HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

AYM'ye Rağmen Hukuksuzluklar Devam Ediyor

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu tarafından her hafta Salı günleri saat 20’de düzenlenen değerlendirme toplantısında Başkan Mahmut Kar, gündemin önemli konularına değindi.

AYM’YE RAĞMEN HUKUKSUZLUK DEVAM EDİYOR

Bu hafta da yine toplantımıza kardeşlerimize yönelik yürütülen hukuksuz yargılamalar ile başlıyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin Hizb-ut Tahrir yargılamaları hakkında verdiği 7 ayrı hak ihlali kararına rağmen hukuksuzluklar devam ediyor maalesef. Malum, Hizb-ut Tahrir’e yönelik yargı zulmü yeni bir şey değil, 1960lı yıllardan beri Hizb-ut Tahrir’e yönelik düşmanca bir tavır ile yargılamalar yapıldı. Yüzlerce kişi haksız yere mahkûm edildi ve yıllarca cezaevinde mahpus kaldılar. Bir dönem laik kesim Hizb-ut Tahrir’e düşman kesildi, başka bir dönem darbeciler askeri mahkemelerde yargıladılar. Sonra Gülen grubunun yargı ve emniyetteki adamları Hizb-ut Tahrir’e karşı bilendiler. İftira attılar, kumpas kurdular, uydurma deliller ile hukuk dışı yargılamalar yaptılar ve içtihatlar çıkardılar.

Ama bitmedi, 15 Temmuz’dan sonra bile Yargıtay 16. Ceza Dairesi, bir çöp tenekesi devirmemiş, tek bir kişiyi bile incitmemiş kardeşlerimize terör örgütü üyeliğinden ceza yağdırdı. Neyse ki ilk kez Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 19.07.2018 tarihinde oy çokluğu ile Hizb-ut Tahrir hakkında yasa ve kanunlara göre bir hak ihlali kararı verdi. Anayasa Mahkemesi bu genel kurul kararının peşinden 6 ayrı hak ihlali kararı daha verdi. Açıkça “Hizb-ut Tahrir, terör örgütü kapsamında değerlendirilemez ve üyelerine bu kapsamda ceza verilemez” dedi AYM…

Ama buna rağmen yerel mahkemelerden bazıları Hizb-ut Tahrir üyesi kardeşlerimizi tahliye etmediler. Mesela Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi şimdi isimlerini sayacağım kardeşlerimiz hakkında yeniden yargılama ve hala tahliye kararı vermiyor. Bekir Kurtuluş, Nihat Kurtaran, İsmail Özcan, İbrahim Er, Mehmet Sena Erat ve Nurettin Kurtuluş Göksugüzel… Bu kardeşlerimizden bazıları aylardır, bazıları yıllardır haksız yere cezaevindeler.

Konya 4. Ağır Ceza Mahkemesi Murat Savaş, Hacı Ahmet Savaş ve Ali Rıza Türkdemir hakkında yine İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi de Ömer Gök kardeşimiz hakkında yeniden yargılama ve tahliye kararları vermiyor. Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararlarına rağmen, Türkiye kamuoyunda bu zulme karşı verilen haklı tepkilere rağmen yasa ve kanunları çiğneyerek hukuksuzluğa devam ediyorlar.

Bu da yetmedi, Antalya 2. Sulh Ceza Hâkimliği geçtiğimiz günlerde gözaltına alınan 14 Hizb-ut Tahrir mensubu kardeşimizden 11’i hakkında tutuklama kararı vererek açıkça Hizb-ut Tahrir’e yönelik yargı zulmünü devam ettirdi. Hem de hiçbir hukuki gerekçe göstermeden keyfi bir şekilde bunu yaptı. Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum; bu süreçte yürütülen bu hukuk dışı yargılamalara, tutuklamalara tepki veren tüm kesimlere teşekkür ediyoruz. Duyarlılık gösteren tüm herkesten Allah razı olsun diyoruz. Biz kardeşlerimize yönelik bu düşmanca tavır, bu hukuk dışı uygulama son buluncaya kadar “yargı zulmü devam ediyor” diyeceğiz. Hem de Anayasa Mahkemesi’ne rağmen hukuksuzluk devam ediyor diyeceğiz. Bu hukuksuzluk karşısında tüm çevrelerin duyarlı olması için gayret göstereceğiz. Umuyoruz ve inanıyoruz ki çok yakında kardeşlerimiz serbest kalacaklar. Zindanda geçirdikleri günler kardeşlerimizin ecrini artıracak, ama yetkililerin zulmü ve düşmanlığı da onların azabını artıracak, buna gönülden inanıyoruz.

