HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 11 Şubat 2025

Mahmut Kar, "İslam ümmeti, tamamen yok olmadığı müddetçe, bu topraklarda bir tek Müslüman bile olsa, Müslümanlar yaşamaya devam ettiği müddetçe işgalci "İsrail" ve efendisi Amerika güvende olmayacak."

“GAZZE’NİN BOŞALTILMASI” VE TRUMP’IN TEHDİTLERİ 

Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. Daha önceki toplantımızda ABD’nin yeni başkanı Trump’ın Müslümanların başındaki yöneticileri aşağılayan ve onları adeta mafya gibi haraca bağlayan beyanatları hakkında konuşmuştuk. Trump’ın Gazze’yi tamamen boşaltma kararını, bu konuda yaptığı ahmakça ve küstahça açıklamalarına değinmiştik. Trump’ın ateş ile oynadığını, bölgedeki yöneticilerden kızgın demiri tutmalarını istediğini de söylemiştik. Trump’ın yemin töreninin ve bu açıklamaları yapmasının üzerinden 2 haftadan fazla bir zaman geçti. Bu güne kadar henüz bu sahte kabadayıya had bildirecek bir babayiğit lider çıkmadı. Hepsi meselenin kenarında köşesinde dolaşıp duruyorlar. 

Düşünebiliyor musunuz, Teksaslı bir kovboy çıkmış Müslümanların toprağını, hem de mübarek beldemiz Filistin’i satın almaktan, oraya gayrimenkul yatırımları yapmaktan bahsediyor. Biri de çıkıp “sen kimsin be Amerikalı değnekçi, sen bu toprakları sahipsiz mi zannettin, senin ne paran ne de ordu gücün Gazze’yi ve Filistin’i satın almaya güç yetiremez!” demedi. Buna mukabil Trump ne yaptı peki, 4 Şubat’ta Netanyahu ile Beyaz Saray’da yaptığı görüşmede Gazze’de yönetimi devralacağını açıkladı. Gazze’yi satın alacağını ve turizm cennetine çevireceğini vadetti. Bu ifadeleri kullanırken Mısır ve Ürdün’e de Gazze halkını misafir etmeyi telkin etti. Trump her seferinde Gazze ile ilgili yaptığı açıklamalarda hem hedef yükseltiyor hem de kapıyı olabilecek en iyi kazanımla açmaya çalışıyor. Daha yeni bugünkü açıklamasında Gazze’deki bütün binaları yıkmak istediğini söyledi. Cumartesi saat 12.00’ye kadar esirlerin tamamının bırakılması için tehditler savurdu, Gazze’yi boşatmaları için Hamas’a mühlet verdi. 

Peki, yapabilir mi? Trump Gazze ve tüm Filistin’i satın alabilir mi? Bu korkak ve pısırık yöneticiler varken Trump her yere gözünü diker. Hani Braveheart filminde meşhur replik vardı hatırlarsanız; danışmanları İngiltere Kralı I. Edward’a, William Wallace ile görüşmeye kendi oğlu Prens Edward'ı niçin göndermediğini sormuşlardı, kral “oğlumu gönderirsem William tüm İngiltere’yi almak ister” demişti. Neden çünkü Prens Edward korkak biriydi, bugün Müslümanların başındaki prensler, krallar, başkanlar ve yöneticiler gibi… Ama satın alamayacaklar, yapamayacaklar, İslam ümmeti, tamamen yok olmadığı müddetçe, bu topraklarda bir tek Müslüman bile olsa yaşamaya devam ettiği müddetçe işgalci İsrail ve efendisi Amerika güvende olmayacak. Sonunda yenilecekler ve defolup gidecekler. Zaten küstah Trump bu açıklamaları Siyonist İsrail’in yıkılmış imajını onarmak için yapıyor. 

