HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 11 Temmuz 2023

Muhammed Emin Yıldırım "İnsanların şiddetli geçim sıkıntısı çektiği şu zamanda devlet vergi zulmünden vazgeçmelidir."

SREBRENİTSA KATLİAMININ 28. YILDÖNÜMÜ

Toplantımıza Srebrenitsa’da katledilen kardeşlerimizi anarak başlamak istiyorum. Bundan tam 28 yıl önce Avrupa’nın göbeğinde insanlık belki de o zamana kadar şahit olmadığı bir katliama, bir vahşete tanık oldu. Bu öyle bir vahşetti ki; II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da yapılan en büyük katliam ve soykırım olarak hafızalara kazındı. Sırplar 1995 yılında Srebrenitsa’da soykırım yaptı. Bütün dünyanın gözü önünde sadece 5 günde 8 binden fazla, toplamda ise 312.000 Boşnak Müslüman sözde barış için orda bulunan Birleşmiş Milletler gözetiminde acımasızca katledildi. Sırpların gözü o kadar dönmüştü ki; şehirde askerlik çağındaki tüm erkekler, bir otobüse bindirilerek kurşuna dizildi.  Ardından genç, yaşlı, kadın, erkek demeden önlerine gelen herkesi öldürdüler. 

Ve aradan geçen 28 yıla rağmen Srebrenitsa’nın acısı hala dinmedi. Hala hafızalardaki tazeliğini koruyor. Aslında bizler kafir Batı’nın ne kadar barbar olduğunu onların kanlı, sömürgeci tarihlerinden biliyoruz. Suriye’de Doğu Türkistan’da, Filistin’de, Arakan’da Yemen’de ve daha birçok İslam beldelerinde işledikleri katliamlardan onları tanıyoruz. Bizler onların tüm kinlerinin ve düşmanlıklarının geçmişte olduğu gibi bugün de İslam’a ve Müslümanlara olduğunu biliyoruz.

Kıymetli Müslümanlar; Aslında yaşanan tüm bu acı ve zulümlerin elbette bazı sebepleri vardır. Şayet sömürgeci kafirler bugün çok rahat bir şekilde Müslümanları katlediyorlarsa bunun en önemli sebebi Müslümanların koruyucu kalkanlarını kaybetmiş olmalarıdır. Devletlerini kaybetmiş olmalarıdır! Halifesiz ve sahipsiz olmalarıdır! Diğer sebep ise Müslümanlara yapılan bunca zulüm karşısında ümmetin başındaki yöneticilerin sessizliği bürünmeleridir.  Sadece içi boş kınama mesajları yayınlamalarıdır. Bundan daha kötü ve daha rezilce olanı ise BM ve NATO gibi terörün kurumsallaşmış yapılarıyla birlikte hareket etmeleri onların cürümlerine ortak olmalarıdır. Evet kafir devletlere bu cesareti verenler İslam’a ve Müslümanlara açıkça ihanet eden işbirlikçi yönetimlerdir. 

Bu vesileyle Srebrenitsa şehitlerini bir kez daha rahmetle anıyorum. Yeni Srebrenitsalar yaşanmaması için ümmetimizin başına musallat olan Batı güdümlü rejimleri hilafet ile değiştirmemizin farz olduğunu hatırlatmak istiyorum.

LİTVANYA’DA NATO LİDERLER ZİRVESİ

Birleşmiş Milletler’in Srebrenitsa katliamındaki rolünden BM sözde barış gücü askerlerinin gözetiminde Sırpların nasıl katliam yaptıklarından bahsettik. Aynı şekilde küresel batılı terörün en büyük organizasyonu olan NATO’dan bahsettik. İşte o NATO örgütü 11-12 Temmuz tarihlerinde yani bugün ve yarın Litvanya'nın başkenti Vilnius'ta bir toplantı gerçekleştiriyor. Zirveye Türkiye’yi temsilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’da katılıyor biliyorsunuz. Türkiye ne yazık ki batılı kafir devletlerin kurduğu bu şer ittifakında halkı Müslüman olan tek ülke. NATO’nun hiçbir hayrını görmemesine aksine hep kullanılıp tahkir edilmesine rağmen 1952 yılından beridir NATO’nun kirli çıkarlarına hizmet etmeye devam ediyor.

