HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

2020 YILI DEĞERLENDİRMESİ

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. -2020 YILI DEĞERLENDİRMESİ -CHP VE AKPARTİ’NİN BAŞÖRTÜSÜ TARTIŞMASI -YENİ YIL ZAMLARI

2020 YILI DEĞERLENDİRMESİ 


Bu haftaki toplantımıza geride bıraktığımız 2020 yılının kısa bir değerlendirmesi ve Sözcü Gazetesinin Ayasofya hazımsızlığı ile başlamak istiyorum. 2020’yi değerlendirmeden önce Sözcü Gazetesinin 2020 yılı değerlendirmesindeki Ayasofya hazımsızlığı hakkında birkaç kelam etmek istiyorum. Görmüşsünüzdür, Sözcü Gazetesi 1 Ocak 2021 Cuma günü 2020 yılında Türkiye’de meydana gelen bazı olayları manşetine taşıdı. Başta koronavirüs salgınının getirdiği zorluklar olmak üzere depremler, seller, çığ düşmesi gibi afet ve felaketlerin arasına Ayasofya’nın ibadete açılmasını da yerleştirdi. Yani Ayasofya’nın açılmasını bir felaket olarak gördü ve öyle gösterdi. 


Aynı gazete daha önce birçok kez İslami değerleri hedef alan paylaşımlar yaptığı için Ayasofya’ya yönelik bu hazımsızlık bizim için şaşırtıcı olmadı. Zira adına “sözcü” denilen bu İslam düşmanı paçavra laik Kemalist bir zihniyete sahiptir. Bizler bu topraklarda kökü olmayan laik Kemalist zihniyetin İslam’a ve Müslümanlara nasıl düşman olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu karanlık zihniyet on yıllardır sözcülüğünü yaptığı sömürgeci efendileri ile iş birliği yaparak İslam ümmetinin koruyucu kalkanı ve insanlığın hidayet meşalesi olan Hilafet devletini yıktı. Sonra nesili ve ekini ifsat eden Batı menşeili laik cumhuriyeti Müslümanlara dayattı. O gün bugündür İslam coğrafyası gün yüzü görmedi. İşgaller saldırılar, terör, fitne ve sömürü üstümüzden hiç eksik olmadı. İslam ümmeti olarak bizler laik cumhuriyeti; İstiklal Mahkemeleri’nden, darağaçlarından, ahıra çevrilen camilerden, ezanın Türkçe okutulmasından biliyoruz. Çıplaklık yarışmalarından, günah bataklıklarından, fakirlikten, yoksulluktan ve çağımızın en büyük yalanı olan demokrasiden tanıyoruz. Dolayısıyla buradan Sözcü Gazetesi’nin yayın sahibi ve yayın yönetmenine diyoruz ki, felaket arıyorsanız aynaya bakın. Ey laik Kemalizm’in kalıntıları! felaket arıyorsanız cumhuriyetin tarihine bakın! Felaket arıyorsanız 100 yıllık geçmişe bir bakın! Hayranlık beslediğiniz kafirler tarafından talan edilen ve virüslere duçar kalan günümüz dünyasına bakın! Orada kendinizi göreceksiniz. Orada akıbetinizi göreceksiniz!


Kıymetli Müslümanlar! 
Sözcü gibilerinin hezeyanlarından bağımsız bir şekilde bizler de geriye dönüp kendi muhasebemizi yapmak zorundayız. Neyi kaybettiğimizi ve neyi yeniden kazanmamız gerektiğini bilmek zorundayız. Zira “Ademoğlu günahkardır, günahkar olanların en hayırlısı ise tövbekar olanlardır.” buyuruyor Allah’ın Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem). Bu anlamda geride bıraktığımız Miladi 2020 yılı zorluk ve imtihanlar ile geçen bir yıl oldu. Koronavirüs salgınının getirdiği ölüm ve sıkıntılara ilaveten Türkiye’nin birçok yerinde deprem ve sel felaketlerine maruz kaldık. Bugün ise Allah’ın rahmeti olan yağmurlar yeterince yağmadığı için kuraklık tehdidi ile karşı karşıyayız. Elbette ki yaşadığımız bu durumun baş müsebbibi genel olarak tüm insanlık, özel olarak ise biz Müslümanlarız. 

