HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 01 Ekim 2024

Muhammed Emin Yıldırım, "İslam ümmeti, işgalci varlığın yok edilmesini isterken siz, ABD’nin iki devletli çözümünü ve normalleşmeyi istiyorsunuz."

AKSA TUFANI'NIN 1. YILI

Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. Bu hafta toplantımıza bir senedir bu kürsüde yaptığımız her toplantıda gündemde tuttuğumuz Gazze ile başlamak istiyorum.

Evet, Aksa Tufanı Harekâtı’nın 1. Yıldönümüne yaklaşıyoruz, 7 Ekim’e günler kaldı. Aksa Tufanı Harekâtı 75 yıl boyunca mübarek Filistin topraklarında işgal, katliam ve cinayetler işleyen “İsrail”e karşı başlatıldı ve bu harekât ile “İsrail”in burnu yere sürtüldü. Kâğıttan kaplan olan bu gasıp varlığın gerçekte ne kadar zayıf olduğu görüldü. Filistinli mücahitler, bölgedeki işbirlikçi rejimlerin Yahudilere verdiği yenilmezlik unvanını yırtıp, devasa askeri güç ve ordulara sahip ülke liderlerinin suratlarına çarptılar adeta. 1948’den bu yana sayısız katliam ve cinayet yaşandı, Mescid-i Aksa Müslümanlara kapatıldı, Kudüs’ün altı oyuldu, Müslümanların topraklarına Yahudi yerleşimciler kondu, bütün bu yaşananlar karşısında bu yöneticiler harekete geçmediler sadece konuştular. İşte bu sebeple Aksa Tufanı Harekâtı sadece Siyonist İsrail’e değil bu yöneticilerin de suratına atılmış bir tokattır. Bu harekât işgalci “İsrail”e ne derece büyük bir şok yaşattıysa, bölgedeki devletlere de o derece büyük bir şok yaşattı. Çünkü Türkiye başta olmak üzere, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve körfez ülkeleri “İsrail” ile normalleşmek için sıraya girmişlerdi. Aksa Tufanı nasıl ki işgalci Siyonistlerin sahte imajını çizip yerle bir ettiyse bölge ülkelerinin bütün planlarını da suya düşürdü. 7 Ekim Aksa Tufanı yapılmamış olsaydı, bu yöneticiler bugün katil ve savaş suçlusu dedikleri Netanyahu ile el sıkışıp anlaşmalar yaparak boy boy resim vereceklerdi. Onun için 1. Yılında Aksa Tufanı’nı selamlıyoruz. Gazze, Mescid-i Aksa ve tüm Filistin için onurlu savaşlarını sürdüren mücahitleri selamlıyoruz.  

Gazze bu bir yılda bize çok şey gösterdi. İslam ümmetinin zulme boyun eğmeyen, düşmana asla teslim olmayan bir ümmet olduğunu, Müslümanlardaki cihat ve direniş ruhunun asla ölmediği gösterdi. Gazze bize 100 bine yakın şehit verse de Müslümanların işgal ve sömürüye asla boyun eğmeyeceklerini gösterdi. 

Bu bir yılda işgalci varlık Gazze’de tam 100 bin ton bomba kullandı. Düşünebiliyor musunuz, bu her bir Müslüman için bir ton bomba demektir. Şehit olanların 16 bini çocuk, 11 bini kadın, 100 binden fazla kişi yaralandı. Gazze’nin yeniden imarını konuşanlar sadece enkazın kaldırılmasının 14 yıl süreceğini söylüyorlar. 2 milyona yakın Gazze halkı Refah kentine sıkıştırıldı, Mısır rejiminin Refah sınır kapısını kapatması sebebiyle Müslümanlar açlık ve susuzlukla denendi. Rabbimiz şöyle buyuruyor:  

وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ اِلَّٓا اَنْ يُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ

"Onlardan, sırf azîz ve hamîd olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar." (Buruç 8)

Gazze’de geçen bu bir yılda büyük bir sınav verdik. Aksa Tufanı ümmetin imtihanı oldu yani. Bir yıl boyunca mazlum Filistinli kardeşlerimizin yanında olan, gecesini gündüzüne katarak onlara destek olan tüm Müslümanlardan Allah razı olsun. Bakkala gidip Siyonistlere destek veren markanın patates cipsini iade eden çocuktan da Allah razı olsun, işletmesinde “İsrail”e destek veren markaları satmayan iş adamından da Allah razı olsun. Gazze’ye bir yudum su, bir lokma ekmek girsin diye yardıma koşan Müslümanlardan Allah razı olsun. Meydanlarda, konsolosluk ve elçilik önlerinde Gazze’yi gündem yaparak tarafını belli eden cemaat ve derneklerden, yöneticilere harekete geçmeleri için çağrı yapan kitlelerden Allah razı olsun. Müslümanların sahipsizliğini yüreğinde hisseden ve Gazze’deki işgal ve soykırımın asıl sebebini cesurca söyleyen âlimlerden Allah razı olsun. 