Litvanya’daki bu zirve öncesinde de NATO-Türkiye ilişkilerinde manzara değişmedi. NATO istedi Türkiye kendi prestijine ve güvenlik politikasına aykırı olmasına rağmen NATO’nun isteğini yerine getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan zirve öncesinde söylediği bütün sözlerden çark ederek daha zirve başlamadan İsveç’in NATO üyeliğini onaylamayı kabul ettiğini açıkladı. İsveç’in PKK terör örgütüne verdiği destek, Türkiye büyükelçiliği önünde Kuran’ı Kerim’in yakılmasına izin veren alçak provokasyonları, hemen unutuldu. Bir hafta önce Milli Savunma Üniversitesi'ndeki mezuniyet törenine “Teröristlere kucak açanlara onay veremeyiz” diye konuşan Erdoğan, Litvanya’ya hareket etmeden önce hava alanında ağız değiştirmeye başladı. Sürpriz bir çıkış yaparak “Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinin önünü açın bizde İsveç’in önünü açalım” dedi. Sonrasında NATO genel sekreteri ve İsveç başbakanı ile yapılan üçlü zirvenin ardından İsveç’in önünü açmayı kabul etti.

Şimdi buradan sormak istiyorum; Kur’an’ı Kerim’e duyduğunuz saygıya ne oldu sayın Erdoğan? Yoksa esip gürleyerek, içi boş kınama mesajları yayınlayarak görevinizi yerine getirdiğinizi mi düşünüyorsunuz? Ortak duyuru da İsveç’in bu eylemlere izin vermeyeceğine dair hiçbir atıf ve taahhüt yer almamasına karşın nasıl da hemen onay verdiniz?

Kur’an’a verilmesi gereken değeri neyin karşılığında feda ettiniz? Gerçi siz hükümlerini uygulamayarak, Kur’an’a hakkıyla değer vermediğinizi zaten gösterdiniz, göstermeye devam ediyorsunuz. İçinde bulunduğunuz zilleti perdelemek için de pratikte hiçbir karşılığı olmayan AB üyelik sürecini dolaşıma sokuyorsunuz. Gasp edilen F35’lerin parasını geri alamadığınız Amerika’dan F16 alabilmek için her tavizi verip her istediklerini yerine getiriyorsunuz?

Bir kez daha gördük ki, sizin yerlilik ve millik dediğiniz şey, sizin İslami söylemleriniz hepsi seçim sloganlarından ibaret. Hepsi ümmeti aldatmak için kullanılan birer istismar malzemesi. Demokratik menfaat siyasetinin sizi getirdiği durum o kadar vahim ki bir kötülüğü başka bir kötülükle örtmeye çalışıyorsunuz. Avrupa ülkelerinden gelen saldırılar karşısında AB üyeliğini istediğinizi söylüyorsunuz? ABD ve NATO’nun Türkiye’ye tehdit olan terör örgütlerini desteklemesine rağmen yine onlarla iş birliğinden vazgeçmiyorsunuz. Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır sayın Erdoğan?

Aslında Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylaması olaylara İslami ferasetle bakanlar açısından hiç sürpriz olmamıştır. Biz geçen hafta bu kürsüden İsveç’e onay vermek zorunda kalınacağını söylemiştik. Kur’an’ı Kerim’e hakaret eylemine rağmen Türkiye’nin İsveç’teki büyükelçisini geri çekememesini dahası İsveç’e esaslı bir söz bile söyleyememesini bu onay sürecine bağlamıştık. NATO’nun patronunun Amerika olduğunu Türkiye’nin de dış politikada Amerika’dan bağımsız adım atamayacağını söylemiştik. Nitekim dediğimiz gibi oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD başkanı Biden ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından İsveç’e hemen yeşil ışık yaktı. Sonra gitti, hiçbir şey olmamış gibi İslam düşmanlığıyla sömürgecilikle ve terör destekçiliğiyle eleştirdiği NATO liderleriyle aile pozu verdi. Reuters gibi batılı basın kuruluşlarında yer alan “Türkiye istediğini aldı” tarzındaki haberler Türkiye’nin ağzına bir parmak bal çalmak içindir. NATO’dan razı olmayan Müslüman Türkiye halkını kandırmak içindir. Gerçekte Türkiye’nin NATO kararlarında tasarruf hakkı olmadığı gibi NATO’da Türkiye’ye hiçbir zaman yardımcı olmamıştır.