Tıpkı Allah Subhanehu ve Teala’nın Kerim Kitabında buyurduğu gibi:
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
“İnsanların kendi elleriyle işledikleri kötülükler yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” (Rum Suresi 41)


Evet insanlık aklını kullanmadı şeytana uydu ve Rabbine asi oldu. Böylece her şeyi en iyi bilen ve en iyi düzen koyan Allah’ın nizamından mahrum kaldı. Kulluk yerine özgürlük dedi. Aciz ve kusurlu olan insan aklından çıkan yasalarla neslin ve ekini ifsat ederek daha önce benzeri görülmemiş hastalıklara ve virüslere maruz kaldı. 70 yıl materyalist komünist ideolojinin zulmü altında inledi. Dünya bir asırdan fazladır da vahşi kapitalizmin zulmü altında inliyor. Artık dünya Alemlere rahmet olarak gönderilen İslam’ın nizamına muhtaç. Bir başka ifade ile Dünya Raşid-i Hilafete Muhtaç. Hem de hiç olmadığı kadar. O Hilafet ki, Allah Subhanehu ve Teala’nın vaadi Rasulullah Sallallahu aleyhi ve Sellem’in müjdesidir. O hilafet ki karanlıklardan aydınlığa açılan kapının anahtarıdır. Hilafet ne demokrasi ne de cumhuriyettir. O egemenliğin kayıtsız şartsız Allah’a, otoritenin ise sadece ümmete ait olduğu güzide bir devlettir. Ona davet eden hayat verir, onun için çalışan hayat bulur, onu yeniden ikame eden dünyada ve ahirette kurtuluşa erenlerden olur.

 
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor: 
“Muhakkak ki, dininizin evveli nübüvvet ve rahmettir. Allah’ın olmasını dilediği kadar aranızda olacak, sonra Allah Celle Celaluhu onu kaldıracaktır. Sonra ısırıcı meliklik olacak, Allah’ın olmasını dilediği kadar aranızda olacak sonra Allah Celle Celaluhu onu da kaldıracaktır. Sonra zorba diktatörlük olacak, Allah’ın olmasını dilediği kadar aranızda olacak, sonra Allah Celle Celaluhu onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) nübüvvet metodu üzere Raşid-i Hilafet olacak. İşte o zaman Hilafet, İnsanlar arasında Nebi’nin Sünneti ile amel edecek, İslam yeryüzünde komşularıyla buluşacak (ağırlığını koyacak), hem gökyüzünün sakinleri hem de yeryüzünün sakinleri ondan razı olacak, gök yüzü indirmedik bir damla yağmurunu bırakmayacak, yeryüzü bitirmedik hiçbir hayrını, bereketini ve bitkisini bırakmayacaktır.” (Taberani)
Evet Kıymetli Müslümanlar! İnşaAllah bu zamanı görmek bizlere, sizlere nasip olur. Biz Hilafet’in kaldırıldığı hicri tarih olan 28 Recep’e ikinci Raşid-i Hilafet ile girmeyi Rabbimizden niyaz ediyoruz. 


