HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı 01 Mart 2022

28 Şubat bitmiş olsa da zihniyeti ve uygulamaları ne yazık ki hala devam ediyor. Allah’ın adaleti ise er ya da geç mutlaka tecelli edecektir. Ne olursa olsun, İslam davasını izzet ve şerefle taşıyanlar mutlaka kazanacak, beşeri batıl ideolojiler ve sahipleri kaybedecektir. Zira zaman değişir şartlar değişir, zalim ve mazlum değişir fakat Sünnetullah asla değişmez!

 

RUSYA-UKRAYNA ARASINDAKİ SAVAŞ
Rusya ile Ukrayna arasındaki gerginlik artık bir savaşa dönüştü. Bir aydır Rusya, Ukrayna ile ilgili krize yol açacak şekilde söylemlerde bulunmuştu. Ukrayna topraklarının Rusya’ya ait olduğu, NATO’ya üye olmaması gerektiği, batılıların arka bahçesi haline geldiğini ifade ederek, olası bir krize kapı aralamıştı. Batılı ülkeler bilhassa Amerika bu durumu fırsata çevirmeye çalıştı. Yangına körükle giderek Rus ordusunu gereğinden fazla şişirdi. Ukrayna’yı ise oldukça basite indirdi. Amaç hiç şüphesiz Rusya’yı kışkırtmaktı. Öyle de oldu ve 1 haftadır Rusya Ukrayna’ya askeri birliklerini sevk ederek savaşın fitilini ateşledi. Şimdi ise Kiev sınırında Ukrayna güçleriyle sıcak çatışmaya girerek ülkenin başkentini kontrol altına almaya çalışıyor. Daha çok karadan ilerleyen ve hava saldırısı yapmayı tercih etmeyen Rusya dönüşü olmayan bir sürece girmiş oldu. Zira güçlü bir Rusya, güçsüz bir Ukrayna yakıştırması yaparak Putin’i tuzağa çeken Biden bugün olup biteni keyifle izliyor. Nasıl izlemesin ki bir taşla birden çok kuş vurdu.
Amerika öncelikle Rusya’yı Ukrayna topraklarına sokarak ona tüm dünya kamuoyunda işgalci, haydut ülke algısı oluşturdu. Çin ile girdiği ticaret savaşında Rusya’nın müdahil olmasına ve dengeyi bozmasına onu başka işlerle meşgul ederek engel oldu. Özellikle de Avrupa’ya Rusya karşısında kendisine bağlı kalmalarını aksi takdirde durumlarının Ukrayna gibi olacağı tehdidini savurdu. Zira ABD, Avrupa’nın kendisiyle birlikte olmasının dünyadaki hegemonyasını korumanın yolu olduğunu çok iyi biliyor. Tüm bunların yanında Amerika, Avrupa’nın da yardımıyla Rusya’ya yaptırım uygulayarak ekonomik olarak zayıflatmak istedi ve bunda da muktedir olacak gibi gözüküyor.
