HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Eksen Değiştiren Müjde

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar, Türkiye gündemini meşgul eden önemli konuları değerlendiriyor. - Giresun'daki Sel Felaketi - Hicret'in 1442. Yılı - Eksen Değiştiren Müjde! - Suriye'nin Yeni Anayasa Çalışmaları

GİRESUN’DAKİ SEL FELAKETİ

Toplantıya acı bir felaket ile başlamanın üzüntüsü içindeyim ben de... Malum, geçen Cumartesi günü Giresun’un Dereli başta olmak üzere 7 ilçesinde yağan yoğun yağış sebebiyle sel felaketi yaşandı ve şu ana kadar 9 kardeşimiz hayatını kaybetti, 7 kişi ise aranıyor. Sel felaketi Dereli ilçesini neredeyse tamamen enkaz yığınına çevirdi. Binlerce insan felaket sonrası mağduriyet yaşıyor. Öncelikle bu felakette hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralı olanlara acil şifalar, vefat edenlerin ailelerine sabırlar diliyorum. Hâlâ kayıp olan kardeşlerimizin bir an önce bulunması için de dua ediyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, felaketle ilgili yetkilileri bölgeye gönderdiğini, yapılan kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmalarını takip ettiğini söyledi. Peşinden de felakette ölen, kayıp olan, yaralılarla ilgili istatistik bilgilerini paylaştı. Ne yazık ki devlet, ölü ve yaralı sayısı veren “istatistik kurumu” değildir. Devlet, bu felaketler yaşanmadan gerekli önlemleri almakla görevlidir. Devlet, halkın asli ihtiyaçlarını karşılamakla görevlidir. Halkın en asli ihtiyaçlarından biri de güvenli barınmadır. Asıl olan halkın güvenli barınma ihtiyacının karşılanmasıdır. Bu sebeple her yerde yeşili ve ormanı talan eden HES projelerini kurma mantığından derhal vazgeçilmelidir. Tüm bu tehlikeler önceden belli olduğu halde, HES projelerine bölge halkının karşı koymaları zor kullanılarak bastırıldı. Şimdi bakanların çamurlu çizmeleriyle yok olmuş şehirde boy göstermeleri devlet ciddiyeti ile bağdaşmamaktadır. Nerden baksan tutarsızlık nerden baksan bu durum samimiyetsizliktir. 

HİCRET'İN 1442. YILI

Muharrem hilalinin görülmesiyle birlikte Hicret'in 1442. yılına girmiş bulunuyoruz. Bu vesileyle Hizb-ut Tahrir Türkiye olarak Müslümanların Hicri yeni yılını tebrik ediyoruz. Hicret, tarihin akışını değiştiren en büyük yürüyüştür. Bu yürüyüş, ilk İslâm Devleti'nin kuruluşu ile neticelendi ve bu tarih takvimlerimizin başlangıcı oldu. Hicret'in 1442. yılı tekrar hepinize hepimize hayırlı ve mübarek olsun. Rabbimiz o devleti, Hilâfet'i tekrar kurmayı bizlere nasip etsin inşallah. Allah Subhanehu ve Teâlâ’dan niyazımız şudur: Mekke’nin kurak topraklarında yeşerip tüm Arap coğrafyasına ve dünyaya bereket getiren İslâm’ı hayata hâkim kılmayı bizlere nasip et, Allah’ım! Mekke’de başlayan ve hicret ile Medine’de taçlanan devleti bugün yeniden İkinci Râşidî Hilâfet'e ulaştırmayı bizlere nasip et, Allah’ım!

Kıymetli Müslümanlar!

Hicret, batılın yok oluşunu ve hakkın zaferini tüm dünyaya ilan eden bir manifestodur. Hicret, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve Müslümanları Şam, Fars ve Sana’nın köşklerine, zenginliklerine ulaştıran bir anahtardır. Hicret, insanlık için atılan en büyük adımdır. Atılan bu adım ile adalet tüm kıtalara yayılmış, mazlumlara sahip çıkılmış ve karanlık içinde boğulurken insanlık, hicret ile derin bir nefes almıştır. Bugüne gelince... bugün, Suriyeli çocuklar Akdeniz ve Ege’nin derin sularında boğuluyorlar, Filistin’de çocuklar kör kurşunla vuruluyorlar, Yemen’de açlıktan, Doğu Türkistan’da Çin zulmünden ölüyorlar. Hâl böyleyken, Hicret'in kuvvetini ve hikmetini bilmeyenler hâlâ “kızılelma” diyerek yalanlarla süsledikleri o boş hayalleri Müslümanlara satmaya çalışıyorlar.

