HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 14 Kasım 2023

Muhammed Emin Yıldırım, "İslam İşbirliği Teşkilatı gibi yapıların en önemli görevleri ise arkasında korunulan ve savaşılan bir kalkan olan Hilafet düşüncesinden Müslümanları uzaklaştırmaktır."

                                                   

ARAP-İSLAM OLAĞANÜSTÜ ZİRVESİ

Bu hafta toplantımıza geçtiğimiz cumartesi günü halkı Müslüman olan 57 ülkenin katılımıyla Riyad’da gerçekleşen Arap-İslam zirvesi ile başlamak istiyorum. Malumunuz bu zirve katil ve gasıp Yahudi varlığının Gazze’de yaptığı vahşi katliamı durdurmak amacıyla düzenlendi. Ancak zirve bitti, 31 maddelik bir sonuç bildirgesi yayınlandı, fakat ne işgalci varlığı caydıracak ne de Gazze halkına en küçük faydası dokunacak somut bir adım atıldı. Yahudi terör varlığı zirve öncesinde yaptığı gibi Gazze’yi dört koldan bombalamaya bebekleri, çocukları, kadınları, hatta hayvanları gözünü kırpmadan katletmeye devam ediyor. Gazze’ye 39 gündür su, gıda, yakıt, elektrik gibi temel insani yaşam maddelerinin girişine izin verilmiyor. Tüm hastaneler vurulduğu ve tıbbi araç gereçler tükendiği için yaralılar tedavi edilemiyor.  Şehit edilen kardeşlerimizin sayısı 11 bin aştı. Arkasına büyük şeytan Amerika’yı alan aşağılık Netanyahu Gazze’nin kuzeyini yaşam belirtisi kalmayıncaya kadar vuracaklarını söylüyor. Ve Gazze’de tüm dünyanın film gibi seyrettiği bir barbarlık, bir vahşet, bir soykırım yaşanıyor.

Müslümanlar olarak içimizi yakan bu tablo karşısında öfke ve kahır içindeyiz. Bir şey yiyip içmekten, oturup kalkmaktan, evlatlarımızı sevmekten hicap duyar hale geldik. Kardeşlerimize yardım edemediğimiz için çaresizliğimizi Allah’a arz ediyoruz. Ve tüm bunlar yaşanırken herkes şu soruyu soruyor: 57 İslam ülkesi neden bir avuç azgınlaşmış Yahudiyi durduramıyor? 2 milyar nüfusa, milyonlarca askere, devasa silahlara, muazzam yer altı ve yer üstü zenginliklerine sahip olan, koskoca İslam ümmeti işgalci varlığı bünyesinden niçin söküp atamıyor? Neden en küçük bir yaptırım kararı dahi alamıyor?

Aslında bu sorunun cevabını genel manada hepimiz biliyoruz. İslam beldelerindeki rejimlerin asla Müslümanları temsil etmediklerini istisnasız hepsinin sömürgeci kafirlerin hizmetkarı olduklarını biliyoruz. Onların İslam şahsiyetine, erkeklik onuruna, insanlık erdemine sahip olmadıklarını, tek dertlerinin koltukları olduğunu hepimiz biliyoruz. Aksa Tufanı harekatı artık şüpheye yer bırakmayacak şekilde hepsinin maskesini düşürdü. Yahudi varlığı izin vermediği için Gazze’ye bir yudum su bile göndermek aciz olan bu rejimler katliama engel olabilirler mi? Bu acizler batılı efendileri ancak izin verdiği için 36 gün sonra toplanabildiler. Toplandılar da ne yaptılar? 31 maddelik sonuç bildirgesinin tek bir maddesine sözünü etmeye değer bir şey yazamadılar. Yahudileri korkutacak Müslümanları umutlandıracak tek kelam edemediler.

