Ayasofya'nın İbadete Açılması
Kuşkusuz Ayasofya’nın 24 Temmuz’da tam da Lozan ihanet anlaşmasının imzalandığı bir tarihte Cuma namazıyla birlikte ibadete açılacak olması tarihî bir andır. Lakin birçok soru işareti, çekince ve hakikatlerin de dikkate alınması en az Ayasofya’nın açılması kadar önemlidir. Bu çekince ve hakikatler şöyledir:
SREBRENİTSA KATLİAMI’NIN 25. YILDÖNÜMÜ
Bundan tam 25 yıl önce Sırp kâfirler adeta insan avına çıktı ve birkaç gün içinde 8.372 Müslüman Boşnak’ı hunharca katletti, hem de BM’nin “güvenli bölge” ilan ettiği Srebrenitsa’da.
Tarihler 13 Temmuz 1995’i gösterdiğinde Sırp kâfirler “Osmanlı ile hesaplaşma günü” diyerek BM’nin “güvenli bölge” ilan edip koruma altına aldığı Srebrenitsa kapılarına dayandılar. Srebrenitsa’yı koruyan BM’ye bağlı Hollandalı askerler itiraz etmeden kasabanın kapılarını Sırp canilere açtılar. 8.372 Müslümanın tek tek ve topluca katledilişini, canını kurtarmak için çaresizce sağa sola kaçışan kadınları, çocukları, elleri arkadan bağlanarak kurşuna dizilen Müslüman erkeklerin can verişini izlediler.
Kıymetli Müslümanlar!
Srebrenitsa insanlık ayıbıdır! Srebrenitsa ilk başta Müslüman ülkelerin başında duran, hain liderlerin ayıbıdır! Srebrenitsa, kışlalara çakılıp kalan apoletli askerlerin ayıbıdır! Srebrenitsa, gücü yettiği hâlde Bosnalı Müslümanlara yardım etmeyen yöneticilere ve askerlere ses çıkarmayan, hâlâ onları orada tutan İslâm ümmetinin ayıbıdır!
Buradan Bosna’da, Srebrenitsa’da şehit edilen kardeşlerimizi bir kez daha rahmetle anıyoruz. Rabbim şehadetlerini kabul etsin.
Rabbim bir daha böyle acılar, aşağılanmalar yaşanmasına izin vermeyecek, ümmetin koruyucu kalkanı olacak Râşidî Hilâfet Devleti’nin kuruluşunu yakınlaştırsın ve bizlere de onu dünya gözüyle görmeyi nasip etsin.
AYASOFYA’NIN İBADETE AÇILMASI
Danıştay Ayasofya’nın müze olmasını kararlaştıran Bakanlar Kurulu kararını iptal etti. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kararname yayınlayarak Ayasofya’nın Diyanet İşleri Başkanlığına devredildiğini ve ibadete açılacağını bildirdi.
86 yıl sonra gelen bu haberin sevindirici bir durum olduğunu kimse inkâr edemez. Zihni ve kalbi Batılı fikirlerle zehirlenmiş bir takım kesimlerin itirazlarına rağmen Müslümanlar bu habere sevinmiş, özellikle Batılı kâfirler ve onların hayranları üzülmüştür.
Kuşkusuz Ayasofya’nın 24 Temmuz’da tam da Lozan ihanet anlaşmasının imzalandığı bir tarihte Cuma namazıyla birlikte ibadete açılacak olması tarihî bir andır. Lakin birçok soru işareti, çekince ve hakikatlerin de dikkate alınması en az Ayasofya’nın açılması kadar önemlidir.