Hicret, insanlığı cahiliye karanlığından çıkarıp İslâm’ın nuru ile aydınlatan bir ufuktur. Ama bugün o ufka ulaşmaktan yoksun olanlar hâlâ cahiliyenin bağnaz ve dar kalıplarında, milliyetçilikte çözüm arıyorlar. Kavimlerine ve renklerine bakmadan Müslümanları birbirine kardeş kılan İslâm’dan uzak bir şekilde, Ensar-Muhacir kardeşliğini başlatan icretten uzak bir şekilde kör bir çukurun dehlizlerinde kendilerine huzur arıyorlar bunlar. Onun için Hicret, bir diriliştir! Ancak bu diriliş, İslâm’ın çağrılarına kulaklarını tıkayanların eliyle değil, laik Cumhuriyeti savunanların eliyle değil, Allah’ın rızasına kavuşmayı umanların, sahabe neslini örnek alarak Hilâfet'i arzulayanların eliyle yeniden hayat bulacaktır. Bu sebeple içinde bulunduğumuz durumu bir an önce idrak etmeniz ve mevcut sorunlardan çıkışın yolunu köklü bir şekilde değiştirmeniz için sizlere bir çağrıda bulunuyoruz kıymetli Müslümanlar!

Dünyaya adalet ve huzur getirecek farzların tacı olan İslâm Devleti'ni, Râşidî Hilâfet'i yeniden ikame etmek için bizimle beraber çalışmanız gerekiyor. Hem bu dünyada hem de ahirette saadete ulaşmak istiyorsanız yolunuz İslâm yolu, davanız ise Hilâfet davası olmalıdır. O hâlde gözlerinizi boyayan yalancı, aldatıcı yöneticilere bakmayın, onlara kanmayın! Gözünüzü açın ve Rasulullah ve sahabelerin ufkuyla hicrete bakın. İşte o zaman ufukta İslâm Devleti’ni, Hilâfet'i görürsünüz. Şimdi hüzünle, acıyla, kan ve gözyaşıyla bir Hicri yılı daha geride bıraktığımız bu günde duamıza eşlik etmenizi istiyoruz:

Rabbimiz, gücümüzü birleştir, Müslümanların arasındaki ayrılığı kaldır ve kalplerimizi birbirimize aç! Bizlere bir vücudun azaları gibi olmayı nasip et! Müslümanlar arasında Ensar ve Muhacir kardeşliği gibi bir kardeşlik tesis et! Bizlere azim ve kararlılık ver! Bizlere cesaret ver! Nusretini gönder Allah’ım! Devletimizi bizlere geri gönder! Gönder ki; Rasulü'nün mirasına sahip çıkılsın! Gönder ki; mazlumların intikamı alınsın! Gönder ki; adaletle hükmedilmeyi insanlık tatsın! Gönder ki; din yalnızca Allah'a ait kılınsın!

KEŞFEDİLEN REZERV DOĞALGAZ VE ELEKTRİK FATURALARINI DÜŞÜRECEK Mİ?

Cumhurbaşkanı Erdoğan günler öncesinden haber verdiği müjdeyi geçtiğimiz Cuma günü açıkladı ve Türkiye’nin Karadeniz’de 320 milyar metreküp doğalgaz rezervi keşfettiğini duyurdu. Öncelikle Türkiye sınırları içinde bulunan bu rezervin kamu mülkiyeti olması açısından, yani tüm halkın ortak malı olması hasebiyle Müslüman Türkiye halkı için hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bu temenni ve duadan sonra şunu da özellikle hatırlatmak istiyorum: müjdeli haber verilir verilmez herkes gelişmeyi kendi menfaati göre yorumladı. Kimisi "enerji devi olduk" dedi, kimisi "ekonomimiz kalkınacak", kimisi "artık süper güç olacağız" dedi. Oysaki gücün ve kudretin yegâne sahibi olan ve yeryüzünün tüm nimetlerini insanlığın hizmetine sunan Allah’ın sonsuz rahmeti yine görmezden gelindi. Dolayısıyla bizler, verdiği tüm nimetlerden ötürü Allah’a sonsuz hamd ederek söze başlamak istiyoruz.

