde “İsrail” varlığını kurdular.

Bu iki büyük sarsıntı Müslümanların nefislerinde büyük tesir bıraktı ve her biri kendi dertlerine düştüler. Kurtulmak amacı ile İslâmi hatta gayri İslâmi hareketleri kurmaya giriştiler. Ancak bu iki büyük beladan kurtulamadılar. İşte Hizb-ut Tahrir bu ikinci sarsıntıyı takiben kuruldu. Müslümanların içine düştüğü felaketi derinden hisseden bazı ihsaslı Müslümanlar, İslâm ümmetinin bugününü ve geçmişini gerçekçi bir şekilde ele aldılar ve Müslümanların uğradığı felaketleri, komploları, yenilgileri ve bunların nedenlerini incelediler.

Bunlara ilaveten Müslümanların ve İslâm beldelerinde yaşayan toplumların durumunu, bu beldelerde yaşayan insanların yöneticilerle ilişkilerini, uygulanan kanun ve nizamları, rejimlerin yapısını ve toplumda var olan hâkim fikir ve duyguları tafsilatlı bir şekilde ele alıp incelediler. Bütün bu hususları inceden inceye araştırdıktan ve Müslümanların kurtuluşu için girişilen İslâmi ve gayri İslâmi tüm hareketleri de inceledikten sonra elde ettikleri tüm bilgileri İslâm’ın hükümleri ile karşılaştırdılar.

Tüm bu yoğun araştırma ve incelemeler sonucunda hiçbir İslâmi beldede İslâm’ın hükümlerini tatbik eden İslâmi bir yönetimin olmadığı ortaya çıktı. Aynı şekilde Müslümanları içinde bulundukları fikrî ve siyasi çöküntüden kurtarma gayesi ile herhangi bir siyasi partileşmenin kurulmadığı ve bunun için çalışılmadığı da görüldü. Daha sonra sınırlandırılmış bir hedefi olan, sarih ve anlaşılır bir İslâmi metodu olan fikre ulaşıldı. Bu fikrin hayat bulması için Takiyyuddîn en-Nebhânî ve arkadaşları [Allah onlardan razı olsun] Hizb-ut Tahrir’i kurarak partisel bir bağ oluşturdular. Bu temelden hareketle Hizb-ut Tahrir, amacını İslâmi hayatı yeniden başlatmak ve Râşidî Hilâfet Devleti’ni kurmak için İslâmi daveti yüklenme ilkesi ile sınırlandırdı. Ümmet içerisinde de bu amaca ulaşmak için çalışmalarına başladı.

İkincisi ise şer’î olarak İslâmi bir partinin (topluluğun/ümmetin) kurulmasını Allah Subhanehû ve Teâlâ’nın farz kılmasıdır. Hizb-ut Tahrir AllahSubhanehû ve Teâlâ’nın

وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاُولٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُون

“Sizden hayra davet eden, marufu emreden, münkerden nehyeden bir ümmet (topluluk) bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” [Âli İmran Suresi 104] ayetine icabet ederek İslâm ümmetini düşmüş olduğu şiddetli çöküntüden çıkarmak; küfür fikirleri, düzenleri ve hükümlerini toplumdan uzaklaştırmak ve ümmeti kâfir devletlerin egemenliğinden, nüfuzundan kurtarmak gayesiyle kurulmuştur.

Hizb-ut Tahrir, kuruluş gayesini Kur’an ve Sünnet’e dayandırmaktadır. Bu gaye için bir kitlenin kurulması Kur’an-ı Kerim ve Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Sünnet’i gereği farzdır. Hizb-ut Tahrir bu farzı yerine getirmek ve Allah’ın rızasını kazanmak için kurulmuş ve İslâmi hayatı yeniden başlatmayı kendisine şiar edinmiştir.

Hizb-ut Tahrir’in kuruluşu, AllahSubhanehû ve Teâlâ’nın

وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ

“Sizden bir ümmet (topluluk) bulunsun.” [Âli İmran Suresi 104] emrine icabet içindir. Çünkü Allah Subhanehû ve Teâlâ bu ayette Müslümanlara, aralarında şu iki işi yerine getirecek kitleleşmiş bir cemaatin olmasını emretmektedir. O işin birincisi hayra yani İslâm’a davet, ikincisi ise marufu emretmek ve münkerden nehyetmektir.

Kitleleşmiş bir cemaatin kurulması ile ilgili bu emir sadece talep yönündendir. Fakat bu talebin kesin olduğuna delalet eden karineler mevcuttur. Zira o kitleleşmiş cemaatin yapacağı yukarıda belirlenen iş, -İslâm’a davet, marufu emretmek ve münkerden nehyetmek- Müslümanlar açısından yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Bu amelin farz olduğu daha başka birçok ayet ve hadiste de sabittir. Nitekim Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلَتَنْهَوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ أَوْ لَيُوشِكَنَّ اللَّهُ أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عِقَابًا مِنْ عِنْدِهِ ثُمَّ لَتَدْعُنَّهُ فَلا يَسْتَجِيبُ لَكُمْ

“Nefsim elinde olan Zat’a yemin ederim ki ya marufu emreder ve münkerden nehyedersiniz yahut Allahu Teâlâ size azap gönderir. Sonra Allah’a yalvarırsınız, lakin duanıza icabet edilmez.” [Ahmed b. Hanbel, Ensar]

İşte bu ifade talebin emir ifade eden kesin bir talep yani farz olduğuna karinedir.

 

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.