Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 01 Ağustos 2023
Muhammed Emin Yıldırım, "İslam İşbirliği Teşkilatı gibi yapıların varlık amacı Müslümanların kalpleri kafirlere karşı öfkeyle dolduğunda büyük bir iş yapıyorlarmış gibi olağanüstü toplanmak ve süslü cümleler kurarak Müslümanların öfkesini yatıştırmaktır."
YAŞANAN CİNAYETLER VE ARTAN SUÇ ORANLARI
Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. Bu hafta toplantımıza son günlerde özelde İstanbul’da genelde ise tüm Türkiye’de yaşanan ve her geçen gün daha da artan cinayet haberleri ile başlamak istiyorum. Malum geçen hafta İstanbul Esenyurt’ta yaşanan bir cinayet haberi medyaya yansıdı. Bir tekel bayisine gelen dört kişi, dükkân sahibini ve arkadaşını orada katlettiler, bir kişiyi de yaraladılar. Yaşanan bu hadise sosyal medya üzerinden kamuoyuna yansıyınca epeyce gündem oldu. Siyasetçiler, yazarlar, akademisyenler herkes bu konuda yazıp çizmeye, konuşmaya başladılar.
Mesele o kadar çok kamuoyu oldu ki, ulusal medya bile konuya duyarsız kalmadı ve müdahil oldu. Öyle ki İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, cinayet zanlılarının polis tarafından yakalanıp gözaltına alınmasını bir başarı gibi kendi sosyal medya hesabından paylaşarak kamuoyuna duyurdu. Zanlıların tamamı yakalandı. Hukukçulara göre ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılanacaklar. Öyle diyorlar, yarın ne olur bilinmez. Bir af ile salıverilirler, “tanıdık” bir yargıç eli ile tahliye edilirler. Olur mu olur, burası Türkiye… Bir değil birkaç cinayetten yargılanan organize suç örgütü liderleri aynı mahkemeler, aynı yargıçlar tarafından tahliye edilmedi mi? Bu kişiler cezaevlerinden çıkar çıkmaz siyasi partilerin liderleri ile makamlarında poz vermediler mi? Bu ülkede organize suç örgütü lideri ile dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kirli ve karanlık ilişkileri kamuoyunda yansımadı mı? Bu konudaki iddialar İçişleri Bakanı tarafından devlet televizyonunda cevaplandırılmadı mı? Yani mesele Esenyurt’ta husumetli iki aile arasında yaşanan kavga ve işlenen cinayet ile sınırlı değil. Mesele bu kadar basit de değil. Karanlık ilişkiler, hukuk dışı işlemler devlet kurumlarına kadar girmiş ve olağan hale gelmiş. Şantaj, tehdit, alıkoyma siyasetin meşru kabul edilen bir aracı bir yöntemi olmuş adeta. Devlet kurumları, siyasi partiler ve yöneticiler böyle olunca toplum daha beter oluyor. Her gün sosyal medyaya bu tür cinayet haberleri, taciz ve tecavüz haberleri, hırsızlık ve gasp olayları karşımıza çıkıyor. Medya ve sosyal medyaya yansımayanlar, kamuoyunun haberinin olmadığı hadiseler ise sayılamayacak kadar çok. Sokaklar güvenli değil, toplu taşıma araçları güvenli değil, devlet kurumları, hastaneler güvenli değil. Okullar güvenli değil…
Bu sebeple İki hususa sizlerin ve tüm kamuoyunun dikkatlerini çekmek istiyorum. Birincisi Türkiye’de her geçen gün suç oranlarında bir artış var. Biz bu sorunu hazırladığımız “Toplumsal Çöküş Sorunlar ve Çözümler” başlıklı raporda kamuoyu ile paylaşmıştık. Tehlikenin farkında mısınız demiştik. Toplumsal çöküşün farkında mısınız demiştik ve yöneticileri uyarmıştık. Tehlike daha da büyüyerek geliyor. Bakınız Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan adalet istatistiklerine göre; geçtiğimiz yıl yani 2022’de suç oranlarında artış yaşanmış 2020’de 8 milyon 996 bin 173, 2021’de 9 milyon 857 bin olan suç dosyası 2022 yılında 10 milyon 598 bin olmuş. Yani her geçen yıl suç oranları artış gösteriyor. Soruşturma dosyalarındaki şüpheli sayısı 12 milyon 688 bin olarak kayıtlara geçmiş. Bu dosyalar içindeki suç sayısı ise 21 milyon 743 bin olarak tespit edilmiş.