Sonra gelelim bu rezervin ekonomik ve siyasi boyutuna… Bulunan bu rezerv ile Türkiye belli bir süre için ihtiyacı olan enerji kaynağını keşfetmiş oldu. "Keşfetmiş oldu" diyorum çünkü henüz daha gazı falan görmüş değiliz. Burada en önemli soru, bulunan bu kaynağın vatandaşın cebine yansıyıp yansımayacağıdır. Türkiye şu an yıllık olarak ortalama 50 milyar metreküp doğalgaz ithal etmekte, buna bedel olarak yıllık yaklaşık 13 milyar dolar gibi bir ücret ödüyor. İthal edilen doğalgazın büyük bir bölümünü ise elektrik üretiminde kullanılıyor. Tabii bu, şaşırtıcı bir durum!

Ülkemizde elektrik üretimi için o kadar kaynak mevcutken neden dolarla alınan doğalgazdan elektrik üretiliyor? Neden insanımız pahalı elektrik tüketmek zorunda? Bunun bir cevabı olmalı… Çünkü halkın parası ihracatta çarçur ediliyor. Dünden bugüne hem eski iktidarlar hem yeni iktidar dönemlerinde yapılan doğalgaz anlaşmalarında adeta ihanete varan ihmaller yapılmış. 2004 yılında Enerji ve Tabi Kaynaklar eski Bakanı Cumhur Ersümer ve bazı kamu görevlileri hakkında açılan meclis soruşturması için hazırlanan raporda geçen ifadeler kan dondurucu gerçekten. Bakın ben raporda geçen tüm detayları sizlere birebir aktarmayacağım, buna zamanımız yok; isteyen internette araştırıp okuyabilir. Vereceğim kısa bilgiler bile nasıl bir ihanet ile halkımızın sefalete sürüklendiğini gösterecektir.

Devlet Planlama Teşkilatı 1999’da hazırladığı raporda şunu söylüyor özetle: 2005 yılında elektrik enerjisinde kullanmak üzere Türkiye’nin yıllık 15 milyar metreküp doğalgaz ihtiyacı olduğu belirleniyor ama buna rağmen BOTAŞ 2005 yılı için 30 milyar metreküp doğalgaz alımı için anlaşma yapıyor. Fazlalık 15 milyar metreküp doğalgaz ne oluyor peki? Anlaşmaya göre; “ya alacaksın ödeyeceksin ya da almayacaksan da ödeyeceksin.” Anlaşma gereği gaz alınıyor, ödemeler yapılıyor. Sonra da bu gaz, çevrim santrallerinde elektrik üretimi için kullanılıyor ve elektrik maliyetleri artıyor. Daha ucuza başka doğal yollarla elektrik üretmek varken ithal edilen fazla gaz ile daha fazla maliyetle elektrik üretimi yapılıyor ve parası halkın cebinden çıkıyor.

Raporda başka neler mi var? 1999’da yapılmış anlaşma gereği 2003’te fiyat formüllerinde yapılan değişiklik sebebiyle 388 milyon dolar fiyat artırımı yapılmış. Yine 2 milyar metreküp alım taahhüdü, 8 milyar metreküpe çıkartılmış. Yetmedi, ihtiyaç fazlası gaz alımı yapan Türkiye, o ihtiyaç fazlası için çevrim santralleri yatırımı yapan da Türkiye. Ama çevrim santrallerine Rusya tarafından gaz verilememesi durumunda oluşacak zararı karşılayacak olan yine Türkiye… Peki, bunca ihanete imza atan bakana, kamu görevlilerine ne oldu dersiniz? Yüce divanda yargılandı, 1 yıl 8 ay hapis cezası aldı. Yüce divan bir daha suç işlemeyeceğine kanaat getirerek cezayı erteledi. İşte ihanetin Türkiye’deki karşılığı bu kıymetli Müslümanlar: ödül gibi ceza…

