HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Bitmeyen Kısır Tartışma, Laiklik

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Üyesi Sayın Muhammed Emin Yıldırım gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. - CUMHURBAŞKANI İŞÇİLER İLE BİR ARAYA GELDİ - FAHİŞ FİYATLAR İLE MÜCADELEDE HÜKUMETİN PLANI - BİTMEYEN KISIR TARTIŞMA, LAİKLİK - DAHA ADİL BİR DÜNYA SADECE HİLAFET İLE MÜMKÜNDÜR

                                                        Haftalık Değerlendirme Toplantısı


CUMHURBAŞKANI İŞÇİLER İLE BİR ARAYA GELDİ SORUNLAR ÇÖZÜLDÜ MÜ?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta salı günü Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde Türk-İş'e bağlı üye işçiler ile bir araya geldi. Erdoğan Türkiye ekonomisinin her geçen yıl daha da büyüdüğünü söyledi, işçinin, çalışanın emeğine değer verdiklerini bu konuda fedakarlık yaptıklarını söyledi ve 2023 hedeflerinden bahsetti.
Öncelikle bu söylemlerin asla samimi olmadığının altını çizmek istiyorum. Hangi emek, hangi fedakârlıktan bahsediliyor? Ne eski dönemde ne de yeni dönemde çalışanların hakkı hiçbir zaman korunmamış ve gözetilmemiştir. Hakkı korunan ve gözetilenler hep sermayedarlar ve para babaları oldu. Çalışanlara yapılan zam oranları her zaman enflasyon rakamlarının altında kaldı. Kaldı ki devletin açıkladığı enflasyon oranları hiçbir zaman gerçekçi olmadı. 


AK Parti iktidarı tıpkı önceki iktidarlar gibi uyguladığı ekonomik politikalarla işçiyi, memuru ve toplumun büyük bir kesimini açlığa ve sefalete mahkûm etti. İtibardan tasarruf olunmaz anlayışıyla bütçe imkânlarını ve kamu kaynaklarını çarçur etti. Ülkenin sermayesini bir avuç kapitalist şirkete peşkeş çekti. Şimdi de kalkıp fedakârlık yaptıklarını ve bütçe imkanlarını hep çalışanlardan yana kullandıklarını söylüyorlar.


Ak Parti iktidara geldiği günden bugüne milli gelirin yaklaşık 11 kat arttığını iddia ediyor. Peki bu iddia doğru mu? Evet matematik hesap açısından doğru.  Ama Milli Gelirin artması halkın, garibanın, yoksulun refah seviyesinin yükselmesi demek değil ki. Bilakis bir avuç finans ve sermaye sahiplerinin daha da zenginleşmesi ve servetlerini daha çok artırması demek. Zira asıl mesele milli geliri artırmak değil, üretilen mal ve hizmetlerin topluma adil bir şekilde dağıtılma meselesidir.   
Ayrıca asgari ücretin 16 kat arttığını söylüyorlar. Türkiye’de refah seviyesinin yükseldiğine dair örnekler veriyorlar. 


Oysa Asgari ücretin 16 kat kat artması demek refah seviyesinin yükselmesi demek değildir. Mesela; 2003’te yıllık net asgari ücretle yaklaşık 14,4 çeyrek altın alınabiliyormuş. Şu anda ise bir asgari ücretle yaklaşık 3,5 çeyrek altın alınabilmekte. Yani asgari ücret artmış olabilir fakat asgari ücretlinin alım gücü her geçen gün daha da düştü düşmeye devam ediyor.
Yine aynı şekilde Türk-İş'in yaptığı Ağustos 2021 açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasına göre, dört kişilik ailenin açlık sınırı 2 bin 927 TL, yoksulluk sınırı ise 9 bin 533 TL oldu. Açlık sınırı şu an asgari ücretin üzerine çıkmış vaziyette.  Özellikle gıda fiyatlarında ve genel olarak temel mal ve hizmet ürünlerindeki fiyat artışı, ayakta durmakta zorlanan gariban halkın belini iyice büktü. 


