HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Ahmet Kalkan Hoca Rahmeti Rahmana Kavuştu

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. - AHMET KALKAN HOCA RAHMETİ RAHMANA KAVUŞTU - AYM’YE RAĞMEN VERİLEN HUKUK DIŞI CEZA KARARLARI - İKTİDAR ZAMLARA DOYMUYOR! - TÜRKİYE’NİN ABD’DEN F16 ALIMI

Haftalık Değerlendirme Toplantısı


AHMET KALKAN HOCA RAHMETİ RAHMANA KAVUŞTU
Öncelikle geçtiğimiz hafta cumartesi günü Rahmeti rahmana uğurladığımız kıymetli Ahmet KALKAN hocaya Rabbimizden rahmet diliyorum. Ailesine, talebelerine ve sevenlerine sabrı cemil niyaz ediyorum. Ahmet KALKAN Hoca ömrünü İslam davasına adamış, bu yolda büyük sıkıntılara, hastalıklara ve acılara sabretmiş muvahhid bir alimdi. Hak karşısında boynu eğit ve hakikati gizlemeden söyleyen, zalime karşı dimdik duran ve her daim mazlumun yanında olan bir dava adamıydı. İşlediği hayırlı amellerine karşılık Rabbimiz onu cennetle mukafatlandırsın inşaAllah. 


Çok iyi hatırlıyorum, bundan yaklaşık 5 sene önce İstanbul’da yapmak istediğimiz Hilafet Konferansı engellenmişti. Biz ise Hilafet Konferansı yapmak istediğimiz için gözaltına alınmıştık. O gün Ahmet hocam çıkıp “bende Hilafet istiyorum” diyerek zalimlere tavır almış ve tepki göstermişti. Bize destek olmak için İstanbul Emniyet binasının önünde toplanan 300 Müslüman da gözaltına alınınca 300’ü aldılarsa 500 ile, 1000 ile 5000 ile destek için oraya gitmek lazım demişti. Kardeşlerimize yönelik Yargıtay ceza kararları onanınca Ahmet KALKAN hoca bir kınama yazısı kaleme almış ve şöyle demişti: Müslümanlar olarak inanırız ki; “Mazlum olarak ölmek, zâlimce yaşamaktan daha hayırlıdır. Esas, zâlimler akibetlerini düşünsünler.” 
Allah Ahmet KALKAN hocadan razı olsun, Rabbimiz akibetini hayreylesin. Bir muvahhid olarak yaşadı, zalimlerin değil mazlumların yanında durdu ve ömrünü tamamladı. Tekrar rabbimizden rahmet diliyorum ailesine ve sevenlerine başsağlığı ve sabırlar niyaz ediyorum. 


AYM’YE RAĞMEN VERİLEN HUKUK DIŞI CEZA 
Zalimler zulümlerine devam ediyorlar, hak, hukuk, kanun yasa tanımıyorlar. Anayasa Mahkemesi’nin Hizb-ut Tahrir yargılamalarına ilişkin verdiği hak ihlali kararlarına rağmen ilk derece mahkemeler hukuku ayaklar altına alarak ceza vermeye devam ediyorlar. Bu kanun tanımazlık ve hukusuzluk sürecinin son örneği 14 Ekim  Perşembe günü Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tekrarlandı. Anayasa Mahkemesi’nin kendileri hakkında hak ihlali kararı verdiği ve yeniden yargılanmasına hükmettiği 4 arkadaşımıza Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi tekrar aynı cezayı verdi. Haluk ÖZDOĞAN, Sefa KARSLI, Serdar YILMAZ ve Yasin BABAYİĞİT hakkında her biri için ayrı ayrı 6’şar yıl 3’er ay ceza kararı verildi. 


Ankara 6. ACM’nin bu kararı açıkça Anayasa Mahkemesi’nin verdiği hak ihlali kararlarını çiğnemektir. AYM yargılamadaki hukuksuzluğu açıkça ortaya çıkardığı halde böyle bir kararın verilmesi AYM kararlarını yok hükmünde saymaktır. Çok değil daha birkaç ay önce Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, AYM’nin verdiği kararların mahkemeler tarafından uygulanması gerektiğini söyledi. Bu kararların uygulanmak için var olduğunu söyleyip “Adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun” açıklamalarında bulunmuştu. Yine geçtiğimiz günlerde AYM Başkanı Zühtü Arslan da bir mahkemenin verdiği karar uygulanmıyorsa orada yargılama yapmanın bir anlamının kalmayacağını belirtmişti. Anayasa Mahkemesi kararlarının bir ülkede bulunan tüm kuruluşları bağladığını ifade etmişti.