Gelelim savaşın diğer acı yüzüne. Evet her savaşta olduğu gibi burada da mağdur olan yine siviller. Her zaman masa başında alınan kararların kurbanı maalesef halk oluyor. Fakat her nedense bu savaşta medya bütün gücüyle biri bin edip haberleri abartarak servis etti. Sığınakta saklananları, kucağında çocuklarıyla koşuşturanları, silah sesleri ve tank görüntüleriyle korkup çığlık atanları dehşet görüntüleri gibi sundu. Ukrayna’da yaşananlar Dünyanın en büyük zulmü ve soykırımı gibi lanse edildi. Gerçekten de biz zalim Rusya’yı Afganistan’da ve Suriye’deki katliamlarıyla yakinen tanıyoruz. Çeçenistan’daki zulümlerini dün gibi hatırlıyoruz ve Müslümanlara yaptıklarını Moskof Mezalimi olarak anıyoruz, anlatıyoruz. Fakat Batı’yı zulme karşı aynı kararlılıkta göremiyoruz. Caddelerinde kilise olan ülkelerde tanklar yürüyünce bütün medya unsurlarını seferber eden Batılı ülkeler, sokaklarında camii olan ülkelerin halkına karşı kör ve sağır! İsmi Dimitri, Alexender olan çocuklar sığınıklara girdiğinde ortalığı karıştıran Avrupa medyası Muhammed ve Hamza ismindeki Suriyeli çocukların bedenlerini paramparça eden Rusya’ya karşı kayıtsız kalmayı tercih ediyor. 
İşte bu tam olarak iki yüzlülük, tarafgirlik… Biz onları İsrail’in Filistin’i işgalinden tanıyoruz. Biz onları ABD’nin Irak’ı işgalinden tanıyoruz. Doğu Türkistan’daki Çin zulmünden tanıyoruz. Onlar Müslümanlara yapılan zulümleri kınama zahmetinde bile bulunmadı. Ama gel gör ki İslam beldelerinin yöneticileri hala Batıyı anlamış değil. Halbuki Allah subhanehu ve Teala açık bir şekilde uyarmıştı: ‘‘Sen onların dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır. De ki: “Asıl doğru yol ancak Allah’ın yoludur.” Eğer sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan, bilesin ki artık Allah sana ne dost ne de yardımcı olacaktır.’’ (Bakara 120)
Dolayısıyla bunca tecrübeden sonra İslam beldelerindeki yöneticilere uyarımızı tekrarlıyoruz. Size batılı ülkelerden yâr olmaz. Amerika’dan onun NATO’sundan Birleşmiş Milletlerinden size fayda gelmez.  Onlara güvenmek istiyorsanız dininizi değiştirmekten ve İslam’a sırt çevirmekten başka çareniz yok. Onların destek olacağını, sahip çıkacağını zannediyorsanız Ukrayna gibi olmanız an meselesidir. Halbuki Allah’a güvenip O’nun dinine hizmet etseniz size hiçbir kınayıcı zarar veremez. Hiçbir kafir küfrüyle sizi mağlup edemez. Allah size gerçekleri apaçık şekilde gösteriyor. Öyleyse tercihinizi yapın! Ya Allah’ın dini olan İslam’ı tatbik edip izzetli olursunuz ya da kafirlerle dostluğa devam edip kandırılmaya ortada bırakılmaya zillet içinde yaşamaya devam edersiniz. Hidayete tabi olanlara selam olsun.