Filistin halkına karşı barbar, vahşi ve insanlık dışı katliamlar kınadıklarını söylediler. BM Güvenlik Konseyi’nden İsrail’in Gazze’deki eylemlerini savaş suçu olarak tanımlayan bir karar çıkartmasını rica ettiler. Gazze’ye yönelik ablukanın kaldırılması ve insani yardımın derhal ulaştırılması gerektiği vurguladılar.  Yani toplandılar, kınadılar, yalvardılar ve dağıldılar. Hatta sadece işgalci “İsrail’i kınamadılar. Sözde Gazze’ye yardım için toplanan bu iki yüzlü liderler aslında Filistinli mücahitleri kınadılar. Bildirinin 27. Maddesinde Tüm Filistinli grupların FKÖ çatısı altında toplanmaya davet ederek, Gazze’nin yönetiminin Yahudilerin örtüsü altında yaşadığını söyleyen hain Mahmut Abbas yönetimine devredilmesini talep ettiler.

Gerçekten böyle büyük bir utanç, böyle büyük bir zillet görülmemiştir. Tarihin hiçbir döneminde Müslümanlar yöneticileri tarafından böyle sahipsiz bırakılmamıştır. Zaten zirveye katılanların verdiği fotoğrafa bakıldığında toplantının Yahudi varlığına zaman ve güç kazandırmak için yapıldığı anlaşılıyor. Fotoğrafta kimler yok ki? İslam’a en az Yahudiler kadar düşman olan, Yahudi varlığından çok daha fazla Müslümanı Suriye’de 10 yıl içinde katleden Beşşar Esad. Amerika’nın favori diktatörüm dediği darbeci katil Sisi. Gazze ölürken Riyad’da dans festivali düzenleyen Suudi Prens Selman. Amerika istediği için Gazze’ye yardım etmediklerini açıklayan Kudüs istismarcısı İran’ın devlet başkanı İbrahim Reisi. Ürdün’de Filistin’e destek veren Müslümanları tutuklayan Kral Abdullah.

Ve onların yanında “Kudüs Kırmızı çizgimizdir” edebiyatı yapıp diğer taraftan yahudilere lojistik destek sağlamaya devam eden Cumhurbaşkanı Erdoğan… Hamas’ın topraklarını savunan bir mücahit grubu olduğunu söyleyen Erdoğan, Gazze’nin Abbas yönetimine verilmesini içeren bildiriye imza attı. Müslüman Türkiye halkının onca eylem ve taleplerine karşı İsrail’e tek bir yaptırım uygulamaya yanaşmadı. Yahudi büyükelçisini ancak bir ay sonra sadece istişare için geri çağırdı. Dahası var Kıymetli Müslümanlar. Bu gerçekleri bilmeden ve yöneticilerimizi Allah için muhasebe etmeden ne Filistin’e yardım ederiz ne de Allah’ın yardımına nail olabiliriz. Bakınız şu anda Türkiye Yahudi varlığı İsrail’e en çok ticari gemi gönderen ülkeler arasında ABD ve Çin’den sonra üçüncü sırada. Gazze saldırısının başladığı 7 Ekim'den bu yana ham petrol ve akaryakıt taşıyan tankerler, demir çelik, çimento, gıda ve diğer ürünler Türkiye üzerinden aralıksız bir şekilde Yahudilere ulaşmaya devam ediyor.

Sayın Erdoğan! Bırakın orduları harekete geçirmediğiniz için Allah’ın size soracağı hesabı sadece işgalci katil İsrail’e sağladığınız bu ticari destek mazlumların ahının sizi bulmasına yeter! Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor: “Kim bir Müslümanın öldürülmesine yarım kelime dahi yardım ederse kıyamet günü alnına Allah’ın rahmetinden mahrumdur diye yazılır”

