HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Cumhurbaşkanı Erdoğan "Fikrî Burhan İçinde Çırpınıyoruz"

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Başkanı Sayın Mahmut Kar, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. - CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN “FİKRİ BUHRAN İÇİNDE ÇIRPINIYORUZ” - AYM ÜYESİ’NİN “IŞIKLAR YANIYOR” PAYLAŞIMI - KARABAĞ MESELESİ ÜZERİNDEN TÜRKİYE RUSYA İLİŞKİLERİ - KIBRIS SEÇİMLERİ ÇÖZÜM GETİRECEK Mİ? - TÜRKİYE’NİN AKDENİZ VE KARADENİZDE GAZ ARAYIŞI

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN “FİKRİ BUHRAN İÇİNDE ÇIRPINIYORUZ”

Bu hafta toplantımız biraz yoğun, Türkiye ve İslam coğrafyasının gündemi yoğun, daha doğrusu sömürgeci ülkelerin bizim coğrafyamızdaki gündemleri yoğun maalesef. Bu hafta Kıbrıs seçimlerinden, Doğu Akdeniz’deki gaz meselesine, Türkiye ile Rusya’nın Karabağ meselesindeki rollerinden Karadeniz’de bulunan yeni gaz rezervine önemli konuları değerlendireceğiz. Yine Cumhur İttifakı ile Anayasa Mahkemesi arasında devam eden sürtüşme “ışıklar yanıyor” paylaşımı ile iç siyasette başka suni bir gündem oluşturdu biliyorsunuz. Bu konuya da ışık tutacağız inşallah… Ancak ben, dün İbn Haldun Üniversitesi Külliyesinin açılış törenine katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın burada yaptığı açıklamalar ile başlamak istiyorum.

Cumhurbaşkanı konuşmasında İbn Haldun ve ilmin öneminden bahsederken; “Batı dünyası tıptan sosyolojiye kadar pek çok alanda ilhamını bizim köklerimizden almıştır.” dedi, yani Batı’nın İslam dünyasından faydalandığını söyledi. Peşinden de “Buna karşılık biz kendi köklerimizi tamamen unutarak veya dışlayarak onun türevlerini esas kabul etmek suretiyle iki asırdır kendimize yol ve yön bulmaya çalışıyoruz, bir başka ifadeyle fikri bir buhranın içinde çırpınıyoruz.”dedi.

Bu sözler 18 yıldır bu ülke de iktidar olan bir partinin, Ak Parti’nin lideri, genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ait. Bu sözler bundan tam 19 yıl önce kurulan ve parti programına, “Ak Parti, Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve bütünlüğünün, laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin, sivilleşmenin, demokratikleşmenin, inanç özgürlüğünün ve fırsat eşitliğinin esas kabul edildiği bir zemindir.” diye yazdıran yöneticinin sözleri… 19 yıl boyunca kökünü, kökenini unutmuş, İslam’ı değil de laikliği ve demokrasiyi kendisi ve partisi için esas kabul etmiş, İlham kaynağı olarak Batı’yı görmüş Erdoğan 19 yıl sonra kalkmış ne diyor: “iki asırdır fikri buhranın içinde çırpınıyoruz” diyor.

Birazcık samimiyet yahu, birazcık sadakat ve doğruluk yok mu sizde Allah aşkına, hiç mi bulunmaz yanınızda yörenizde bunlardan… Daha dün vefatının 17. Yıldönümü sebebiyle Aliya İzzet Begoviç’i andınız, ardından Rahmet okudunuz. Allah rahmet eylesin, ne demişti Aliya; “Savaş ölünce değil düşmana benzeyince kaybedilir.” Siz çoktan savaşı kaybettiniz Sayın Erdoğan çoktan, çünkü ölmekten korktunuz ve düşmana benzediniz.

