10 Büyükelçinin Sömürge Valisi Edasıyla Yaptıkları Küstah Açıklamalar Kabul Edilemez
Bağımsızlık denilen şey sadece sınırları korumak değildir. Bağımsızlık, halkın inandığı değerleri koruyan ve onu dışarıda da temsil eden bir iradeye, böyle bir devlete sahip olmaktır.
BÜYÜKELÇİLER KRİZİ
Türkiye bir haftadır Batılı 10 ülkenin Büyükelçilerinin Osman Kavala hakkında yayınladığı bildiriyi konuşuyor. 18 Ekim’de ABD başta olmak üzere, Almanya ve Fransa’nın da aralarında olduğu 10 ülkenin büyükelçileri ortak bir bildiri yayınlanarak Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılması çağrısında bulundular. Bu ortak bildiri sonrası büyükelçiler önce Dışişleri Bakanlığı'na çağrılarak uyarıldılar. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan 23 Ekim'de 10 Büyükelçinin bir an önce istenmeyen adam ilan edilmeleri için Dışişleri Bakanı'na talimat verdiğini söyledi. Ancak geçen sürede Türkiye tarafından somut hiçbir adım atılmadı. Ve dün yeni bir gelişme yaşandı biliyorsunuz. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği “Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’nin 41’inci maddesine riayet etmeyi teyit ediyoruz” şeklinde bir mesaj yayınladı. Bu mesaj ile bir uzlaşı ortamı oluşturuldu ve güya siyasi kriz çözüldü.
Öncelikle 10 büyükelçinin sömürge valisi edasıyla yaptıkları küstah açıklamanın kabul edilemez olduğunu buradan ifade ediyoruz. Sözde insan hakları ve hukukun üstünlüğü saikiyle Türkiye’ye talimat vermeye çalışan bu ülkeler insan haklarını en çok çiğneyen ülkelerdir. Tarihleri suç ve katliamlarla doludur. Hukuk onlar için pis emellerini gerçekleştirmede kullandıkları bir istismar aracıdır. Biz bu kürsüden defaatle söyledik. Türkiye’nin yaşadığı sorunların, içine düştüğü krizlerin, terör belasının, askeri darbelerin arkasında hep bu ülkelerin olduğunu ifade ettik. ABD ve İngiltere başta olmak üzere Ankara’daki sömürge elçiliklerinin kapatılması gerektiğini söyledik, söylemeye de devam edeceğiz. Zira terör yuvası bu elçilikler var olduğu sürece, bu ülkelerle ilişkiler devam ettiği sürece Türkiye asla bağımsız olamaz. Bakmayın siz siyasilerin bağımsızlık edebiyatı yaptığına. Bağımsızlık denilen şey sadece sınırları korumak değildir. Bağımsızlık, halkın inandığı değerleri koruyan ve onu dışarıda da temsil eden bir iradeye, böyle bir devlete sahip olmaktır. Türkiye bu devleti kaybedeli neredeyse yüz yıl oldu kıymetli Müslümanlar! 3 Mart 1924’te Hilafetin yıkılmasıyla İslam ümmeti devletini ve bağımsızlığını kaybetti ne yazık ki. Ne olduysa işte o günden sonra oldu. Hilafetin enkazı üzerine kurulan yeni yönetim Türkiye’nin iç ve dış siyasetine müdahil olması için batılı devletlere izin verdi. Bu yönetim, sömürgeci kafirlere, Türkiye’nin doğudan yani İslam’dan uzaklaşarak Batıya yüzünü döneceğinin ve efendilerine sadık kalacağının sözünü verdi. Kurtuluş savaşında halka verdikleri sözü unuttular, Batı’ya İngiltere’ye verdikleri sözü tuttular. Sömürgeci düşünceye karşı çıkan her fikri cezalandırdılar. Lozan ile başlayan süreç Türkiye’nin ABD ile dostluğu ve NATO’ya üyeliğine kadar vardı. Bu süreç Avrupa Birliği hedefi ile kültürel ve siyasi bağımlılığa dönüştü. Dolara dayalı politikalar, yabancı bankalardan alınan yüksek fazili krediler ile ekonomik bağımlılığa dönüştü. Avrupa insan hakları mahkemesi üyeliği ile hukuki bağımlılığa dönüştü. Ve daha bilinen bilinmeyen birçok anlaşma ile Türkiye’nin geleceği ipotek altına alındı.
