HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 07 Mart 2023

Mahmut Kar, "Bugün artık sadece Hizb-ut Tahrir değil birçok İslami cemaat ve cemiyet Hilafeti dillendiriyor, ona çağırıyor. Sorunların çözümünün İslam ve Hilafette olduğunu söylüyor."

 


HİLAFETİN YIKILIŞININ 99. YILDÖNÜMÜ FAALİYETLERİ
Toplantımıza Müslümanların kara günü olarak bilinen, elem ve kahırla hatırladığımız 3 Mart 1924 tarihi ile ümmetin kalkanının kırıldığı, Hilafetin yıkıldığı o tarih ile başlamak istiyorum. Hilafet 13 asır boyunca dünyaya adaletin, huzur ve güvenin, güç ve kuvvetin, ilim ve hikmetin en güzel örnekliğini sundu. İşte o Hilafet, kirli desise ve sinsi planlarla yıkılınca İslam ümmeti yetim kaldı. Müslümanlar olarak izzetten zillete, zenginlikten fakirliğe sürüklendik. Dünya’ya liderlik eden devletimizi, birliğimizi sağlayan vahdetimizi, bizi koruyup gözeten kuvvetimizi kaybettik.


Hilafetin yıkılmasıyla İslam beldelerinde Müslümanlar çok büyük felaketler yaşadılar. Son yüzyılda yaşadıklarımızı anlatmaya, konuşmaya kalksak ne bu toplantı ne de başka toplantılar yetmez. Son yüzyılda yaşanan acıları yazmaya kalksak sayfalara sığmaz, okumaya kalksak kitaplar bitmez. Bütün bu acılara son verecek şey Hilafetin yeniden ikamesidir. Parçalanmışlığımızı bitirecek şey Hilafetin yeniden kurulmasıdır. Elhamdülillah Hizb-ut Tahrir, Türkiye ve dünyada Hilafetin ikamesi için gece gündüz çalışıyor.  Müslümanlara öncülük ediyor. Miladi 3 Mart, Hicri 28 Recep tarihini Müslümanlara hatırlatıyor. Bu tarihin ve bu tarihte işlenen cinayetin unutulmaması için zihinleri daima tazeliyor. Bugün artık sadece Hizb-ut Tahrir değil birçok İslami cemaat ve cemiyet Hilafeti dillendiriyor, ona çağırıyor. Sorunların çözümünün İslam ve Hilafette olduğunu söylüyor. 


Siz hiç meydanlarda açıkça demokrasiye davet eden bir alim ya da İslami bir kitle görüyor musunuz? Yok! Çünkü Müslümanlar demokrasinin küfür olduğunu biliyorlar, çünkü Müslümanlar demokrasinin tarihi bir yalan olduğunu gördüler. Bu sebeple bakın artık demokratik partilerin salonları boş, meydanlarda heyecan yok, seçimlerde bile miting meydanlarına insanları para ile getiriyorlar. Ama elhamdülillah İslami davet çalışması yapanlar, batıl düşünce ve düzenlere değil hak olan İslam dinine hizmet edenlerin meclisleri dolup taşıyor. İşte biz 3 Mart Cuma günü Ankara’da “Hilafetin Yıkılışı Asrın En Büyük Felaketi” başlıklı bir konferans düzenledik. Salonun alt katı üst katı, koridorlar… Oturacak yer kalmadı. 