Sanmayın bu ihanetler geçmişte kaldı. AK Parti iktidarının da seleflerinden farkı yok; onlar da aynı yolu takip ediyorlar. Sadece onlar hakkında Meclis araştırma komisyonu kurulmadığı için hakikatler bilinmiyor. Ajanslara düşen haberlere göre Türkiye’nin doğalgaz ithalatı 2019’da bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 10,6 azalmış ve 44.9 milyar metreküp yıllık gaz ihtiyacı belirlenmiş. Ama bu ihtiyaç ithalatın yapıldığı ülkelerle imzalanan sözleşmelerdeki asgari taahhüdün gerisinde kaldığı için 2,6 milyar dolarlık fazla ödeme yapılmak zorunda kalınmış. 2020 yılındaki pandemi hesaba katıldığında görünen o ki yine milyarlarca dolar para, kullanmadığımız doğalgaza aktarılacak. Devlet kimden toplayacak bu paraları? Halkın cebinden alacak. Nasıl peki? Zam yaparak, yeni cazalar koyarak, vergi kalemlerini artırarak…

Şimdi soruyoruz: Doğalgaz rezervi tamam; zaten durmadan buluyorsunuz... Peki ya bu ihanet anlaşmaları ne olacak? 2026 yılına kadar süren ve en pahalı doğalgaz alımını yaptığımız anlaşmaların akıbeti ne olacak? Yaptığınız anlaşmalar gereği 5 ila 10 yıllık ithal gaz stokunuz ne olacak? Keşfettiğiniz bu rezervi ne yapacaksınız? 320 milyar metreküp doğalgaz vatandaşın, halkın mutfağına ne zaman, nasıl ve kaç liraya gelecek? Ya da daha doğrusu; gelecek mi, doğalgaz ve elektrik faturalarını düşürecek mi? Kamu mülkiyetinden sayılan bu rezerv gerçekten kamunun yükünü azaltacak mı? Öyle ya, vatandaşlar neredeyse kazançlarının büyük bir bölümünü faturaları karşılamak için harcamaktalar. Onun için onlar adına biz soruyoruz: bu müjde halkın cebine ne zaman ve ne kadar yansıyacak?

Ayrıca bir diğer konu da şu: Türkiye’de bundan önce enerji rezervleri yok muydu, kamu mülkiyetini ilgilendiren zenginlikler yok muydu? Fazlasıyla vardı. Türkiye enerji ve diğer kaynaklar açısından oldukça zengin bir ülke. Fakat eksik olan, bu madenleri gereği gibi işleyecek, gelirlerini ise halkına adaletle dağıtacak bir nizam, bir zihniyettir. Türkiye’de iktidara gelen bütün partilerin temel zihniyeti, zengin sermayedarları daha da zenginleştirmektir. Özelleştirme adı altında yollar, köprüler, verimli araziler, deniz kıyıları, göller ve daha birçok kamu mülkü zenginler arasında pay edildi. Eğer bu doğalgaz rezervi de aynı şekilde zenginler arasında pay edilecekse, o müjde bize değil zenginleredir, Sayın Erdoğan! Bunun yansımalarını ilerleyen zamanda göreceğiz inşallah.

Ancak size son olarak şunu söylemek istiyoruz: siz bu halka gerçek bir müjde vermek istiyorsanız, bu müjde, fasit kapitalizmi terk edip İslâm İktisat Nizamını uygulama kararıdır. Bunu yapabiliyorsanız Türkiye’nin kaynaklarını halk için kullanabilirsiniz. Eğer bunu yapmaya cesaretiniz yoksa siz de sizi iktidara taşıyan kapitalistlerin adamı olursunuz.

SURİYE YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI

Suriye’deki 9 yıllık mücadele, yapılan fedakârlıklar, dökülen kanlar, kirletilen iffetler, yapılan işkenceler, çekilen acılar, yakılan ağıtlar Cenevre’de masaya yatırılıyor. Suriye Anayasa Komitesi üçüncü kez BM gözetiminde toplandı. ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey komitenin çalışmalarını yakından incelemek için daha doğrusu direktif vermek ve gerekirse tehdit etmek için komite çalışmalarına katıldı. Bazı komite üyeleriyle özel görüşmelerde bulundu. Aynı Jeffrey yarın (bugün), 26 Ağustos tarihinde de İstanbul’da Suriyeli muhalif gruplar ve Suriyeli sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle görüşecek.