Siz sanki işe yarayan bir şey varmış gibi Arap-İslam zirvesinin sonuç bildirisinin çerçevesini Türkiye’nin çizmesiyle övünüyorsunuz. Bildirideki “terörist yerleşimciler”, “ablukanın kırılması” gibi ifadelere büyük anlamlar yüklüyorsunuz. Yahudiler laftan değil güçten anlar. Laf değil icraat yapın sayın Erdoğan. Siyasetle desteklenmeyen sözler acizin yalvarması gibidir. Sizin Filistin’e yaklaşımınızda bundan farklı değil. Kafir Amerika’dan ve alçak Yahudilerden Müslümanlara merhamet etmesini istiyorsunuz. Çok açıktır ki aslında Arap-İslam zirvesindeki diğer liderler le birlikte Yahudi varlığının bir an önce savaşı kazanmasını ve Gazze’nin hain Abbas yönetimine verilmesini bekliyorsunuz. Yahudi varlığı bir an önce kazansında bizde sizde insani yardım ve yeniden inşa işlerine bakarak kendimizi temize çıkaralım diye bakıyorsunuz. Zirvenin başlığında adı geçen yüce İslam sizin yürüdüğünüz yoldan aldığınız kararlardan beridir.

Son olarak şunu tekrar hatırlatmak istiyorum: İslam İşbirliği Teşkilatı gibi yapıların varlık amacı Müslümanların kalpleri kafirlere karşı öfkeyle dolduğunda büyük bir iş yapıyorlarmış gibi olağanüstü toplanmak ve süslü cümleler kurmak suretiyle Müslümanların öfkesini yatıştırmaktır. En önemli görevleri ise arkasında korunulan ve savaşılan bir kalkan olan Hilafet düşüncesinden Müslümanları uzaklaştırmaktır. İşte İslam İşbirliği Teşkilatı güya Kudüs’ü koruma motivasyonu ile kurulduğu 1969 yılından beri sömürgeci kafirlere hizmet sunan bu görevi yerine getirmektedir. Öyle ki küfrün elebaşısı ABD’nin eski başkanı Trump, 2017 yılında Kudüs’ü “İsrail”in başkenti sayarak elçiliğini oraya taşıdığında bunlar konuşmaktan başka bir şey yapmamıştır. Bugün Gazze’de olduğu gibi o zamanda 57 ülke bir araya gelmiş ama ne Kudüs’ü ne İslam’ı ne de tek bir Müslümanı koruyabilmiştir.

Hepsi tek bir halife etmeyen bu sözde liderler ya kınarlar ya da Müslümanların meselelerini uluslararası toplum denilen İslam düşmanı devletlere havale ederler. Gazze, Filistin ve İslam ümmeti için tek kurtuluş Raşidi hilafetin kurulması için çalışmaktır.

KEMALİST ZULÜM VE TUTUKLAMALAR

Toplantının başında da söylediğim gibi İşgalci “İsrail” Gazze’yi öldürüyor, Gazze’nin sahipsizliği ise bizi ve tüm Müslümanları öldürüyor. 38 gün oldu, dünya ayağı kalktı, sadece İslam beldelerinde değil Avrupa ülkelerinde, Amerika kıtasında birçok ülkede insanlar Gazze için sokaklara döküldü, ama bütün bunlar yöneticileri oturdukları yerden kıpırdatmadı. Bir Yahudi katil, ben yemin ettim öldüreceğim, yok edeceğim diyor ve yöneticiler sanki gerilim filmi izliyorlar, hiç utanmadan hala daha çıkıp konuşuyorlar. 

İsrail mezalimine son vermek şöyle dursun bu yöneticiler kendi ülkelerinde Müslümanlara zulmediyorlar. Geçen hafta Cuma günü Cuma namazında hutbede yazılı olmadığı halde Mustafa Kemal’e rahmet okuyan imama tepki gösterip camiyi terk eden genç bir Müslüman emniyet güçlerince gözaltına alındı ve mahkeme tarafından tutuklandı. Düşünebiliyor musunuz? Diyanet’in hazırladığı hutbede yazılı olmadığı halde imam efendi üzerine vazife alıyor, Hilafet’i kaldıran, Kur’an’ı yasaklayan, Müslümanları darağaçlarında haksız ve hukuksuzca idama mahkûm eden, İslam’ın değerlerine karşı savaş başlatan Kemalizm’e hutbede rahmet okuyor, imama tepki gösteren Müslüman genç tutuklanıyor.