Ayrıca dünyanın farklı İslam beldelerinden, Avrupa’dan, Amerika’dan yüzlerce binlerce Müslüman konferansımızı online izledi. Yine Hilafetin kaldırılışının 99. Yıl dönümü sebebiyle Türkiye’de 30’dan fazla alim, kanaat önderi, yazar ve STK temsilcilerinden Hilafet mesajları istedik. Çok kıymetli mesajlar yayınladılar. “Hilafet Müslümanlar için, bir şiardır, bir semboldür, hatta nâmus ve izzet meselesidir.” diyen oldu. "Müslümanların Hilafetin tesisi etrafında bir araya gelmeleri elzemdir...” İslam Halifesi Olmazsa Olmazımızdır.” Diyenler oldu. “İslam düşmanlarının en korktuğu şey, hiç kuşkusuz, Müslümanların birliğidir; bu birliğin pratiği ise Hilafettir.” Diyen oldu. “Ümmetin Yeniden Toparlanmaya, Bütünleşmeye ve Bu Bütünlüğü Temsil Edecek "Baş"a İhtiyacı Var.” Diyen oldu. Elhamdülillah bu gelişmeler Müslümanların azmini daha çok bilemekte gayretlerini artırmakta ve inşaAllah Hilafetin vaktini yakınlaştırmaktadır. Rabbimiz Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşid-i Hilafet Devletini kurmayı ve müminlerin Raşid Halifesine biat etmeyi bu ümmete en kısa zamanda nasip eylesin. Amin…  


ALTILI MASA VE SEÇİM İTTİFAKLARI
Biz Allah’ın dininin hayata hâkim kılınması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz, demokratik seçime katılacak partiler de kendi çalışmalarını sürdürüyorlar. 14 Mayıs’ta yapılması planlanan genel seçimler yaklaşırken Türkiye’de siyasi ortam iyiden iyiye kızışıyor. Çünkü Türkiye’de siyaset kamplaşmadan, kızışmadan, rant ve çıkar paylaşımından besleniyor. Bakın deprem bölgesinde insanlar çadırlarda soğuk ve zor şartlarda yaşam sürerken Ankara’nın siyasi ortamı bir anda değişti. Daha depremin üzerinden 1 ay geçmeden depremzedeler unutuldu. İktidar tarafı bu büyük yıkımda ihmal ve kusuru olanlardan hesap sormadı, tek bir sorumlu bile istifa etmedi. Muhalefet kanadı zaten depremi gündemine bile doğru dürüst almadı. Deprem hem iktidarın hem de muhalefetin seçim planlarını alt üst etmiş olacak ki, uzun bir süre bocalayıp durdular. Şimdi 10 Mart’ta Cumhurbaşkanı erken seçim kararı alıp seçim takvimini başlatınca artık ne televizyonlarda ne de sosyal medyada siyasi kavgadan başka bir şey göremezsiniz. 


Geçtiğimiz hafta perşembe günü malum Millet ittifakını oluşturan 6’lı masa bir toplantı yaptı. Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda yaşanan ihtilaf sebebiyle gergin geçen toplantıdan bir gün sonra 3 Mart’ta masa dağıldı. Kılıçdaroğlu’nun adaylığına itiraz eden Akşener masayı dağıttı. Hem de öyle bir dağıttı ki herkes bu masa bir daha toparlanmaz dedi… Sonra dün bir baktık ki iki gün önce birbirine ağza alınmayacak sözler sarf eden partiler tekrar aynı masada bir araya geldiler. Ne oldu ne bitti, kim kime neyi kimi nasıl dayattı, kim kimi nasıl ikna etti detaylarına girmeyeceğim çünkü siz biliyorsunuz. Hem ayrıca bunlar çok önemli de değil… Saadete geldiğimiz de oturdular, konuştular, çıktılar ve hiçbir şey yokmuş gibi birlik görüntüsü vererek Cumhurbaşkanı adaylarını açıkladılar. 6’lı masanın aylardır sakladığı, yıpranmasın diye adını açıklamadığı isim meğer CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu imiş. Yıpratılmasını istemedikleri kişi bugüne kadar girdiği seçimlerin hiçbirinde rakipleri karşısında kazanamayan Kılıçdaroğlu… Burası da ayrı bir garabet doğrusu…


