HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 03 Ocak 2023

Muhammed Emin Yıldırım, 1300 yıllık İslam tarihine bakıldığında böylesine ekonomik bir zulüm yaşanmadı. Zamların art arda yapıldığı, halkın alım gücünün düştüğü, sefalet ve fakirliğin bu denli yaygınlaştığı, işçinin ve memurun alın terinin bu kadar sömürüldüğü bir dönem olmadı.

MEMUR VE EMEKLİ MAAŞI ZAMLARI

İktidarın EYT ile alakalı yapmış olduğu son düzenlemeden sonra gözler enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında ezilen memur ve işçi emeklilerine yapılacak zamma çevrilmişti. TÜİK’in aralık ayı enflasyon verilerini açıklamasından sonra, milyonlarca memur ve emeklinin beklediği zam belli oldu. TÜİK, aylık enflasyonu yüzde 1,18, yıllık enflasyonun ise yüzde 64,27 olarak açıkladı. Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise aylık enflasyonun yüzde 5,18, yıllık enflasyonun da yüzde 137,55 olduğunu bildirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün açıklanan enflasyon verileri sonrası memur ve emekliler için yılın ilk 6 ayında yüzde 25 zam alacağını duyurdu. 

Kıymetli Müslümanlar; Çalışan ve emeklilere yapılan bu zam hayal kırıklığına sebebiyet verdi. Enflasyon oranlarının düşük gösterilmesiyle memur ve emekliye zam da düşük çıktı. İktidar yine çalışan ve emeklileri enflasyon karşısında ezdirmiş oldu. Halbuki Cumhurbaşkanı Erdoğan, son kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada, Türkiye'nin kazancını, zenginliğini, çalışanlar başta olmak üzere milletin her kesimine yansıtmakta kararlı olduklarını belirtmiş, memur ve emekli maaş artışlarını da bu yaklaşımla ele alacaklarını ifade etmişti ancak sözünde durmadı. Her zaman olduğu gibi ülkenin kazancı ve zenginliği yine faizci bankalara ve kapitalist şirketlere peşkeş çekilecek. Halktan toplanan halkın hesabına değil şirketlerin ve patronların hesabına harcanacak. Zenginler daha zengin fakirler daha fakir olacak. Türkiye'de en zengin yüzde 10 kesim, tüm gelirin yüzde 55'ini alırken, en yoksul yüzde 50 kesim tüm gelirin yalnızca ancak yüzde 12'sini alıyor. Böyle bir adaletsizlik olur mu? Sonra da çıkıp her platformda çalışanları ve emeklileri enflasyona ezdirmediklerini ve bundan sonra da ezdirmeyeceklerini söylüyorlar. Bu zam ile memur, işçi emeklinin enflasyonun altında ezileceği aşikâr. Çok iyi zam yaptık denilen asgari ücret bile açlık sınırında kaldı.

Sadece geçen yıl Ayçiçek yağı yüzde 160, şeker yüzde 320, beyaz peynir yüzde 150, unun fiyatı ise yüzde 500 oranında arttı. Yine aynı şekilde son bir yılda benzinin litre fiyatı yüzde 185 zamlanarak yaklaşık 3 katına, mazotun litre fiyatı yüzde 233 zamlanarak 3,5 katına çıktı. Sanayide kullanılan doğalgaza yüzde 601, konutta kullanılan doğalgaza ise yüzde 146 zam geldi. Sadece bu rakamlar bile çalışan ve emeklilere verilen zammın ne kadar komik olduğunun bir göstergesidir.