Allah bu bir yılda Gazze ile yatıp Gazze ile kalkan samimi Müslümanları da biliyor, işgal ve soykırımın durması için hiçbir şey yapmayan yöneticileri de biliyor. Herkesin imtihanı kendine, herkes yapıp ettikleri sebebiyle O’nun huzurunda hesap verecek. Ve o gün hiçbir şey gizli kalmayacak. 

İŞGALCİ "İSRAİL"İN LÜBNAN SALDIRISI

Gasıp Yahudi varlığı “İsrail,” İslam beldelerinde terör estirmeye devam ediyor. Filistin topraklarında 76 yıldır, Gazze özelinde ise son bir yıldır işgal ve soykırım suçu işleyen Yahudi varlığı, şimdi de Lübnan’a saldırı başlattı. Arkasına ABD ve Batı’nın koşulsuz desteğini alan Netanyahu yönetimi, bir haftadır havadan bombaladığı Lübnan topraklarını dün geceden itibaren karadan işgale girişti. Bütün dünya, tıpkı Gazze ve Batı Şeria’da olduğu gibi, İsrail’in Lübnan’daki pervasız saldırılarını izliyor. Binlerce masum insan katledildi. Yüzbinlerce insan evini yurdunu bırakıp göç etmek zorunda kaldı. Bu öyle büyük bir komplo, öyle bir ihanet oyunu ki bir ucunda ABD’nin sahibi olduğu uluslararası sistem, diğer ucunda yaşanan mezalim karşısında üç maymunu oynayan 57 İslam beldesi yönetimi var.

Hani “taşların bağlanıp köpeklerin salınması” diye meşhur bir söz var ya, vaziyet tam da o şekilde. İşgalci Yahudi varlığı, düşmanlarına karşı Kuduz Köpek Doktrini uyguladığını söylerken, Müslümanların yiğit evlatları, cesur askerleri, güçlü orduları kışlalara hapsedilmiş durumda. Mescid-i Aksa için, Gazze’deki mazlum kardeşleri için canını vermeye hazır olan, Haçlı-Siyonist ittifakıyla cihat etmek için yanıp tutuşan milyonlarca Müslüman çaresizce olan biteni izliyor.

Neden biliyor musunuz? Ümmetin başındaki rezil yönetimler kendilerini işgalci “İsrail”in güvenliğini korumaya adamışlar. Bir de bunu hiç utanmadan, hiç sıkılmadan açık açık söylüyorlar, hatta açık açık yapıyorlar. Bu yüz karası rejimlerin her birinin kendisine verilmiş bir rol, her birinin kendine ait bir ihanet ajandası var. Yahudi varlığının kibri, saldırganlığı ve dokunulmazlığı işte bu rejimlerin tutumlarından kaynaklanıyor.

Bakınız! Suriye’de Müslümanlara karşı vahşi canavar gibi savaşan İran rejimi, söz konusu Yahudi varlığı olunca süt dökmüş kedi gibi. Siyonist çete, peyderpey gerek Tahran’ın kalbinde, gerek Suriye ve Yemen’de, gerekse Lübnan’da kendisini vurup küçük düşürmesine rağmen kayda değer bir karşılık vermiyor. Yahudi varlığı üzerine yüzlerce füze ve bomba atılıyor ama tek bir işgalci bile ölmüyor. Pezeşkiyan, BM toplantısında ABD’yi kardeş ilan ediyor. Hamaney ise “İsrail’in” öldürdüğü adamlarının alternatifi olduğunu söylüyor.

Bu sefil esaretin adı nedir ey İran yönetimi? Stratejik sabır mı? Reel politik mi? Nerede kaldı “Büyük Şeytan”? Şimdi, Gazze’deki vahşi soykırımın ortasında kafir ABD’yi kardeş mi ilan ediyorsunuz? Aksa Tufanı ile “İsrail’i” yenme fırsatı ayağınıza gelmişken, Siyonist çeteye barış mı teklif ediyorsunuz?