Siz değil misiniz iktidar olduğunuz o ilk yıllarda AB’ye girmek için Avrupa kapılarında bekleyen, Avrupa Birliği uyum yasalarını, Kopenhag kriterlerini toptan kabul eden siz değil misiniz? Siz değil misiniz sadece Türkiye ile yetinmeyip Ortadoğu halklarını zehirlemek, onları da demokratikleştirmek için çalışan? Siz değil misiniz Mısır’da Müslümanlara laiklik çağrısı yapan? Siz değil misiniz faiz dünya gerçeğidir deyip halkını banka kuyruklarında sıraya sokan, böylece kan emici bankalara halkı borçlu hale getiren siz değil misiniz?

Aradan geçen yıllardan sonra şimdi neden hayıflanıyorsunuz? Ne ektiniz de ne bekliyorsunuz?

Ne demiş büyüklerimiz: Demir tava geldi kömür tükendi, Tandır tava geldi hamur tükendi, Akil başa geldi ömür tükendi.

Ah sayın Erdoğan ah! 20 yıla yaklaştı, siz Ak Parti olarak iktidardasınız, 50 yılı aştı sizin yetiştiğiniz parti aynı zihniyet ile bu ülke de siyaset yapıyor. Demokrasi ve laikliğe çağırdınız, Millilik ve vatancılıktan bahsettiniz. Söyleyin bakalım bunların hangisi İslam’da var, bunların hangisi İslam’a dayanıyor? Eğer samimiyseniz şimdi bugün kalkar bu halktan özür dilersiniz, Müslümanlardan af dilersiniz, sizi yıllarca adil düzen ile aldattık, yıllarca da yolla köprü ile aldattık size Batı’yı, demokrasiyi, laikliği sevdirdik dersiniz. Tabi eğer samimiyseniz. Biz sizin samimiyetinize inanmıyoruz ve güvenmiyoruz da, çünkü sizin bugün söylediğini biz yıllardır size söyledik, hatırlattık ve nasihat ettik. Sizin dün Üniversite Külliyesinin açılışında söylediğiniz şu söz var ya neydi o söz: “siyasi bağımsızlığın da ekonomik bağımsızlığın da temelinde fikri bağımsızlık yatar.”dediniz. Bu sözü ta bundan 60 küsur yıl önce Hizb-ut Tahrir’in kurucusu Şeyh Takiyyüddin en-Nebhani söylemişti.

Ne demişti: “Fikri değerlerini koruyabilen bir toplumun maddi servetleri tahrip edilse dahi onu hemen yeniden üretebilir. Fakat fikri serveti çökmüş bir toplum, maddi servete sahip olsa dahi zamanla bu toplumun maddi varlıklarını kaybetmesi ve fakirleşmesi çok çabuk olur.” Bu sözün sahibinin 1953 yılında açtığı çığır bugün bütün dünya da yankılanıyor, Hilafet fikri kıtalar dolaşıyor. Sizin peşinden gittiğiniz demokrasi ve laiklik ise tarihin pis çöplüğündeki yeri için sıra bekliyor. Siz bizim nasihatlerimizi dinlemediniz, İslam’ın yolunu takip etmediniz. Bu toplumun fakirliğinin, yoksulluğunun sebebi İslam’dır dediniz, böyle diyenlerin yolundan gittiniz çareyi ise Batı’da aradınız. Şimdi bugün yine bu süslü laflarla Müslümanları kandırmaya çalışıyorsunuz. Heyhat ki çare yok artık İslam’dan başka bir çare yok Sayın Erdoğan!