İşte bu küstah büyükelçiler Türkiye’yi aşağılayıcı açıklamalar yaparken hem Batı’yı taklit eden laik sitemden hem de yapılan anlaşmalardan ilham alıyorlar. Bağımsız ve güçlü bir ülkede büyükelçiler böyle bir küstahlığa cüret edebilirler mi? Elbette edemezler. Diyelim ki ettiler o zaman ne olur biliyor musunuz? Bunun bir bedeli olur. Bedelini de öyle elçiliğin Twitter hesabından resim paylaşarak ödeyemezler. Özür dilerler, af dilerler ama özürleri bile onların kovulmasına mani olmaz. Peki bugün ne yapılıyor? Viyana sözleşmesi ile durum kurtarılmaya çalışılıyor. Büyükelçiler geri adım attı denilerek adeta zafer havası estiriliyor. Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlı duruşu ile bağımsızlığını dünyaya kabul ettirdiğinden dem vuruluyor. Oysa çok uzağa gitmeye gerek yok. Ajanlıkla suçlanan ve Cumhurbaşkanı’nın “Bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi alamazsın" dediği Rahip Brunson, Trump’ın bir twitiyle serbest bırakıldı. O zaman bu bağımsızlık neredeydi? PKK propagandası yapan gazeteci Deniz Yücel Almanya’nın talebiyle tahliye edilirken bu bağımsızlık neredeydi? ABD başkanı Joe Biden telefonda sözde ermeni soykırımını tanıdığını Cumhurbaşkanı’na söylerken bu bağımsızlık neredeydi? Maalesef o bağımsızlık tarihin altın sayfalarında kaldı. O bağımsızlık, o izzet, Amerika’yı vergiye bağlayan, Avrupa’yı tir tir titreten Osmanlı Hilafet Devleti’nde kaldı. Şair ne güzel ifade etmiş:
Donanma, orduları yürürken muzafferen ileri,
Üzengi öpmeye hasretti garbın elçileri!
O ihtişâmı elinden niçin bıraktın da,
Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?”
Evet o bağımsızlık aslına rücu ederek kendisini yeniden var edecek yiğit Müslümanları bekliyor.
Son olarak, buradan ülkemize yönelik bühtandan vazgeçildi diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenmek istiyorum. Sayın Erdoğan hiçbir şeyden vazgeçilmiş değil. Kapalı kapılar ardında nasıl bir anlaşmaya vardınız, kim hangi konuda hangi tavizleri verdi bilmiyoruz. Fakat bugün olmasa da yarın mutlaka ortaya çıkacaktır. Görünen o ki, ABD elçiliğinin dün yaptığı açıklama hem sizi hem de kendilerini kurtarmak içindi. Ancak şunu bilmelisiniz ki kafirler küfründen vazgeçmediği sürece İslam beldelerine yönelik düşmanlık bitmez, bitmeyecek. Onlar, terörü besleyen ve destekleyen terör devletleridir. Geçmişte Suruç’ta, Ankara’da ve İstanbul’da patlayan bombaların üzerinde onların parmak izleri var. Onlar bugün hala Irak ve Suriye’de terör eylemleri ile varlığını sürdüren taşeronların perde arkasındaki patronlarıdır. Onlarla dostluğu bırakın, yüzünüzü Batı’ya değil halkınıza Müslümanlara ve islam’a dönün.