28 ŞUBAT’IN 25. YILDÖNÜMÜ
Bildiğiniz gibi dün yani pazartesi günü 28 Şubat post modern darbesinin 25. Yıldönümü idi. Üzerinden çeyrek asır geçen bu hain darbe sürecinde Müslümanlar büyük eziyetlere maruz kaldılar. Kendilerini ülkenin sahibi gören karanlık vesayetçi zihniyetin aldığı kararlar, hayata geçirdikleri zalimane uygulamalar milyonlarca insanı etkileyip arkasında derin izler bıraktı. 
Sömürgeci efendilerinin kılıcını sallayan 28 Şubat darbecileri o dönemde başta başörtüsü olmak üzere İslam’ın bütün şiarlarına saldırdılar. Batı Çalışma Grubunu kurarak Müslümanları fişleyip dindar kimliklerinden dolayı cezalandırdılar. Medya ve iş dünyasındaki yandaşlarıyla birlikte Müslümanlara alçak hakaretlerde bulundular. Ülkenin servetlerini talan edip ekonomik enkazı halkımızın sırtına yüklediler. En önemlisi de bu ümmetin en büyük ideali olan “İslam ile hükmetme” düşüncesine karşı, topyekûn savaş ilan ettiler ve bu savaşın bin yıl süreceğini söylediler. 
Peki sonra ne oldu? Sonrası malum kıymetli Müslümanlar. Tüm bu suçları işleyen darbeci generaller ve işbirlikçileri 25 yıl boyunca ellerini kollarını sallayarak gezdiler. Darbecilerden hesap sorması beklenenler mağduriyetleri gidermediği gibi İslami yönetim isteyen Müslümanlara zulmetmeye devam ederek yeni mağduriyetlere imza attılar. Darbecilerden miras kalan laiklik adına, demokrasi adına sözüm ona yerli ve millilik adına bu zulümleri yaptılar. Bu laik, milliyetçi ve menfaatçi anlayışları yüzünden darbecilerden 20 yıl boyunca hesap soramadılar. Ömürlerinin büyük kısmını zindanlarda geçiren 28 Şubat mağdurlarını cezaevinden çıkaramadılar. Her türlü adi suçluyu, mafyayı affedip sokağa saldırlar. Ancak 25-30 yıldır zindanda olan mazlum Müslümanlar için yeniden yargılanma hakkı tanıyacak bir kararname çıkarmaya tenezzül etmediler.
Evet her yıl 28 Şubat’ı anma etkinliği düzenleyen iktidar partisi ve yöneticilerinden bahsediyorum. Onlar 28 Şubat’ın bu yıldönümünde de darbecileri kınadılar, milli iradeden dem vurdular. Dahası artık 28 Şubat’ın bittiğini söylediler. Ak parti sözcüsü Ömer Çelik, "Cumhurbaşkanı'mızın dirayeti ile 28 Şubat zihniyetinin milli iradeye karşı olan tüm uygulamaları ortadan kaldırılmıştır." Dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “28 Şubat sürecinin aktörlerinin cezalandırılması için bizim dönemimizde yapılanlar ortadadır. Böylece Türk demokrasisi rüştünü ispat etmiştir.” İfadelerini kullandı. 
Şimdi buradan kendilerine seslenmek istiyorum. Allah aşkına bu sözlere kendiniz inanıyor musunuz? Üzerinden 25 yıl geçtikten sonra birkaç generali konjonktür elverdiği için hapse atmak mıdır, suçluların cezalandırılması! Müslümanları zindanlarda çürütüp, ailelerin ve sivil toplum kuruluşlarının adalet çağrılarına kulakları kapatmak mıdır darbecilerle hesaplaşmak! Dün “İslami cemaatlerin köklerini kazıyacağız” diyenlerle bugün aynı söylem içerisinde olmak mıdır sizin dirayetiniz! Yoksa Taksim’e cami yapıp karşısına da Atatürk kültür merkezi yaparak Müslümanları demokratik düzenle barıştırmaya çalışmak mıdır?
Sizin rüşt dediğiniz şey nedir sayın Erdoğan? Biz demokrasinin en rüşt halini Amerika’dan Avrupa’dan biliyoruz. Kafirlerin İslam beldelerini yakıp yıkılmasından biliyoruz. Hukuksuzluklardan, günah bataklıklarından fakirlikten, yoksulluktan biliyoruz biz demokrasiyi. 
Bakınız bugün Hizb-ut Tahrir mensubu Müslümanlar sizin iktidarınızda sadece fikirlerinden dolayı mahkum ediliyor. İslam’ın en büyük farzı olan hilafeti istedikleri için yargı zulmüne maruz kalıyorlar. Sizler yargı reformlarıyla Müslümanları oyalarken, bazı yerel mahkemeler Anayasa Mahkemesinin Hizb-ut Tahrir hakkında verdiği hak ihlali kararlarını umursamıyor. Tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi bugünde masa başlarında oturarak Sosyal medyada ne idüğü belirsiz hesaplar üzerinden bilgi notları oluşturulup Müslümanlar terörist yaftası vurulmaya çalışılıyor. Dolayısıyla her şey ortada sayın Erdoğan. Türk demokrasisi gerçekten rüştünü ispat etti. İslam’ın ferasetiyle bakan herkes demokrasinin Müslümanlara ne getirip ne götürdüğünü idrak eder. 
Son olarak şunu söylemek istiyorum. 28 Şubat bitmiş olsa da zihniyeti ve uygulamaları ne yazık ki hala devam ediyor. Allah’ın adaleti ise er ya da geç mutlaka tecelli edecektir. Ne olursa olsun, İslam davasını izzet ve şerefle taşıyanlar mutlaka kazanacak, beşeri batıl ideolojiler ve sahipleri kaybedecektir. Zira zaman değişir şartlar değişir, zalim ve mazlum değişir fakat Sünnetullah asla değişmez!