2022 yılında dolandırıcılık suçu ile açılan dosyalarda %41, çocukların cinsel istismarı suçlarında %33, hırsızlık suçunda %30, uyuşturucuda %25, yağma suçunda %23, kasten öldürme suçunda %17, kasten yaralama suçunda %11 artış yaşanmış. Şu oranlara bakar mısınız? Korkunç bir tablo ile karşı karşıyayız. Ayrıca ikinci bir konu daha var ki; o da çok önemli… Türkiye’de yargıya ve adalete olan güven tamamen kaybolmuş durumda. Yapılan araştırmaya göre nüfusun %69’u adalet sistemine güvenmiyor. “Dünya Adalet Projesi” tarafından her yıl yayımlanan “hukukun üstünlüğü endeksi”ne göre, 2022’de 140 ülke arasında Türkiye 116. sırada yer aldı.
Bütün bu veriler bize bir kez daha Hizb-ut Tahrir’in kurucusu Şeyh Takiyyuddin en Nebhânî’nin Allah ona rahmet eylesin sözünü hatırlatıyor. Ne demişti Takiyyuddin en Nebhânî: “Bir toplumda suç ender görülüyorsa insan; sık görülüyorsa tatbik edilen nizam bozuktur.”
Dolayısıyla bir kez daha buradan hatırlatıyoruz; sizin öve öve bitiremediğiniz bu köhnemiş laik demokratik nizamınız bozuk, sizin çıkardığınız yasa ve kanunlarınız bozuk. Batıdan aldığınız hukuk sisteminiz bozuk. Sizin suçlulara karşı uyguladığının ceza sisteminiz de bozuk. Siz suçluları ıslah etmek yerine suça daha meyilli olarak yetiştiriyorsunuz. Bu sebeple suçlar artıyor, bu sebeple suçlular, katiller itibar görüyor. Bu istem değişmediği müddetçe, İslam hayatımıza hâkim olmadığı müddetçe insanları bu bozuk düzende ıslah edemezsiniz. Çözüm, bu bozuk düzenin değiştirilmesidir. Çözüm İslam’i hayatı başlatacak Hilafetin ikamesidir.
MERKEZ BANKASI BAŞKANININ AÇIKLAMALARI
Merkez Bankası başkanı Hafize Gaye Erkan geçen hafta “Enflasyon Raporu 2023” başlıklı bir bilgilendirme toplantısı yaptı.Toplantıda enflasyondan para politikasına, ekonomik istatistiklerden, orta vadeli tahminlere kadar bir dizi bilgi aktardı.Gaye Erkan konuşmasında, Merkez Bankası’nın temel amacının fiyat istikrarı olduğunu bunun için de enflasyonu kalıcı olarak düşürmek amacıyla parasal sıkılaştırma yapılacağını söyledi. Enflasyon da belirgin bir iyileşme sağlanana kadar, parasal sıkılaştırmayı gerektiği zamanda ve gerektiği ölçüde güçlendireceklerini ifade etti.
Merkez bankası başkanının sayfalar dolusu yaptığı açıklamalar esasında kısa vadedehareketlilik kazandıracak hamleler olsa da uzun vadede içi boş sloganik söylemlerden farklı değildir. Tıpkı bundan önce kürsülerden söylenen, her 2-3 yılda bir açıklanan ekonomi paketlerinde olduğu gibi…Örneğin konuşmasının içeriğinde enflasyonla alakalı olarak;Gelişmiş ülkelerin tamamında ve takip edilen 27 ülke merkez bankasının 19 tanesinde enflasyonun hedefin üzerinde olduğunu, enflasyonda pandemi sonrası yükselişlerin görüldüğünü söyledi. Bununla birlikte, gelişmekte olan ülkelerin faiz artırımlarına giderek bu süreci atlattıklarını ifade etti.
Aslında bu söylemler başlı başına yalan, hile ve aldatma içeriyor. Zira piyasada ki dövizleri toplamak için Kur korumalı mevduatı getirip, bütçeyi borca soktular, borsayı ve bankaları kurtarmak için politika faizini düşük tutup, “biz nassa bakarız nas ne diyorsa o” diyerek Müslüman halka güya İslami bir adım atmış izlenimi verdiler. Şimdi ise gelinen süreçte faizi yükseltirken gelişmiş ülkelerden örnekler veriyorlar. Bu nasıl bir pişkinliktir, bu nasıl bir aymazlıktır. Bu nasıl bir ihanettir, akıl alır gibi değil.