DÖVİZİN ARTIŞINI ÖNLEYEMİYORLAR Kİ NERDE KALDI EKONOMİYİ DÜZELTECEKLER

Geçtiğimiz hafta Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, önümüzdeki 3 yılı kapsayacak Yeni Ekonomi Programı’nı açıkladı. Açıklanan programın 3 ana temasının olduğunu söyledi. Peki, nedir bunlar? “Yeni Dengelenme”, “Yeni Normal” ve “Yeni Ekonomi” Paketleri açıklandı açıklanmasına da; artık hiç kimsenin açıklanan bu paketler ile bir şeylerin değişeceğine inancı kalmadı. Çünkü bundan önce de benzer paketler açıklanmıştı ama hiçbirinin ekonomiye olumlu bir tesiri olmamıştı. Örneğin, 10 Nisan 2019’da Berat Albayrak “Yeni Ekonomi Programı” adı altında benzer konuları başlıklar halinde güya müjde olarak duyurmuştu. Bunun da öncekilerden hiçbir farkı yok, hatta paketin “yeni” olması da buna dâhil…

Açıkladıkları her pakete “yeni” kelimesini eklemeyi hiç ama hiç unutmadılar. Tek istikrarlı oldukları şeyleri bu… Hayır, sanki pakete yeni deyince her şey düzelecek zannediyorlar. Bu şekilde hep halkın algıları ile oynuyorlar, yoksa açıklanan paketin yeni olması sorunları çözecek, krizi bitirecek olması anlamına gelmiyor. Bunların yaptığı umut satmaktan başka bir şey değil. Çünkü gelinen noktada ekonomik problemler artık devletin öyle tali müdahalesiyle çözülebilecek cinsten sorunlar değil. Daha dövizin kur artışını önleyemiyorlar ki nerde kaldı ekonomiyi düzeltecekler. Her yıl yeni paketler açıklanmasına ve tedbirler alınmasına rağmen dövizdeki artış önlenemiyor, Türk lirası sürekli döviz karşısında eriyor. Çünkü devletin bunu önleyebilecek ekonomik bir gücü yok. Açıklamalar ve yeni paketler ile süre kazanmaya çalışıyorlar.

Hatırlayın dövizdeki artış için geçen ay ne demişti Berat Albayrak; “Dolarla mı maaş alıyorsunuz” demişti, değil mi? Şimdi çıtayı daha da yukarı çıkardı “Kurda ki artışı önemsemiyorum, takip etmiyorum” dedi. Sen takip etmeyince döviz kuru yükselmiyor mu Bakan bey? Sen ilgilenmeyince, önemsemeyince dövizdeki kur artışı sebebiyle elektrik, doğalgaz, akaryakıt ve bilumum ihtiyaçlara zam gelmiyor mu?

Kıymetli Müslümanlar!

Bu resmen halk ile alay etmektir. Bu adam oturduğu yerin, aldığı maaşın hakkını veriyor mu şimdi? Halk geçim sıkıntısı yaşarken, tüm ihtiyaç maddelerine her ay peş peşe zam gelirken yöneticilerin bu pervasızlığı, bu pişkinliği nereden ileri geliyor. Bunlar halktan topladıkları vergileri borç öderken bile doğru bir politika ile kullanmayı bilmiyorlar, Türk Lirası vergi topluyorlar, dolar olarak dışarıya kamu borcunu ödüyorlar. Dolardaki yükseliş her yeni gün Türkiye’nin borcunu daha da artırıyor, ama ne hikmetse Bakan Bey döviz kurlarını takip etmiyor. Sadece sorun bakanda değil ki; daha dün TÜİK, Eylül ayı enflasyonunu % 11,75 olarak açıkladı. Aynı TÜİK birkaç gün öncesine kadar, elektrik için yıllık % 32, doğalgaz için ise yıllık % 35 zam yapıldığını duyurmuştu. Bu nasıl bir çelişki, bu nasıl bir aldatma. Yıllık enflasyonu % 11, % 12 olarak açıklıyorsun, ama elektrik ve doğalgaz zam oranları % 32, % 35’lerde… Enflasyon düşükse niye elektriğe zam yapılıyor, elektrik ve doğalgaza döviz kur artışı sebebiyle zam yapılıyorsa; Bakan bey kur artışı önemli değil diyor, neden zam yapıyorsunuz?

