HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 12 Kasım 2024

Mahmut Kar, "Müslüman liderler Arap Birliği ya da İslam İşbirliği Teşkilatı çatısı altında toplanıyorlar, konuşuyorlar, kınıyorlar, fotoğraf verip dağılıyorlar."

RİYAD’DAKİ ARAP-İSLAM ZİRVESİ

Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. Malum bir süredir Gazze savaşı Türkiye’de kamuoyunun gündeminden uzaklaştırılıyor. Türkiye daha başka gündemler ile meşgul ediliyor. Yeni Anayasa tartışmaları, çözüm süreci, iktidar ve muhalefet arasında bazen normalleşme bazen çatışma gündemleri ile halkın Gazze’yi unutması isteniyor. Ama Gazze’de katliamlar bitmiş, durmuş değil, işgal ve soykırım devam ediyor. Hatta işgalci varlık Lübnan’da benzer katliam ve yıkımları gerçekleştiriyor. 

Gazze’de bir senedir yaşanan bütün bu katliamlara, işgal ve soykırıma sessiz kalan, çocukların çığlıklarını duymayan, kadınların ve yaşlıların çağrılarına icabet etmeyen İslam beldelerinin yöneticileri hiçbir şey yapmıyor da değiller, bir şeyler yapıyorlar! Zaman zaman bir araya geliyorlar, çünkü halkların tepkisinden çekiniyorlar, tahtlarının sallanmasından, korku rejimlerinin yıkılmasında korkuyorlar. Bu sebeple ya Arap Birliği ya da İslam İşbirliği Teşkilatı çatısı altında toplanıyorlar, konuşuyorlar, kınıyorlar, fotoğraf verip dağılıyorlar. 

Geçen sene 11 Kasım 2023’te Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da toplanmışlardı, bu sene yine aynı tarihte aynı yerde toplandılar. Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı üye ülkelerinin katıldığı ortak bir zirve Arap-İslam Zirvesi’nin sonuç bildirgesi yayınlandı. Sonuç bildirgesinde ne var biliyor musunuz? Tahmin ediyorsunuz öyle değil mi? Evet geçen seneki toplantının sonuç bildirgesi 31 maddeden oluşuyormuş bu sene 7 madde daha eklemişler, tam 38 maddeden oluşan bildirgede kınamak ve meseleyi uluslararası kurumlara havale etmekten başka bir şey yok. 

Bildirgenin maddelerini tek tek okudum ve analiz ettim, ne gördüm biliyor musunuz? 38 maddeden oluşan bildirgede tam 16 yerde “kınama” ifadesine yer verilmiş ve 1 yıldır devam eden vahşet yine sadece kınanmış. 38 maddelik bildirgede tam 39 yerde uluslararası kurumlara atıf yapılmış. Bazı yerlerde, uluslararası kurum, bazı yerlerde uluslar arası hukuk, uluslar arası toplum, uluslararası meşruiyet, uluslararası mahkeme vs. ifadeleri kullanılmış. Yine 33 yerde Birleşmiş Milletler, BM ifadesi geçiyor bildirgede… Sorunun çözümünü BM’ye havale etmişler, diğer uluslararası kurum ve kuruluşları da harekete geçmeye çağırmışlar. 

Gazze’de şu an devam eden şey ne? Savaş değil mi? Evet! Peki, savaşta işgal ve soykırımı yapan varlığı durdurmak için gerekli olan şey ne, yani sorunu çözmek için asıl gerekli olan şey nedir? Ordu ve askeri harekât değil mi? Vallahi bu 57 ülkenin korkak, işbirlikçi yöneticileri, Riyad’da yaptıkları zirvenin 38 maddeden oluşan sonuç bildirgesinde asker ve ordu ifadesini sadece birer kez kullanmışlar. O da kim ile ilgili biliyor musunuz işgalci varlık İsrail ile ilgili, evet aynen öyle… İşgal güçlerinin askeri operasyonları, işgal ordusu şeklinde birer yerde geçiyor bu ifadeler. 

İslam İşbirliği Teşkilatı 57 ülkeden oluşuyor değil mi? Bu 57 ülkenin toplam 17 milyon 780 bin askeri bulunuyor. İşgalci varlık İsrail’in asker sayısı ne kadar biliyor musunuz, sadece 170 bin. Yani 57 ülkenin %100’de 1’i kadar askeri yok bile… Ama bu 57 ülkenin askeri kapasitesi, Gazze’de bir yıldır savaşan mücahitler kadar caydırıcılık gücüne ve iradesine sahip değil.