Dikkat edin son 20 yılda defalarca ekonomi istikrar paketleri açıkladı, bir dizi para politikaları benimsendi, kısa ve uzun vade programlar yapıldı. Peki ya sonuç?Maalesef bir arpa boyu yol kat edilemediği gibi her geçen yıl bir önceki yılı aratır oldu.Daha da öncesine gidelim, AK partinin 2002 seçimleri öncesi açıkladığı seçim beyannamesinin ekonomi başlıklarını hatırlayalım;Enflasyonu düşürme, işsizliği önleme, para politikasında iyileştirme, kısa ve uzun vadede fiyat istikrarı. Paranın değerinin korunması vsvs…
Bugün söylenen cümlelerden herhangi bir farkı var mı? 20 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen halen aynı vaatler verilmekte, aynı cümleler kullanılmakta.Hatta şu an öyle bir konuşuyorlar ki, sanki 20 yıldır ülkeyi başkası yönetiyor. Sanki bu hükümet göreve yeni başlamış gibi. Yahu sizler 22 yıldır ülkeyi tek başınıza yönetiyorsunuz, tüm kararları tek başınıza alıyorsunuz bu nasıl bir çelişkidir.Aldığınız kararlar neticesinde her şey kötüye giderken, sizler sürekli dış güçleri suçladınız, dolar operasyonları dediniz, sorun sizlerin politikaları olmasına rağmen ustalıkla suçu başkasına attınız. Hadi dolar ve euro dış saldırı diyelim, peki Türk lirasının Afrika para birimleri karşısında bile değer kaybetmesini nasıl açıklayacaksınız? Neredeyse tüm para birimleri Türk lirasından daha değerli hale geldi, Bunu nasıl izah edeceksiniz?
Hoş. O kadar pişkinsiniz ki, böyle bir izaha, böyle bir açıklama yapmaya bile gerek duymuyorsunuz zaten.Nasılsa size her koşulda destek olan, İslami söylemler ile aldatıp oyaladığınız bir halk var karşınızda değil mi?Yazık değil mi bu halka, zenginlere vergi istisnaları ve muafiyetler verirken, tüm yükü geneli fakir olan halka yüklediniz. Zamlarla ve vergilerle bütçeyi ayakta tutmaya çalışırken söndürdüğünüz ocakları, dağıttığınız yuvaları, yok ettiğiniz ticarethaneleri, çıkmaza soktuğunuz esnafı hiçbir zaman görmediniz.Kapitalist sistemi yaşatmak için, Müslümanları faizden borsaya kadar her türlü harama bulaştırdınız. Hala daha aynı hatalı yol üzerine kurulu olan kapitalist ekonomi sisteminde ısrar ediyorsunuz.
Karşı karşıya kaldığımız bu ekonomik sorunlar, yöneticilerin çözemeyeceği kadar büyüktür. Çünkü uygulanan kapitalist iktisat sistemi, temelden yanlıştır. Bu sistem üzerine ne bina ederseniz edin asla doğru ve kalıcı bir çözüm getirmeyecektir. Yapılanlar, söylenenler içi boş ve süslü cümleler ile zaman kazanmak, halkı oyalamaktan başka bir şey değildir. Bizim için tek doğru var. O da Alemlerin Rabbi olan Allah Subhanehu ve Tealadan gelen İslam Nizamının uygulanması ve onun doğru temeller üzerine bina edilen İktisat sistemine geçmektir.Bunun için, doğumunu dört gözle beklediğimiz, sadece Müslümanların değil, tüm insanlığın kurtuluşu için varlığına ihtiyaç duyduğumuz Raşidi Hilafet devletinin bir an önce kurulmasını Allah Subhanehu ve Tealadan niyaz ediyoruz.
İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI’NIN OLAĞAN ÜSTÜ TOPLANTISI
Üzülerek söylüyorum ama değişen hiçbir şey olmadı kıymetli Müslümanlar. İslam İşbirliği Teşkilatı 3 Temmuz’daki olağanüstü toplantısından sonra 31 Temmuz’da yani dün yine olağanüstü toplandı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan,“bu kez Kur’an’a hakareti engellemeye yönelik sonuç alıcı adımlar atılacak” dedi. “Bu İslam dünyasında bir ilk olacak” diyerek kamuoyunda yüksek beklenti oluşturdu. Peki ne oldu? Nasıl kararlar alındı?