Gıda ve tüm tüketim ürünlerindeki artışları da hesap ettiğinizde enflasyonun en iyimser rakamlar ile % 35-40 olarak belirlenmesi lazım. Ama yöneticiler yalan söylüyorlar… Buradan yetkililere sesleniyoruz. Çıkın ve insanlara ekonominin iyi olmadığını açıkça itiraf edin. Ne kadar rakamlarla oynayarak göz boyasanız halk kendi ekonomisini iyi biliyor. Yıllarca dışardan faizli borç alarak süre kazanmaya çalıştınız, ama bu krizi çözmek yerine daha da derinleştirdi. Dışardan kaynak bulamayınca bu kez de içerden kaynak oluşturma yoluna gittiniz. Tabii, yine faizi baş tacı yaparak. Banka ve Finans kurumlarını ayakta tutmak için her şeyi yaptınız, halka ellerindeki paraları “faizli” bir şekilde bankalara yatırma çağrısında bulundunuz. Bunun için onlardan vergi almayacağınızı bile söylediniz. Düşünebiliyor musunuz: devlet vergi indirimi yapıyor! Amaç milletin parasını bankalarda toplamak, sonra büyük şirketlere kredi olarak dağıtmak. Her şeyden önce devlet yetkililerine şunu sormak lazım. Allah’ın haram kıldığı faizi daha ne zamana kadar Müslümanlara bir çıkış yolu olarak sunacaksınız? Müslümanların hem dünyalarını hem de ahiretlerini bir avuç zenginin menfaati için heder ettiğinizin farkında mısınız? Ayrıca zenginlere vergi indirimi yapıp, oluşan kaynak açığını da fakir halka zam, vergi ve ceza kesmek yoluyla kapatmaya çalışmak, halka zulmetmekten başka bir şey değildir. Yapmanız gereken tek şey serveti zenginlere, borcu ise fakirlere yükleyen bu köhne kapitalist iktisat sistemini terk etmektir. Tek çıkış yolu İslam ve onun iktisat sistemidir. Gelin bu çağrıya artık kulak verin…

SAĞLIK BAKANI’NIN AÇIKLAMALARI

Hükumet pandemi ile mücadelede her gün yeni şeyleri uygulamaya koyuyor. Zaten biliyorsunuz pandemi ile mücadele kriterlerinde hiçbir şekilde bilimsellik vs. arandığı yok. Kafe ve restoranlarda millet burun buruna maskesiz oturabiliyor ama özel arabasında vatandaş maskesiz seyahat ederse ceza yiyor. Çelişkiler ve tezatlıklarla dolu bu süreçte bir şeyi daha yeni öğrendik. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca 30 Eylül Çarşamba günü bir basın açıklaması yaptı. Koca, 29 Temmuz'dan bu yana açıklanan günlük COVID-19 verilerinde test sonucu pozitif çıkan herkesi değil, sadece hastalık belirtisi gösteren kişileri tablodaki sayılara eklediklerini söyledi. Yani tablolarda 29 Temmuz tarihine kadar "vaka sayısı" olarak ifade edilen veri, 29 Temmuz tarihinden sonra "hasta sayısı" olarak ifade edilmiş. Ne demek bu, kişinin testi pozitif çıkmış olsa bile semptom yoksa hasta kabul edilmiyor, dolayısıyla da tabloda veri olarak bir değer ifade etmiyor. Böyle olunca ne oluyor, vaka oranları düşük gözüküyor. Her gün ekranlara yansıyan turkuaz renkli o tabloda 29 Temmuz’dan itibaren vaka sayısı bölümünün yerini sessiz sedasız hasta sayısı almış. Yani bilinçli bir şekilde vaka sayıları düşük tutulmuş.

