HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı 15 Mart 2022

Bugün Ukraynalı mültecilere karşı melek pozuna bürünen iki yüzlü Avrupa ülkeleri, Suriyeli Müslümanlar gelmesin diye sınırlara jiletli teller çektiler. Onbinlerce Suriyeli Afganistanlı mülteciyi denizlerde ölüme terk ettiler. Bugün Ukrayna’da Batı tarafından düşman ilan edilen Rusya, Suriye’de çoluk çocuk demeden Müslümanları katlederken kimse kılını kıpırdatmadı. Kimse insan haklarından bahsetmedi.

 

HERZOG ZİYARETİ VE TÜRKİYE “İSRAİL” İLİŞKİLERİ

Toplantımıza geçtiğimiz hafta Ankara’ya ve Payitaht İstanbul’a yaşatılan eziyet ile başlamak istiyorum. Gelmemesi, defolup gitmesi için yaptığımız bütün çağrılara rağmen işgalci varlık “İsrail”in sözde Cumhurbaşkanı Herzog Türkiye’de en üst düzeyde bir yönetici gibi ağırlandı. Beştepe’de yapılan törenlerde bu teröristin temsil ettiği işgalci varlık “İsrail”in paçavrası, askere taşıttırıldı. Herzog ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan önce baş başa ardından heyetler arası görüşmeler yaptılar. Her ne kadar bu görüşmelern ana eksenini enerji konusu oluştursa da mesele Filistin meselesiydi. Filistin meslesinin akibetinin ne olacağı meselesi...

Cumhurbaşkanı Erdoğan “İki devletli çözüm” misyonunun korunması gerektiğini söyledi. Filistin’de hizmet veren Türk yardım kuruluşlarının faaliyetlerine devam etmesini arzu ettiğini dile getirdi. Evet! Yanlış duymadınız! Mübarek Mescid-i Aksa topraklarında işgalci olan varlık “İsrail” iken nedense hep Filistin meselesi konuşuluyor. Asıl sorun “İsrail” iken Filistin sorunu nasıl çözülecek diye masalar kuruluyor. Konuşulması gereken asıl şey bu işgalci varlık değil mi? Asıl konuşulması gereken bu terör varlığının katliamları, yağmaları, zulümleri değil mi? Filistin halkının, Müslümanların düşürüldüğü şu zillet haline bakın Allah aşkına! Türkiye’nin Cumhurbaşkanı işgalci bir varlığı temsilen Türkiye’ye gelen bir teröristten ne talep ediyor: İki devletli çözüm planının devam etmesini, Gazze’ye ve Kudüs’e insani yardımların sürdürülmesini… Allah’ım bu nasıl bir düşüklük, bu nasıl bir zillet! Filistin halkının yanında olduğunu iddia edenler, Kudüs’ün hamisi olduğunu söyleyenler, ilk fırsatta Gazze’ye gidip zulme son vereceğini söyleyenler! Bu mu sizin Filistin davanız, bu mu sizin Kudüs sevdanız? Terörist Herzog’u ağırlamanızın üzerinden daha bir hafta geçmedi, bugün Filistin’de işgalci askerler 3 Müslüman kardeşimizi şehit ettiler. Niye korumadınız bu gençleri katillerden? Bu teröritlerin elebaşını Ankara’da nasıl ağırladınız? “Ben bu görevde olduğum sürece hiçbir zaman İsrail ile olumlu birşeyi düşünemem” sözünüzü ne kadar da çabuk unuttunuz?