Peki, buradan soruyorum; Sayın Ali Erbaş, bu imam hakkında idari bir soruşturma başlattınız mı? Bugüne kadar 29 Ekim ya da başka sebeple hazırladığınız hutbelerdeki laiklik ve Cumhuriyet güzellemelerini okumadığı için haklarında idari soruşturma başlattığınız imamların vebalini nasıl vereceksiniz? Onlar hakkında hemen hiç gecikmeden idari soruşturma başlattınız, bazılarını görevden attınız. Bu imam için ne yaptınız? Demek ki hutbede Kemalizm güzellemesi yapmak suç değil, küfür olan laiklik ve Cumhuriyet için yazılanları okumamak suç. Sonra da çıkıp helal haramdan bahsediyorsunuz, zalimlere ve hainlere ses çıkarmamak haramdır diyorsunuz. İşte zulüm cami de işleniyor. Kemalizm’e rahmet okunuyor bu zulüm değil de nedir. Buna tepki gösteren Müslüman genç tutuklanıyor bu zulüm değil de nedir?

Zalimlere işgalcilere teröristlere ve onlara destek verenlere destek olmak haramdır diyorsunuz. 38 gün oldu işgalci “İsrail” Gazze’de işlenmedik mezalim bırakmadı. Siz Diyanet olarak çıkıp “İsrail” ile ticaretini devam ettiren Türkiye yöneticilerine tek bir şey söylediniz mi? Sadece son 38 günde Türkiye’den işgalci “İsrail”e giden ticari gemi sayısı 259 olmuş. Bunun için Ticaret Bakanlığı’na bir şey söylediniz mi? Eski Müsiad başkanı şimdi Ticaret Bakanı Ömer Bolat’a bir şey söylediniz mi? İşgalci Yahudilere açık desteğini açıklayan Coca Cola firmasına vergi muafiyeti getiren yöneticilere Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bu yaptığınız haramdır, günahtır zalimlere destek olmaktır dediniz mi? Büyük bir vebalin altındasınız Sayın Erbaş! Çıkın; İçişleri Bakanlığı ve yargı mensuplarına seslenin, tutuklanan o Müslüman genci derhal serbest bıraksınlar. İşgalci “İsrail” Gazze’de mezalim yaparken Türkiye devleti burada Müslümanlara zulmetmesin. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.

Bir diğer hadise Erzurum’da yaşandı, Gazze ve Filistin ile ilgili kendi sosyal medya hesabından canlı yayın yapan dönerci Mustafa Atmaca, yayında laiklerin sözlü saldırısına cevap verdiği için tutuklandı. Kemalistler kendisine, haydi yallah Arabistan’a yallah Filistin’e deyince, Arabistan da bizim Filistin’de bizim diyerek okkalı cevap vermiş. Sonra da Hilafet’i yıkıp laikliği getirenler sebebiyle Filistin bu hale geldi diye eklemiş. Doğru değil mi, Hilafet yıkıldığı için bu topraklar parçalanmadı mı, Hilafet yıkıldığı için bu topraklarda kâfirler hüküm sürmedi mi? Hilafet olmadığı için Yahudiler mübarek Mescid-i Aksa’yı işgal etmediler mi? Bunda yanlış olan ne var?