2021 YENİ YIL ZAMLARI 
Yeni yıl ile beraber yeni zamlar da geldi, malum, yeni yılda işçinin, çalışanın aldığı asgari ücrete üç kuruş zam yaptılar ya, onu hatta fazlasını geri almazlarsa olmaz. Yeni yıl ile birlikte otoyol ve köprü geçiş ücretlerine ortalama %26 oranında zam yapıldı. Tabi zamlar sadece otoyol ve köprü geçiş ücretleriyle sınırlı kalmadı. Gıdadan, enerji kaynaklarına, doğalgaz ve elektriğe, haberleşmeye, Motorlu Taşıt Vergisine ve daha başka birçok vergi kalemine yüksek oranda zam yapıldı. Yapılan bu zamlarla alım gücü daha da düşen halkın artık dayanma gücü kalmadı, vatandaş temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldi. Hani meşhur bir tabir vardır ya, “yaşamak için çalışmalısın” artık bugünkü yaşam koşullarında bu tabiri “çalışmak için yaşamalısın” diye kullansak daha doğru olur diye düşünüyorum. Evet bu kapitalist sistemde, sermaye sahipleri, siyasetçiler, kan emici sömürücüler senin yaşamanı istiyorlar, çünkü sen çalışmalısın ki onlar daha çok kazansınlar. İşçi kardeş, esnaf arkadaş! Sen yaşamalısın ki, Koç daha çok kazansın, sen yaşamalısın ki Sabancı daha çok kazansın, Eczacıbaşı daha çok kazansın, Cumhurbaşkanı’nın babayiğitleri daha çok kazansın. Onlar kazanırsa siyasetçiler, bürokratlar, yandaşlar, mafyalar ve yoldaşlar da kazanmış olacak. Onun için sen yaşamalısın ve çalışmalısın, kendin için değil onlar için çalışmalısın, bu sebeple zam yapıyorlar.


Peki, iktidarlar niçin zam yapar? Sizleri rakamlara boğmak istemem ama ekonomik durumu yansıtmak amacıyla bu rakamlarla konuşmak durumundayım. 2021 bütçesini hatırlayın; giderler 1 trilyon 346,1 milyar lira, faiz hariç giderler 1 trilyon 166,6 milyar lira… Yani sadece 2021’de 197,5 milyar lira faiz gideri var. Peki ya gelirler; vergi gelirleri dahil öngörülen toplam bütçe geliri 1 trilyon 101,1 milyar lira, yani bütçe 245 milyar lira açık verecek. Ne olacak peki nasıl kapatılacak bu açık? Türkiye’de eskiden beri hükumetler bütçe açığını kapatabilmek için mal ve hizmetlere ya yeni vergi koyarlar ya da zam yaparlar. Her alanda olduğu gibi özellikle de ekonomideki bu beceriksizliğin faturasını halka ödetirler. Öyle bir fatura ödetme ki, yap-işlet-devret modeliyle yaptırılan ve devletin yüksek geçiş garantisi verdiği köprülerden geçsen de geçmesen de ödüyorsun. Dedim ya seyahat etmene, gezmene gerek yok, yeter ki yaşa devlet senden vergi almayı biliyor. Sırf bazı kapitalist şirketlerin kasası dolsun diye, sırf hani o yerli otomobil yapacak babayiğitler var ya onlar tıka basa doysun diye sen yaşa… Aç kal ama ölme, yeter ki yaşa… Aynen Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1960’lı yıllara kadar yol nedir, asfalt nedir bilmeyen ve belki de bir kez dahi o yolları kullanmayan köylülerden alınan yol vergisi gibi… 


Hani bir şiir vardır, bilirsiniz;
Orda bir köy var, uzakta
O köy bizim köyümüzdür.
Gitmesek te, görmesek te,
O köy bizim köyümüzdür.
Şimdi bu şiiri şu sözlerle de okuyabilirsiniz artık. 
Orda bir köprü var, uzakta
O köprü bizim köprümüzdür.
Geçmesek te, görmesek te,
O köprü bizim köprümüzdür.


Kıymetli Müslümanlar; Bildiğiniz gibi bazı köprü ve otoyol geçiş ücretleri dolar kuru üzerinden hesaplanıyor, şirketlerle yapılan sözleşmeler dolar üzerinden yani… Hani eski bakan diyordu ya dolarla mı maaş alıyorsunuz diye… İşçiye, memura dolarla maaş vermiyorsunuz, ama köprü ve otoyol baronlarına ücretleri dolar üzerinden ödüyorsunuz. Ayrıca yaptığınız zam oranını neye göre belirlediniz diye de sormak istiyorum. TÜİK tarafından yıllık enflasyon %14,6 olarak açıklandı. Mademki yıllık enflasyon 14.6 o halde köprülere neden %26 zam yapıldı? 
Kıymetli Müslümanlar; Ekonomi politikalarında eski ya da yeni, hükumetlerin bildikleri tek bir şey varsa o da yeni vergi koymak ve zam yapmaktır. Aslında para musluğunun başında oturanlar için ekonomi o kadar da önemli değildir. Nasıl olsa vergi ödeyecek vatandaş var. Sen aç kalmışsın, sefil olmuşsun, evine bir ekmek dahi götüremez haldesin bunlar onların hiç umurunda bile değil. Onların umurunda olan tek şey geleceklerini, koltuklarını garanti altına almak ve ceplerini daha çok doldurmak. Buraya kadar söylediklerimiz ekonomiyi yönetemeyen beceriksiz yöneticilere yönelikti…


