HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 14 Mayıs 2024

Muhammed Emin Yıldırım, "İşgal bitene, Gazze ve Filistin özgürleşene kadar da mübarek toprakları gündemimizden çıkarmayacağız. Gazze ve Filistin üzerinden oynanan oyunları, hazırlanan sinsi planları ifşa etmeye devam edeceğiz."

YETER ARTIK! SÖZ DEĞİL HAREKÂT ZAMANI

Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. Yine bir toplantıya daha Gazze ile başlıyoruz. 7 Ekim Aksa Tufanı Harekâtı’ndan bu yana tam 220 gün geçti. Biz hem salı günleri burada yaptığımız Gündem Değerlendirme Toplantısı’nda hem gerçekleştirdiğimiz konferans, panel ve seminerlerde hem de meydanlarda yaptığımız yürüyüş, basın açıklamaları ve protesto etkinliklerinde Gazze’yi hep gündemde tuttuk. Türkiye iç siyasetinde yerel seçimler gibi politik gündemler ya da oluşturulan yapay gündemlerle toplumsal duyarlılıkta bir azalma olsa da biz Gazze’yi gündemimizden hiç çıkarmadık ve Müslümanların birinci gündemi olarak belirledik.

Neye mal olursa olsun, bütün bedelleri göze alarak Aksa Tufanı’ndan bu yana kahraman muhlis mücahitlerin işgalci haydutlara karşı yaptığı cihadı destekledik. İşgale ve işgalcilere karşı olduğumuzu söyledik. İşgali hiçbir şekilde kabul etmediğimizi, mübarek topraklardan işgalci Yahudilerin sökülüp atılması gerektiğini ifade ettik. Bunun da ancak orduların harekete geçirilmesi ile mümkün olabileceğini söyledik ve Ordular Aksa’ya diye haykırdık.

Ancak aradan geçen 220 günde işgali bitirmek için adım atan olmadı. Yaptığımız onca çağrıya rağmen İslam beldelerindeki hiçbir yönetici onların yardımına koşmadı. İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi 57 ülke, büyük ve güçlü ordulara sahip olmalarına rağmen Gazze’yi ölüm ve yıkıma terk ettiler. Küfür tek millet olmuş “İsrail”e destek verirken bölge ülkelerinin yönetimleri sükûnet ve itidal çağrısı yapmaktan ve kınamaktan öteye gitmediler. Yavruları paramparça olmuş kadınların feryatlarına, şehit babalarına sarılıp ağlayan çocukların gözyaşlarına, öldürüldükten sonra cesetleri tanklarla ezilmiş insanların görüntülerine kör, sağır ve dilsiz kesildiler.

Aynen Rabbimizin buyurduğu gibi:

“Onların kalpleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler.” (Araf 179)

Şimdi Amerika tarafından “İsrail” için savaşın artık sürdürülemez olduğu anlaşılınca Arap rejimleri ve Türkiye yönetimi devreye girmeye başladı, sürecin parçası olmaya ve rol almaya koyuldular. Bizim çağrılarımıza icabet etmeyenler, Gazzeli kadınların feryatlarını, çocukların çığlıklarını duymayanlar Washington’dan gelen çağrıya koşar adım gittiler. Gazze’yi yenilgiye razı etmek, mücahitlere silah bıraktırmak için Doha, Kahire arasında gidip geldiler. Mücahitleri ateşkese razı etmek ve işgalci “İsrail” ile masaya oturtmak için mekik dokudular. Sonra ne oldu, onların bütün bu koşuşturmalarından sonra katil Netanyahu işgal ordusunu Refah’a sürdü ve orayı da işgal etti. Kana doymayan bu vampirler Refah’ta da yüzlerce çocuk ve kadını katlettiler.  Şimdi bugün çaresiz halde Refah’a sıkışmış 2 milyon kardeşimizin artık sığınacak yeri de kalmadı. Zulüm her yeri kuşattı. Terör devletinin işgalci askerleri Refah’ı parçalayacağız diyerek çığlıklar atıyorlar.