Kıymetli Müslümanlar yapılan bu zamlar öncesi EYT’liler ile ilgili yeni bir düzenleme yapılarak psikolojik olarak toplum rahatlatıldı. Fakat bu rahatlatma çok fazla uzun sürmez sürmedi de. Kaşıkla verilen kepçe ile geri alınıyor. Seçimlerden sonra ne olacak bilmiyoruz bakalım. İktidarın göz boyayan asgari ücret artışı ve EYT düzenlemesi 2023 seçim yatırımıdır. Şayet 2023 seçimleri olmasaydı iktidar bu adımları atar mıydı? Cumhurbaşkanı Erdoğan 2019 yılında EYT ile ilgili yaptığı bir konuşmada “Seçim kaybetsek de yokum. Bu hesap yanlış hesaptır, dememiş miydi? Peki bugün değişen ne oldu? Demek ki ekonomik kriz içindeyken bile bu tür düzenlemeler yapılıyor ve kararlar alınabiliyorsa ekonomik krizin olmadığı dönemlerde hayli hayli alınırdı. Peki, neden alınmadı? Halkın, vatandaşın, çalışanın emeklinin hakkı kime verildi? Faiz borcu olarak bankacılara, kur farkı olarak tefecilere… Şimdi bakalım bu süreci nasıl yönetecek, bu yükü kendi mi üstlenecek yoksa yine halkın sırtına mı yükleyecek göreceğiz.

Kıymetli Müslümanlar; 1300 yıllık İslam tarihine bakıldığında böylesine ekonomik bir zulüm yaşanmadı. Zamların art arda yapıldığı, halkın alım gücünün düştüğü, sefalet ve fakirliğin bu denli yaygınlaştığı, işçinin ve memurun alın terinin bu kadar sömürüldüğü bir dönem olmadı. Çünkü İslam Devleti halkın temel ihtiyaçlarını karşılar. Kamu mülkiyetinden olan elektrik, su, doğalgaz ve diğer kamuya ait mülkleri bir avuç kapitalist şirkete peşkeş çekmez. Bunları halkın yararına kullanır. Yine aynı şekilde halkın belini büken ve onlar üzerinde büyük bir yük oluşturan daimî vergiler yoktur. Orada ancak kalkınma, refah, huzur ve mutluluk vardır. Rabbim bizlere böylesine bir devleti yakın bir zaman da nasip etsin İnşaallah…

SURİYE REJİMİ İLE NORMALLEŞME GÖRÜŞMELERİ

Türkiye ile katil Suriye rejimi arasında 11 yıl aradan sonra ilk resmi temas kuruldu. Malum daha önce iki ülke arasında istihbari düzeyde temaslar zaten oluyordu. Şimdi bu görüşmeler bakanlar düzeyine taşındı. Geçtiğimiz hafta Rusya’nın ev sahipliğinde Türkiye ile Suriye Savunma Bakanları ve istihbarat başkanları bir görüşme gerçekleştirdiler. Şartlar olgunlaştığında da Esad ile Erdoğan görüşmesi planlanıyor. Öyle ya ne de olsa siyasette küslük dargınlık olmazmış. Öyle diyor sayın Cumhurbaşkanı.

Suriye rejiminin milyonlarca insanın katili olması, işkenceci ve tecavüzcü olması, bir halkı yok etmeye çalışması, alçak bir İslam düşmanı olması hiç önemli değil. Böyle bakıldığında Erdoğan’ın siyasette küslük olmaz sözünün bir anlamı oluyor. Sanki ilkokuldaki sıra arkadaşı ile küsmüş de barışmak istiyor. Katledilen, işkence edilen, canlı canlı toprağa gömülen, iffetleri kirletilen Müslümanların hakkının hukukunun hiçbir önemi yok. Allah korkusu mu o zaten hiç yok. Allah korkusu olmazsa siyasette ihanet de olur, aldatma da olur, ilkesizlik de olur, vicdansızlık da olur, emanete hıyanet de olur, kafirlerle ve zalimlerle iş birliği de olur. Her şey olur ama küslük olmaz!