Şimdi size söyleyeceklerimiz var kıymetli Müslümanlar; Buradaki sorun aslında sistem sorunudur. Toplumu fakirliğe ve sefalete sürükleyen asıl sebep bizzat toplum üzerine tatbik edilen Kapitalist sistemdir. Yöneticiler gelip geçiyor, hepsi bünyesinden krizler üreten bu sistemin uygulayıcıları… Yöneticiler değişse ne olacak, hiçbir şey… Sistem değişmediği müddetçe bu halden kurtuluş yok. Toplumdaki her bir ferdin temel ihtiyaçlarını giderecek, lüks ihtiyaçlarını temin etmesine yardım edecek bir düzene bir nizama ihtiyaç var. Bu düzen İslami düzendir, bu nizam İslam iktisat Nizamıdır. O öyle bir nizam ki, Müslüman olsun olmasın devletin tebaası olan her bir ferdin ekonomik sıkıntılarını çözmek bu nizamın ilk öncelikli görevidir. O öyle bir düzen ki, halkının yemediğinden yemeyen, giymediğinden giymeyen adam gibi adamların başında olduğu düzendir. Rabbim tez zamanda bu düzeni getirecek, bu nizamı hayatta uygulayacak olan ikinci Raşid-i Hilafet Devletini bizlere nasip etsin İnşaAllah…  


CHP VE AKP’NİN BAŞÖRTÜSÜ TARTIŞMASI
CHP’nin eski milletvekili ve daha önce Kültür Bakanlığı da yapmış olan Fikri Sağlar, katıldığı bir televizyon programında, “Türbanlı bir hâkimin karşısına çıktığım zaman adaleti yerine getireceği konusunda kuşkum var” diye bir açıklama yaptı biliyorsunuz ve bu büyük tepki topladı. Tepkiler artınca Fikri Sağlar, Kemalist fikirlerle kodlanmış zihnine yakışır bir üslupla başörtüsünün nasıl bağlanacağını da büyük bir kibirle dile getirdi. Hatta bununla da yetinmeyip Kur’an’da başörtüsünün olmadığını savunan Bahriye Üçok’un sözlerine bile yer verdi. Yani haddini aşarak aslında başörtüsü yok illa da olacaksa bizim istediğimiz şekilde olmalı demeye getirdi. Bu laik Kemalist güruhun başörtüsü düşmanlığını bakidir. 28 Şubat'ta üniversitelerde okumak isteyen başörtülü öğrencilere terörist muamelesi yaptılar. Binlerce bacımızı gözaltına aldılar, okul bahçesine sokmadılar, okuldan uzaklaştırdılar. İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu ve yardımcısı Nur Serter öğrencileri ikna odalarına soktu ve okula başörtüsüz girmeyeceklerine dair zorla taahhütname imzalattı. Bunlar okul birincisi olan öğrencilere sırf başörtüsü taktığı için mezuniyet törenlerine almadılar. Birinciliği başkasına verdiler. Ve daha nice zulümler… Bu zihniyet kendi dinine ve kendi kültürüne yabancılaşmış bir zihniyettir. Sarf ettikleri çirkin sözler kalplerinde sakladıkları kin ve öfkenin çok küçük bir yansımasıdır sadece. Nitekim CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Fikri Sağlar’ın başörtüsüyle ilgili açıklamalarına sözde sert tepki göstererek böyle bir ayrımcılığı asla kabul etmediğini söyledi. “kişi ister başörtüsü takar ister takmaz, bu onun tercihidir” dedi. Aslında Fikri Sağlar ile Kemal Kılıçdaroğlu arasında İslam’a düşmanlık noktasında hiçbir fark yoktur. Birisi kalbindekileri dışarı çıkarıyor, diğeri oy kaygısıyla gizlemektedir. Tek fark işte budur. 
Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepkisi ile Kılıçdaroğlu’nun tepkisi arasında bir fark var mı? Bakın Cumhurbaşkanı Erdoğan Fikri Sağlar’a ne demiş: Açıklamaları geçmişteki CHP zihniyetinin faşizan anlayışının bugüne yansıması olarak değerlendirdi. Doğru mu doğru.  “Bu faşist anlayış hala yaşamını sürdürüyor.” Dedi doğru mu doğru.  Bunlara göre, CHP zihniyetine göre yani, “eğer tarlada çiftçi olursan başörtüsü meşru ama bir üniversitede okursan başörtüsü yasaktır.” Dedi doğru mu buda doğru. Cumhurbaşkanı en son şunu da söyledi: “İnsanı giyimine kuşamına göre değerlendirmeye kalkacak olursak bunu kalkıp bir demokrasi ve fikir özgürlüğü olarak anlatmak, inanç özgürlüğü olarak anlatmak mümkün değildir.” Yani başörtüsü demokratik bir özgürlüktür. Doğru mu hayır!