Sayın Cumhurbaşkanı! Bakınız biz bundan tam 5 yıl önce bu sömürgeci devletlerin büyükelçiliklerine birer mektup yazıp teslim ettik. Onlara açıkça şunu söyledik: “Ey Sömürgeci Devletlerin Büyükelçileri! Ülkenize dönün ve azgınlaşmış yöneticilerinize sözlerimizi iletin! Kan, kaos ve katliamdan beslenerek terör estirdiğiniz topraklarımızı derhal terk edin! Terör yuvası halini alan elçiliklerinizi kapatın. Yaptığınız zulümleri sonlandırın. Zira İslâm beldeleri sizin terör eylemlerinizden, çıkardığınız kaos ve kargaşa ortamında yaşamaktan çok çekti. Artık sizi bu topraklarda istemiyoruz.”
Evet Sayın Erdoğan! Şimdi siz açık ve net olarak söyleyin! Bu çağrının aynısını bu sömürgeci devletlerin elçiliklerine yapacak mısınız? Yoksa Roma’ya mı bakacaksınız? Oradan bir dostluk görüntüsü vermeyi mi umacaksınız? Roma’da Biden ile yapacağınız görüşme sizi belki bir dönem daha iktidara taşır. Ama unutmayın Batılı sömürgeci devletlerin şerrinden emin olmanın tek yolu onlar hakkında Allah’ın hükmüne dönmek o hükmü uygulamaktır. O hüküm ise şudur:
وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْؕ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ الْهُدٰىؕ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَٓاءَهُمْ بَعْدَ الَّذٖي جَٓاءَكَ مِنَ لْعِلْمِۙ مَا لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصٖيرٍ
“Onların dinine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da asla senden razı olmayacklardır. Deki; Doğru yol ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” (Bakara 120)
PARTİLERİN EKONOMİK KRİZ İÇİN KÖKLÜ ÇÖZÜMÜ VAR MI?
Türkiye ekonomisinde piyasalar alt üst olmaya, döviz kuru dalgalanmaya devam ediyor, Türk Lirası eriyor. Merkez Bankası geçen hafta piyasaların beklemediği yeni bir karar aldı biliyorsunuz. Geçen ay 100 baz puan fazi indirimi yapmıştı. Peşi sıra bu ay yine faiz indirimi yaptı ve fazileri %16’ya çekti. Ne oldu peki faiz indirimi yapılınca piyasa rahatladı mı, üretim ve istihdam arttı mı, zamlar geri alındı mı, enflasyon düştü mü? Hayır! Dolar 10 TL bandına çıkarak TL karşısında yeni bir rekora daha imza attı. Dolar yükselince Türkiye’nin karı ne oldu? İktidara destek veren ekonomi uzmanlarına göre doların yükselmesi ihracatı yükseltecek.Peki bu ihracat yükselmesi istikrarlı şekilde ilerleme kaydedecek mi Hayır! Sadece görece bir ihracat artışına sebep olacak. İhracat artacak ama ithalata dayalı ekonomilerde de maliyetler artacak, bu maliyet artışları zam olarak vatandaşa yansıyacak, maaşını Türk Lirası ile alan vatandaşın parası pul olacak.
Kapitalist ekonomi öyle pis bir bataklık ki, içine giren balçığa saplanıyor, debelendikçe dahada batıyor, sistem onu yavaş yavaş yutup diri diri toprağa gömüyor. Faizi indirseniz döviz yükseliyor, yükselen dövize müdahale etmek için rezervdeki dolarları satsanız kasanız boşalıyor, ama bir türlü de istenen düşüş gerçekleşmiyor. Faizi yükseltseniz yükselen krediler sebebiyle kapitalist sermaye sahipleri yatırımları durduruyor, enflasyon fırlıyor. Nereden bakarsanız bakın tam bir çıkmaz sokak! Tam bir labirent! Bakınız son hamlesiyle Merkez Bankası, faizi düşürerek kışa girmeye hazırlanan ekonomiyi canlandırmak istemiş olabilir. Ancak defalarca şahit olduk, ekonomi faizin düşürülmesi ya da yükseltilmesiyle canlanmaz, canlanmadı da! Çünkü ekonomideki bu krizin en büyük müsebbibi bizatihi faizli bankalcılık sitemidir.