NATO, bugün Rusya ve Çin’e karşı mücadele etse de onlar için asıl düşman İslam ve Müslümanlardır. Zira küfür tek millettir. Sovyetler Birliğinin yıkılması sonrası NATO bu misyonunu açıkça dile getirmiş, Afganistan, Pakistan, Libya, Ortadoğu ve Afrika’da döktüğü kanlarla düşmanlığını göstermiştir. Bunun içindir ki NATO’ya tam bağımlı olunarak, istenen hizmetler sunulmuş olsa da NATO, halkı Müslüman olan Türkiye’den asla razı olmamıştır. 70 yılda NATO üyeliğinin Türkiye’ye verdiği şey güç ve menfaat değil, askerlerimizin NATO’nun kirli emelleri için feda edilmesi, NATO’nun katilleri için topraklarımızın çiğnenmesi, NATO’nun bekası için yüksek maliyetlerin ödenmesi en önemlisi masumların vebali olmuştur.

Öyleyse yapılması gereken şey NATO’dan derhal ayrılmak, sömürgeci kafirlerle yapılan tüm dostluk ve müttefiklik anlaşmalarını iptal etmektir. Zira tarihi şan ve şerefle dolu olan Müslüman Türkiye halkı kafirlerin fikri ve siyasi yapıları altına girilen bu tür birliktelikleri hak etmiyor. Türkiye’nin yeri ne haçlı ittifakı olan NATO ne Rusya ve Çin’in yanı ne de Avrupa Birliği üyeliğidir. Türkiye'nin yeri ve hedefi Raşidi Hilafet çatısı altında İslam ümmetinin liderliği olmalıdır.

VERGİ VE HARÇLARA YAPILAN ZAMLAR

İktidarın 2023 Genel Seçimleri öncesi uygulamaya koyduğu seçim ekonomisi sona erdi. Seçim ekonomisinin bitmesiyle de iktidar hemen zam furyasına başladı. Seçimlerden önce adeta sandık rüşveti gibi dağıtılanlar şimdi vergi zamları ile tek tek geri alınıyor. Geçen hafta cuma günü Cumhurbaşkanı Kararı ile katma değer vergisine zam yapıldı. KDV, %18 olan ürünlerde %20’ye, %8 olan ürünlerde ise %10’a çıkarıldı. Temizlik ve kozmetik ürünlerinde ise KDV %8’den %20’ye yükseltildi. Yine aynı karar içerisinde harç tutarına da %50 oranında zam yapıldı. 3605 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 28'inci maddesi gereğince alınan bu karar, 10 Temmuz tarihi itibari ile yani dün yürürlüğe girdi. TBMM’ye sunulan torba yasasında ise 2023 için kurumlar vergisinin %20’den %25’e çıkarılması, motorlu taşıtlar vergisinin ise iki katına çıkarılması yer alıyor.

İşte bakınız büyük Türkiye, kalkınmış, ilerlemiş, dış güçlerin baskısına boyun eğmeyen Türkiye, ekonomisini ancak vergi zammı ile ayakta tutmaya çalışıyor. Faiz artırımı ile Bankaları daha zengin etmenin hesabını yapan ekonomi kurmayları bütçe açığını kapatmak için yine fakirin, yoksulun sırtına biniyorlar, vergi zammına yükleniyorlar. Çünkü başka gelir kapıları yok, bütçeyi dengelemek için bundan başka çareleri de yok. Bakınız Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 2022 Aralık Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşmeleri Raporu’na göre bütçe gelirlerinin yaklaşık üçte biri KDV’den oluşuyor. Yani bu devlet hazinesinde topladığı paranın 3’te 1’ini KDV’den sağlıyor. Bu vergi bütçedeki en büyük kalem. KDV’den sonraki en önemli iki gelir kaynağı ise özel tüketim vergisi (ÖTV) ve gelir vergisi. Siz zannediyorsunuz ki devlet bu vergiyi sermaye sahibi zenginlerden alıyor. Yok hayır! Onlar mesela büyük zincir marketler, beyaz eşya firmaları, ilaç firmaları ürünlerin satış fiyatlarına bu oranı direk yansıtıyorlar. Yani nihayetinde tüketiciden alınıyor bu vergi, sizden bizden alınıyor. Hani seçimlerden önce buradan demiştik ya, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bol keseden dağıtmasının bir faturası olacak, seçim sonrası vergi zammı olarak bunlar halkın sırtına yüklenecek diye, işte söylediğimiz şey oluyor. Açığı vergi ile kapatmaya çalışıyorlar. 