Kıymetli Müslümanlar, siyaseti erdemli kılan bu kadar değer yok edildikten sonra geriye ne kalır? Geriye sadece konjonktürel didişmeler, sanal düşmanlıklar, kişisel küskünlükler kalır. Eh ona da bugün olduğu gibi vakti zamanı gelince bir çözüm bulunur. Burada tek sorun eski hamasi söylemlerin kamuoyun zihninden nasıl silineceği meselesidir. Mevcut görüşmelere kadar uzanan siyasi süreçler de bunun alt yapısı oluşturuldu zaten. Artık mazlumların suçlu ve sorun olarak görüldüğü zalimlerin ise meşru ve muhatap kabul edildiği bir süreç var karşımızda.

Neden mi bahsediyorum kıymetli Müslümanlar! Bakınız görüşmeyle ilgili hem Savunma Bakanı Hulusi Akar hem Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu hem de Ak parti sözcüsü Ömer Çelik açıklamalarda bulundular. Açıklamaların ortak vurgusu hep aynı: “Suriye’nin egemenlik hakkının korunması” “terörle mücadele” ve “Suriyeli muhacirlerin sözde onurlu ve gönüllü bir şekilde geri dönmesi…”

Sanki kimyasal yüzbinlerce insanı öldüren bu terörist rejim değilmiş gibi. Sanki milyonlarca insanın Suriye’den göç etmesine sebep olan bu zalim rejim değilmiş gibi. Sanki efendisi Amerika’nın emriyle Suriye’nin kuzeyine PYD varlığını yerleşmesine rıza gösteren bu rejim değilmiş gibi. Rejimin tüm bu suçları konuşulmuyor yargılanması ve değişmesi gerektiği söylenmiyor başka şeyler konuşuluyor. Yani katil Suriye rejimi aklanıyor Müslümanların aklıyla resmen alay ediliyor.

Çavuşoğlu bir de çıkmış Suriye muhalefetinden bu konuda kendilerine bir tepki gelmediğini söylüyor. Neymiş Suriye muhalefetinin haklarının aleyhine hareket etmeyiz diyor. Siz hangi muhalefetten bahsediyorsunuz? Suriye’de muhalefet mi bıraktınız? Çok azı hariç kirli para ve sözde insani yardımla hepsini devrimin amacından saptırdınız! Yaptığınız operasyonlarla muhalefetin elindeki şehirleri teker tekere rejime verdiniz. Şimdi bir de hiç utanmadan şartlar oluşursa rejimler birlikte teröre karşı ortak harekât olabilir diyorsunuz! Çünkü sizin kendinize ait bir Suriye politikanız yok. Baba Esed’den beri Suriye rejimin sahibi olan Amerika ne isterse onu yapıyorsunuz. Amerika sizi önce rejime can suyu olmak için Suriye muhalefetini dönüştürme işini verdi. Dönüştürme işi bitti devrimi sattınız artık şimdi Suriye halkını satmayı düşünüyorsunuz. Onun için rejimle uzlaşma ihanetine karşı çıkanları azınlık olarak karalıyorsunuz. Lakin bu saatten sonra sadece cahilleri ve İslam düşmanlarını aldatabilirsiniz. Yeni bir kıyam için hainlerin ve münafıkların ifşa olmasını bekleyen Suriye halkını asla aldatamazsınız! Size dün Suriye’deki protestolarda söylenen bir sözü hatırlatarak bitiriyorum. "Yüce Allah'a yemin olsun ki bu rejimle barışmayacağız” "Devrim bir düşüncedir. Düşünceyi öldüremezsiniz"

Normalleşme demişken İslam düşmanlarını sevindirme ve aklama çabası sadece Suriye ile de sınırlı değil maalesef. Bir de Yahudi varlığı ile birlikte atılan karşılıklı adımlar var biliyorsunuz. Yahudi varlığının Ankara Büyükelçisi geçen hafta Beştepe’de Cumhurbaşkanı Erdoğan'a güven mektubunu sundu. Mart ayında Yahudi varlığının paçavrasının Türk askerine taşıtılmasından sonra Ankara’da terör devleti İsrail’in milli marşı çalındı. Yeni büyükelçi Erdoğan’a güven mektubu sunduğu töreni “çok duygusal bir an” olarak tanımladı. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog da yıllar sonra İsrail milli marşının Ankara’da çalınmasından çok mutlu olduğunu, Türk büyükelçisini kabul etmeyi dört gözle beklediğini söyledi.