Bu çekince ve hakikatler şöyledir:
1- Danıştay, Ayasofya’nın cami olarak varlığını sürdürmesine karar vermiş nitekim Cumhurbaşkanı da Ayasofya’nın Diyanet İşleri Başkanlığına devredildiğini açıklamıştır. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ise yaptığı açıklamada Din İşleri Yüksek Kurulundan alınan fetva uyarınca kilise döneminden kalma ikonların korunacağını, teknolojik bir illüzyonla karartma uygulanacağını, bu ikonların namaz saatleri dışında görünür hâle geleceğini ve bu şekilde ziyaretçilere açılacağını bildirdi. Görünen o ki hak ile batılın karıştırılması daha işin en başında henüz Ayasofya açılmadan başlamıştır.
Buradan Diyanet İşleri Başkanına soruyoruz:
Türkiye ve hatta tüm dünyada hangi camide küfür ikonları, resimleri bulunmaktadır. Bize bunun tek bir örneğini gösterebilir misiniz? Bir tarafta Allah’a iftira eden, küfrü ve şirki simgeleyen resimler asılı dururken diğer tarafta “La ilahe illAllah Muhammedun Rasulullah” yazacak, öyle mi? Bu asla kabul edilemez bir durumdur. Dolayısıyla derhal bu yanlıştan dönülmeli; Ayasofya, camili bir müze olarak açılmamalıdır. Bilakis ecdadımızın yaptığı gibi ikonlar kapatılmalı ve öyle ibadete açılmalıdır.
2- Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u fethettiğinde içerisinde zulüm, şirk, fuhşiyat kol geziyordu. Fatih, Ayasofya’yı camiye çevirdiğinde artık bu topraklardan şirkin ve zulmün arındırıldığını, bir daha bu topraklarda barınamayacağını ilan etmiş oldu. Ayasofya fethin sembolüdür, evet ama daha da önemlisi işte bu arınmışlığın sembolüdür.
Bir de bugünün İstanbul’una bakalım…
LGBT’li sapkınların her yıl yürüyüş yaptığı bir İstanbul!
Fuhşiyatın üzerine sindiği, her sokakta, her adımda, her karışta karşımıza çıktığı bir İstanbul!
Batılı kâfirlerden alınan kanunlar ile yönetilen bir İstanbul!
Allah’ın yeryüzündeki hükümdarlığına son verilmiş bir İstanbul!
İstanbul Sözleşmesiyle ekinin ve neslin kirletildiği bir İstanbul!
Evet, böyle bir İstanbul’a Ayasofya ne kadar yakışır? Şayet aslına rücu ettirilecekse bu saydığımız necis unsurların da temizlenmesi gerekmez mi?
3- Ayasofya hak ile batılın savaşında hak taraftarlarının zaferinin nişanesidir. Hak geldiğinde batıl zail olur! Peki, gerçekten öyle mi? Gerçekten batıl zail oldu mu? Tıpkı diğer camiler gibi Ayasofya’nın minberinden Cuma hutbesinde demokrasinin, cumhuriyetin faziletleri anlatılmaya devam mı edilecek? Demokrasi yeryüzünde Allah’ın değil beşerin sözünün geçtiği, kanun koyma yetkisinin Allah’tan alınıp aciz, eksik, sınırlı olan beşere verildiği bir nizamken nasıl olur da Ayasofya’nın minberinden onun faziletleri anlatılır. Hak ile batılın karıştırılması kadar büyük bir zulüm olabilir mi?
4- Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı “Ulusa Sesleniş” konuşmasında Ayasofya’nın Müslümanlar nezdindeki öneminden bahsedip şöyle dedi: “Ayasofya’nın dirilişi Mescid-i Aksa’nın özgürlüğüne kavuşmasının habercisidir. Ayasofya’nın dirilişi dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların fetret devrinden çıkış iradesinin ayak sesidir. Ayasofya’nın dirilişi, tüm mazlumların, mağdurların, ezilmişlerin, sömürülmüşlerin umut ateşinin yeniden alevlenmesidir.”
Kıymetli Müslümanlar!