Ekonomideki bu sarsıntılar karşısında iktidar ne yapıyor, asılsız güzellemeler yaparak algıları yönetiyor. Seçimlere kadar da bunu yapmaya devam edecek. Muhalefet ne yapıyor, o da avucunu ovuşturarak sevinçle gelişmeleri izliyor. Bu kriz seçime kadar böyle gitse ne iyi olacak diye dua ediyor adeta... Biz ne yapıyoruz, biz ne diyoruz? Biz diyoruz ki bu işi ne iktidar çözebilir ne de muhalefet. Bu krizden sizi ne iktidar ne muhalfet çıkaramaz. Çünkü biz çok iyi biliyoruz ki kapitalist sistemlerde özellikle ekonomide kimin iktidar olduğunun hiçbir önemi yok. Çünkü bu düzende iktidara kim gelirse gelsin kapitalist ekonomik sistemin çarkına girecek ve ezilecek. Dolayısıyla iktidarI değiştirmek ekonomik krizlerden çıkmak için bir çözüm yolu değil. İktidar ne yapıyorsa muhalefte de onu yapacak, muhalefetin mevcut sisteme adapte olmaktan başka bir yolu yok. Bir çözüm önerileri var mı Hayır! Varsa yoksa kuru eleştiri, biz gelince şunları şunları yapacağız yalanını tekrarlayıp duruyorlar.
Mevcut kapitalist sistemden medet umanlar bu halkı kaybetmeye mahkum ediyorlar. Halk onlar için sadece iktidara ulaşma basamaklarından bir basamak! Halkın sırtına binerler iktidara gelince terk ederler. Kapitalist sistem; zenginlerin, servet sahiplerinin ve bu servet sahipleriyle iş tutan siyasilerin sistemidir. Bu sistem halkın sistemi değildir! Bu sistem halkı sömüren, zengini zenginleştiren bir sistemdir! Kapitalist sistem vahşidir! Acımasızdır! Merhametsizdir! Gayri insanidir! Biz Hizb-ut Tahrir Türkiye olarak iktidar ve muhalefet gibi çözümsüzlüğe sarılmıyoruz. Çözümsüzlüğü çözüm olarak göstermiyoruz. Aksine biz iktisadi krizlerin bir daha yaşanmaması için köklü çözüm üretiyoruz. Bu çözüme davet ediyoruz. Yaşanan ekonomik krizlerin sebebinin uluslararası para sistemi olduğu herkes tarafından biliniyor. Bu sistemde dolara endeksli yerel para birimleri kaybetmeye, enflasyona, krizlere mahkumdur. Yeni uluslararası bir para sistemine geçiş kaçınılmazdır. İşte bu nedenle biz geçmişte olduğu gibi altın-gümüş sistemine yeniden dönülmesinin gerekli olduğunu söylüyoruz. Altın sistemi 1944 yılına kadar uygulanmış bir sistemdir. Altın ve gümüş sistemi aynı zamanda Allah Rasulü’nün uygulamış olduğu bir sistemdir. Yapacağınız tek şey yerel para birimini altın ve gümüş olarak ilan etmektir. Altın ve gümüş böylece sıradan bir mal olmaktan çıkacak ve değer ölçüsü halini alacaktır. Türkiye’nin elinde bu sisteme geçiş için yeterli ve hatta fazlasıyla altın rezervi bulunmaktadır. Dolayısıyla altın para sistemine geçiş için hiçbir mazeret söz konusu değildir. Lazım olan tek şey cesaret ve iradedir! Kapitalist servet sahiplerini korumada gösterdiğiniz iradeyi halkınız için de gösterin! Gösteremiyorsanız kenara çekilin! Yönetimi bize bırakın!
Hizb-ut Tahrir’in Raşidi Hilafet Devletini kurmada, sömürgeci devletlerle mücadelede, altın sistemine geçişte, halkın hakkını korumada nasıl cesaretli ve ileri görüşlü olduğunu göreceksiniz. Allah’ın izniyle bu gerçeği çok da uzak olmayan bir vakitte hem siz hem de sömürgeci batı görecektir! Rabbim o günleri yakınlaştırsın inşaAllah!
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
26 EKİM 2021
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!