Sonrada çıkıp konuşuyorlar, askeri kapasitemizi artırmamız lazım, savunma sanayimizi güçlendirmemiz lazım diye… Ne için güçlendireceksiniz sadece ürettiğiniz İHA ve SİHA’ları satıp para kazanmak için mi? Ekonomik gücünüzü artırmak için mi? Zaten İslam beldeleri doğal zenginliğe, servete sahip, dünya enerji kaynaklarının yüzde 75'ine, doğal kaynakların ise yüzde 43'üne bu 57 ülke sahip. Ama nedense bu kaynakları Batılı devletler sömürüyor. Körfez ülkeleri ve Akdeniz’e sınırı olan ülkeler Akdeniz gazını bu işgalci varlığa peşkeş çekmek için uğraşıyorlar. 

57 ülkenin liderlerinin, dışişleri bakanlarının, istihbarat başkanlarının katıldığı bu zirveden Gazze için Müslümanların maslahatına hiçbir karar çıkmadı. 2023 Kasım ayında yapılan ilk zirvede aldıkları kararlara bağlılıklarını tekrarladılar. Neydi ilk zirvede aldıkları en önemli karar: Filistin Kurtuluş Örgütünün Filistin halkının tek meşru temsilcisi olarak kabul etmek. Mahmut Abbas’ın başında olduğu Filistin hükümetinin, Gazze Şeridi de dâhil olmak üzere işgal altındaki tüm Filistin topraklarında etkin bir şekilde sorumluluk üstlenmesi sağlamak. Gazze'nin Batı Şeria ve Kudüs ile birleşmesi için çalışmak ve burayı hain Mahmut Abbas yönetimine teslim etmek. 

Evet, bu 57 ülkenin lideri neyi bekliyor biliyor musunuz? Dört gözle ABD’nin yeni başkanı Trump’ın göreve gelmesini ve bir şekilde Gazze’deki savaşı bitirmesini bekliyorlar. Bu gerçekleşince işgalci "İsrail" ile normalleşmek için birbiri ile yarışacaklar bunlar. Onun niçin işgalciler ile ticareti gizli gizli devam ettiriyorlar, onun için sadece Netanyahu hükümetini suçluyorlar. Yarın yeni hükümet ile anlaşmalar imzalamak için bunu yapıyorlar. Bu ülkelerin ve liderlerinin sahte Siyonizm düşmanlıklarına sakın inanmayın, bunların İşgalci devlet, terör devleti demelerine sakın aldanmayın. Bunlar bugün terör devleti dedikleri varlık ile yarın aynı masada oturacaklar, el sıkışacaklar… Çünkü daha önce de çok yaptılar. 

10 KASIM VE 5816 SAYILI KANUN 

21. yüzyılda yaşıyoruz, neredeyse bu yüzyılı da yarıladık sayılır, ama ne ilginçtir ki Türkiye’de çağdışı, bırakın çağdışı olmasını akıl dışı uygulamalar maalesef devam ediyor. Bir onkoloji doktoru, Dr. Mehmet Arslan, 10 Kasım’da “Putlara tapınmayın saygı ancak Allah’a olur” dediği için gözaltına alındı ve 5816 Sayılı kanuna muhalefet iddiasıyla mahkemece tutuklandı ve şu anda cezaevinde. Geçmişte kamuoyun bildiği, tanıdığı nice isim aynı madde kapsamında gözaltına alındı ve tutuklandı. Bunun yanında ismini bilmediğimiz, kamuoyunda gündem olmayan nice insanımız bu kanun maddesinden mağdur edildi. Daha yeni geçtiğimiz günlerde yapılan bir sokak röportajında konuşan bir vatandaş, Atatürk’ü sevmediğini ve sevmeme gerekçelerini açıkladığı için önce sosyal medyada linç edildi sonra da adeta cani bir katil avına çıkılmış gibi arandı, bulundu, yakalandı ve tutuklandı. Hukuken facia, insanlık açısından utanç verici bu kanun yürürlükte kaldığı sürece daha nice masum insan aynı akıbetle karşı karşıya kalacak maalesef.

