Emir Ata İbn Halil Ebu Raşta’nın H. 857 Yılı Konstantiniyye'nin (İstanbul) Fethi vesileysile Yaptığı Konuşma
Ümmetlerin tarihinde, bu ümmetlerin gurur kaynağı olan aydınlık günler vardır.
Hamd, nimetlerinden dolayı Allah’a, Salat ve Selam Allah’ın Rasulü’nün, âlinin, ashabının ve onu dost edinenlerin üzerine olsun ve ba’d. İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olan İslam ümmetine… Tertemiz, iyi ve seçkin davet taşıyıcılarına… ve sayfanın seçkin misafirlerine,
Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuh,
Ümmetlerin tarihinde, bu ümmetlerin gurur kaynağı olan aydınlık günler vardır. Peki bu günler, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesinin gerçekleştiği günler olsaydı nasıl olurdu? Şüphesiz yıldızlar gökyüzünde parıldar, dahası güneş dünyayı aydınlatır ve ümmet nidaları gökyüzüne yükselirdi… bu günlerden, en güzel günlerimiz İstanbul’un fethinin yıldönümünün olduğu günlerdir… Nitekim Fatih, Rabiulevvel ayının yirmi altısı itibariyle Kostantiniyye’ye savaş açmaya ve burasını kuşatmaya başladı. Sonra H. 20 Cumâde’l Ûlâ 857 Salı günü Kostantiniyye’yi fethetti. Yani kuşatma, yaklaşık iki ay sürdü. Muhammed Fatih, şehire muzaffer olarak girdiğinde atından inerek bu zafer ve başarıdan dolayı Allah’a şükretmek için secdeye kapandı, sonra içerisinde Bizans halkının ve keşişlerin toplandığı “Ayasofya” kilisesine gitti, onlara eman verdi, “Ayasofya” kilisesinin camiye çevrilmesini emrettiği gibi Kostantiniyye’yi fethetmek için ilk hamlenin saflarında yer alan ve Allah ondan razı olsun orada vefat eden celil sahabi “Ebu Eyyub El-Ensari’nin” kabrinin olduğu yere cami yapılmasını emretmiştir… Kostantiniyye’yi fethetmesinden sonra bu lakapla anılan Fatih, Kostantiniyye’yi daha önce Edirne olan devletinin başkenti yaptı. Kostantiniyye’yi fethetmesinin ardından burasını “İslambol”, yani İslam şehri “Daru’l İslam” olarak adlandırdı ve “İstanbul” olarak meşhur oldu. Sonra Fatih, şehre girdi, “Ayasofya’ya” gitti, burada namaz kıldı ve böylece burası Allah’ın fazlı ve keremi sayesinde cami haline geldi ve Allah’a hamdetti… Böylece asrın mücrimi Mustafa Kemal burada namazı yasaklayıncaya ve burasını insanların ziyaret ettiği bir müze yaparak kirletinceye kadar müminlerin inşa ettiği pak ve temiz bir cami olarak kalmaya devam etti.