Türkiye’de yapılan yasa ve kanunlara baktığımızda şunu görüyoruz. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağıtılması, maliye politikasının sosyal amacıdır diye yazıyor kanunda. Yöneticilerin konuşmalarına bakarsanız şunu duyarsınız: “az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmalıdır” derler. Ancak gerçek böyle değil, dünyanın en adaletsiz vergi sistemi Türkiye’de uygulanıyor. Yıllardır bütün vergi yükü asgari ücret ile aylık düşük maaş ile geçimini sağlayan işçilerin, emeklilerin, dar ve orta gelirlilerin omuzlarına yıkılıyor. Bu adaletsizliğin kısmen düzenlendiği ülkelerde vergilerin %75’i gelirden, %25’i ise tüketimden alınıyor. Türkiye’de ise durum tam tersinedir. Gelirden alınan vergiler %30-35 civarında, tüketimden alınan malların fiyatına eklenen vergiler %65-70 civarında... Yani çok kazananlar az vergi veriyor az kazananlar çok vergi veriyor.

İslâm, şeriatın belirlediğinin dışında vergi alınmasını zulüm olarak görmüştür. İslâm bütün zulümleri ortadan kaldırmak için gelmiştir. İslâm’ın iktisat nizamında daimî vergilerin alınması haramdır. İslâm’a göre devlet ancak, yapılması zaruri olan birtakım harcamaları karşılamak için eğer ki hazinede yeterli miktarda para bulunmazsa vergi alabilir bunu da sadece zenginlerden vergi alabilir. Bugün kapitalist ekonomiyi benimsemiş laik Türkiye devletinin yaptığı gibi değil.

Dolayısıyla asgari ücretin 11400 TL olduğu, insanların şiddetli geçim sıkıntısı çektiği şu zamanda devlet vergi zulmünden vazgeçmelidir. Eğer ki bütçe açığı varsa buyurun yöneticilere buradan çağrı yapıyoruz; tasarruf tedbirleri uygulansın. Millete şimdi kemer sıkma zamanı diyeceğinize önce siz kemer sıkma politikasını en üstten el alt kademede tüm devlet kurumlarında uygulamaya koyun. Savurganlık, şatafat ve gösteriş için harcanan servetler, ihalelerde dolaşan rüşvetler hazinedeki açığı kapatmaya yeter. Haydi samimi iseniz garibanın cebinden elinizi çekin buralara dokunun da görelim.

Yöneticilerin görevi, çocuklarına helal lokma yedirmek için daha gün ağarmadan evden çıkan, akşama kadar alın teri dökerek çalışanın hak ve hukukunu korumaktır. Devletin görevi garibi, fakiri ve yoksulu vergi yükü ile ezmek değildir, “devletin malı deniz” diyerek har vurup harman savuranlardan hesap sormaktır. Hesapsız şekilde zenginleşen siyasetçi, bürokrat ve iş adamları, yurt dışındaki vergi cennetlerine paralarını aktarıyorlar. Devletin görevi haksız ve hukuksuz şekilde hesaba geçirilen bu paraları ülkeye getirip kamu hizmetine aktarmaktır.  Eğer yolsuzluk ve rüşvet kirliliği olmasaydı trilyonlarca lira Türkiye’nin hazinesinde kalırdı. Türkiye’nin bütçe açığı olmazdı, ülke dış borç batağına saplanmazdı.

Son olarak bir kez daha hatırlatıyoruz; mal ve hizmetlerden vergi almaktan vazgeçilmelidir. Dolaylı tüm vergiler iptal edilmeli, sadece zenginlerden o da ihtiyaç hâsıl olursa vergi alınmalıdır. Bu konuda acil yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Eğer ki bunu yaparsanız malların fiyatları düşer ve piyasada da ekonomik canlılık artar. Yok eğer vergi zammı ile halkı ezmeye devam ederseniz ne bütçe hesabını tutturabilirsiniz ne de hesapların görüleceği o günde Allah’ın azabından kurtulabilirsiniz.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

11 Temmuz 2023

 

 

 

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.