HİLAFETİN KALDIRILIŞININ HİCRÎ 101.YILI
Hayır ve iyilik ile dolu olan Recep ayının sonuna yaklaşıyoruz. Rabbimiz Recep ve Şaban ayını hayırla geçirmeyi ve mübarek Ramazan ayına kavuşmayı bizlere nasip eylesin. Evet, bugün 28 Recep; ve biz bu günü İslam ümmeti için acı, ızdırap ile dolu bir gün olarak hatırlıyoruz. 28 Recep’i kara hem de kapkara bir gün olarak yaşıyoruz. Ta ki Hilafet tekrar yeniden kurulana dek bu gün kara gün olarak hatırlanacak.  Çünkü 28 Recep’te Müslümanların başı devrildi, ümmetin koruyucu gücü yıkıldı, başsız ve güçsüz kaldık. Osmanlı Hilafet Devleti’nin yıkılışının üzerinden tam 101 yıl geçti. Evet, artık Hilafet’in kaldırılmasının üzerinden bir asırdan fazla zaman geçti, bu bir asırda İslam Ümmeti ne acılar, ne işgaller, ne yıkımlar yaşadı. 
İslam ümmeti için 20. Yüzyılın başında gerçekleşen en büyük yıkım 1924 yılında Hilafet’in kaldırılmasıdır. Ondan sonraki ikinci büyük yıkım, 1948’de mübarek Mescid-i Aksa topraklarına Yahudilerin işgalci olarak yerleşmesidir. Fransızlar 1945’ten 1968’e kadar Cezayir’de 20 yıldan fazla süren bir soykırım yaptılar ve 1 milyondan fazla Müslüman bu sürede öldürüldü.  
Afganistan, Irak, Doğu Türkistan ve Keşmir’de yaşanan işgalllerde milyonlarca Müslüman, kafirler tarafında katledildi. Bütün bu işgaller Hilafet olmadığı için, ümmetin ordularının başında bir komutan olmadığı için yaşandı. Daha yeni Suriye’de yaşanan zulüm ve akan kan bunun en somut delilidir. Müslümanların kanı tarihin hiçbir döneminde bu kadar kolay ve bu denli pervasızca akıtılmadı. İslam Ümmeti hiçbir zaman bu kadar çok parçaya bölünmedi Kıymetli Müslümanlar! Müslümanlar birçok kez yere düştüler ama her defasında Allah’ın ipine sarılarak ayağa kalkmayı başardılar. Ama süvarisi yere düşmüş ve yerde sırtüstü baygın şekilde yatan bir at savaş meydanında daha ne kadar hayatta kalabilir. Geçen bu 101 yıllık kara sayfadan sonra, İslam ümmeti için bembeyaz tertemiz bir sayfa açmanın vakti geldi. Filistin’i özgürlüğüne kavuşturmanın, Suriye’de zulme son vermenin, Irak ve Afganistan’da ölen çocukların hesabını sormanın zamanı geldi. Doğu Türkistan’a sahip çıkmanın, Myanmar ve Moro’ya ses vermenin zamanı geldi! Keşmir’i, Pakistan’ı, Hindistan ve Bangladeş’i birleştirmenin zamanı geldi Ey Müslümanlar!
Mekke’nin kapılarını tüm Müslümanlara koşulsuz açmanın, Medine’ye özlemi bitirmenin zamanı geldi! Bütün bunların olabilmesi için yeniden Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmalıyız. İşte Hizb-ut Tahrir olarak böyle bir şeye çağırıyoruz, İnsanlığı kurtaracak olan yegâne şeye sizi davet ediyoruz. Biz sizin hayrınızı istiyoruz, unuttuğunuz hakikatleri hatırlatarak Allah’ın rızasına ulaşmanızı arzuluyoruz. Şimdi artık çalışma vakti, şimdi artık konuşma vakti, şimdi artık mücadele etme vakti, şimdi artık Hilafetin vakti… 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

01 Mart 2022

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.