Bu şekilde Abdullah İbn-u Amr-u İbn-ul Âss’dan rivayet edilen hadis-i şerifte geçen Allah’ın Rasulü Salallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi gerçekleşmiş oldu: قَالَ: كُنَّا عِنْدَ عَبْدِ اللهِ بْنِ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ، وَسُئِلَ: أَيُّ الْمَدِينَتَيْنِ تُفْتَحُ أَوَّلًا: الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ أَوْ رُومِيَّةُ؟ قَالَ: فَقَالَ عَبْدُ اللهِ: بَيْنَمَا نَحْنُ حَوْلَ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم نَكْتُبُ، إِذْ سُئِلَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: أَيُّ الْمَدِينَتَيْنِ تُفْتَحُ أَوَّلًا: قُسْطَنْطِينِيَّةُ أَوْ رُومِيَّةُ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: «مَدِينَةُ هِرَقْلَ تُفْتَحُ أَوَّلًا، يَعْنِي قُسْطَنْطِينِيَّةَ “Dedi ki: Biz Abdullah İbn-u Amr-u İbn-ul Âss’ın yanındayken şöyle soruldu: Bu iki şehirden hangisi önce fethedilecek: Kostantaniyye mi yoksa Roma mı? Dedi ki: Abdullah şöyle dedi: Biz Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in yanında yazıyorken O’na şöyle soruldu: Bu iki şehirden hangisi önce fethedilecek: Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] şöyle cevap verdi: “Evvelâ Hirakl’in şehri, yani Kostantiniyye fethedilecektir.” [Ahmed Müsned’inde ve Hakim Müstedrek’inde rivayet ederek şöyle dedi: Bu hadis, tahriç etmedikleri halde Şeyhayn’in (Buhari ve Müslim) şartıyla sahihtir. Ez-Zehebî ise özetle şöyle dedi: “Buhari ve Müslim’in şartıyladır.”] Aynı şekilde Abdullah İbn-i Bişr El-Hasami’den, onun da babasından Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu işittiği hadis-i şerifte şöyle geçmektedir: لَتُفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ، فَلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا، وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ “Kostantiniyye elbette fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel bir komutandır, o ordu ne güzel bir ordudur.” Abdullah İbn-i Bişr dedi ki: Mesleme İbn-i Abdülmelik beni çağırdı ve bu hadisi sordu. Ben de ona bu şekilde naklettim. Bunun üzerine o, aynı sene Kostantiniyye’yi fethetmek üzere sefere çıktı. [Ahmed rivayet etti ve Mecmau'z Zevaid’de buna ilişkin şöyle geçmektedir: “Ahmed, Bezzar ve Taberâni rivayet etti ve adamları sikadır dedi.”] Nitekim bu müjde, daha yirmi bir yaşına bile ulaşmamış bir genç olan Muhammed Fatih’in eliyle gerçekleşti. Ancak o, çocukluğundan beri düzgün bir şekilde yetiştirilmiş ve babası Sultan II.Murad onunla ilgilenmişti. Zira onun, dönemin en iyi hocalarından ders almasını sağladı. Bu hocalardan biri de Suyûti’nin Fatih’in ilk hocası olduğunu söylediği “Ahmed İbn-i İsmail El-Kevrâni” olup onun hakkında şöyle dedi: “Asrın alimlerinin üstünlük ve mükemmelliğine tanık olduğu alim ve fakih biriydi, dahası onu “zamanın Ebu Hanife’si” olarak isimlendiriyorlardı. Aynı şekilde bu hocalardan birisi de küçüklüğünden beri Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, “Kostantiniyye fethedilecektir” hadisini ilk aklına koyan Şeyh “Akşemseddîn Sengar” olup onu, bu fethin kendi eliyle gerçekleşeceği düşüncesiyle büyüttü… Nitekim “Akşemseddin”, Muhammed Fatih’e Kur’an, hadis, nebevi sünnet ve fıkıhtan temel ilimler dersi verdiği gibi aynı şekilde Arapça, Farsça ve Türkçe dilleri dersi de verdi. Ayrıca ona, matematik, astronomi ve tarih gibi bazı hayat ilimleri de öğretti… Buna ek olarak binicilik ve savaş sanatlarına yönelik cesareti de vardı… Nitekim Allah ona, fazlı ve keremiyle ikramda bulunmuş, onu Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in övgüsüne mazhar kılmıştır. Böylece Fatih, ne güzel bir komutan, ordusu da ne güzel bir ordu olmuştur. Zira kalpleri imanla dolu olduğu, gerekli hazırlıkları yaptıkları ve cihada da sadık kaldıkları için Allah onlara bu azim fethi nasip etmiştir. Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.