AYM ÜYESİ’NİN “IŞIKLAR YANIYOR” PAYLAŞIMI

Geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesi üyesi Engin Yıldırım’ın twitter hesabından yaptığı “Işıklar yanıyor” paylaşımı AYM ile iktidar arasında kısa süre önce başlayan atışmayı yeniden alevlendirdi. Engin Yıldırım’a cevap İçişleri Bakanlığı’ndan geldi, bakanlık resmi twitter hesabından “ışıklarımız hiç sönmüyor” diye karşılık verildi. Peşinden Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Ak Parti Milletvekilleri, efendim gazeteciler, yazarlar, troller ışıklı ışıklı mesajlar paylaştılar. Ne anlama geliyor bu “ışıklar yanıyor” ifadesi, niye herkesi bu şekilde hareketlendirdi? Eski Türkiye’de "Işıklar yanıyor" söylemi, darbeyi çağrıştıran bir söylemdi, eğer Genelkurmayın ışıkları yanıyorsa, Asker darbe hazırlığı yapıyordur şeklinde algılanırdı. Böyle olunca iktidar kanadı Engin Yıldırım’ın istifasını istedi. Engin Yıldırım özür diledi, AYM hemen alelacele bir açıklama yayımladı ve Yıldırım’ın paylaşımı AYM’nin görüşünü yansıtmaz “Demokratik hukuk devletinin yanındayız” dedi. Sonuçta bu paylaşımdan sonra ne ordu harekete geçti ne de paylaşımı yapan Anayasa Mahkemesi üyesi istifa etti.

Kıymetli Müslümanlar

Mesele darbe meselesi falan değil, mesele gündem değiştirmek ve suni gündemler ile halkı, kamuoyunu oyalamak. Biliyorsunuz Anayasa Mahkemesi üyelerinin ataması yapılırken bunların 12’sini Cumhurbaşkanı seçiyor kalan 3’ünü ise Meclis seçiyor. Ve bu düzenlemeyi çeşitli tarihlerde yapılan Anayasa değişiklikleri ile Ak Parti iktidarı gerçekleştirdi. Bugün Anayasa Mahkemesi’nin üyelerinin biri hariç kalan hepsi Engin Yıldırım da buna dahil AK Parti iktidarı tarafından göreve getirildiler. Kimini eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, kimini şu anki Cumhurbaşkanı Erdoğan atadı, yani bu isimler Ak Parti iktidarının atadığı isimlerdir. AK Parti tarafından atanmış üyelerin -velev ki bunlardan birkaçını Abdullah gül atamış olsa dahiiktidara karşı hareket etmesi söz konusu değil. Bugüne kadar Anayasa Mahkemesi kritik hiçbir konuda iktidar aleyhine karar çıkartmamıştır. İktidarın çıkardığı yasaları uygulamadan kaldırmak için CHP’nin yaptığı başvurulardan neredeyse hiçbiri kabul edilmemiştir. Dolayısıyla AK Parti iktidarının atadığı isimlerin darbe ile birlikte anılıyor olması komediden başka bir şey değil. Muhtemelen twitter fenomenliğine soyunan AYM üyesi bu paylaşımı iş olsun diye paylaştı. Neticede ne oldu, bu gündem ile ekonomide yaşanan sıkıntılar örtbas edildi, dikkatler başka yöne çekildi. Cumhur İttifakının siyasi baskısı altında kalan Anayasa Mahkemesi’nin kalan itibarı da yerle bir oldu. Kısaca Engin Yıldırım’ın ışıklar yanıyor söylemi iktidarın ekmeğine yağ sürdü. Eee çünkü sürekli darbe söylemini gündemde tutmak ve istediği gibi hareket etmek iktidarın her zaman işine geliyor.

Kıymetli Müslümanlar sayın basın mensupları!

Bu ümmet hileyle, demir yumrukla, baskıyla, zulümle yaklaşık bir asırdır zaten karanlıkta yaşıyor. Aydınlık bir günümüz yok ki! Işıklar hiçbir zaman Müslümanlar için yanmadı ki! Varsa yoksa siyasi çıkara ve rant kavgası için ışıklara yandı hep. Ana şartel ise sömürgecilerin elinde. Bir dönem İngilizlerin elindeydi, şimdi Amerikalıların elinde. Halka düşen ise bedel ödemek, bugüne kadar Genelkurmay’ın yanan ışıklarının, AYM ya da İçişleri Bakanlığı’nın yanan ışıklarının faturası hep halka ödetildi, olan halka oldu yani… Onun için bu sürekli yanıp sönen ışıklar var ya bizi ne ısıtır ne de aydınlatır. Bizi aydınlatacak olan Raşidi Hilafet Devletidir.