Kıymetli Müslümanlar; Şu an yaşanan ekonomik krizin birkaç nedeni var.
Birincisi: Müslüman halk üzerine tatbik edilen Kapitalist iktisadi sistemdir. İşte bu sistem açlığın, sefaletin, yoksulluğun ve işsizliğin yegâne kaynağıdır. Çünkü bu sistem devamlı kriz üreten bir sistemdir. Çünkü bu sistem ülke kaynak ve sermayesini bir avuç kapitalist zümreye peşkeş çeken sistemdir. Çünkü bu sistem toplumun büyük bir çoğunluğunu açlığa ve sefalete mahkûm eden bir sistemdir.
Bir diğeri ise; yöneticilerin iş bilmezliği ve beceriksizliğidir. Ekonomik alandaki başarısızlıklarıdır. Her ne zaman toplum ekonomik bir krizle karşı karşıya kalsa hemen kendi beceriksizliklerinin üstünü örtmek için ya faiz lobisini gündeme getirirler ya dış güçler derler ya da faturayı üreticiye tüccara keserler. Tıpkı son dönemde zirve yapan gıda fiyatlarındaki fahiş fiyat artışının sorumluluğunu kendilerine değil, büyük baronlara değil üreticilere yüklemeleri gibi… 


Kıymetli Müslümanlar;  
Hem AK Parti hem de muhalefet bu konuda kendi siyasetini yapıyor.  AK Parti 2023 seçimlerine giderken ekonomiyi az da olsa toparlamak istiyor. Elbette ki bunu halkın refah seviyesini yükseltmek, fakirliğe ve yoksulluğa çözüm bulmak için yapmıyor. Bilakis hem kapitalist sistemin bekası hem de kendi iktidarını korumak uğruna yapıyor. Muhalefet ise bu ekonomik krizden rant elde etmek ve mevcut iktidarı köşeye sıkıştırmak için durumu istismar ediyor.
Dolayısıyla hem iktidar hem de muhalefet için halkın fakir ve yoksul olması, çok da umurlarında değil. Çünkü bunların karınları tok. Zaten tok açın halinden anlamaz. Bunların tuzu da kuru. Toplum açlık ve sefaletle mücadele ederken bu yöneticiler huzur hakkı adı altında astronomik düzeyde maaş alıyorlar. Halktan alınan haksız zalimane vergiler üzerinden sefa sürüyorlar.

Bu sebeple kıymetli Müslümanlar! iktidarların ve yüzlerin değişmesi sakın sizi aldatmasın. Kapitalist sistem devam ettiği sürece sosyal çalkantılar, toplumsal olaylar ve iktisadi krizler de bitmeyecek, devam edecektir.


FAHİŞ FİYATLAR İLE MÜCADELEDE HÜKUMETİN PLANI
Biliyorsunuz yaz ayları kış aylarına nazaran sebze, meyve ve diğer hububat fiyatlarının nispeten daha uygun olduğu dönemdir. Ancak bu sene yaz boyunca bu ürünlerin fiyatlarında fahiş yükselmeler oldu. Gerek artan maliyetler gerekse enflasyondan kaynaklı sıkı para politikaları yüzünden halkın alım gücünün zayıfladığı ve ekonomik sıkıntıların daha da arttığı bir süreç yaşıyoruz. 
Bundan dolayı da gerek küçük esnaf, gerekse zincir marketler, dövizle alınan ithal ürünleri halkın sofrasına taşırken belirli bir fiyat ile satışını yapıyorlar. Bu döngüde elbette dürüst bir şekilde ticaretini icra eden insanlar da olduğu gibi ''fırsatçı'' diye tabir edilen insanlar olacaktır, vardır. Hatırlarsanız devlet, geçen yıl tanzim satış büroları açarak esnafı karşısına almış, yönetimin sırtındaki bu kamburu doğrultmaya çalışmış ve başarısız olmuştu. Bu yıl ne yapıyor; faizle mücadele etmek yerine, finans sektörünün sırtını sıvazlıyor, reel sektörü görmezden geliyor, sıkıntılarını hafifletmek yerine düşük kredili faizlerle küçük işletmeleri faiz batağına çekip ülke ekonomisini daha da bilinmez bir krize sürüklüyor. 


Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekonomik krizin sorumluları kendileri değilmiş gibi, bu yılda yine esnaf ve tüccarları hedefe koydu. Erdoğan piyasada ürün fiyatları ile ilgili fahiş bir durum varsa, böyle bir adaletsizlik, zulüm varsa bir su-istimal varsa bunun sorumlusu olan bakanlıkların ve bakanların meseleyi yakın takibe alarak zulmün önüne geçeceklerini söylüyor.
Bu sözlerin hemen ardından Diyanet İşleri Başkanlığı da bu meseleyi Cuma hutbesinin konusu yaptı. Cuma günü Türkiye’nin bütün camilerinde ''Allaha ve ahiret gününe inanan bir mümin fahiş fiyatlarla insanları mağdur etmez. Alışverişte fiyatları kızdırmaz.'' Denilerek politik söyleme uygun bir hutbe irad edildi.
 Kıymetli Müslümanlar. Değerli Basın mensupları 
Asıl zulüm nedir biiliyor musunuz? Asıl zulüm haktan ve doğrudan yana değil, batıldan yana olmak ve küfür ile hükmetmektir. Asıl zulüm hakkı ve halkı düşünmemektir. Başımızdaki yöneticiler bu halka zulmettiler! Ekonomilerini 'faiz' esası üzerine kurarak zulmettiler! Kapitalist iktisadi siyaseti tatbik ederek zulmettiler! Ülke servetlerini batılı şirketlere, kodamanlara, faiz lobilerine teslim ederek zulmettiler. Yani fakir fukaraya, müslüman halka, sizlere bizlere zulmettiler!
Diyanet işleri Başkanlığı doğru bir şey yapmak istiyorsa önce yöneticilerin yaptığı bu zulümden bahsetmelidir. İslam dışı küfür nizamı ile yöneten bu yöneticilerin zulmünden bahsetmeli, faizli sistemi bu ümmete tatbik eden, banka ve finans kurumlarını koruyan düzenin zulmünden bahsetmeli, müslümanların sırtından geçinen yöneticilerin ve alimlerin gerçek sorumluluklarından bahsetmeli...


Kıymetli Müslümanlar!
Ürün fiyatlarında fahiş artışların sebebi ekonomik krizleri iyi yönetemeyen, halkın cebinden alarak ayakta durmayı adet edinen yönetimlerin kendileridir. Sorun bu ekonomik sistem ve onu uygulayan yöneticilerdir. Yöneticiler bu sorunları gidermek adına gerçekte 'fahiş fiyatlı ürün satıyorlar' diye suçladıkları esnafın sırtından geçinmektedirler. Bunun adı vergidir! Emin olun esnafın sırtına yükledikleri bu vergilerden vazgeçip yerel kaynakları halkın faydasına işletmeye başladıkları an bahsi edilen bu fahiş fiyatların düştüğünü göreceksiniz...
Her ay asgari ücretle çalışan işçinin maaşından kesilen 750 TL vergiden, her sene bir önceki yıla göre %25 artan kurumlar vergisinden, motorlu taşıtlardan alınan %50 ye varan Özel Tüketim Vergisinden, esnafın yaptığı helal ticarette her bir ürün için konulan %18 KDV’den ve daha burada sayamayacağımız onlarca vergiden vazgeçilse fahiş fiyatların aşağı çekildiğini göreceksiniz! Piyasanın nasıl bir dengeye oturacağını göreceksiniz. Şunu açıklıkla ifade edelim ki; Fahiş fiyat artışlarını polis gücü ile değil, ekonomik sistemi değiştirerek engellersiniz!


Esnafa gidip 'bunu kaça aldın' diye sormak yerine bu ürün için devlet sizden ne kadar vergi aldı diye sormalısınız! Fahiş fiyatın sorumlusu olarak fiyat etiketlerini görmek meselenin üstünü örtmek ve sulandırmaktır. Gerçek çözüm ise; Bu kapitalist faizli sistem yerine İslam’ın iktisat sistemini uygulayacak Raşid-i Hilafet Devleti'nin kurulmasıyla gerçekleşecektir. 