Neden peki? Sağlık Bakanlığı bunu yaparken kimi düşündü, vatandaşı mı, yoksa turizmcileri mi düşündü? Hükumet bu hileli yollara neden başvurdu? Gerekli ve mantıklı tedbirleri almayan hükumet, vaka sayılarında artış olunca tablo ile neden oynadı?

Kıymetli izleyiciler!

Maalesef pandemi ile mücadele konusunda iktidar sağlıklı ve mantıklı bir süreç yürütemedi. Bilim Kurulunun arkasına sığınarak belirli bir zaman yasaklar koydu, cezalar kesti. Yaz gelince sıcaklar artınca ekonomiyi rahatlatmak için aslında hiçbir mantığı olmayan önlemleri gevşetti. Vaka sayılarında ve ölüm oranlarında artışlar başlayınca yani mızrak çuvala sığmayınca Sağlık Bakanı gerçeği itiraf etti. Hastanelerde boş yer olduğu söylendi ama yoğun bakıma ihtiyacı olan hastalar ya acil servis koridorlarında ya da hastane dışında otomobillerin içinde yatakların boşalmasını bekledi. AK Parti iktidarı, pandemi sürecini özel sektörü incitmeden atlatmaya çalıştı. Turizmcilerin yüzünü güldürmek için kapıları sonuna kadar açtı, pembe bir tablo çizerek turistleri ürkütmemeye çalıştı. Bunun için de Ankara’dan 3 kat daha fazla nüfusa sahip olan İstanbul’da vaka sayıları Ankara’ya göre kat kat az gösterildi. Böyle olunca da halk tabloda açıklanan verilere artık itibar etmemeye başladı. Nasıl inansınlar ki, en üstünden en altına yöneticilerin hepsi yalan söylüyor. Yalanın bini bir para…  

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu konu hakkında bakınız ne buyuruyor: “Bizi aldatan bizden değildir”. Bu söze rağmen halka yalan söylemek, aldatmak ne kötü bir adettir, hem de geçici dünya menfaati ve kimseye kalmayacak kıytırık bir makam için. Tıpkı TÜİK’in kalem oyunları ve hokkabazlıkla enflasyonu düşük hesaplaması gibi… İşte kapitalist sistem bu! Halkın menfaat ve maslahatını değil kapitalistlerin çıkarlarını düşünüyor. Bunun için halkına yalan söylemeyi mübah görüyor, onu aldatmayı, sağlığı ile oynamayı kendisine bir hak olarak görüyor. Ne diyelim, Allah bizlere sadık yöneticiler nasip eylesin, sözünün eri ve işinin ehli yöneticiler nasip eylesin.

KRİZ VE KAOS İÇİNDE OLAN İSLAM DEĞİL, MACRON’UN TEMSİL ETTİĞİ BATI’DIR

Sömürgeci Fransa’nın küstah Cumhurbaşkanı Macron, geçtiğimiz günlerde bir ulusa sesleniş konuşması yaptı. Konuşmasında İslam’ın sadece Fransa’da değil tüm dünyada kriz içinde olduğunu söyledi. Bunu da sözde İslam’ın katılığına ve sertliğine dayandırdı. Ancak Macron’un bu yalanının arkasındaki gerçek, yani asıl karın ağrısı yaptığı açıklamanın satır aralarında ortaya çıktı. Zira Macron, konuşmasının içinde Fransa’daki Müslümanların İslam’ın yasalarını Fransa’nın yasalarından üstün görmesini büyük bir sorun olarak gösterdi. Ve bu sorunu çözmek için aralık ayında “laikliği güçlendirmeye yönelik yasa tasarısı” çıkararak Fransa'da büyüyen “İslami radikalizmin” hedef alınacağını itiraf etti.

Kıymetli Müslümanlar!