KARABAĞ MESELESİ ÜZERİNDEN TÜRKİYE RUSYA İLİŞKİLERİ

Geçen hafta bu kürsünden Azerbaycan Ermenistan çatışmasının arka planına ışık tutmuştuk hatırlarsanız. Meseleye müdahil olan ülkelerin rollerini anlatmıştık. Çatışmanın arka planında ABD’nin elinin olduğunu, Amerika’nın gerginliği kaşıyarak Ermenistan ve Azerbaycan’ı Rus etkisinden kopararak Güney Kafkasya’ya yerleşmek istediğini söylemiştik. Dahası Amerika’nın tüm bu girişimler Türkiye üzerinden yürüttüğünü de ifade etmiştik. Türkiye’nin Azeri kardeşliği konusunda Azerbaycan’a verdiği destekte samimi olmadığını aksine Amerika’nın siyasi emellerine hizmet için bunları yaptığını vurgulamıştık. Nitekim son dönemde yaşanan gelişmeler bu söylediklerimizi doğruladı.

Bildiğiniz gibi Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan arasında arabuluculuk yaparak taraflara Moskova’da bir ateşkes imzalattı. Ayrıca kalıcı çözüm için bölgeye Rus barış gücü askerlerinin yerleştirilmesini teklif etti. Ancak Azerbaycan bu teklifi kabul etmedi ve çözüm masasında Türkiye’nin mutlaka yer alması gerektiğini söyledi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’in Türkiye’nin katılımı ile ilgili sarf ettiği şu sözlere kulak verin! Aliyev diyor ki; "Hangi mesele Türkiye olmadan çözüldü? Suriye'de, Libya'da... Türkiye bu sorunun çözülmesinde mutlaka olmalıdır, zaten var" Bu sözler sizce kimin sözleridir? Bu sözler Suriye ve Libya’da oyunu kim kurduysa Türkiye ve Rusya’ya kim rol verdiyse onun sözleridir. Evet; bu sözler Amerika’nın sözleridir. Amerika Suriye’de iş birliği yaptırdığı Rusya ve Türkiye’yi Karabağ konusunda karşı karşıya getirdi.

Evet! Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Aziz dostum” diye hitap ettiği Putin’in Rusya’sı ErmenistanAzerbaycan meselesinin çözüm masasında Türkiye’nin olmasını istemiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Azerbaycan üzerinden Rusya’ya Amerika’nın mesajını iletiyor. Ayrıca mesajın daha iyi anlaşılması için TSK İdlib’e büyük bir askeri sevkiyat gerçekleştirip İdlib’te üs kurmaya hazırlanıyor. Heyhat! Öküz öldü ortaklık bitti. Patron Amerika, Suriye ve Libya’da rolünü zayıflatmak istediği Rusya’ya Türkiye ve Karabağ üzerinden birden çok mesaj veriyor.

Buradan Türkiye’nin yöneticilerine sesleniyoruz:

Yıllarca Rusya ile el ele verip Suriyeli Müslümanların katledilmesine ortak oldunuz. Astana ve Soçi’de sözde barış adı altında İslami devrime kumpas kurdunuz! Müslümanlar kan ağlarken siz Putin ile dondurma yediniz! Rusya Suriye’de Müslümanları bombalarken, siz mücahitlerin geri çekilmesi için suni harekâtlar başlatıp onları aldattınız! Şehirleri ve Müslümanların kanlarıyla kazanılan toprakları zorba Esed rejimine hibe eder gibi teslim ettiniz. Daha sayayım mı bu dostluk sürecinde yaptıklarınızı: Türkiye’de Çeçen Mücahitlere suikast düzenleyen Rus katilleri iyi niyet olarak Putin’e iade ettiniz! Amerika’nın Rusya’ya savaş rüşveti olarak verdiği S400’lerin parasını bize ödettiniz ama Trump izin vermediği için aktif bile edemediniz! Bugüne gelelim, bugün Azerbaycan Ermenistan meselesinde Rusya ile aynı tarafta değilsiniz, Rusya ile bu meselede dost değil düşmansınız. Neden, ne oldu da dostluk hemen bozuldu, çünkü sizin dostunuzu da düşmanınızı Amerikalılar belirliyor. İslam belirlemiyor.

O Amerika bugün Rusya’ya yaptığını zaman geldiğinde şartlar gerektirdiğinde size de yapacak. Bunu göremeyecek kadar körsünüz Tarih bunun gibi ibretlik örneklerle dolu. Ya ibret alıp yüzünüzü İslam’a ve Müslümanlara dönersiniz, ya da dost ve düşmanını seçemeyenlerin dünya ve ahirette uğradığı akıbet ile yüzleşirsiniz.

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyuruyor:

“O gün Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar birbirine düşman olurlar.” (Zuhruf 67)

KIBRIS SEÇİMLERİ ÇÖZÜM GETİRECEK Mİ?

Geçtiğimiz hafta Kıbrıs’ta cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu yapılmıştı biliyorsunuz. Adaylardan hiçbiri %50 oy oranını aşamayınca seçim ikinci tura kalmıştı. Pazar günü ikinci tur seçimleri yapıldı ve Türkiye’nin de desteklediği Ersin Tatar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yeni cumhurbaşkanı oldu. Kuzey Kıbrıs devlet dinamiklerine sahip olmayan, birkaç ülke hariç hiçbir dünya ülkesi tarafından tanınmayan, devamlılığı Türkiye’nin desteğine bağlı olan bir varlıktır. Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ı bir devlet olarak tanıyıp desteklemesi abesle iştigaldir, asıl olan onu kendisine ilhak etmesidir. Çünkü bu haliyle suni bir yapıdan öte geçmiyor, daha da kötüsü yabancı devletlerin müdahalelerine ve istismarlarına açık hale geliyor. Kuzey Kıbrıs siyaset arenasında boy gösteren partiler, liderler, hatta medya organları ve sivil kurumlarının hepsinin Amerika ve İngiltere arasında pay edildiği bilinen bir gerçek.

Türkiye’nin on yıllardır izlediği yanlış politika adadaki çözümsüzlüğü daha da derinleştirdi. Eğer ki Türkiye, güvenlik, enerji ve dış politika meselelerinde tutarlı, istikrarlı ve ilkeli davranabilseydi, bu sorunu yıllar öncesinde tereyağından kıl çeker gibi çözerdi. Ama çözülmedi, çözülmüyor ve bu gidişle de çözülmeyecek. Zira çözüm; irade, kararlılık ve cesaret gerektirir. Türkiye Kıbrıs’ı kendisine ilhak etmeli ve vilayetlerinden biri haline getirmeliydi. Bunu yapsaydı Kıbrıs’ın çetrefilli sorunlarıyla, dış müdahalelerle uğraşmazdı en fazla kendi iç meselesi olarak içeride sorunu çözerdi. ABD’nin bölgeye müdahaleleri sürdüğü sürece, İngiltere adadaki üslerinde kaldığı ve garantör ülke vasfını koruduğu sürece Kıbrıs meselesi çözülmez. Avrupa Birliği KKTC’yi yok sayan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıdığı sürece bu mesele çözülemez. Bu çözümsüzlük devam ettikçe hem Türkiye hem de ada halkı sıkıntı çekecek. Doğu Akdeniz meselesi ile gündeme gelen bölgede bulunan enerji kaynaklarımız gasp edilmeye devam edecek.