Fatih, ileri görüşlü, vizyon sahibi bir kişiydi. Zira ne zaman tedavi edilmesi gereken bir boşluk görse, Allah’ın izniyle hemen oraya yönelirdi. Ne zaman bir engel görse, Allah’ın inayetiyle hemen o engeli kaldırırdı. Nitekim kendisi, üstün zekası ve ileri görüşlülüğü sayesinde çözdüğü üç engelle karşı karşıya kalmıştı:
1- Askerleri ona, surların etrafındaki açıklıklar nedeniyle oluşan soğuk hava için şikayette bulundular. Bunun üzerine hemen gerektiğinde sığınmaları için bir kale inşa etti. Zira Kostantiniyye’yi fetheden daha önceki İslam ordularının yaptıkları gibi, uzaması halinde ordunun kuşatmayı kaldırmasını ve geri dönmelerini istemiyordu. Bilakis Allah’ın izniyle Kostantiniyye’yi fethederek geri dönmek istiyordu…
2- Aynı şekilde Kostantiniyye’nin surları üç tabakadan oluşuyor ve her bir tabaka ile diğeri arasında birkaç metre bulunuyordu. Bu nedenle Fatih, bu meseleden dolayı şaşkınlık içerisindeydi. Zira onların döneminde yıkıcı güce sahip silahlar bulunmuyordu. Bilakis ellerinde olan en güçlü şey, taş fırlatan mancınıktı. Gerçi boyutu küçük değildi, ancak bu boyuttaki bir duvarda delik açmak için yeterli değildi. Nitekim Muhammed Fatih, dünyadaki askeri yetenekleri takip ettiği için, bilgi sahibi olduğu (Urban) adında Macar asıllı bir mühendise ulaştı. Nitekim kendisi, surları parçalayabilecek özel güce sahip toplar yapabilecek bir fikir ortaya koymuştu. Urban, Kostantiniyye İmparatoru’na hizmetlerini sunmuş olsa da kendisiyle ilgilenmemişti. Fatih onu çok güzel bir şekilde karşıladı, ona para yağdırdı ve buluşunu tamamlaması için her türlü aracı kolaylaştırdı. Bunun üzerine Urban, Osmanlı mühendislerinin yardımıyla top üretmeye başladı ve bizzat onları Fatih’in kendisi denetledi. Daha üç ay geçmemişti ki Urban, büyük boyutlu üç top üretti ve top mermisinin ağırlığı yaklaşık bir buçuk tondu. Ancak sonuçların gerektiği gibi olmayıp surların arkasından Romalıların kendileri görmesinden ve bunun da Müslümanların gücünü etkilemesinden korktuğundan dolayı topu surlarda denemek istemiyordu. Bu yüzden “Edirne’de” denemek istedi ve başarılı oldu. Sonra Allah’a hamdu senalar etti, üç tane topu Edirne’den Kostantiniyye surlarının yanına taşıdı ve surları parçaladı ki böylece Romalılar teslim oldular.
3- Sonra onu meşgul eden başka bir mesele daha vardı. Zira Kostantiniyye’nin çevresindeki Körfez bölgesinde bulunan surların zayıf olduğunu biliyordu. Bununla birlikte Romalılar da Körfez yönündeki surların zayıf olduğunu fark ediyorlar ancak Körfezin girişinin metal zincirlerle kapalı olması nedeniyle Müslümanların gemilerinin kendilerine ulaşamayacağından emindiler. Ancak Fatih -Allah ona fetih nasip etsin-, gemileri Körfez tarafında surların karşısında bulunan (Galata) tepesi yüzeyinden geçirme kararı aldı. Dolayısıyla ahşapları tepenin yüzeyine sabitledi, üzerine zeytin yağı ve iç yağ döktü, sonra gemileri üzerine itti ve bir gecede Körfez’e 70 gemi indirmeyi başardı. Bu husus, Romalıları şaşkına uğratacaktı. Nitekim sabah olup Müslümanların gemilerini Körfez’de gördüklerinde kalpleri korkuyla doldu ve alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun nusret ve fetih gerçekleşti.