Doğru olan ne? Baş örtüsü Allah’ın bir emridir.  Tekrar soruyorum, bu iki açıklama arasındaki fark nedir? Hiçbir fark yoktur! Aslında CHP’nin başörtüsü düşmanlığı ile AK Partinin başörtüsü savunuculuğu arasında düşünce noktasında bir fark yok. İkisi de meseleyi özgürlükler çerçevesinde değerlendiriyor. İkisi de bugün için bu meseleyi siyaseten kullanıyor. Baş örtüsü Allah’ın bir emri olarak değil de bireyin özgürlük hakkı olarak değerlendirilince mesele o kadar istismar edil ki, 28 Şubat döneminde şeri ölçülerde takılan başörtüsü artık modaya göre belirlenen bir şey oldu maalesef… Tesettür ve baş örtüsü meselesinde geldiğimiz durumdan AK Parti sorumlu değil Mi? Tabi ki sorumlu… İşte özgürlükler düşüncesiyle baş örtüsü savunuculuğu yapan AK Parti, başörtüsü düşmanlığı yapan CHP’den hiç te farklı değildir. Aksine ak partinin düşüncesi daha tehlikelidir.  Çünkü Ak Parti yıllarca başörtüsünü Allah’ın emri olduğu için değil, demokratik bir özgürlük olduğu için savundu. Ve bunu siyaseten istismar etti, Yıllar süren bu illüzyon ile sizi CHP zulmünden koruyacağım diyerek laik demokratik küfür nizamını Müslümanlara sevdirdi. Demokratik özgürlükler sayesinde başörtüsünün serbest kaldığını söyleyip, tüm haramların aleni yapılmasını sağladı. Ama bunu ustalıkla gizlemeyi de başardı. Demokrasi seçimdir dedi ama zinayı da demokratik özgürlükler kapsamında serbest hale getirdiğini herkesten sakladı, bu kötülüğünün üstünü örttü. Onun için müsterih ol Fikri Sağlar! Müsterih olun İslam düşmanı laik Kemalistler! AK Parti’nin ajandasında İslam yok! Erdoğan’ın ajandasında İslam nizamı yok! 


Kıymetli Müslümanlar! Başörtüsü Allah’ın emridir, başörtüsü farzdır ve Müslüman kadının tacıdır. Ona el uzanmaz!   Şunu da asla unutmayalım ki kıymetli Müslümanlar, İslam hayata hâkim olmadığı sürece batı zihniyetli laik Kemalistlerin İslam ve başörtüsü düşmanlığı hiç bitmez.    


Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

05 OCAK 2021
 

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.