Yapılan seçimlere dönecek olursak, Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın seçilmesinden memnun. Ancak bu sonuç kangrene dönüşmüş bir sorunu çözebilecek mi, bunu sormak gerekiyor. Kıbrıs’taki çözümsüzlükten nemalanan, adaya kendi nüfuzunu yerleştirmeye çalışanların emellerine ulaşmaları engellenebilecek mi? Kıbrıs’ın bir bütün olarak Müslümanlara ait bir ada olduğu bunlara kabul ettirilebilecek mi? Yoksa sömürgeci devletler bu adayı kendi stratejik çıkarları ve enerji projeleri için diledikleri gibi kullanmaya devam mı edecekler? Yoksa uzun yıllar İngiliz yanlısı partiler tarafından idare edilen Kıbrıs’ta şimdi bundan sonra daha çok Amerikan çıkarları mı güdülecek?

Yanıtlanması gereken soru budur. Sizin Kıbrıs politikanız nedir? Kıbrıs’ın geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz ne görüyorsunuz? Hala Birleşmiş Milletler himayesinde, garantör ülkeler eşliğinde, uluslararası mahfillerde pişirilmiş projelerde mi çözüm arıyorsunuz? Yoksa Hz. Osman’dan bize emanet olan, aynı zamanda bir Osmanlı bakiyesi olan Kıbrıs için kalıcı gerçek bir çözüm mü arıyorsunuz? Sömürgeciler arasında paylaşılan muazzam servetlerin ucundan köşesinden nemalanmaya mı çalışıyorsunuz? Yoksa Akdeniz’in enerji kaynaklarına sahip olmak ve bu zenginlikleri halkınızın tasarrufu için mi çalışıyorsunuz? Allah sizi kudret helvası ve bıldırcın etiyle bereketlendirmiş, siz soğan, salatalık ve mercimek peşinde koşuyorsunuz? Ne diyelim keşke düşünebilseydiniz!

TÜRKİYE’NİN AKDENİZ VE KARADENİZDE GAZ ARAYIŞI

Biliyorsunuz geçen hafta 12 Ekim’de Türkiye’nin yayınlamış olduğu Nawteks sonrası Oruç Reis Sismik arama gemisi Yaklaşık 1 aydır demir attığı Antalya Limanından ayrılarak tekrar faaliyet alanına doğru yol adı. Oruç Reis Sismik tarama gemisi ile doğalgaz arama ve tarama faaliyetleri neticesinde doğalgaz rezervi gün yüzüne çıkarılacak mı buna karar verecek olan Türkiye değil maalesef… Türkiye böyle bir şeye karar verecek olsaydı önce Ege adalarını önce İtalya sonra da Yunanistan’a veren Lozan anlaşmasını tanımazdı. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de gerçekleştirmeye çalıştığı gaz arama faaliyetleri ABD’nin izni ile oluyor, ABD bu şekilde Avrupa’yı enerji konusunda sıkıştırmaya çalışıyor. Türkiye samimiyse kendi iradesiyle hareket etmelidir. Delta havzasında ortaya çıkarılacak 7 trilyon metreküp doğalgaz ve 1 milyar 800 milyon varil petrolü Müslüman Türkiye halkına ve ümmete hediye etmelidir. Akdeniz’de değeri 3 trilyon dolar olan 60 milyar varil petrole eşdeğer Doğalgaz ve Petrol rezervini gün yüzüne çıkararak Müslümanların maslahatına sunmalıdır. Sömürgecilerin, bu coğrafya üzerindeki emellerine, tamahlarına ve hedeflerine ram olmamalı ümmetin umutlarını heba etmemelidir.

Kıymetli Müslümanlar!