Ha şunu da söyleyeyim! 75 yıldır esarette olan Aksa’yı işgal eden varlığın Cumhurbaşkanı’nı Ankara’da ağırlanmasında hikmet ve hayır arayanlar var! Oturma düzeninden, karşılama törenindeki hal ve hareketlerden, efendim daha başka karşılama töreninde ezan sesinin duyulmasından hayır murat edenler var! Hele birde bu ziyaretin Türkiye’nin büyüklüğünü gösterdiğini iddia edenler var! Yapılan her ihanete, yutulan her söze, saçma sapan güya “meşru” gerekçeler bulmak için birbiriyle yarışan gazeteciler, yazarlar var ya… Onlar tüm rezalet, tüm bu zillet ve düşüklükten medet ummaya devam etsinler. Onlardan bazıları da Cumhurbaşkanlığı uçağının kadrolu gazetecisi olmak için çırpınadursun. Biz bu ikiyüzlülüğün ortaya çıkmasından, maskelerin düşmesinden hayır murat ediyoruz. İnanıyoruz ki işgalci “İsrail”in Cumhurbaşkanı’nı en üst perdeden karşılayanların ismi Kudüs sokaklarında artık anılmayacak! Ve biliyoruz ki, işgalci varlığın paçavrasını Mehmetçiğe taşıtanlar Müslümanların ve ümmetin hamisi olamazlar. “One minute” dedikten sonra masa başı anlaşmalar ile Mescid-i Aksa ve Kudüs’e yüz çevirenlerin ihanetini tüm Müslümanlar görecektir. Birgün bütün bu gerçekler, görmeyenlerin yüzüne çarpacak. Konjonktüre takılıp kalmanın bedeli işte o gün çok ağır olacak.

 

Evet doğrudur ekonomik kriz var. Katar ile Birleşik Arap Emirlikleri’yle ticari birtakım görüşmeler yapıldı, imzalar atıldı. Devletlerarasında ticaret yapılabilir, yapılmalı da. Ama o devlet İslam coğrafyasının kalbine hançer gibi saplanan işgalci Yahudi varlığı olmamalıydı. Yahudi varlığı işgalci “İsrail” ile ticaret yapılmaz onunla ancak savaşılır.  Üstelik bazı iddialar var ki duymak, görmek, düşünmek istemiyoruz. İşgalci Yahudi varlığının talebi üzerine İstanbul arkeoloji müzesinde bulunan Siloam yazıtı jest olsun diye Herzog’a hediye edilmiş. Umarız bu sadece bir iddiadır umarız bu gerçekleşmemiştir. Türkiye bu ziyareti kendi zaviyesinden, ticari ilişkiler açısından değerlendiriyor fakat İsrailli gazeteciler büyük puntolarla “15 yıl sonra gelen fırsat” diye başlık atıyorlar.

Soruyorum, Türkiye’den ne gibi menfaatleri var? Hangi fırsatları ele geçirdikleri için seviniyorlar? mesela Doğu Akdeniz meselesine İsrail’de dahil oldu. Orada güvenliğine zarar verecek meşru veya gayri meşru hiçbir tehdidi istemiyor. Aynı şekilde Filistin gazının “İsrail”in çıkarları için Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması da konuşulan konular arasında. Türkiye Rusya’dan tedarik ettiği doğalgazın savaş ortamında sekteye uğraması durumunda İsrail’e başvurabilir. Kudüs’ün İsrail sözde başkenti olduğu Türkiye tarafından resmi olarak kabul edilirse iki devletli çözüm üzerinde anlaşılabilir. Dolayısıyla bu ziyaret İsrail tarafı için bir fırsat olarak görülüyor. Ama Türkiye için açık bir zillet, aşağılanma ve Müslümanlardan yüz çevirmektir. 2700 yıllık taş işgalci İsrail’e ister hediye edilsin isterse edilmesin, ya da başka hediyeler verilsin. Bu durum bize bir kez daha şunu göstermiştir: Demokratik laik devlet anlayışı ile konjonktür kurtarılır, zaman kazanılır ve menfaat elde edilir. Omurgalı siyaset ve kararlı duruş için İslami bir devlete Hilafet’e ihtiyaç var. Cesaret ve feraset ile hareket edecek Halifelere ihtiyaç var.