Evet, kıymetli Müslümanlar; biz Gazze’yi gündemimizden hiç çıkarmadık, işgal bitene, Gazze ve Filistin özgürleşene kadar da mübarek toprakları gündemimizden çıkarmayacağız. Gazze ve Filistin üzerinden oynanan oyunları, hazırlanan sinsi planları ifşa etmeye devam edeceğiz.

Bu sebeple biz Hizb-ut Tahrir Türkiye olarak geçtiğimiz hafta sonu Türkiye’nin 17 şehrinde toplam 20 yerde “Yeter Artık! Söz Değil Harekât Lazım” başlığı altında 10 Mayıs Cuma günü Ankara, Düzce, Hatay, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Siverek, Bitlis ve Van’da, 12 Mayıs Pazar günü ise İstanbul, Adana, Aydın, Batman, Bursa, Gaziantep, İzmir, Konya ve Mersin’de yürüyüş ve basın açıklamaları gerçekleştirdik. Öncelikle yaptığımız bu yürüyüş ve basın açıklamalarına iştirak eden Müslümanlara teşekkür ediyoruz. Rabbimiz Gazze ve Filistin’e yönelik desteklerinden dolayı bütün Müslümanlardan razı olsun.

Yaptığımız basın açıklamasında yöneticilere, Müslümanlara ve işgal ordusu karşısında cihadı devam ettiren mücahitlere seslendik. Özellikle Filistin için ABD tarafından on yıllardır dillendirilen iki devletli çözüm planının tehlikesi karşısında Müslümanları uyanık olmaya çağırdık ve şöyle dedik: ABD’nin 1950’li yıllardan itibaren Müslümanları oyalamak için ortaya attığı iki devleti çözüm planı, uygulanabilirliği olmayan bir sömürge planıdır. ABD, Filistin meselesine ilişkin bir çözümü olduğu göstermek için her platformda bu planı dile getiriyor. ABD, güya Filistin’i özgürleştirecek bir çözümmüş gibi Müslümanlara ve bölge ülkelerine pazarladığı bu kirli plan ile ordusu ve egemenlik hakkı olmayan kartondan bir devlet karşılığında “İsrail’in” varlığını Filistin halkına kabul ettirmek istiyor. 1948 ve 1967’de yapılan göstermelik savaşlardan sonra Filistin’in yüzde 85’ini Yahudilere bırakan, kalan yüzde 15’lik kısımda ise Siyonist varlığın tam kontrolünü onaylayan bu plan nereden bakılırsa bakılsın ihanettir, teslimiyettir.

Peki, kıymetli Müslümanlar ABD’nin Filistin halkını ve tüm Müslümanları oyalamak için gündemden düşürmediği kirli planı kim pazarlıyor, kim bu kirli planın uygulanması için görev üsleniyor. Tabi ki bölgedeki Arap rejimleri ve Türkiye…

İşte bu sebeple biz yaptığımız basın açıklamamızda yöneticilere de seslendik; Filistin toprakları satılık değildir, Filistin müzakere konusu olamaz dedik. Evet, dün söylediğimizi bugün tekrar ediyoruz: Aksa toprakları iki devletli ihanet planı doğrultusunda Filistin halkı ile gasıp Yahudiler arasında paylaşılamaz. Filistin, Ömer RadıyAllahu Anh tarafından fethedilmiş, Selahaddin Eyyubi tarafından kurtarılmış,  Abdülhamit Han tarafından korunmuş mukaddes bir beldedir. Bu sebeple Filistin’in bir karışından bile vazgeçilemez, oradan ne işgalcilere toprak vermek ne de Müslümanlara sınır çizmek hiç kimsenin haddine değildir.

Ey Yöneticiler! Şunu sakın unutmayın! İşgalci Yahudi varlığı laftan anlamaz. Müzakere, ateşkes, diplomasi ve boykottan anlamaz! Sadece güç ve savaştan anlar! Sadece başının ezilmesinden anlar! Bunun için tek çözüm; orduları harekete geçirmek, gasp ettikleri mübarek topraklardan köklerini kazımaktır. Öyleyse iş işten geçmeden derhal harekete geçin ve bu söylediğimizi yapın. Aziz ve Hâkim olan Rabbinizin şu emrine icabet edin!