BİTMEYEN KISIR LAİKLİK TARTIŞMALARI
Yargıtay’ın yeni binasının açılışında Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın yaptığı dua sonrası Türkiye’de yeni bir laiklik tartışması başladı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli konu ile ilgili bir açıklamada bulundu ve laiklik tartışmalarının zalim mihraklar tarafından çıkartıldığı, on yıllardır benzer tartışmalarla enerjilerin tüketildiğini ve kutuplaşmaların oluşturulduğunu belirtti. Bahçeli sonra da “Bilinmelidir ki ne dinimize laf söyletiriz ne de Cumhuriyetin laiklik sütununu kırdırırız. İslam hoşgörü dinidir.” Dedi. 


Kıymetli Müslümanlar, Sayın Basın Mensupları!
Devlet Bahçeli’nin yaptığı bu açıklama gerçekten korkunç bir cehalet izi taşımaktadır ve tam bir çelişki yumağıdır. 
Laiklik dediğiniz şey nedir sizin Allah aşkına? 
Aydınlanma felsefesine hiç değinmeden, bu terimin Kilise’nin akıl dışı uygulamalarına bir tepki olarak ortaya çıktığı vakıaya vurgu yapmadan laikliği sadece Türki Dil Kurumu’nda geçtiği şekilde tarif edecek olursak; devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması şeklinde tarif etmiş oluruz. Buna laisizm denir.  
Din dediğiniz şey bu ülkede İslam’dır. İslam ile devlet arasındaki bağlantıyı kopartırsanız İslam’ın devlet otoritesine bağımlı hükümlerini de kaldırmış olursunuz. Mesela katile kısas uygulaması gibi had ve cezalar laiklikle birlikte yürürlükten kaldırılmıştır. Oysa bunlar, üzerine hiçbir ihtilafın olmadığı İslam’ın hükümleridir. Aynı şekilde İslam iktisadı, İslam’ın yönetim şekli olan Hilafet, içtimai nizam hükümleri yok edilmiştir. Geriye sadece namaz ve oruç kalmıştır! 


İslam namaz ve oruçtan yaşlanınca hacca gitmekten ibaret bir din değildir. İslam hoşgörü dini de değildir! İslam İslamdır! Laiklik de laikliktir! 
Bize kulak vermiyorsanız o zaman Cumhurbaşkanı adayı olarak açıkladığınız Recep Tayyip Erdoğan’ın sözlerine kulak verin! Bakın Erdoğan 1994 yılında Refah Partisinin Ümraniye binasının açılışında ne demişti: 
"Ben Müslümanım diyenin, aynı zamanda laikim demesi mümkün değildir. Niye? Çünkü müslümanlığın yaratıcısı Allah, kesin hakimiyetin sahibidir. `Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir' demek koskoca bir yalan... Tutturmuşlar, `laiklik elden gidiyor. Bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek. Sen bunun önüne geçemezsin ki. Bu ülkenin yüzde 99'u Müslüman. Hem laik, hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın, ya laik. İkisi bir arada olunca ters mıknatıslanma yapar...Maddede ve manada egemenlik Allah'ındır. Bunu iyi kavramaya mecburuz. 1.5 milyarlık İslam alemi, Müslüman Türk milletinin ayağa kalkmasını bekliyor. Kalkacağız, onun ışıkları gözüküyor. Bu kıyam başlayacak"


Evet o gün bunları söyleyen Recep Tayyip Erdoğan bugün ülkenin Cumhurbaşkanı. Laiklik o günden bugüne değişmediyse, İslam o günden bugüne değişmediyse ki değişmedi, değişmez de, o halde şimdi Bahçeli değil Erdoğan çıksın konuşsun. Laiklik nedir ne değildir anlatsın bakalım. 