Hilafet ordularının ilk işi aksa topraklarında işgalci olarak bulunan Yahudi varlığını kökkünden söküp atmak olacaktır. Turkuaz üniformalı askerlere terör varlığının paçavrasını taşıtmak değil. Bu sebeple biz ziyoruz ki, Türkiye ordusuna ve Mehmetçiğe ellerinde Davut yıldızlı İsrail paçavrasını taşımak yakışmadı. Onlara Lailahe İllallah Muhamedun Rasülullah yazılı Kelime-i Tevhid sancaklarını taşımak yakışır. Bizim Allah subhanehu ve tealadan muradımız da budur.

PETROL FİYATLARI DÜŞÜYOR AMA AKARYAKITTA İNDİRİM YOK

Petrol fiyatları, Rusya Ukrayna savaşının etkisi, ABD ve Avrupa ülkelerinin Rusya’ya karşı yaptırım uygulamalarıyla 130 doların üzerine çık malum. Rusya’ya karşı yaptırımlar arz endişelerine yol açtı, dolayısıyla brent petrol fiyatları yükselişe geçti. Bu yükseliş sonrasında Birleşik Arap Emirlikleri petrol üretimini yükseltme kararı aldı ve fiyatlarda yüzde 15’lik bir düşüş oldu. Petrol fiyatları yükselince Türkiye’de akaryakıta her iki üç günde bir zam gelmişti biliyorsunuz. Ama fiyatlar düştü akaryakıtta hala daha indirim olmadı. Petrol fiyatlarındaki %15lik düşüş akaryakıtta en az 3 ila 4 lira arasında indirime tekabül ediyor. Ama indirim yapılmadı. Yapılan zamlar olduğu gibi duruyor. İnsanlar yüksek fiyattan akaryakıt almaya devam ediyorlar. Peki dünya genelinde petrol fiyatları düşerken Türkiye niçin akaryakıt fiyatlarında indirim yapmıyor? Sorsanız şimdi bunu iktidara, diyecekleri şey belli: Bugüne kadar zaten devlet akaryakıt fiyatlarındaki yükselişi vatandaşa tam olarak yansıtmıyordu, sübvanse ediyordu. Şimdi artık etmeyecek, bu sebeplede indirim olmayacak.

 

Hazine’nin bütçe harcamalarında faize ayırdığı pay yüzde 21,7 seviyelerine çıkmış. Düşünebiliyor musunuz, bir devlet halkının sırtından haksız yere topladığı vergilerle oluşturduğu bütçenin neredeyse 4’te 1’ini faiz borcu olarak ödüyor. Bunu yapan devlet akaryakıta indirim yapar mı? Şu an itibariyle kur korumalı mevduatın devlete faiz maliyeti yaklaşık 50 milyar lira. Yani eski parayla 50 katrilyon. Bu demek oluyor ki; zenginlerin faiz kazancı garibanların vergileriyle ödenecek. İşte iktidar bütçeye yüklenen bu faiz maliyetini karşılamak için fakir halkın sırtına yüklendikçe yükleniyor. Bankalara, para babalarına zenginlere de verdikçe veriyor. Vatandaşa niye indidim yapsın ki, indirim yapmak demek vergiyi kısmak demek.

Akaryakıta zam geldikçe benzin, motorin ve LPG'de KDV'de doğal olarak artıyor. Geçen yıl 15 Şubat 2021 tarihinde litre başına LPG'de 62 kuruş, motorinde 1 lira, benzinde de 1,1 lira KDV ödeniyordu. Bugün LPG'de litre başına ödenen KDV 1,5 lira, benzinde 3,00 lira, motorinde 3,35 liraya çıkmış. Buna ÖTV’yi de eklediğinizde akaryakıta ödenen paranın neredeyse 3’te 1’i vergiye yani devlete gidiyor. Son 5-6 ay içinde akaryakıtta KDV tutarı yüzde 111 ile yüzde 139 oranlarında artmış. Aynı şekilde ÖTV’de aynı. Dolayısıyla petrol fiyatları düşünce devlet akaryakıtta niye indirim yapsın? Bununla birlikte 2022 yılı için hazırlanan Bütçe Kanunu Teklifinde, bütçe gelirleri 1 trilyon 472 milyar... Bütçe giderleri ise 1 trilyon 751 milyar... Açık yaklaşık 278 milyar TL... Devletin vergilerden yıl sonuna kadar elde deceği gelir 1 trilyon 197 milyar lira... Yani bütçenin yaklaşık yüzde 97’sinin halktan toplanacak vergilerden oluşuyor. İşte iktidar akaryakıt ve diğer ürünlerden aldığı yüksek oranda KDV, ÖTV ve diğer vergilerle bütçe açığını kapatmak istiyor. Sadece son yaşanan ekonomik dalgalanmalar bütçeye yaklaşık 150 milyar TL ilave yük oluşturdu. Birilerinin kasaları dolarken halkın cebi boşaldı. Fatura her daim halka kesildi. Kazanalar yine bankalar, yine zenginler oldu maalesef...