“Size ne oluyor da: "Ey Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bir sahip çıkan gönder, katından bize bir yardımcı lutfet" diyen zavallı çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz?” (Nisa 175)

Yaptığımız basın açıklamamızda Müslümanlara ve Filistinli mücahitlere de seslendik. Özellikle mücahitleri Amerika’nın Türkiye ve bölge ülkelerini kullanarak uygulamaya koymak istediği plan konusunda uyanık olmaya çağırdık. Sebat ve kararlılık yolunda ilerlemeye devam etmelerini, Allah’ın vaadine güvenmelerini, cihada sımsıkı sarılmalarını söyledik. Rabbimiz ABD’nin kirli planları karşısında onların basiretini ve ferasetini artırsın, rabbimiz işgal ordusunu dize getirmeleri, mağlup etmeleri, Gazze ve Filistin’den söküp atmaları için onlara yardım etsin.

Hizb-ut Tahrir olarak biz geçtiğimiz hafta sadece Türkiye’de değil aynı zamanda Hollanda ve Filistin topraklarında da Gazze’ye destek vermek için meydanlara indik. Kardeşlerimiz Filistin’in el-Halil şehrinde binlerce Müslüman’ın katılımı ile büyük bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Filistin topraklarının içinden yükselen bu ses hain Mahmut Abbas rejimini hiç memnun etmedi tabi... Zira bu yürüyüşte de Gazze’nin işgalden kurtarılması ve Filistin’in Siyonistlerden temizlenmesi için ordulara çağrı yapıldı. İnşaAllah bu ameller ve yapılan çağrılar Filistin’i işgalden kurtarılmasına vesile olur ve on yıllardır “İsrail”in güvenliğini korumak için çaba sarf eden Mahmut Abbas ve diğer tüm Arap rejimlerinin yıkılmasını gerçekleştirir.

KAMUDA TASARRUF PAKETİ

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, günlerdir hatta haftalardır merakla belenen Kamuda Tasarruf Paketi’ni dün Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile yaptığı bir toplantı ile kamuoyuna açıkladı. Göreve geldiği günden bu yana kemer sıkma ve sıkılaştırılmış para politikasında ısrarcı olan Mehmet Şimşek kemer sıkmanın sadece vatandaştan istenen bir şey olmadığını göstermek için kamuda da tasarruf tedbirlerinin yapılacağını duyurdu. Duyurdu duyurmasına da tasarruf paketinin uygulamaya konulması ile birlikte ekonomiye ne derece bir katkı sunacağı ile ilgili rakamsal hiçbir veriye değinmedi. Yani 3 yıllık bir dönemde uygulamaya konulacak bu paketin bütçe açığını ne kadar kapatacağı hala muallâk.

Açıklanan pakete genel hatlarıyla bakıldığında 2001 ekonomik krizinde IMF ile yapılan anlaşma gereği uygulanan kemer sıkma politikaları akla geliyor. Malum bu son süreçte Mehmet Şimşek yabancı sermayeyi Türkiye'ye çekebilmek için hem Avrupa’da hem de Amerika'da bir dizi toplantıya iştirak etmişti. Dünya Bankası ve IMF yetkilileriyle de görüşen Mehmet Şimşek, Dünya Bankası'ndan 5 yıl için toplamda 35 milyar dolar kredi sözü aldı.

Açıklanan tasarruf paketinin detaylarına bakıldığında Doğal afetlere kaynak ile Yeşil ve dijital dönüşüme kaynak oluşturma başlıkları dikkat çekiyor. Çok daha önemli olan şey ise bu başlıkların Dünya Bankası’nın tahsis ettiği kredi şartları arasında yer alıyor olmasıdır. Yine Dünya Bankası’ndan yapılan açıklamada 2024 ila 2027 arasındaki üç mali yılı kapsayan 12 milyar dolar düzeyinde özel sektörü destekleyecek bir kredi taahhüdü de söz konusu… Hülasa rakamı belli olmayan 3 yıllık kamuda tasarruf paketi ile elde edilecek katkı Dünya Bankası kredilerinin geri ödemesi için kullanılacak gözüküyor.