Bilindiği gibi Suriye Anayasa Komitesi, Suriye rejimi ile ılımlı muhaliflerden oluşan bir komitedir. Devrimin omurgasını temsil etmeyen ve İslâmi hedefi olmayan bu komite Suriye halkı için nasıl bir anayasa hazırlayabilir? Bu zalimlerin ve hainlerin hazırlamış olduğu anayasa kimin haklarını gözetecek? Mazlum Suriye halkının mı yoksa zalim Esed yönetiminin mi? Çapsız kişiliklerle doldurulmuş bu komitenin anayasa hazırlarken esas alacağı temeli kim belirliyor? Anayasa Komitesi mi, BM mi yoksa hepsini emrine amade kılan ABD mi?

Kıymetli Müslümanlar!

Pandemi süreci, yanı başımızdaki Suriye dramını, gözyaşını, acıyı, açlığı, sefaleti ve tabii ki ihaneti bize unutturmasın sakın! 9 yıl boyunca dökülen kanlar, çekilen ıstıraplar boşa gitmesin. Devrimin çalınmasına müsaade etmeyelim. "Suriye’nin geleceğine Suriye halkı karar versin" deniliyorsa, bunun yolu otel devrimcilerinden oluşturulan komite ile dayatma bir anayasa hazırlamak değildir. Bilakis Suriye halkı Müslüman bir halktır! İslâm ile yönetilmeyi istediklerini 9 yıllık mücadele ile gösterdiler. Dolayısıyla gayri İslâmi bir anayasa devrimin ihanete uğramasından başka bir şey değildir. Müslümanlar Hilâfet Devleti yıkıldıktan sonra her şeylerini masada kaybettiler. Sahada, er meydanında kazandılar ama hainlerin eliyle masada kaybettiler. Tarih tekerrür etmesin. Siyasi basiret sahibi herkes bilir ki o masaya oturan kaybetmeye mahkûmdur. Evet, geçen 9 yılda büyük hatalar yapıldı! Siyasi uyanıklığa sahip olmayan liderlerin eliyle devrim sömürgeci kâfirlerin oyuncağı haline geldi. Ancak, Suriye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Artık Suriye her zaman ve her şartta yeni bir devrime gebedir. Tecrübelerden ders çıkarılacak ve Suriye halkının 9 yıllık mücadelesi heba olmayacak; bugün ya da yarın ama mutlaka Suriye devrimi gerçek bir zafere ulaşacak, Allah’ın izniyle.

Türkiye’ye gelince... Türkiye. bu mücadelede kısmen ensarlık vazifesi yapmıştır. "Kısmen" diyorum çünkü "Ensar" demek sadece mağdurlara kucak açmak değildir. Aksine "Ensar" demek Allah’ın dinine yardım etmektir. "Ensar" demek Müslümanların devrimlerine destek vermektir. Ama Türkiye Allah’ın dini yerine ABD’nin siyasi planına yardım etti. Müslümanların devrimine destek vermek yerine Suriye halkını katleden Ruslarla işbirliği yaptı. Türkiye bugün yapılması planlanan laik demokratik Suriye anayasasının hazırlık çalışmalarında masada hep kâfirlerin ve zalimlerin tarafında oldu. Hoş, kaldı ki o masa da Suriye halkını temsil eden bir taraf hiç olmadı ki…

Kıymetli Müslümanlar! Türkiye’nin tarihî misyonunu hatırlayarak Suriye devrimine vereceği destek aynı zamanda kendi yolunu da aydınlatacaktır. Ama yöneticiler Türkiye’nin tarihten gelen bu gücünü görmekten mahrumlar. Ayasofya açılışında dünya Müslümanlarından gelen tepkiler, açılıştaki o ruh bu hakikati bir kez daha gözler önüne sermiştir. Dünya Hilâfet'e muhtaçtır! Türkiye ise sahip olduğu tarihî misyon ve imkanlarla Hilâfet'i yeniden kuracak dinamiklere sahiptir. Ve zalimler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır!

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

___

#Giresun

#Hicri1442

#GerçekMüjde

#Suriye

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.