Malum, ABD’nin askeri ve ekonomik desteğine rağmen İsrail, Gazze’de istediği zaferi elde edemedi. Yapabildiği tek şey hava bombardımanları ile mazlum Gazze halkını katletmek, binaları yıkmak ve insanları göçe zorlamaktı. Karadan girdiği her teşebbüs başarısızlıkla sonuçlandı. Şimdi ABD, işi bizatihi kendisi devralıp yine İsrail eliyle orada yeni hesaplar planlıyor. Bir taşla iki kuş vurmak istiyor. Birincisi bozulan prestijini İsrail’e yeniden kazandırmak istiyor, ikincisi hem siyasi üstünlüğünü korumak hem de zengin Yahudi sermayesinden finansal destek almak istiyor. Zira Amerika yeni dönemde ekonomisini düze çıkartıp Çin ile rekabet ederek onun finansal gücünü sınırlandırmak istiyor. Bu sebeple dolar basmak yerine hazineye yeni kaynaklar bulma, enflasyonu dizginleme ve faizi dengeleme yoluna gitmek zorunda. Burada yeni kaynak akışı için ya uydu devletlerden yatırım adı altında döviz girişi sağlayacak, ya da savurduğu tehditler karşılığında finansal getirisi yüksek birtakım kazanımlar umacak. Gerek Avrupalı devletlere gerekse de körfez ülkelerine savurduğu tehditler yeni süreçte Amerika’nın sermayeye çökme düşüncesi olduğunu gösteriyor. 

İşte Gazze’yi devralacağız, sahip çıkacağız gibi söylemler Amerika’nın dünyanın en büyük mafyası olduğunun göstergesidir. Ayrıca bu söylemler Yahudi İsrail varlığının meşruiyetini tartışmak yerine, Müslüman ve mazlum Gazze halkının tehcir şartlarını tartışmaya açmaktadır. Türkiye medyası, siyasi partiler ve yöneticiler katil İsrail’in işgalini konuşmak yerine Müslümanların nereye ve nasıl göç etmesi gerektiğini gündeme alarak büyük bir hata yapıyorlar.

Bakın kâfir Trump ve Yahudi Siyonist Netanyahu dünya ile alay edercesine konuşuyorlar, alıyorlar, satıyorlar, asıp kesiyorlar. Ne Mısır’dan ne Ürdün’den somut bir adım yok. Sadece, Trump’a sakın böyle bir delilik yapma bizi de yakarsın diyorlar. Güçlü orduya ve nükleer silaha sahip Pakistan, savunma sanayinde yaptığı atılım ile övünen Türkiye’den kayda değer bir söz bile yok. Trump’ın adını dahi zikredemiyorlar. İran deseniz zaten Müslümanlara çektirdiğinin bedelini ödüyor. Suud yönetimi daha Trump iktidara gelir gelmez yatırım desteği verdi. Dolayısıyla gayrimenkul tüccarı Trump bu korkak yöneticilerden aldığı cesaretle Gazze’yi paraya çevireceğini söylüyor. Fakat Trump şunu bilsin ki, Gazze’yi işgalci Yahudi çetesine teslim etmeyen Müslümanlar, sömürgeci Amerika’ya da teslim etmez ve bunun bedelini ödetir. ABD, Vietnam’da, Afganistan’da, Irak’ta yaşadıklarını tekrar yaşamak istiyorsa Gazze’ye girebilir. 

Amerika başkanının ucuz tehditlerine cevap vermeyen yöneticiler de şunu iyi bilsinler, Amerika ile örtünmeyin, onun kendi açığını kapatacak örtüsü yokken sizi asla düşünmez. Amerika bir taraftan kendi kabuğuna çekilip Amerikan halkının menfaatleri için çalışacağını söylerken diğer taraftan sömürgeci karakteri gereği sağa sola saldırıyor. Bu, kudurmuş kuduz köpeğin karakteridir, onunla iş tutmayın, Filistin’i yalnız bırakan iflah olmaz, bakın Gazze size İstanbul’u ve Ankara’yı kaybettirdi. Eğer Gazze’ye ihanet etmeye devam ederseniz bundan sonra kaybedeceğiniz sadece seçim olmaz. Bunu yaparsanız koltuklarınızı da kaybedeceksiniz ve Müslümanların nefretini kazanacaksınız. Darbeci Sisi, kendisini o tahta oturtanlar tarafından ya da Müslüman halklar tarafından alaşağı edileceğini unutmamalıdır. Kral Abdullah halkının canına tak ettiğinde tahtını başına geçireceğini göz ardı etmemelidir. Ordularını kışlalara hapseden rejimler bir gün Kaddafi ve Esad rejimi gibi alaşağı edileceklerini akıllarından çıkarmamalıdır. İran’a ve örgütlerine yapılan bu aşağılama herkese ders olmalıdır. Müslümanların temiz kanı ve devrimci mücadele, merhalecilik ve tedricilik safsataları ile heba edilmemelidir. Allah’ın vaadi ve yardımından umut kesenler, Batı’ya, küfre ve kâfirlere meyledenler tarihteki kötü akıbetleri unutmamalıdır. 