Dünyaya baktığımızda açıkça görebiliyoruz ki, kriz ve kaos içinde olan İslam değil, Macron’un bizzat temsil ettiği Batı’dır. Kriz ve kargaşa içinde olan Fransa’dır. Kriz içinde olan Fransa menşeili laikliktir, demokrasidir, yani küfür sistemidir. Macron bu gerçeği gizlemek için sömürgecilerin klasik taktiğini kullanarak kendi krizlerini İslam’a ve Müslümanlara mal etmeye çalışıyor. Ey Küstah Macron! Biz Senin kuyruk acının ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Zira sen ve senin gibilerin inandığı sapkın din, taşıdığınız kapitalist ideoloji, İslam’ın gücü karşısında her zaman ezilmiştir. Bugün İslam’ın bir devleti olmadığı için sen ve senin gibiler serbestçe konuşabiliyorlar. Maalesef Müslümanların sığınacakları bir devletleri olmadığı için Avrupa’da yaşamaya mahkûm ediliyorlar. Şunu iyi bil ki, Raşidi Hilafet kurulduğunda Müslümanları size kölelikten kurtaracağız. Ve emin ol ki yarım kalmış seferler başlayacak, İslam’ın ayak sesleri ta Paris sokaklarından duyulacak Allah’ın izniyle

Kriz arıyorsan, zulüm arıyorsan, barbarlık ve terörizm arıyorsan önce kendi tarihine bak. Zira Fransız İhtilali'nde cumhuriyet düşmanı diye milyonlarca vatandaşınızı siz katlettiniz! Çocukları atların ayakları altında acımadan siz ezdiniz! Vahşetinizden kaçanlar ise iftira attığınız İslam’ın devleti olan Osmanlıya sığındılar. Hatta Fransız kral 1. Fransuva; kendisini ve ülkesini esaretten kurtarması için İslam’ın merhametine sığınıp Osmanlı Hilafetinden yardım istedi. Osmanlı size yardım etti ancak buna rağmen nankör olmaya devam ettiniz.

Ey Yalancı Macron! Cezayir’de 1 milyondan fazla Müslümanı siz öldürdünüz. 5 asırdır sömürdüğünüz Afrika’da 2 milyon insanı siz katlettiniz. Milyonlarcasını köleleştirdiniz. İnsanlık tarihinin en büyük soykırımlarından biri kabul edilen Ruanda’nın arkasında sizin kirli ideolojiniz ve kanlı elleriniz var. Bugün dünyada yaşanan tüm krizlerin sebebi sizin sömürgeci kapitalist ideolojiniz değil mi? İslam ise sizin her türlü saldırı ve karalamalarınıza rağmen insanlığın tek umududur, onun için dünyanın her yerinde dalga dalga yayılmaya devam ediyor. Son olarak buradan Türkiye’nin ve İslam beldelerinin yöneticilerine sesleniyoruz. Ey yöneticiler, konuştuğunuzda mangalda kül bırakmayan bre kahramanlar! Bu nankör ve hadsiz Macron’a haddini kim bildirecek? Kim, Kanuni gibi bir mektupla ona hak ettiği cevabı verecek? Kim dün Abdulhamid’in yaptığını bugün Charli Hebdo isimli alçak dergiye karşı yapacak?

Peygamberimize hakaret edildi sustunuz, İslam’a hakaret edildi sustunuz. Ne zamana kadar kâfirlerin tahakkümü altında yaşamaya devam edeceksiniz. Ne zaman içi boş kınama açıklamalarını bırakıp adam gibi harekete geçeceksiniz. Bu suskunluk ve ihanetiniz sebebiyle yarın Allah’ın huzurunda konuşacak sözünüz de olmayacak. Siz kendinizi ne zannediyorsunuz! İslam’ın size değil sizin İslam’a ihtiyacınız var. Siz olmadan da Allah İslam’ı koruyup yüceltmeye muktedirdir. Siz olsanız ne, olmasanız ne; kâfirler ve zalimler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır. İşte o gün insanlık; içine düştüğü her türlü krizden kurtulup İslam’ın nuruyla aydınlanacaktır.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.