Malum Cumhurbaşkanı Erdoğan, cumartesi günü bir müjde daha verdi, Karadeniz’deki Tuna1 kuyusunda doğalgaz rezervine 85 milyar metreküp daha eklendiğini duyurdu. Böylece Tuna1 kuyusundaki doğalgaz rezervi 405 milyar metreküpe ulaştı. Bu sevindirici bir haber mi? Elbette sevindirici bir haber. Enerjide dışa bağımlılığın bir nebze olsun azalması tabii sevindirici bir haber. Ancak bu habere sevinirken bazı gerçekleri de görmemiz gerekiyor. 405 milyar metreküp doğalgazın piyasa fiyatı yaklaşık 616 milyar Türk lirası… Türkiye’nin 2020 yılı için dikkat edin sadece 2020 yılı için ödeyeceği faiz miktar ise 129 milyar Türk lirası. Yani gazın çıkartılıp işleneceği ve halka sunulacağı zaman zarfında yaklaşık 5 yıl sonra faize ödenen miktar bulunan rezervin üstüne çıkacak. Bunun anlamı şudur; Şaşalı bir şekilde müjdelenen doğalgaz rezervi halka arz edilmeden fazlasıyla birlikte faiz lobisine verilecek. Nerede kaldı müjde? Halk çıkartılan doğalgazı evinde kullanmadan elinden uçtu gitti!

Maalesef üzülerek söylüyoruz, insani değerleri öldüren insanın fıtratını bozan ve onu kendisine köle eden kapitalist sistem var oldukça, dünya gerçeği diyerek faize dayalı ekonomi devam ettikçe hiçbir müjde bu halkın yarasını sarmayacak, yoksulluğunu gidermeyecektir. Yeni keşifler de yapsanız, yeni kuyular da açsanız da elde ettiğiniz gelirler faiz ödemesine, kapitalist şirketlere ve onların bankalarına gidecektir. İşte sömürü dediğimiz de tam da budur. Faiz bir dünya gerçeği değil, kapitalizmin sömürü aracıdır. Malın değil paranın ticaretidir ve azı da çoğu da haramdır. Bir an evvel hemen şimdi bu faiz belasından kurtulmak geleceğimiz için kaçınılmaz bir zorunluluktur. Borcunuz mu var sömürgeci bankalara, ana parasını verin faizini silin atın. Borsayı kapatın. Para dijital ortamda bilgisayarlar arasında değil piyasada dönsün. Üretime dayalı bir ekonomi modeli benimseyin. İşte o zaman göreceksiniz ki bulduğunuz o gaz vatandaşın mutfağına gelmiş olur, yoksa gazdan gelecek para hortumculara akmaya devam eder.

Kıymetli Müslümanlar!

Doğalgaz, petrol gibi yer altı zenginlikleri Allah’ın insanlığa verdiği sayısız nimetlerden sadece bir parçadır. Allah’ın Müslümanlara bahşettiği nimetler İslam ümmetinin ortak malıdır. Devlet bu nimetleri halkı için çıkartır, kullanır ve yabancı devletlere satar. Bu nimetler, bu zenginlikler devletin ya da tekelci birkaç şirketin değildir, kamu mülkiyetindendir. Yani sizindir, Allah’ın size bahşettiği zenginliktir. O halde İslam ümmetinin başında bulunan yöneticilerin bu nimetleri sömürgecilere peşkeş çekmesini artık izlemeyin. İtiraz edin sesinizi yükseltin. Allah’ın size bahşettiği zenginliği müjde diye size satmaya çalışan yöneticilere seslenin ve deyin ki: Müjde, insanın yüzünü güldürür. 100 yıldır hüzünlüyüz, bize gerçek müjdeleri verin. Gerçek müjde hiç kuşkusuz Raşidi Hilafet Devletinin ilan edilmesidir. Müslümanların yüzü ancak o gün gülecektir. O gün mazlum mustazaflar sevinecek zalimler kahrından ölecektir. O gün Allah’ın vaadinin Rasulullah’ın müjdesinin gerçekleştiği gündür. Rabbimiz bizleri o güne ulaşmayı nasip eyle inşaAllah

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.