Daha vahim olanı ne biliyor musunuz? Çavuşoğlu’na İsrail’e Büyükelçi olarak atanan Şakir Özkan Torunlar’ın güven mektubunun Telaviv’de mi yoksa Kudüs’te mi sunacağı soruldu. Çavuşoğlu bu soruyu “İsrail Cumhurbaşkanı nerede kabul ederse orada sunar” diyerek yanıtladı. Allah aşkına bu nasıl bir teslimiyettir. Siz değil miydiniz İsrail Kudüs’ü başkent ilan ettiğinde İslam iş birliği teşkilatını toplayarak kararı kınayan ve kabul etmediğiniz söyleyen. Hani Kudüs sizin kırmızı çizginizdi? Hani siz İsrail’le normalleşerek hem Türkiye’nin çıkarlarını koruduğunuzu hem de Filisin davasın sözde yardım ettiğinizi söylüyordunuz? Filistin’e böyle mi yardım edeceksiniz? Türkiye’nin çıkarlarını böyle mi koruyacaksınız! Anlaşılan o ki sizin kırmızı çizgileriniz Amerika ne isterse onu hemen yerine getirmekmiş. Suriye Mısır ve Yahudi varlığı ile attığınız normalleşme adımlarının başka hiçbir izahı yok.

İLAHİYAT GENÇLİK BULUŞMASI

Geçtiğimiz cuma akşamı Türkiye İlahiyatlar Derneği İstanbul’da bir program gerçekleştirdi. 3. Uluslararası İlahiyat Gençlik Buluşması adıyla yapılan bu programda hem Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan birer konuşma yaptılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan; konuşmasında imam hatip ve ilahiyatçıları kastederek “20 yıl öncesine kadar okulu, kıyafeti, saçı-sakalı sebebiyle kamusal hayatın dışına itilmiş gençlerin, bugün devletin ve iş dünyasının en üst kademelerinde görev yaptığını söyledi ve bu tabloyu daha da güçlendireceklerini” ifade etti.

Evet Cumhurbaşkanı doğru söylüyor. Bundan 20-30 yıl önce, hatta çok daha eski yıllarda devletin kurumlarında, resmi makamlarda bir imam hatiplinin görev yapması zordu. Bir İlahiyatçının akademide önemli yerlere yükselmesi zordu. O koltuklarda laik Kemalistler, Atatürkçüler ve Cumhuriyetçiler oturuyordu. İslam düşmanı bu laik Kemalistler imam hatip mezunlarına ölü yıkayıcı diyorlardı. İmam hatip mezunu ne iş yapar diye sorulunca gassal olur diyorlardı. Geçen onca yıldan sonra bugün Müslümanların siyaseten en büyük kazanımları bu makamlara, bu koltuklara imam hatiplileri, ilahiyatçıları oturtmak oldu. İmam Hatip mezunu birinin THY Genel Müdürü olduğunu nereden görecektiniz. Ak parti iktidarı döneminde gördünüz. Bırakın THY Müdürü olmayı bugün ülkeyi İmam Hatip mezunu biri yönetiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyimiyle, nereden nereye değil mi?