''Kim Allah'a tevekkül ederse Allah, ona yeter! Muhakkak ki O, emrini yerine getirendir.” (Talak 3)

ERDOĞAN’IN KAPİTALİZM ELEŞTİRİSİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Malezya’da düzenlenen “Yeni Yüzyılda Türkiye-Malezya Stratejik İşbirliği Toplantısı’nda küresel Kapitalist sistemin çarpıklığına, adaletsizliğine ve sömürü anlayışına dikkat çeken bir konuşma yaptı. İnsanlığın mahkûm olduğu adaletsizliğe ve sömürü zihniyetine dikkat çeken Erdoğan, “Haklıyı, mazlumu ve zayıfı değil, güçlüyü, zorbayı ve zengini koruyan bu yapının devam etmesinin doğru olmadığını” söyledi. “Adaletin olmadığı, adaletin vahşi çıkarlar uğruna rafa kaldırıldığı bir yerde insanlık adına barış, huzur ve kalkınma olmaz.” dedi. Konuşmasını dünyanın yeni bir sisteme duyduğu ihtiyacı dile getirerek sürdüren Erdoğan; “Herkesi kucaklayan, adil, paylaşımcı, farklılıkları zenginlik olarak gören ve güven esasına dayalı bir sistemin tercihten öte zorunluluk olduğunu” söyledi.  “Bundan 80 yıl öncesinin olağanüstü şartlarında insanlığa biçilen bu elbise, dünyamıza artık çok dar geliyor.” diye de ekledi.  

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın küresel kapitalizm sistemi ve sonuçları ile alakalı söyledikleri doğrudur, hatta dahası da vardır. Kapitalizm, bir avuç sermayedarı daha zengin yapan, diğer insanları ise zenginlerin kölesi haline dönüştüren sistemin adıdır. İnsana, toplumsal hayata, sosyal ve iktisadi sisteme dair sağlıklı-sahih çözümleri olmayan kapitalizm, yaşadığımız dünyanın yaşanmaz bir hâle gelmesindeki en büyük faktördür.

Hastalığından kurtulmayı bekleyen birine hastalığının ölümcül olduğunu söyleyip durmak, tedaviden onu mahrum etmek nasıl büyük bir yanlış ise; kapitalizmin ifsadından bahsedip çözüm üretmemek, var olan çözümü söylememek de o kadar yanlış ve eksiktir. Bu durum, hastalığın teşhisini yapıp tedavi yolunu gizleyen doktorun durumu gibidir. Kim böyle bir doktora güvenir? 

Buradan küresel sömürü düzenini eleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sormak istiyorum; yirmi yılı aşkındır kanunlarını titizlikle uyguladığınız laik düzen kapitalizmin ürünü değil mi? Üst perdeden hamasi sözlerle sadece bu sömürü düzenini eleştirmek sizi aklar mı Sayın Erdoğan? Sormazlar mı siz hangi sistemle yönetiyorsunuz diye? Kamuya ait, ümmetin malı olan zengin kaynaklarımızı birkaç kapitalist şirkete peşkeş çeken siz değil misiniz? Yıllardır faizle Müslüman Türkiye halkının trilyonlarca dolarını sömüren sistemin uygulayıcısı siz değil misiniz? Bu ülkenin öz sermayesi olan yüzlerce milyar doları para babalarına, kapitalist sermayedarlara verip vatandaşa da patates soğan dağıtan ve bunu da marifet sayan siz değil misiniz? Zenginlerin kayırıldığı düzeni eleştirirken, devasa şirketlerin vergi borcunu silip; esnafın iflahını kesen siz değil misiniz? 