Sahi siz gerçekten kimin dostusunuz, kimin düşmanısınız? Açıkça söyleyin. Gazze’de bir yıl geçmesine rağmen soykırımdan başka bir şey yapamayan Yahudi varlığına kolay bir zafer bahşetmek için ABD ile nasıl işbirliği yaptığınızı herkes gördü. Sırf size haber vermedikleri için Aksa Tufanı harekâtını yalnız bıraktığınız yetmedi, “İsrail”in yerle bir olan imajını düzeltmek için Gazze’ye ihanet ettiniz. Sadece Gazze’ye değil, kendi askerlerinize de ihanet ettiniz. Sizin derdinizin Şiilik ve Sünnilik olmadığı da artık ortaya çıktı. Sizin tek derdiniz, tek misyonunuz, çürümüş rejiminizi ayakta tutma karşılığında sömürgeci ABD’ye hizmet etmektir. Artık tamamen ifşa oldunuz. Artık yalanlarınıza kimse inanmıyor!

Elbette tek suçlu İran değil. Filistin’e ve ümmete ihanette İran tek başına değil. “İsrail”i korumasının yanında Gazze halkını açlığa ve ölüme mahkûm ettiği için ABD’den ödül alan Mısır rejimi onunla beraber. Daha dün Dışişleri Bakanlarının ağzından “İsrail”in güvenliğini garanti ettiklerini söyleyen Ürdün rejimi onunla beraber. “İsrail” Yemen’i vururken hava sahasını açan Suudi Arabistan, Yahudilerle kesintisiz ticaret için aralarında ticari karayolu oluşturan Körfez ülkeleri ve tüm Arap rejimleri İran ile beraber. Ve tabii ki Türkiye yöneticileri… Onlar da Yahudi varlığına petrol sevkiyatına izin vermeye devam ediyorlar. Bölgesel savaş çıkmasın bahanesiyle “İsrail”in katliamlarını seyrediyorlar. Yahudi varlığı, gözünü Türkiye’ye dikecek diyerek Gazze’nin, Filistin’in, Lübnan’ın sahipsiz bırakılmasına kılıf uydurmaya çalışıyorlar. En kötüsü de, yaptıkları bu içi boş konuşmalar ile Gazze’ye yardım ettiklerini söylüyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün Netanyahu’yu Birleşmiş Milletler’e şikâyet ettikten sonra bugün tekrar konuştu ve şöyle dedi: “Mazluma el uzatma noktasında bizim tüm dünyaya liderlik yapmamız gerekiyor. Kardeşlerimize biz sahip çıkmazsak başkalarının destek olmasını zaten bekleyemeyiz.”

Sayın Erdoğan, madem öyle, neyi bekliyorsunuz? Kardeşlerinize niçin sahip çıkmıyorsunuz? Sizden yardım isteyen mazlumlara neden el uzatmıyorsunuz? Bu sözleri sizden kaç defa duyduk fakat bir kez bile harekete geçtiğinizi görmedik. Bir kez bile Yahudileri korkutacak icraatınıza şahit olmadık. Çünkü samimi değilsiniz. Çünkü sizin kendinize ait bir Filistin politikanız yok. Siz, “İsrail” yönetiminin "Vadedilmiş Topraklar" hezeyanı ile hareket ettiğini ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yerin Türkiye olacağını söylüyorsunuz. Gerçek şu ki, Yahudi varlığı böyle bir şeye asla cesaret edemez. Şayet Netanyahu’nun aklından Türkiye’ye saldırmak geçiyorsa, ona bu cüreti siz verdiğiniz içindir. Sizin, mübarek Mescid-i Aksa topraklarının işgaline ve kirletilmesine sessiz kalmanız, Anadolu’yu Filistin’den ayrı tutan anlayışınız onları cesaretlendirir ancak.

Çünkü siz Filistin’e, her karışının korunması farz olan mukaddes bir belde olarak bakmıyorsunuz. Sizin düşmanlığınız işgalci Yahudi varlığına değil, sadece Netanyahu’ya… İslam ümmeti, işgalci varlığın yok edilmesini isterken siz, ABD’nin iki devletli çözümünü ve normalleşmeyi istiyorsunuz. Eğer düşünürseniz, bu da utanç ve vebal olarak size yeter Sayın Erdoğan!

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Yahudi varlığının Gazze’den sonra gözünü Lübnan’a dikmesi, askeri gücü ve başarısından değil, tam tersine yenilgi ve başarısızlığının yansımasıdır. Batı’nın ve bölge rejimlerinin tam desteğini alarak Filistin’de imha savaşı yürütmesine rağmen hâlâ güvenliğinden emin olamaması, yok oluşunun yaklaştığının işaretidir. Allah’ın izniyle İslam ümmeti, çok yakında bünyesindeki bu zehirli uru söküp atacaktır. Biz o zamana kadar Müslümanların ordularına dinlerini ve tarihlerini hatırlatmaya, Filistin’in kurtuluşunun hilafet ile olacağını haykırmaya ve bunun için çalışmaya devam edeceğiz.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

01 Ekim 2024

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.