Kuşkusuz bu söylemler Cumhurbaşkanı’nın ağzından ilk defa çıkmıyor. Nitekim 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden galip ayrıldıktan sonra yaptığı balkon konuşmalarında da benzer cümleler kurmuş; “Bugün büyük Türkiye, öncü Türkiye kazanmıştır. Sadece Türkiye değil, Kabil, Beyrut, Şam, Halep, Üsküp, Ramallah, Eriha, Gazze ve Kudüs kazanmıştır.” demişti. Ancak aradan 6 yıl geçmiş olmasına rağmen adları anılan bu şehirlerin, sefalet, zulüm, kan ve gözyaşından başka hiçbir şey kazanmadığı ortadadır. Yaşadığımız bu zaman, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hamaset dolu ama içi boş söylemlerini defalarca test etti ve hiçbirinin gerçekleşmediğini tarih sayfalarına işledi. Biliyoruz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’ye rağmen tek bir adım dahi atamaz! Kendisinin özgür iradesi olmadığından Mescid-i Aksa’yı da özgürlüğüne kavuşturamaz. Zira 31 Mart seçimlerinden önce Ayasofya’nın açılması talebiyle ilgili olarak “Bunlar dünyayı tanımıyorlar. Muhataplarını bilmiyorlar. Ben bir siyasi lider olarak bu oyuna gelecek kadar istikametimi kaybetmedim” diyen Cumhurbaşkanının bizzat kendisidir.
Dolayısıyla biz Cumhurbaşkanının hangi saikle Ayasofya’yı açma kararı aldığını çok iyi biliyoruz. Tüm bunlara rağmen bir an olsun gözlerimizi kapatıp Cumhurbaşkanının doğru söylediğine inanmak istiyoruz. Ayasofya’nın açılmasıyla Mescid-i Aksa’nın özgürlüğüne nasıl kavuşacağını, Müslümanların fetret döneminden nasıl çıkacağını merak ediyoruz. Çünkü bunlar bağımsız, ideolojik, büyük bir devletin varlığıyla mümkündür. Ayrıca tüm Batı dünyasını karşısına alacak bir cesarete sahip olmayı gerektirir. Oysa Türkiye’nin ekonomisi bir yıl turist gelmeyince yerin dibine geçecek kadar bozuk ve temelsizdir. Lider kadrosu ise halkına değil de ABD’ye veyahut İngiltere’ye sırtını dayayarak iktidarda kalabileceklerini düşünecek kadar basiretsizdir.
Bir kez olsun, sadece bir kez sözünüzü yerine getirmek için samimi bir gayret gösterin. %99’u Müslüman olan halkınızı arkanıza alın. Hilâfet’in de aslına rücu ettirildiğini, yeniden kurulduğunu ilan edin. Tüm dünya Müslümanlarını Hilâfet çatısı altında birleşmeye davet edin. İşte o zaman Mescid-i Aksa’nın özgürleşmesi için bir adım atmış olursunuz. İşte o zaman mazlum ve mustazaf dünya Müslümanları için bir umut ışığı yakmış olursunuz. Aksi hâlde Mescid-i Aksa için sarf ettiğiniz her cümle sadece laf-ı güzaf olacaktır.
5-Son olarak buradan kalbi İslâm ile atan, Hilâfet özlemini tüm benliğinde hisseden Müslüman kardeşlerimize sesleniyoruz. Hilâfet, elbet geri gelecektir. Bu hakikat, Kur’an ve Sünnet ile sabittir. Allah’ın Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
ثُمَّ تَكُونُ خِلافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ
“… sonra yeniden nübüvvet metodu üzere (Râşidî) Hilâfet olacaktır!”
İşte o zaman İslâm ümmeti küstah Trump’a haddini bildirecek, Müslümanlara uzanan elleri kıracak, ümmetin onurunu, şerefini kendi onuru ve şerefi bilecek bir halifeye Allah’ın izniyle kavuşacaktır. Bu Allah için hiç de zor değildir!
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
14 Temmuz 2020
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!