Peki farklı ekol ve ideolojik gelenekten gelen partilerin kurduğu 6’lı masanın anlaştıkları, üzerinde ittifak ettikleri konular neler? Nasıl oldu da muhafazakâr, milli görüşçü, ülkücü, liberal, demokrat ve solcu bu 6 parti aynı masada bir araya geldi? Ne diyorlar biliyor musunuz? Sorun tek adam rejimini getiren Erdoğan ve onun ne idüğü belli olmayan başkanlık sistemi. Çare ise parlamenter sisteme dönüş, ama güçlendirilmiş parlamenter sisteme. 2 yıldır oluşturdukları çalışma komisyonları ile hazırlanan ortak politikalarda halk için hiçbir şey yok. Şu anki hükümetin kâğıt üstünde kalan planlarından bir farkı yok. İktidar yıllarca kurulu düzen olan parlamenter sisteme vura vura başkanlık sistemini getirdi. Başkanlık sistemini getirirken de Müslümanları kandırdı, laik vesayetçi rejim tasfiye olacak dedi, Müslümanlar rahat edecek dedi. Hatta başkanlıktan sonra Hilafet gelecek diyen iktidar yandaşları bile oldu. Sonuç ne oldu, yine olan Müslümanlara oldu. Şimdi muhalefet de başkanlık sistemine vura vura eski sisteme dönmek istiyor. Türkiye 100 yıldır bu iki yönetim şeklini de denedi. Hiçbiri krizleri çözemedi. Buna rağmen siyasiler, laik sistemin ayıplarını örtmek, kapitalist düzeni devam ettirmek, Batılı efendilerine hizmet etmek için rekabet ediyorlar. Sorunun yöneticilerden kaynaklandığını iddia ederek çıkış yolu olarak seçim sandığını koyuyorlar. Kimin önüne? Yalan ve boş vaatlerle kandırdıkları halkın önüne… 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri Amerikan menşeli başkanlık sistemini savunan Cumhur İttifakı ile İngiltere menşeli Parlamenter sistemi savunan Millet İttifakı arasında geçecek. Her iki sistem de laikliği akide ve esas olarak kabul ediyor, her iki sistem de demokrasiyi savunuyor. Her iki sistem de kapitalist ideolojinin uygulayıcısı konumunda. Ancak kimse kapitalizmin iflas ettiğini, demokrasinin yalan olduğunu söylemiyor. 


Millet ittifakı içinde bulunan bileşenlere sormak gerekiyor; Yıllarca Müslümanları adil düzen, İslam birliği diye diye kandırdınız. İslami argümanları kullanarak, başörtüsünü, imam hatipler meselesini, 28 Şubat’ı kullanarak Müslüman gençliğin mücadele azmini caiz olmayan demokratik siyasi işlerde harcadınız. Bütün bunlar İstiklal Mahkemelerini kuran, alimleri darağaçlarında sallandıran İslam düşmanı bir parti ile, “Allahuekber!” sözüne dahi tahammülü olmayanlarla ortaklık kurmak için miydi? Şimdi diyeceksiniz ki Erbakan Hoca da Ecevit ile ortaklık kurmuştu. Bir yanlışı başka bir yanlış doğru yapmaz ki. Akademisyen iken ümmet ve kardeşlik kavramlarını dilinden düşürmeyen, İslam coğrafyasındaki suni sınırların kalkmasını savunan Sayın Davutoğlu’na sormak gerekiyor; Bütün bunlar Hilafetin sınırlarının paramparça olması için Lozan’a imza koyan İnönü’nün partisi ile yol yürümek için miydi? Yazık çok yazık… 