Ey kardeşlerim, sizlere Kostantiniyye’nin fethinin üç nedenden dolayı olduğunu tekrar etmek isterim:
Birincisi: İslamları tatbik sahasında olduğundan, İslam’ın ve Müslümanların azametinin nasıl olduğunu iki gözü olan herkes tekrar hatırlasın ve görsün. Zira o vakit küfür ayakta duramadı. Bilakis hak üstün geldi ve ezan (Allahu Ekber) sesleri göklere yükseldi. Böylece Persler ve Bizanslılar onun önünde boyun eğdi. Allah’ın izniyle çok yakında, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Roma’nın fethiyle ilgili müjdesinin olduğu diğer kısmının doğrulanması için Bizans’ın kardeşi Roma da bu ikisine dahil olacaktır…
İkincisi: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in üç müjdesinin de gerçekleşeceği hususunda kalpleriniz mutmain olsun. Zira Salavatullahi ve Selamuhu Aleyh bizlere, Kostantiniyye’nin fethedileceğini, Roma’nın fethedileceğini, Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin geri döneceğini, Yahudilerle savaşın olacağını ve onların çok kötü bir şekilde hezimete uğrayacaklarını müjdelemiştir… Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem ise asla hevasından konuşmaz. Ancak vahiy ile konuşur. Bu yüzden Allah Subhanehu’nun izniyle Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in üç müjdesi de gerçekleşecektir. Ancak bu, gökyüzünden bizlere yol gösterecek meleklerin inmesiyle gerçekleşmeyecektir. Bilakis biz Allah’a yardım edersek Allah da bize yardım eder şeklindeki Allah’ın sünnetiyle gerçekleşecektir. Bu yüzden Allah’ın şeriatını ikame etmeli, devleti için seslerimizi yükseltmeli, elimizden gelen gücü hazırlamalı ve sonra da Allah yolunda cihat etmeliyiz. İşte o zaman yeryüzü geri kalan üç müjdeyle aydınlanacağı gibi yine yeryüzü yeniden Hilafet’in gelişiyle aydınlanacaktır…
Üçüncüsüne gelince: Kafir Batı, Arap ve Türklerden oluşan hainlerle birlikte H. 1342 – M. 1924 yılında Hilafeti yıktı ve bu yıkımı, Kostantiniyye’nin fethine paralel olarak düşünmeye başladı, sonra kafir Batı kaybettiği gücünü geri topladı. Nitekim Batı, Hilafet’in yeniden geri dönmemesi için elinden gelen her şeyi yapar hale geldi. Hatta elde ettiği gücü kaybetmemek için özellikle İslam ülkelerini sömürmeye ve İslam ülkelerindeki hareketleri izlemeye başladı. Nitekim Hizb-ut Tahrir’in H. 1372-M. 1953 yılında kurulduğu ilan edildiğinde Batı, hizbin çalışmasının temelinin ve hayati meselesinin Hilafet’i yeniden kurmak olduğunu açıkladı. Dolayısıyla Batı, hizbin çalışmasındaki ciddiyeti görünce ajanları olan yöneticilere, bölgelerinde hizbi yasaklamalarını, tutuklayarak takip etmelerini, şehadete varan işkenceler yapmalarını, sonra bazı bölgelerde de müebbete varan uzun mahkumiyetler vermelerini emretti… Sonra hiç utanmadan ve çekinmeden, yalan, uydurma ve gerçekleri değiştirme yöntemleri eklediler… Hatta bu iftiraların etkili olabileceği düşüncesiyle, Müslümanların isimleriyle anılan ve kendilerinin elbiseleriyle süslenen şahıslar ortaya çıkardılar. Sonra daha önce hizbin içerisinde olduğu halde hizbi terk eden, ayrılan ve cezalandırılan bazı kişiler de bu iftiralarda onlarla birlikte hareket ettiler… Sonra iftira, uydurma ve gerçekleri değiştirme hususunda topluca bu sınıflara katıldılar. Nitekim bunların her birinin rolü vardır: Kafirler, münafıklar ve ortalığı karıştıranlar, sonra kalplerinde hastalık olan terk eden, ceza alan ve ayrılanlardan oluşan küçük bir grup, işte bunların tamamı hizbe kurulan tuzağa ve ona atılan iftiraya katıldılar ve tüm aşamalarında yalan söyleyerek zehirli çizgide yürüdüler. Dolayısıyla ne zaman atmış oldukları iftirada başarısız olsalar başka bir iftira