Evet, kamuoyunda Atatürk’ü Koruma Kanunu olarak bilinen 5816 sayılı bu kanun hukuken faciadır! Aklıselim hiçbir hukukçu bu kanunun “normal” olduğunu ileri süremez. Bu hukuk faciasını masumlaştırmak için o dönem Türkiye’de yaşayan, üniversitede ders veren Alman Yahudisi olan Prof. Dr. Ernst Eduard Hirsch’e başvururlar. Bakın kendisi bu olayı nasıl anlatıyor: “Adnan Menderes’in adamları geldi. Benden bir formül istediler: ‘Aman bize bir formül ver bu kanunu çıkarmamız lazım’ dediler. Ben de oturdum bir formül buldum: Evet, ölmüş bir insan hukuk tarafından korunamaz, dünyanın hiçbir yerinde savunulacak bir şey değil, ama burada bir kurnazlık geldi aklıma… Onu seven insanların hissiyatı rencide olacak şekilde Atatürk’e karşı bir davranış olursa bu yine yaşayan insanların hukuku alanına girer.”dedim ve istedikleri formülü buldum. 

Görüldüğü gibi Cumhuriyet nasıl hile ve desiselerle kurulduysa 5816 sayılı kanun da aynı hile ve desiseler ve kelime oyunlarıyla kabul edilmiştir. Aradan 73 yıl geçti. Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle AKP’nin iktidara gelmesiyle Türkiye’de “İleri demokrasiye, hak ve özgürlüklere inanan bir anlayış hâkim oldu.” Ancak 5816 kanun varlığını devam ettirdi. 

Dr. Mehmet Arslan’ın tutuklandığı aynı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan 10 Kasım ile ilgili yaptığı konuşmada Atatürk’ü putlaştırmak isteyenler kadar onu tamamen yok sayanların da Gazi’nin milletin gönlündeki yerini sarsamayacağını söyledi. Ne Gazi'yi ne de Cumhuriyetin kurum, değer ve hedeflerini bu istismarcılara, bu köksüz ideoloji bezirgânlarına terk etmeyeceklerini vurguladı. 

Sayın Erdoğan, bize söyler misiniz, Sizin Atatürk’ünüz ile onların Atatürk’ü arasında ne fark var? Köksüz ideoloji bezirgânları dediğiniz Kemalistlerin Atatürk’e yaklaşımı ile sizin Atatürk’e yaklaşımınız arasında ne fark var? Hiçbir fark yok! Siz, Kemalistlerin Mustafa Kemal kozunu elinden almak için Müslümanları Atatürkçü yaptınız! Atatürk’ü koruma kanununu uygulamaya devam ettiniz. Mustafa Kemal’e muhalefet etme cesaretini gösterenlere siz de sopa gösterdiniz! Tutukladınız, aşağıladınız, mecnun dediniz, işinden ettiniz, resmi görevli ise görevine son verdiniz. Siz de bu halkın düşünce dünyasını zehirleyenlerle aynı gemiye bindiniz! Ancak unutmayın ki, bu bindiğiniz gemi Nuh Aleyhisselam’ın gemisi değil! Bu gemi çürük tahtadan yapılmış, su alan, battıkça batan ve yakında denizin dibini boylayacak olan çürük bir gemidir! 

Buradan sizi kendi değerlerinize dönmeye davet ediyoruz. 5816 sayılı Atatürk’ü Koruma Kanununu derhal yürürlükten kaldırın! Mağdur olan insanlarımızın mağduriyetini giderin! Bırakın insanlar resmi tarihin prangalarından kurtulup gerçeklerle tanışsın. Bırakın insanlar kimi seveceklerine kimi sevmeyeceklerine kendileri karar versin. Zira sizin “ileri demokrasi” anlayışınız bunu yapmanızı emretmektedir öyle değil mi? Son olarak size kendi sözünüzü hatırlatıyoruz; “Tek önderimiz, tek rehberimiz sevgili peygamberimiz Hz Muhammed Mustafa’dır” sözünüzü hatırlatıyoruz! Unutmayın ve sakın aklınızdan çıkarmayın ki, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke’yi fethettiğinde Kâbe’ye doğru yürüdü. Kâbe’nin içinde ve çevresinde bulunan putları asasıyla yüz üstü yere devirdi ve şöyle buyurdu: “De ki Hak geldi batıl zail oldu! Zaten batıl yok olmaya mahkûmdur.” (İsra 81)

Rabbimiz Hakkın batılı yok ettiği o günleri yeniden görmeyi size ve bize nasip etsin!

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

12 Kasım 2024

 

 

 

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.