Kıymetli Müslümanlar! Kuşkusuz laiklik bu topraklara yabancıdır! 
Laiklik hem teorik olarak hem de pratik olarak dinsizliğin kapılarını aralamaktadır. Laiklik tatbik edilen ülkelerde din diye bir şey kalmamış ateizm egemenliğini ilan etmiştir. Din ile birlikte insanlık da yavaş yavaş erimiş ve bu ülkelerin dini menfaat olmuştur. Menfi insani ilişkiler dolayısıyla insanlık yok olup gitmiştir! İşte sizin halkınıza reva gördüğünüz gelecek budur! Sizin vizyonunuz gölgeniz kadardır! bugünü göremediğiniz için geleceği hiç mi hiç göremiyorsunuz! 


Erdoğan ile aynı şeyleri söyleyerek konuyu noktalamak istiyorum: 
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir demek koskoca bir yalan! Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor. Bu millet istedikten sonra tabi elden gidecek! Sen bunun önüne geçemezsin! Allah bizim ayaklarımızı hak ve doğrular üzerine sabit kılsın! Sadece hakkı haykırmayı değil, son nefesimize kadar ona sarılmayı da nasip etsin! Dünyalık menfaatler için haktan uzaklaşanlardan bizi ber’i kılsın! 
Yakın bir gelecekte kafirlerin, onların hizmetkarı olan satılmışların, münafıkların yüzüne şu ayeti kerimeyi okumayı bizlere bahşetsin!
“Deki hak geldi batıl zail oldu! Batıl zaten zail olmaya mahkumdur!”


DAHA ADİL BİR DÜNYA SADECE HİLAFET İLE MÜMKÜNDÜR
Cumhurbaşkanı Erdoğan Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurulu’na katılmak için dört günlük bir Amerika ziyaretine çıktı biliyorsunuz. Erdoğan Amerika’ya giderken kısa bir süre önce piyasaya çıkan “Daha adil bir dünya mümkün” isimli kitabını da yanında götürdü ve kitabını muhataplarına takdim edeceğini söyledi. 
Erdoğan Amerika ziyaretinde ilk olarak New York’taki Türkevini ziyaret etti ve aynı zamanda bu binanın açılışını yaptı. Daha sonra Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi tarafından (TASC) düzenlenen “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” başlıklı konferansa katıldı. Cumhurbaşkanı burada yaptığı konuşmada, Batıda yayılan İslam düşmanlığı ve Türk Amerikan ilişkilerine yönelik birbirinden farklı mesajlar verdi. Birbirinden farklı diyorum çünkü, Erdoğan kendisini dinleyen Müslümanlara başka, Amerika’ya başka konuştu. Müslümanlara yönelik dünyadaki adaletsizliklerden ve Batıda baş gösteren İslam düşmanlığı virüsünden bahsederken, Amerika’ya yönelik sıcak dostluk ve güçlü işbirliği mesajları verdi. 


Şimdi Erdoğan’ın konuşmasındaki detaylara bakalım ve gerçekten daha adil bir dünya istiyor mu, savunduğu fikirler ve izlediği siyaset dünyada adaleti mümkün kılıyor mu anlamaya çalışalım. 
İslam düşmanlığı virüsü benzetmesinde şöyle diyor Erdoğan: “İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı bugün artık siyaseti esir aldı. Müslümanların günlük hayatını zorlaştıran, devlet politikalarına yön veren, sosyal barışı tehdit eden yıkıcı bir akıma dönüşmüştür.”
Bu sözlerin doğruluğuna diyeceğimiz bir şey yok. Zira Rabbimiz bize zaten kafirlerin İslam’a apaçık düşman olduğunu ve dinlerine uymadıkça bizden asla razı olmayacaklarını beyan ediyor. Bu durum geçmişte de böyleydi bugünde böyle ve gelecekte de böyle olacak. Çünkü bu bir hak batıl mücadelesidir. Bu İslam ile küfrün mücadelesidir. Ve bu mücadele Allah dinini galip kılıp kafirler İslam’a boyun eğinceye kadar devam edecektir. Dolayısıyla kafirlerin İslam ümmetine düşmanlık ve eziyetleri şaşılacak bir şey değildir. Önemli olan bizim nerede durduğumuz ve bu düşmanlığı nasıl bertaraf edeceğimiz meselesidir. 