Kıymetli Müslümanlar; Değerli Basın Mensupları!
Maalesef Müslümanlara yönelik Türkiye’de yürütülen hukuk dışı yargılamalar kamuoyunun gündemine gelmiyor. Siyasetin, iktidarın, meclisin gündemine gelmiyor. Barolar ve diğer kuruluşlar Müslümnalara yönelik hukuksuzluğu gündemlerine hiç almıyorlar. Rahip Bronsun’ın Amerikası, Osman Kavala’nın Fransası, Almanyası Avrupası var. Müslümanların kimsesi yok! Elbette bizim rabbimiz var elhamdülillah. Ama biz bu haksızlık ve hukuksuzluğa Müslümanların kamuoyunun sessiz kalmasına razı değiliz. ABD Eski Başkanı’nın tek bir sözü ile Türkiye yargısız infazsız Bronsun’u serbest bırakıp ülkesine gönderdi. Daha yeni 10’dan fazla yabancı ülkenin Büyükelçilikleri ortak açıklama yaparak Osman KAVALA’nın serbest bırakılmasını istediler. Müslüman mazlumların hakkı hak değil mi, onların hukukunu çiğnemek bu kadar kolay mı? Türkiye’yi laik sol partiler yönetti Müslümanlara zulmedildi. Darbe dönemlerinde Müslümanlar mağdur oldu. 28 Şubat oldu yine Müslümanlar mazlum yine Müslümanlar mağdur. Gün gelir devran değişir diye beklendi, Ak Parti iktidara geldi Müslümanlar mağdur olmaya devam ediyor. Bugün hala İslami kurum ve kuruluşlar maalesef yargı ve emniyet üzerinden baskı ile sindirilmeye çalışılıyor. Haklarında mahkûmiyet kararları verilmeye devam ediyor. Dolayısıyla Türkiye'de Müslümanlara yönelik yargı zulmü hiçbir zaman bitmedi. 


Ey yöneticiler, ey yargıçlar sizlere sesleniyoruz!
Hizb-ut Tahrir mensubu Müslümanlara yönelik bu uygulama ve cezalar kanunsuz, haksız ve hukusuzdur. Yasalaştırdığınız ve uygulamaya koyduğunuz kanunlarınıza bile aykırıdır. En önemlisi de Anayasa Mahkemesinin almış olduğu hak ihlali kararlarına aykırıdır. Anayasa Mahkemesi en üst yargı mercii değil mi? O halde niçin AYM karralarını tanımıyorsunuz? AYM kararlarını tanımayan mahkeme heyteleri hakkında niçin bir yaptırım yapılmıyor. AYM’nin verdiği hak ihlali kararları tanınmayacaksa AYM daha niye var, kapatın AYM’yi boşuna haktan hukuktan bahsetmesin!


İKTİDAR ZAMLARA DOYMUYOR!
Türkiye zamlara doymuyor, zamsız geçen bir gün olmuyor. Biliyorsunuz daha geçtiğimiz hafta akaryakıta zam gelmişti. Motorine 41, benzine ise 14 kuruş zam yapılmıştı. Aradan daha iki gün bile geçmedi, dün gece motorine 23 kuruş daha zam yapıldı. Yeni zamlar da kapıda tabi... Sektör temsilcileri döviz kurundaki yaşanan yükselişin akaryakıtta yeni zamları getireceğini belirtiyor. Türkiye gibi üretimde yok hükmünde olan ve modern teknolojiyi yakalayamamış ülkelerde bu tür zamlar ve enflasyon kaçınılmaz. Kaçınılmaz, çünkü Türk lirası dolara endeksli. Düşünebiliyor musunuz yerel para biriminizin değeri başka bir ülkenin, ABD’nin para birimiyle ölçülüyor. Hal böyle olunca ABD Merkez Bankası Başkanının yaptığı bir açıklama Türkiye’de iktisadi krizlere sebebiyet verebiliyor. 