Sayın Erdoğan! Sizin, davanızla alakalı, gençlik ve geleceğimiz ile alakalı tek derdiniz bu muydu? Tek amacınız Laik Kemalistlerin oturdukları koltuklara oturmak mıydı? İmam hatiplileri, ilahiyatçıları o koltuklara yerleştirmek miydi? Tek derdiniz sermayeyi, ülkenin bütün kaynaklarını sömüren laik iş adamlarından alıp imam hatipli iş adamlarına vermek, muhafazakâr holding sahiplerini büyütmek miydi? İnşa ettiğininiz binanın temeli ne kadar da zayıf, örümcek ağı gibi ne kadar da zayıf. Bir gün artık sizi o koltuklarda görmek istemeyenler başka birileri ile çalışmak istediklerinde bütün bu beyhude mücadeleniz zayi olup gidecek. Geriye ne kalacak biliyor musunuz, makam için, şan için, para için, çıkar ve menfaat için birbirine düşen büyük bir kalabalık. “Gençlerimize ufuk ve vizyon kazandıran çalışmalara sahip çıkmak bizim en öncelikli vazifemizdir.” Diyorsunuz. Hangi ufuk, hangi vizyondan bahsediyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı! Türkiye Yüzyılı dediğiniz şeyde İslam adına, Müslümanlar namına, Müslüman gençlik namına ne var?

Evet Türkiye’nin en önemli kurumlarının başında İmam Hatipliler, ilahiyatçılar var. Mesela Adalet bakanı Bekir Bozdağ, kendisi ilahiyatçı, bugüne kadar görevi başındayken İslam hukuku adına ne yaptı? Hakeza eski adalet bakanı Abdulhamit Gül… Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati, İmam Hatip mezunu… Faizi mi yasakladı, kan emici bankacılık sisteminin kökünü mü kuruttu? Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, o da İmam Hatipli… Eğitim sistemini İslami bir şekle mi soktu, eğitim müfredatını İslami esaslar üzerine yeniden mi düzenledi? Hayır! Hepsi bu laik düzende, seküler ilke ve esaslar üzerine İslam dışı kanun ve nizamların uygulayıcısı oldular. Siz de İmam Hatiplisiniz, daha ötesi var mı? İslam ve hükümleri 100 yıldır ayaklar altında, pamuktan dokunmuş devasa halılar ayaklarınızın altında olsa ne olmasa ne? 100 yıldır İslam’ın kalkanı kırık, Hilafet makamı yıkık, siz o koltuklara otursanız ne oturmasanız ne…

Sizin gençlik ve gelecek için gösterdiğiniz vizyon nedir ben size söyleyeyim: İlahiyatçılara ve İmam Hatiplilere yönelik konuşmanızda ifade ettiğiniz gibi sizin bu kalabalığa gösterdiğiniz vizyon 2023 seçimleri… “2023 seçimleri çok büyük önem taşıyor. Türkiye, bu seçimlerde sadece gelecek 5 yılının değil, gelecek 25 yılının, 50 yılının hatta 100 yılının nasıl olacağına karar verecektir.” Dediniz. Yazık Müslüman gençliği fazla oyalamayın, kandırmayın. İslam için yola çıkan bir nesli 20 yılda laik rejimin muhafızı, cumhuriyetçilerin muhibbi yaptınız. Yeter Müslüman gençliğin üzerinden elinizi çekin.

Sayın Erdoğan İdeal İslami gençlik nasıl yetişir biz söyleyelim; Öncelik laiklik ve özgürlükçü demokrasiye karşı net bir tavır koymanız gerekir.  Laik Cumhuriyeti överek, demokrasiye methiyeler dizerek ideal İslami bir gençlik yetiştiremezsiniz. Önce hak ile batılı ayıracaksınız. Devlet olarak tüm kurumlarınızla, küçük yaştan itibaren çocuklar ve gençlere, laiklik ve demokrasinin kötülüğünü anlatacaksınız. Sonra da Batılı fikirlere göre hazırlanmış eğitim müfredatını kaldırıp yerine İslâm akidesi üzerine inşa edilmiş, yüksek fikirlere donatılmış İslâmi eğitim müfredatını yürürlüğe koyacaksınız. İslâm akidesi ve iman esasları üzerine kurulu bu müfredat ile yetişen gençlik; makam, mevki, para ve şehvet için değil Allah rızası için ömrünü harcar ve İslam’ın yayılmasında her biri birer nefer olurlar. Aynen Allah Rasul’ü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ashabı gibi.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

03 Ocak 2023

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.