Dolayısıyla açıklanan bu tasarruf paketinin açlık sınırının 17725 TL'ye yükseldiği, yoksulluk sınırının ise 57736 TL'yi bulduğu günümüz şartlarında halka, vatandaşın cebine herhangi bir olumlu katkısı sağlamasını kimse beklemiyor. Bunu Mehmet Şimşek de biliyor Cevdet Yılmaz da biliyor Cumhurbaşkanı Erdoğan’da biliyor. Bu paket tamamen halkın gözünü boyamak ve Dünya Bankası’ndan alınan kredi şartlarını yerine getirmek için hayata geçiriliyor. Öyle olmasaydı dakikada 23 bin TL günlük 33 milyon 600 bin TL harcama gideri olan Cumhurbaşkanlığı’na da tasarruf tedbirleri uygulanırdı. Cumhurbaşkanlığı’na 2024 yılı bütçesinden ayrılan 12 milyar 284 milyon TL'den hiç kesintinin olmaması bunu gösteriyor. En tepede bulunan yönetici “itibardan tasarruf” etmediği müddetçe şatafattan ödün vermediği müddetçe aşağıdaki yönetici ve idareciler bu karara hiç uymazlar.

Önemli bir nokta daha var ki o da şu; Maliye Bakanı’nın açıkladığı ve hükümetin uygulamaya koyduğu ekonomiye katkı sağlayacağı söylenen bu paket bugüne kadar neden yapılmadı?  Demek ki bugüne kadar kamu ve devletin malında savurganlık yapılıyordu, emin olun bu paket devede kulak asıl savurganlık kamu özel iştiraklerinde yapılmaya devam ediliyor. Halktan toplanan paralar kamu ihalelerinde birilerinin daha fazla zengin olması için hoyratça kullanılıyor. Peki, bu savurganlığın hesabını kim verecek?   

Son olarak biz Hizb-ut Tahrir olarak 2021 yılı sonunda hazırlayıp kamuoyu ile paylaştığımız “Ekonomik Krize 10 Madde’de İslami Çözümler” raporunda 2022 yılı için yapılacak bir tasarruf paketini kamuoyu ile paylaşmıştık. Kurumların yapacağı tasarruf ile 2022 yılı için 86 milyar 400 milyon lira bir kaynağın bütçeye katkı sağlayacağını ifade etmiştik. TL’nin bugünkü piyasa değeri ve 2024 yılı için açıklanan bütçe rakamı üzerinden hesaplandığında bu tasarrufun 250 ile 350 milyar TL olacağı düşünülebilir. Ancak bu yeterli mi yeterli değil elbette. Öncelikle kamuda yönetici ve idareci olan herkesin kamu malının yetim malı gibi olduğunun bilincinde olması gerekir, dolayısıyla en üstünden el altına tüm idarecilerin gereksiz harcamalardan kaçınması gerekir, Kamu Özel İşbirliği Modeli kesinlikle durdurulması gerekir. Savurganlık İle mücadele edilmesi gerekir ve birde yolsuzluk ve rüşvetin engellenmesi gerekir. Hepsinden daha da önemlisi hazırladığımız rapordaki ekonomik krize İslami çözümlerin tamamının uygulamaya konulması gerekir. Peki, bütün bunlar nasıl olacak? Bütün bunları ancak İslami zihniyet ve nefsiyete sahip yönetici ve idareciler yapabilir. O yönetici ve idareciler Allah’tan korkarlar, İslam’a sıkı sıkıya bağlanırlar ve İslam’ın hükümlerinin uygulama k için gayret gösterirler. Bu da ancak İslam’ın hakim olduğu, İslam İktisat Nizamı’nın uygulandığı bir devlette, Hilafet Devleti’nde mümkün olur. Rabbim bizlere o devleti kurmayı nasip etsin.

Hizb-ut tahrir Türkiye

14 Mayıs 2024

 

 

 

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.