Bu ülkede hiçbir şeyin dokunulmazlığı yok bir Kemalizm’in dokunulmazlığı var. Bu ülkede Müslümanlar Kemalizm’e ezdirilmeye devam ediliyor. Bu ülkede Müslümanlar Yahudi sevicilere yem edilmeye devam ediliyor maalesef. Gördünüz mesele Ukraynalılar olunca, insanlık, vicdan, yaşama hakkı diyenler mesele Filistin halkı olunca Gazzeli teröristler diyorlar. Ve bu ülkede hala daha bu azınlık Kemalist grubun duyarlılığı dikkate alınıyor. Ümraniye’de Müslümanlar karşılıklı iki daireden Gazze ile ilgili bir afiş asıyor, laik Kemalistlerin şikâyeti üzerine emniyet gelip indiriyor. Topkapı surlarına asılan büyün afiş aynı şekilde indiriliyor. Kocaeli’de Starbuks mağazalarına emniyet koruması görevlendiriliyor. Bu “İsrail” destekçisi şirketlerin önünde boykot eylemi yapılmasına izin verilmiyor. Başka şehirler de “İsrail”in katliamlarına karşı broşür dağıtan Müslümanlar gözaltına alınıyor. Yani zulüm sadece Gazze’de değil zulüm Türkiye’de zulüm her yerde. Çünkü Müslümanları koruyup gözeten bir devlet ve yönetici yok…

YARGITAY-AYM KRİZİ

Türkiye kamuoyu bir taraftan işgalci “İsrail” in Gazze’de yaptığı soykırım ve katliamlarına yoğunlaşmışken diğer taraftan da yargı mercileri arasındaki tartışma ve kriz konuşuluyor. Malum Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hakkında verdiği ihlal kararını dikkate almayıp eleştiren Yargıtay 3. Ceza Dairesi hem Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi için kararın TBMM’ye gönderilmesini hem de ihlal kararı veren AYM üyeleri hakkında Yargıtay Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulmasını kararlaştırdı. Tartışmalar alevlenince Yargıtay Başkanlığı 3. Ceza Dairesinin bu kararını destekleyen bir açıklama yayınladı. Peşinden Cumhurbaşkanı Erdoğan Yargıtay’ın bu kararını destekleyen açıklamalar yaptı, hatta partisinden bu konu ile ilgili aykırı görüş beyan edenleri de birimiz hepimiz, hepimiz birimiz diyerek uyardı.

Öncelikle şunu söyleyelim ki bu kriz iktidarın bilgisi ve dahli dışında başlatılamaz. Yargıtay’ın Türkiye’nin en üst yargı merciine adeta savaş açar gibi bir açıklama yapması kendi inisiyatifi ile olamaz. Zaten sonrasında hem Adalet Bakanlığı hem Cumhurbaşkanlığı hem de diğer iktidar çevrelerinden yapılan açıklamalar bunu destekler niteliktedir. Düşünebiliyor musunuz ülkede en üst yarı merci olan iki mahkeme birbirine girmiş, devlet adamları bu düello devam etisin, bu kavga sürsün cinsinden açıklamalar yapıyorlar. Bu apaçık yargı üzerindeki siyasi vesayetin devam ettiğini gösteriyor. Ak Parti iktidarından önce de böyleydi Ak parti geldikten sonra da değişen bir şey olmadı. 2010 yılında AYM’ye bireysel başvuru yolunun açılmasını sağlayan ve 2012’de bunu uygulamaya koyan Ak Parti iktidarı şimdi Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ihlal kararlarını görmezden gelen Yargıtay’ın yanında taraf olarak eleştiriyor. Bu hükümetin AYM’ye açık bir tehdididir. Eğer ki AYM üyelerinin tamamı hükümet lehine yargı süreçleri yürütmüş olsalardı bugün bu krizler hiç yaşanmadı. AYM’nin ihlal kararları hükümette rahatsızlık oluşturduğu için Yargıtay bu krizi başlattı. Demek ki parlamenter sistemde olsa, başkanlık sistemi de olsa yargı siyasetten bağımsız olmadığı, yargı siyasi vesayet altında olduğu müddetçe hukuk ve kanunlar çiğnenmeye devam edilecek. Bu durum Türkiye’deki yargı sisteminin bozukluğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Bu güne kadar defalarca kez anayasa değişikliği yapıldı, şimdi tekrar yeni anayasa değişikliğinden bahsediliyor. Anayasanın değişmesi hiçbir şeye çözüm olmayacak çünkü sorun sistemin bozukluğudur. Değişecek olan bu sistemin bizatihi kendisidir.

Hizb-ut Tahrir Türkiye

14 Kasım 2023

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.