daha attılar, böylece yalan söylediklerini unuttular ya da hizbin gençlerinin, temiz olanı pis olandan ayırt edebilecek saf bir zihniyete, kıvrak bir zekaya ve derin bir anlayışa sahip olduklarını unutmuş gibi yaptılar. Dolayısıyla onların içlerine girmek için yalanı terk etmediler… Böylece attıkları iftiralarla süsledikleri araçlara ve gerçekleri çarpıtmak için kendilerini yorarak ortaya attıkları süslü uydurmalara rağmen, hizbin gençlerinden ve aklıselim Müslümanlardan bunlara kulak veren olmadı. Bilakis كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْآنُ مَاءً حَتَّى إِذَا جَاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئاً“Engin çöllerdeki serap gibidir. Susayan kimse onu su sanır. Fakat yanına vardığı zaman hiçbir şey bulamaz.” [Nur-39] ayetinde geçtiği gibi oldular. Dolayısıyla Hizbi etkileyebilecekleri zannıyla Hizbe ve liderliğine karşı kurdukları tüm tuzaklara ve yaptıkları iğrençliklere ve kötülüklere rağmen, zanları boşa çıktı ve Allah’ın izniyle hayal kırıklığına uğrayanlardan oldular. Dolayısıyla yalanlarını, tuzaklarını ve hilelerini ne kadar uzatırlarsa uzatsınlar hiçbir zaman iyiliğe ulaşamayacaklardır. وَلَا يَحِيقُ الْمَكْرُ السَّيِّئُ إِلَّا بِأَهْلِهِ “Halbuki kişi kazdığı kuyuya kendi düşer.” [Fâtır-43] İftira ve tuzaklarını ne kadar yoğunlaştırırlarsa yoğunlaştırsınlar bunun sonucunu Allah katında bulacaklardır: وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللَّهِ مَكْرُهُمْ وَإِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ “Hilelerinin cezası Allah katında (malum) iken, onlar tuzaklarını kurmuşlardı. Halbuki onların hileleriyle dağlar yerinden gidecek değildi!” [İbrahim-46]
Sonuç olarak ey kardeşlerim; hakka davette birbirini izleyen kampanyalar karşısındaki güçlü tutumunuz, hak üzere olan sebatınız ve güçlü tavrınız bizlere, sıkıntılar karşısında büyük bir hikmetle Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in tutumlarını örnek alan sahabelerin (Rıdvanullahi Aleyhim) tutumlarını hatırlatmaktadır… İşte bu şekildeki tutumunuz, sıkıntıdan dolayı zayıflamayan ve fitnelerden dolayı sarsılmayan kaya gibi bir tutumdur. Dahası azimlerinizi bileyin, güçlü bir şekilde hakkı haykırın, dünyaya bir kere ve ahirete ise defalarca bakın ki Hizb sizinle afiyet bulsun siz de Hizb ile afiyet bulun. رِجَالٌ لَا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْماً تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ “Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar. Çünkü Allah, kendilerine işledikleri amellerin en güzeli ile ecir verecek, lütfundan fazlasını da bahşedecektir ve Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.” [Nur-37-38]
En son olarak ben, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelerinin peş peşe gerçekleşmesi için Allah Subhanehu’ya yalvarıyorum. Zira Hilafet, bu ümmete geri dönecek, sonra Kudüs kurtulacak ve daha önce kardeşinde olduğu gibi Roma da fethedilecektir… Zira bu, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hadislerini tasdik etmek için olacaktır… Ayrıca Allah Subhanehu’dan, katından bizlere yardım etmesini, amelimizi güzelleştirip artırmasını ve bizleri Aziz ve Rahim olan Allah’ın nusretine ehil olanlardan kılmasını temenni ediyoruz. وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ “O gün müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum-4-5]
Vesselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuh
Kardeşiniz
Hizb-ut Tahrir Emiri Ata B. Halil Ebu Raşta
H. 07 Cumâde’l Ûlâ 1441 M. 02 Ocak 2020
PDF'i indirmek için tıklayınız
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!