Bu nasıl bir paradoks Sayın Erdoğan! Kapitalizmden yanıp yakılıyorsunuz ama insanlığa kan ve gözyaşından başka hiçbir şey vermemiş kapitalizmle yönetiyorsunuz!  Ve siz de pekâlâ biliyorsunuz ki; Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı ekonomik kriz ve toplumun maruz kaldığı ahlaki çöküş işte şikâyet ettiğiniz bu kapitalist sistemin acı meyvesidir. Hem sömürü düzenine karşı çıkıyorsunuz hem de yine çözümü içinde daha fazla Müslüman ülkenin aktif olacağı BM’de arıyorsunuz. Dünyanın yeni bir düzene ihtiyaç duyduğunu dile getiriyorsunuz ama nedense bir türlü sadra şifa olacak çözüm yolunu zikretmiyorsunuz. Sorunu söylüyorsunuz çözümü neden gizliyorsunuz? Dünyanın ihtiyaç duyduğu adaleti hakkıyla ikame edecek yegâne nizamın İslâm olduğunu söylemiyorsunuz. Hak ile Batıl’ı bir birine karıştırıyor, bile isteye de Hakkı gizliyorsunuz. 

Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor: “Sakın Hakkı batıla karıştırmayın ve bile bile hakkı gizlemeyin.”

Siz söylemediniz biz söyleyelim o zaman, daha önce defalarca kez söyledik ama bir kez daha söyleyelim. Umulur ki kulak verirsiniz… Müslümanların ve tüm insanlığın ihtiyacı olan; adalet dağıtan, huzur ve sükûneti sağlayan, müreffeh, gelişmiş ve zengin bir toplumu inşa eden sistemin adı İslam nizamıdır. Bu nizamı uygulayacak olan devletin adı da Raşidi Hilafet’tir. Bu devlet kurulmadıkça bahsettiğiniz sorunlar çözülmeyecek ve kapitalizmin ifsadı son bulmayacaktır. O halde eğer gerçekten inanıyorsanız hakkı gizlemeyin, onu açığa çıkarın. 

6 ŞUBAT DEPREMİNİN İKİNCİ YILI 

6 Şubat Depremi’nin üzerinden iki yıl geçti, depremin yıldönümünde acılar tazelendi, hala sarılmayan yaraların olduğu görüldü. Türkiye ve Suriye’yi etkileyen büyük bir afetti, resmi rakamlara göre 59000 insan hayatını kaybetti, 11 şehrin bazıları tamamen yıkıldı. İnsanlar çoğunlukla konteyner kentlerde ya da akrabalarının yanında başka şehirlerde yaşamaya devam ediyorlar. 2 yıl geçti, konteyner kentlerde yaşayanların sayısında sadece yüzde 7,7 oranında bir azalma var. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın verilerine göre,  650 binden fazla kişi hala konteyner kentlerde yaşamaya devam ediyor. Ama medya ve kamuoyuna bakarsanız herkese evleri verilmiş, tüm depremzedeler evlerine kavuşmuş, iktidar böyle pazarlıyor. 

CHP’ye baksan onlar müzmin muhalif her şeye karşılar, yapılanı da yapılmayanı da eleştiriyorlar. İşler böyle yürüyünce de halkın canı, malı hiç kimse tarafından önemsenmiyor. Deprem oldu, nüfus yoğunluğu fazla olan ve çarpık kentleşmenin çok yaygın olduğu büyük şehirlerde deprem için ön tedbir almayan, deprem sonrasında güçlü, etkili, hızlı arama-kurtarma planı yapmayanlardan hesap soruldu mu? Hayır! Sorulmadığı için de daha yeni Bolu’daki otel yangınında 78 insanımız hayatını kaybetti.  Kim sorumlu? Herkes suçu birbirine attı kimse sorumluluğu üstlenmedi.  Bir yetkilinin istifa ettiğini gördünüz mü, Hayır, ama şu boş lafları çok duyduk. “kimin kusuru, ihmali varsa, kim suçluysa hesabı sorulacak ve yargı önünde hesap verecek.” Depremde kusuru, ihmali, suçu olan kaç kişi hesap verdi, 11 şehirde 300 bin bina yıkıldı, imar affını hayata geçiren hangi yetkili hesap verdi, hangi belediye başkanı yargılandı? Hiçbiri… Neden çünkü bu sistem kendini besleyenleri yargılamaz. Rabbimiz bizlere ve tüm insanlığa canı, malı eman ve emniyetini koruyan İslami sistemde yaşamayı nasip etsin. 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

11 Şubat 2024

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.