Mesela ifade özgürlüğü denilen şeyin batının pis fikirlerini ve İslam’a olan nefretini yaymanın kılıfı olduğu mu söylendi? İslam ülkeleri Kur’an’a hakarete izin veren İsveç ve Danimarka ile ilişkilerini mi kesti? Büyük elçiler topluca geri mi gönderildi? Alçak eylemler bir daha tekrarlanırsa gerekirse askeri önlem almaktan çekinilmeyeceğine dair nota mı verildi? Kur’an’ın yüceltilip korunacağını hissettiren somut bir adım mı atıldı? Cevap; kocaman bir hayır! Ya ne yapıldı? Her zaman ki gibi İsveç ve Danimarka şiddetli şekilde kınandı. Kur'an-ı Kerim'in yakılmasından duyulan rahatsızlığı ifade etmek adına Avrupa Birliği Komisyonu'na heyet gönderme kararı alındı. İslam İş Birliği Teşkilatıbünyesindeki İslamofobi Gözlemevi'nin kapasitesinin genişletileceği açıklandı. Bir de Birleşmiş Milletler'denİslamofobi ile mücadele için özel raportör atanması istendi.
Sayın Fidan, sizin İslam dünyasında bir ilk olacak dediğiniz somut kararlar mı bunlar mı Allah aşkına! Heyet göndermek, raportör istemek, gözlemlemek, kınamak… Bunlar mı sonuç alıcı adımlar? Siz Müslümanların aklıyla alay mı ediyorsunuz? Temenni ve tavsiyeden öteye gitmeyen bu pasif yaklaşımların kafirler için caydırıcı olmayacağı açık değil mi? Sizin Kur’an’ı koruma anlayışınız bu mu? Artık kendinizi de Müslümanları da kandırmayı bırakın! Dönüp tarihe bir bakın. İslam halifeleri Kur’an’a nasıl değer vermişler! İslam’ın ve Müslümanların şerefini nasıl korumuşlar! Sultan Abdülhamit’in Osmanlı’nın hasta adam denilen döneminde Rasulullah’a hakaret piyesi düzenlemek isteyen Fransa’ya muamelesine bir bakın. Sultan’ın Fransa devlet başkanına hitabı şöyle bitiyor: “Ya o piyesi kaldırırsın ya da Paris sokaklarında duyacağın ilk ses ordumun ayak sesleri olur. ”Abdulhamit’in bu mektubundan sonra hem Fransa’da hem de İngiltere’de Rasulullah’a hakaret piyesi yasaklanmıştır. İşte olağanüstü karar budur. İşte izzet budur.İşte Kuran’ı, Rasulullah’ı, İslam’ı korumak budur. 57 ülke liderinin tek bir halife etmediği Hilafetin önemi ve gücü işte budur.
Zaten bu yöneticiler Kur’an’ı savunmak konusunda samimi olsalardı, onu camilere ve vicdanlara hapsetmezlerdi. Onunla hükmederlerdi. Onu fikirlerinin ve siyasetlerinin kaynağı haline getirirlerdi. Böylece onu fiili olarak sevmiş ve korumuş olurlardı.
Ancak onlar, sömürgeci kafirlerin ucuz koltuklar karşılığında kendilerine verdikleri rol gereği yine toplandılar, kınadılar ve dağıldılar. Çünkü İslam İşbirliği Teşkilatı gibi yapıların varlık amacı Müslümanların kalpleri kafirlere karşı öfkeyle dolduğunda büyük bir iş yapıyorlarmış gibi olağanüstü toplanmak ve süslü cümleler kurarak Müslümanların öfkesini yatıştırmaktır. En önemli görevleri ise arkasında korunulan ve savaşılan bir kalkan olan Hilafet düşüncesinden Müslümanları uzaklaştırmaktır. Dolayısıyla gerek Türkiye gerek İslam İşbirliği Teşkilatı olsun, Müslümanların meselelerini uluslararası topluma havale etmekten ve kınamaktan başka işe yaramayan bu yönetimler Kur’an’ı koruyamazlar. Zira Kur’an’ın tatbik etmeyerek ona en büyük hakareti yapanlardan Kur’an’ı savunmalarını beklemek abesle iştigaldir.
Kur’an’ı Kerimi ancak onu hayatın merkezine alan, O’nun hükümlerini tatbik edecek bir devlet koruyacaktır. O devlet ise Allah’ın vaadi Rasulullah’ın müjdesi olan Raşidi Hilafet Devletidir. O devlet kurulduğunda haçlı batı devletleri İslam’a saygı duymayı Allah’ın izniyle çok hızlı bir şekilde yenidenöğreneceklerdir.
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
01 Ağustos 2023
#hizbut tahrir türkiye#gündem değerlendirme#esenyurt'ta katliam#islam iş birliği teşkilatı#merkez bankası
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!