Kıymetli Müslümanlar! 
Artık bu zamların bu enflasyonun sebeplerini konuşmaya gerek yok. Zira bu ekranlardan çok defa tekrarladık durduk. Mevcut kapitalist finansal sistem kriz oluşturuyor dedik. Şimdi şunu söylüyoruz: Bu iktisadi sistemle devam edilemez! Bu iktisadi sistem sermaye sahiplerine daha çok servet kazandırmaktan başka hiçbir işe yaramıyor. Fakir ve orta sınıf halkın üzerine basarak büyüyor bu yüzden bu sistem terk edilmelidir. Biz size daha insanca yaşamın anahtarını sunuyoruz.  İslam iktisat nizamını sunuyoruz. İslam iktisat nizamının esasını adalet oluşturmaktadır. İslam İktisat sisteminde servetler sadece belirli bir zümre arasında dolaşıp duramaz. 
Akaryakıta yapılan zamlar gündem olduğu için bu konuda İslam iktisat nizamının çözümünü buradan sizlere aktarmak istiyorum. Bakın İslam nasıl adaletle hükmetmiş! Bakın İslam sorunlara nasıl çözümler üretmiş. Enes bin Malik, İbni Abbas’dan rivayet ettiği bir hadisi şerifte Allah’ın Rasulu Salllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: “Müslümanlar şu 3 şeyde ortaktırlar: Bunlar su, mera ve ateştir. Bunların paraları da haramdır.” Bu hadis petrolün  kamu mülkiyetinden olduğunun delilidir. Ham petrol kamu mülkiyetindendir ve özelleştirilemez. Şahıslar onu mülk edinemez. Devlet, kamu adına petrolü çıkarır, ham olarak da satabilir, benzin ve motorine dönüştürerek de satabilir. Şayet benzine dönüştürerek satacak ise bu işlemler için ne kadar masraf yaptığını, işletim maliyetlerinin neler olduğunu belirler ve o fiyatı benzin satış fiyatı olarak belirler. Bunun haricinde çıkarmış olduğu petrolü kendi halkına parayla satamaz. Çünkü petrol zaten halkın malıdır. Halkın malı halka parayla satılamaz! 


Dediğim gibi sadece ham petrolün işletme maliyetini halktan talep edebilir. Yoksa petrolün kendisini para ile satamaz. İslam coğrafyası dünya enerji kaynaklarının %70’ini karşılamaktadır. Bu devasa bir potansiyel demektir. Bu potansiyele sahip olacak tek devlet Raşidi Hilafet Devletidir. Zira Raşidi Hilafet Devleti sömürgeci kafirlerin çizmiş olduğu sınırları kaldırıp İslam ümmetini tek bir devlet çatısı altında toplayacak olan yegane devlettir. İşte bizim davetimiz budur! İşte bizim çözüm önerimiz de budur! Bu çözüm önerisini yerine getirenler Allah’ın kanunlarını tatbik ettikleri için Allah’ın rızasını kazandıkları gibi dünya hayatında da refah içinde yaşayacaklardır. Bu Allah’ın bir lütfudur! Nimetidir! Öyleyse bu kapitalizm canavarından kurtulma vakti gelmiştir! Allah’ın kanunlarını, nizamlarını hiçe sayan bu laik düzenden kurtulma vakti gelmiştir. Müslüman halkı kapitalizmin kölesi konumuna getiren bu batıl düzenden kurtulma vakti gelmiştir. Umarım akıl sahipleri bu öğütten ibret alırlar.


TÜRKİYE’NİN ABD’DEN F16 ALIMI
Geçtiğimiz hafta Millî Savunma Bakanlığı, filosunda bulunan F16’ların modernizasyonu ve yeni 40 adet F16’nın alınması için ABD’li yetkililer ile görüşüldüğünü bildirdi. Önce Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan bu talebin doğruluğunu teyit etti. Hatta daha önce F35 alımı için Amerika’ya ödenen 1,4 milyar doların bu alışverişte kullanılacağı ifade edildi. Cumhurbaşkanı bu talebin kendilerinden değil bizzat ABD’li yetkililerden geldiğini de ekledi. Ancak ABD tarafı bunun doğruluğunu teyit etmedi. Bu açıklamalar birkaç hususu anlamamız açısından önemliydi kıymetli Müslümanlar. 


Birincisi; bu talep kimdem gelirse gelsin, ister Amerika’dan ister Türkiye’den fark etmez. Biz bu açıklamalardan şunu anlıyoruz; ABD Türkiye’ye şunu söylüyor: “Hem Rusya’dan aldığınız S-400’leri hangarlarınıza kaldırın, hem de F35 alımından vazgeçin sizinle F16’lar konusunda anlaşıp konuyu kapatalım” böyle diyor. İkincisi önümüzdeki seçim sürecinde AK Parti hükümetini desteklemek için ondan yeni rüşvetler istiyor, aynı zamanda Türkiye’den siyasi ve iktisadi tavizler bekliyor.ABD’nin bu isteklerini amasız kabul eden Ak Parti ise seçim sathına girdiğinde ABD ile müttefikliğine zeval gelmesin diye bütün bunları kabul ediyor.