ANTALYA DİPLOMASİ FORUMU

Dünyanın gözünün Rusya-Ukrayna savaşına çevrildiği bir ortamda Türkiye, diplomasinin geliştirilmesi için yeni bir girişim başlattı.  "Antalya Diplomasi Forumu” adı altında başlatılan çalışma 11-13 Mart tarihleri arasında Antalya’da gerçekleşti. Ana akım medya günlerce bu diplomasi formunun reklamını yaptı. Forumun küresel düzeyde ilgi gördüğü, tarihi öneme sahip olduğu yazılıp çizildi. Özellikle savaş halinde olan Rusya ve Ukrayna Dışişleri bakanlarının Antalya’da aynı masaya oturması Türkiye açısından bir diplomasi zaferi olarak görüldü.

 

Diplomasi zirvesinden ne tür sonuçlar çıktığına geçmeden önce zirvenin gerçekten tarihi olup olmadığına kısaca değinmek istiyorum. Üç gün süren diplomasi formuna 27 ülkeden 600 basın mensubu, 97 üniversiteden 400 öğrenci, 39 uluslararası teşkilat temsilcisi, 17 devlet ve hükümet başkanı ve 80 bakan olmak üzere toplamda 75 ülkeden 3000’den fazla kişi katılmış. Yine toplantı boyunca Cumhurbaşkanı Erdoğan 11, Dışişleri bakanı Çavuşoğlu ise 67 ikili görüşme gerçekleştirdi. Yani gerek katılımcı sayısı gerek küresel çeşitlilik açısından bakıldığında bu kış mevsiminde Antalya’nın sıcak ikliminde adeta karnaval havasında bir diplomasi formu yaşanmış.

Peki sonuç ne oldu? Bunca katılım ve görüşmeden sonra ortaya nasıl bir tablo çıktı? Türkiye’nin veya dünyanın hangi sorunu çözüme kavuştu? Somut anlamda ne tür ilerlemeler kaydedildi? Bu sorulara kimse doğru düzgün cevap veremiyor. Çünkü ortada elle tutulur bir sonuç yok.  Çünkü önemli siyasi meselelere dair kararlar basının gözü önünde halka açık toplantılarda alınmaz. Bilakis  kapalı kapılar ardında bire bir yapılan görüşmelerde alınır. Dolayısıyla ortada Türkiye’nin diplomatik zaferi falan yok. Türkiye sadece reklam yapıyor, bir de daha da önemlisi Rusya-Ukrayna savaşında Amerika’nın verdiği rolü yerine getiriyor. Amerika adım adım Ukrayna batağına çektiği Rusya’yı müzakere masalarında oyalayarak rezil bir şekilde geri çekilmesini istiyor. Türkiye NATO üyelerinden farklı olarak Amerika’nın kendisine biçtiği bu rolü oynuyor. Nitekim Türkiye’nin rolünün farkında olan Rusya, Antalya’daki görüşmeyi kendi propagandasını yapmak için kullandı. Lavrov “ne ateşkes ne de insani koridor konularında yetkili değilim” diyerek masayla alay etti. Dahası “Egemenlik meseleleri Belarus’ta konuşuluyor" sözleriyle Rusya’nın müzakere adresinin neresi olduğunu gösterdi. Sonuç olarak Antalya diplomasi formu şişirildiğinin aksine tamamen boş çıktı. Türkiye’nin bu zirveden elde ettiği tek sonuç ABD Başkanı Biden’ın Erdoğan’ı takdir etmesi oldu. Böyle bir şeyi zafer kabul etmek  siyasi basiretsizlik ve zilletten başka bir şey değildir.