Bu arada kıymetli Müslümanlar, 6’lı masanın bir dağılıp bir toparlanması, peşinden de adayını ilan etmelerinin şaşkınlığını yaşayan iktidar cephesine de bir şeyler demek lazım. Aynı benim biraz önceki eleştirilerim üzerinden rakiplerine vurarak kendilerini temize çıkarmaya çalışan iktidara da birkaç kelam edelim değil mi... Sakın ağzınızı açmayın, sakın Millî Görüş davasına ihanet ettiniz falan diyerek rakiplerinize vurmaya kalkmayın. Eğer o dava doğru bir davaysa siz o işi 20 yıl önce yaptınız. Siz o davaya 20 yıl önce ihanet etmiş oluyorsunuz. Sizin 20 yıllık süre içinde kimlerle hangi masalara oturduğunuzu saymaya kalksak zaman yetmez. İyisi mi susun! 
Kıymetli Müslümanlar! Peki sizler, sizler bu siyasi hesaplaşmanın, bu kavganın neresinde olmalısınız hangi tarafta durmalısınız. Her iki tarafta temiz ve doğru taraf değil, sizin tarafınız ne başkanlık sistemini isteyen cumhur ittifakı ne de parlamenter sistem isteyen millet ittifakının tarafıdır. Sizin burada bakmanız gerek şey ideolojik olmalı. Her iki tarafın dayandığı temel de bozuk. Her iki taraf da laik Kapitalist düzene davet ediyor. Soruyorum, Müslümanlar olarak, artık bu şer ideolojilerden uzak durma zamanı gelmedi mi? Üzerinden geçen 99 yıldan sonra Allah Subhanehu ve Teala’nın rızasını gözeterek O’nun hükümlerini yeryüzünde yeniden uygulayacak İslam’ın yönetim sistemini Hilafeti kurma zamanı gelmedi mi? Sakın ama bu nasıl olacak demeyin; Allah için, bakın Allah Subhanehu ve Teala kudretini deprem ile nasıl gösterdi. İsteseydi bu küfür düzenini her şeyi ile yerle yeksan eder miydi ederdi. Ama Allah bu işin yani İslam’ın zaferinin mümin muttaki kullar eli ile olacağını söylüyor. 


Nasıl mı olacak?  
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ
“Ey iman edenler! Eğer siz Allah'ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı dini üzere sabit kılar.” (Muhammed Sûresi 7)


Bu kadar basit, biz Allah’ın dinine davasına hizmet edeceğiz, Allah’ta bize yardımını gönderecek. Bundan daha öte biz söz bir misak olur mu?


MİLLİYETÇİLİK FİTNESİ HORTLATILIYOR
Yaşadığımız deprem felaketinin üzerinden tam bir ay geçti. Kaybımız çok fazla, acımız çok büyük ve hala daha taze. Yaralarımızı henüz tam anlamıyla saramadık. On binlerce insanımız hala sevdiklerini kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyor. On binlerce kardeşimiz memleketlerini bırakarak başka şehirlere gittiler, kalanlar ise soğuk kış günlerinde çadırlarda hayata tutunmaya çalışıyor. Evet gerek Türkiye gerekse Suriye olsun deprem felaketi nedeniyle gerçekten zor günler geçiriyoruz. Ancak umudumuz hala çok güçlü elhamdülillah. Zira bütün bu sıkıntı ve zorlukların arasında acılarımızı hafifleten kalplerimize ferahlık veren bir şey var: Dayanışma ve yardımlaşma şuuru. Başka ümmetlerde olmayan bu şuur sayesinde Rabbimizin bizleri kardeş kıldığını hatırlıyoruz. Birbirimizi Allah için seviyor, Allah için birbirimize yardım ediyoruz. Aşımızı, evimizi, çayımızı, çorbamızı, derdimizi ve neşemizi paylaşıyoruz. Çünkü birlik olursak meşakkatlerin üstesinden geleceğimizi, yeniden ayağa kalkacağımızı biliyoruz. Birlik olursak, sabredersek, Allah’ın inayetiyle imtihanımızın kolaylaşacağına zorluktan sonra kolaylığa erişeceğimize inanıyoruz. 


Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyuruyor: فَاِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًاۙ  اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًاۜ
“Muhakkak ki her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Şüphesiz her zorlukla beraber kolaylık vardır.” (İnşirah 5-6)


Nitekim depremin olduğu andan bugüne gelinceye kadar dayanışma ve yardımlaşma konusunda çok güzel örneklere şahit olduk. Daha önceki toplantılarımızda bu örnekleri sizinle paylaşmıştık. Zaten birçoğuna sizler de şahit oldunuz. Hatta birçok Müslüman bu konuda birbirleriyle yarışıyor. Allah şuurlu Müslümanlardan ve yardımsever insanlardan razı olsun. Ancak aynı şuuru ne yazık ki devletin davranışlarında göremiyoruz. Zira bu devlet İslam’ı yönetimden uzaklaştırdı. Günah ve kötülüğü emreden laik kapitalist ideolojiyi benimsedi. Hele milliyetçilik denilen bir bela var ki bir asırdan fazladır onun şerrinden emin olamıyoruz. Ümmet arasına fitne ve düşmanlık tohumları eken bu bela nedeniyle cihanşümul devletimizi / Hilafetimizi kaybettik. Topraklarımız 50’den fazla parçaya bölündü. Türk, Kürt, Arap, Fars denilerek birbirimizden koparıldık. Sömürgeci kafirlerin elçiliklerinde planlanıp taşeronlar tarafından uygulamaya konan terör faaliyetleri devletin zulmüyle birleşerek kardeşleri birbirine düşman etti. Nice canlar bu batıl asabiyet davası uğrunda feda edildi. Hala edilmeye devam ediyor. Bu öyle bir fitne ki eğlenceden eğitime, siyasetten ticarete zeminini bulduğu her yerde ateşini körüklüyor. 
Bakınız daha birkaç gün önce oynanan Bursaspor Amed spor maçında yaşananlara…

Sanki futbol müsabakası oynanmıyor da savaş yaşanıyor. Ev sahibi Bursaspor taraftarları Amedsporlu futbolculara büyük bir kin ve öfke içinde eline ne gelirse fırlattılar. Tribünlerde 90’lı yıllardaki adam kaçırma ve faili meçhul cinayetlerin sembolü olan beyaz Toros ile suikastçı katillerin resimleri yan yana sergilendi. Adeta iç savaş mesajları verildi. Küfür ve hakaretleri saymaya bile gerek yok… Fakat ne hikmetse maç bir türlü tatil edilmedi. Valilik, Emniyet, Futbol Federasyonu ve hakem nezaretinde kamuoyuna adeta Kürt ve Türk kavgası izlettirildi. Neymiş daha önce aynı muamele Diyarbakır’da Bursasporlu futbolculara yapılmış. Doğrudur, yapılmıştır. Peki çözümü bu mu? Devletin görevi suçluları cezalandırıp bir daha yaşanmaması için önlem almak mı, yoksa tarafların birbirinden intikam alması için ortam oluşturmak mı? İçinizde hiç aklıselim ile hareket edecek adam yok mu? Nasıl olsun ki Bursasporlu futbolcuları tebrik eden Bahçeli aklı ile hareket eden devlet nasıl aklı selim olabilir ki?


Deprem acılarımız hala devam ederken, yaşanan bu provakatif olaylar kesinlikle kabul edilemez. Müslümanların büyük dayanışma örnekleri sergilediği kardeşlik ortamına hep birlikte sahip çıkmalıyız. Bizi Türk, Kürt, Arap, Suriyeli, Afganistanlı diyerek birbirimize düşürmeye çalışan şer odaklarına fırsat vermemeliyiz.  Milliyetçilik dinimize göre büyük bir günahtır. Rasululullah Sallallahu aleyhi ve Sellem kavmiyetçilik yapan kişinin cehenneme kadar yolu olduğunu söyledi. Milliyetçilik aynı zamanda bölücüdür, kutuplaştırıcıdır. Düşmanlaştırır, çatışmaya, kaosa, krize ve huzursuzluğa yol açar. Dolayısıyla Müslümanlara zarar vermek için sömürgeci kafirlerin borazanlığını yapan ırkçı yönetici ve siyasetçilere kesinlikle rıza göstermeyelim. İslam’ın Tevhid akidesine sımsıkı sarılalım. Geçmişte olduğu gibi ellerimizi ve kalplerimizi birleştiren Hilafeti yeniden kurmak için hep birlikte çalışalım.


Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
07 Mart 2023    

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.