Biliyoruz ki F35 ile F16 aynı şey değil. F35’ler daha çok saldırı özelliği taşıyan, radarlara takılmayan, daha uzun menzilli, daha fazla patlayıcı bırakabilen ve daha yeni teknoloji ile üretilmiş 2000’li yılların hava silahı. F16’lar ise 70’li yılların teknolojisiyle üretilmiş, hava savunma radarlarınca tespit edilebilen şu anda ABD tarafından çok da tercih edilmeyen bir hava silahı. Bu bakımdan F16 hava silahı ile gücünü donatmak isteyen devletler F35’lere göre daha düşük maliyetlerle satın alabilirler. Lakin mesele çok daha fazla para verip daha ucuz silahlar almak değil. Mesele askeri bir yatırım olarak eski teknolojiye sahip taarruz uçakları almak da değil. Peki nedir asıl mesele? Şüphesiz ki asıl mesele askeri anlamda dışa bağımlılıktan hala kurtulamamış olmak. Asıl mesele okyanus ötesinden bir devletin hangi silahlara sahip olacağımızı belirliyor olması. Halktan alınan vergilerin karşılığında sınırlı teknolojiye sahip uçakların dayatılması asıl mesele. Bir yandan yerli ve milli uçakları üretmekle övünürken, diğer taraftan 2,5 milyar dolarlık S400’leri kullanamamak. İşte asıl sorun asıl mesele bu... 


Nedense Amerika ile ne zaman sorun yaşasak yaptırıma uğrayan, mağdur edilen biz oluyoruz. Demir-çelik ithalatında uygulanan ambargo, Rahip Brunson krizinde yaşadığımız vize sorunu ve akabinde toparlayamadığımız ekonomik krizin etkileri hala etkisini sürdürüyor. Rusya ile yaptığımız S400 savunma sistemi alışverişi sebbeiyle ABD tarafından uğradığımız yaptırımlar yıllar süren yaralar bırakıyor. Bugün bile hala bu yaraların kapatılması için uğraşıp duruyoruz. PKK-PYD ile Türkiye’ye karşı aynı cephede saf tutan Amerika... Suriye meselesinde Türkiye’yi IŞİD tehdidi ile baskılayan Amerika... Fethullah Gülen’i teslim etmeyerek Türkiye içerisinde kaosun fitilini ateşleyen Amerika... Parasını vermiş olmamıza rağmen istediğimiz uçakları vermeyerek haraç kesen yine Amerika... Maalesef ki bu Amerika hala bizim müttefikimiz. Daha doğrusu sadece onlar bizim müttefikimiz biz onların değiliz. Nereden Nereye...


Adı anıldığında kapitalist sömürgeci devletlerin esas duruşa geçtiği, Amerikan gemilerinden vergi alan Osmanlı Hilafetinden, şartsız ve koşulsuz Amerika müttefiki olan Türkiye Cumhuriyeti’ne... Nasıl böyle savrulduk, nasıl böyle değiştik ve dönüştük? Yaşadığımız bu olay birçok yönden incelenebilir ancak bir anlam ifade etmesi bakımından ideolojik olarak incelemekte fayda var. Malum Hilafet yıkılıp İslam coğrafyası elli küsur parçaya bölündükten sonra Türkiye’de diğer birçok belde gibi üniter sınırları olan, ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ ilkesi ile kurulan bir ülke. Mustafa Kemal bu ilke ile ulusal sınırların bir karış dahi genişlemesini düşünmemiştir. Hem kendi sınırları içinde hem de sınır ötesinde barışı öncelemiştir. İşte bu anlayış tek başına ideolojik bakış açısını bir kenara bırakıp dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı sadece savunmayı hedefleyen bir anlayıştır. Fakat dünyanın geri kalanı böyle düşünmüyor. Özellikle de Kapitalist ideolojinin en büyük temsilcisi Amerika okyanus ötesinden geliyor ve askeri üsler kuruyor. Yer altı kaynaklarına çöküyor, birçok coğrafyada kan akıtıyor, zulmediyor, namusları kirletiyor, haraç kesiyor, herkesin işine karışıyor. Hatta sözde tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin silahlarına karışıyor, savunma sanayisini baltalıyor fakat hiçbir karşılık görmüyor. 


Türkiye Cumhuriyeti ilk 50 yılda Avrupa’ya karşı bir aşağılık kompleksi içinde kaldı, ikinci 50 yılda Amerika’ya karşı aynı kompleksi gösterdi hala da devam ediyor. Yetmedi mi? Ne zaman bu zelil durumdan kurtulacağız, söyler misiniz Allah aşkına… Daha ne zamana kadar Amerika’yı dost ve müttefik edineceğiz? 100 yılda Türkiye halkına Avrupa ve Amerika’nın faydası ne oldu? Türkiye hala gelişmekte olan ülkeler listesinde hatta zaman zaman geri kalmış ülke durumuna düçar oluyor. Neden, çünkü yüzü Batı’ya dönük, yüzü Amerika’ya Avrupaya dönük. Yeter artık yüzününü bu tarafa çevirin. Özünüze dönün, halkınıza bakın, tarihine bakın, Rabbinizin vaadine ve Rasulullah’ın müjdesine bakın. O müjdede Hilafet var. Hilafet güçtür, Hilafet izzettir, Hilafet kuvvetir.  


Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
19 EKİM 2021    

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.