SURİYE DEVRİMİ’NİN 11. YILDÖNÜMÜ

Şimdi size Rusya, Amerika ve Türkiye’yi yakından ilgilendiren başka bir meseleden daha bahsetmek istiyorum. Dünyanın ölüme ve yok olmaya terk ettiği bir beldeden, Suriye’den bahsetmek istiyorum. Bugün 15 Mart, bugün Suriye İslami Devrimi’nin 11 yıldönümü. Dera’da çocukların duvarlara “halk rejimin yıkılmasını istiyor” yazarak başlattıkları şanlı devrimin yıldönümü... Hillary Clinton’un “çıldırıyorum” dediği Obama’nın “saçlarımı beyazlattı” dediği kahramanların devriminin yıl dönümü. Ancak bugün Suriye devrimi garip kaldı. Çünkü Suriyeli Müslümanlar, 11 yıl boyunca sadece katil Esed Rejimini karşılarına almadılar. Küfrün başı ABD’yi Rusya ve tüm Batı’yı karşılarına aldılar. Esed’in destekçisi katil İran’ı ve Yahudi varlığı işgalci “İsrail”i karşılarına aldılar. Türkiye ve Suud dâhil, devrimcilere sırtını dönen bütün Müslüman beldelerin yönetimlerini karşılarına aldılar. Kendi içlerinden ABD ve Batı ile işbirliği yapanları, devrime ihanet eden Suriye Ulusal Konsey ve Koalisyonunu karşılarına aldılar. Suriye devrimini karalamak için keserek, yakarak cinayet işleyen ve böylece devrime en büyük zararı veren fitneci grupları karşılarına aldılar. Türkiye’nin güdümünde hareket eden, Astana üçlüsünün kirli planlarına teşne olan grupları karşılarına aldılar. Rejime verilen her yeni toprak parçası sonrası yapılan anlaşmaları zafer sayan basiretsizleri karşılarına aldılar. Bu sebeple tüm dünya onların üzerine hücum etti. Bu sebeple katil Esed’in değil de Suriye halkının devrilmesini tercih ettiler.

Bugün Ukraynalı mültecilere karşı melek pozuna bürünen iki yüzlü Avrupa ülkeleri, Suriyeli Müslümanlar gelmesin diye sınırlara jiletli teller çektiler. Onbinlerce Suriyeli Afganistanlı mülteciyi denizlerde ölüme terk ettiler. Bugün Ukrayna’da Batı tarafından düşman ilan edilen Rusya, Suriye’de çoluk çocuk demeden Müslümanları katlederken kimse kılını kıpırdatmadı. Kimse insan haklarından bahsetmedi. Aslında Ukrayna savaşı ile tekrar ifşa olan batının iki yüzlülüğü Suriye devrimde çıplak bir şekilde açığa çıkmıştı ama yöneticiler görmediler, görmek istemediler. Bu vesile ile Suriye devrimini 11. Yılında tekrar selamlıyor ve hayırla yad ediyoruz. Suriyeli kardeşlerimizi asla yalnız bırakmayacağımızı buradan tekrar vurguluyor ve diyoruz ki: Tüm zalim ve hain yönetimler sizi sırtınızdan vursalar da, biz sizinleyiz ve sizinle kalacağız. Allah’ım! Sen Suriye halkına ve muhacir kardeşlerimize yardım et! Kâfirlere ve dostlarına karşı Müslümanların yanında olduğumuza şahit ol. İhanet edenleri değil, onuruyla direnenleri desteklediğimize de şahit ol ya Rabbi!

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

15 Mart 2022

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.