Kıymetli Müslümanlar
İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tutarsızlığı ve yetersizliği burada ortaya çıkıyor. Zira Erdoğan Müslümanlara uğradıkları onca haksızlık ve zulüm karşısında hukuktan ve demokratik siyasetten ayrılmamalarını telkin ediyor. 
Sayın Erdoğan! Siz hangi hukuktan bahsediyorsunuz? İslam’a olan düşmanlığın temelini oluşturan ve dünya genelinde uluslararası formata büründürülen bu kapitalist hukuk sistemi değil mi? İslam’a ve Müslümanlara yönelik yapılan saldırılar Kur’an’a ve Peygamberimize yönelik alçak hakaretler Batılı hukukun güvencesinde yapılmıyor mu? Her türlü zulüm ve ahlaksızlık bu hukuk sisteminden bir değer olarak dünyaya sunulmuyor mu?


Sayın Erdoğan! Siz hangi demokrasiden bahsediyorsunuz? Demokrasinin dünyayı nasıl ifsat ettiğini görmeyen, duymayan, bilmeyen ve hissetmeyen kaldı mı? İslam beldeleri demokrasi adına işgal edilmedi mi? Milyonlarca Müslüman demokrasi adına katledilmedi mi? Demokrasi hangi Müslümana izzet ve şeref kazandırmış, hangi Müslüman yöneticiyi kafirlerin kölesi olmaktan kurtarabilmiştir. Bu örnekler uzar gider. Allah’ın verdiği akıl nimetini kullanan demokrasiden uzaklaşır. Aklı ve kalbi olan İslam’a ve onun siyasetine yaklaşır. 
Kıymetli Müslümanlar bir de Amerika ile ilgili kullanılan ifadelere bakalım:
Cumhurbaşkanı şöyle diyor: “Türkiye ve ABD ilişkiler itibariyle ortak değerlere, ortak çıkarlara ve köklü bir geçmişe dayanan iki dost ve müttefik ülkedir. Bazı konularda dönem dönem görüş ayrılıkları yaşasak da birçok bölgesel ve küresel meselede benzer tutum ve çıkarlara sahibiz.”


Sayın Erdoğan siz ya ne dediğinizin farkında değilsiniz. Ya da Müslümanların aklıyla alay ediyorsunuz!
Halkı Müslüman olan Türkiye ile kafir Amerika arasında bu ortak değerler nedir acaba? Amerika’da iman mı var, İslâm mı var, Ahlak mı var? İnsaf mı, Merhamet mi, adalet mi var? Şeref haysıyet mi var? Cevap, koskoca bir hayır. Bilakis Amerika şerrin ele başıdır. Amerika şeytanın ta kendisidir. Dolayısıyla bizler Amerika ile hiçbir ortak değere sahip değiliz. Ortak değere sahip olmayanlar ortak çıkarlara da sahip olamazlar. Eğer öyle olsaydı Amerika Türkiye'nin düşmanı olan PKK'ya açıktan destek vermezdi, F35 programından Türkiye'yi çıkarıp ödenen parayı gasp etmezdi. Yıllardır yalvar yakar istediğiniz Fethullah Güleni size iade ederdi. Ekonomimizi yıkmakla tehdit etmezdi. Dahası siz “Daha adil bir dünya mümkün” diyerek onlara rica ve minnette bulunmazdınız. 


Velhasıl sayın Erdoğan sömürgeci Amerika'dan dost olmaz. Demokrasiden de ne size ne de Müslümanlara hayır gelmez. 
Adalet istiyorsanız İslam'a sarılın. İslam’ın nizamı olan Raşidi Hilafet için çalışın! Dost istiyorsanız yüzünüzü Rabbinize ve müminlere dönün. Aksi halde hem dünyada hem de ahirette hüsrana uğramaktan kurtulamazsınız.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
07 EYLÜL 2021

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.