Haftalık Değerlendirme Toplantısı 15 Şubat 2022
İslam’ın ekonomik nizamında herkesin maaşından vergi kesintisi yapmak, faturalarından misli misli vergi almak, sonra da satın aldığı her üründen vergi almak yoktur.
GIDA’DA YÜZDE 7’LİK KDV İNDİRİMİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan 12 Şubat Cumartesi günü yaptığı bir açıklama ile temel gıda ürünlerindeki KDV'nin yani katma değer vergisinin %8'den %1'e düşürüldüğünü açıkladı. Cumhurbaşkanı bu indirim sonrasında gıda üreticileri, bakkal ve marketlere de fiyatların düşürülmesi yönünde çağrıda bulundu. Normalde bu gelişme ile bakkal ve marketler dahil temel gıda ürünleri satışı yapan her yerde ürünlerde %7’lik bir indirim yapılması beklentisini oluşturdu Tabi siyasi iktidar ve çevresi bu %7 lik indirimi enflasyona vurulmuş koca bir tokat gibi sundu.
Ne oldu peki, özellikle büyük marketler hemen ertesi günü hafta sonu Pazar dinlemeden bazı temel gıda ürünlerine %10’un üzerinde zam yaptılar. Pazartesi günü de etiketleri %7 indirimli olarak değiştirdiler. Peki ya küçük esnaf ne yaptı. Onlar zincir marketler kadar hızlı değiller. İndirimleri yapanlar oldu elbette ama tepkililer de... Neden mi çünkü şöyle diyorlar: “%8 KDV vererek alıp rafa koyduğum ürünleri bana indirim yaparak sat” diyorlar. Küçük esnaf eğer indirim yaparsa zarar edecek, marketler gibi fırsatçılık da yapamıyor, yapmıyor. Çünkü küçük esnaf vatandaş ile yüz yüze geliyor. Zincir marketlerde dükkanın sahibi kasada yok ki, kasada asgari ücretli kasiyer var.
İktidar, siyasi irade çok kıvrak bir manevra ile eğildi, enflasyona kendini ezdirmedi, vatandaş ile esnafı, zincir marketleri birbirine kırdırdı. Şimdi suçlu kim biliyor musunuz, üç beş tane zincir market, suçlu yöneticiler değil, suçlu ekonomiden sorumlu yetkililer değil. Niye çünkü onlar %7 indirim yaptılar, marketler bu indirime uymadılar. Peki kim denetleyecek, nasıl denetlenecek? O da kolay, birkaç gün üç beş zabıta gönderiler, birkaç vergi memuru gezdirirler göstermelik, sonra olan yine vatandaşa olur.
Sermaye sahibi zincir marketler kazanır, kaybeden zarar eden gariban vatandaş ve vatandaşın veresiye defterini kapatmayan bakkal amca… Şimdi bakın birkaç gün sonra göreceksiniz, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, maliye bakanı, içişleri bakanı vs. hepsi marketlere asıp kesecekler. Ne sözler söyleyecekler bakın... Ama bu marketleri bu kadar palazlandıranlar kim biliyor musunuz? Yine kendileri. Mütevazi bakkalını Ahmet amcaya kapattıranlar bunlar, küçük esnafın köküne güve akıtanlar bunlar. “Toplanın 5’iniz 10’ununuz ortak olun zincir market kurun, büyük market açın diyenler” bunlar. Bunlar sermaye sahibi büyük zincir marketlerin arkasında aslında onlara destek veriyorlar, onları kolluyorlar. Olan küçük esnaf ve vatandaşa oluyor.
Bir tarafta 3 kuruş ucuz alacağım diye market market gezen ama hiçbir yerde ucuz bir şey bulamayan halk, diğer tarafta zincir marketlere ve devlete karşı ayakta durmaya çalışan küçük esnaf. Peki hükumet ne yapmalı, ne yaparsa krizden çıkış olur, ne yaparsa enflasyonu durdurur. Öyle %7 KDV indirimi ile bu işler olmaz. Göz boyamayı artık bırakın. Zaten KDV’nin hepsi zulümdür, haksızlıktır, haramdır. Sadece KDV değil devletin bütçe gelirinin %97’si oluşturan vergilerin tamamı zulümdür. Hem milletin parasından bütçe oluşturuyorsunuz, hem de de yol yaptık, hastane yaptık, köprü yaptık deyip vatandaştan minnet bekliyorsunuz. İslam’a göre vergi alınması bir zulümdür ve İslam bütün zulümleri ortadan kaldırmak için gelmiştir. İslam’ın ekonomik nizamında herkesin maaşından vergi kesintisi yapmak, faturalarından misli misli vergi almak, sonra da satın aldığı her üründen vergi almak yoktur.
Enflasyonu düşürmek, hayat pahalılığını düşürmek istiyorsanız, bu karşılığı olmayan dolara dayalı kağıt para sistemini terk edin ve altına dayalı para sistemine geçin. Bunun nasıl olacağını hazırladığımız “Ekonomik Krize 10 Maddede İslami Çözümler” isimli rapor da biz yazdık anlattık, size de ulaştırdık. Alın, inceleyin ve uygulayın, daha ne bekliyorsunuz?
NURETTİN NEBATİ’NİN LONDRA ZİYARETİ VE ALTIN AÇIKLAMASI
Geçtiğimiz hafta Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati Londra’da bankacı ve yatırımcılarla bir araya geldi. 2 gün süren görüşmelerde 18 varlık yönetim şirketi, 19 uluslararası yatırım bankası ve 10’dan fazla özel sermaye, altyapı ve girişim şirketlerinden üst düzey yöneticilerle bir araya geldi. Türkiye’nin sözde yeni ekonomi modeli ile ilgili bilgiler paylaşıp, Türkiye ile daha yakından ilgilenmeleri gerektiğini anlattı. Kırılgan ve ani değişkenlik gösteren döviz kurlarına karşılık aldıkları önlemleri paylaşarak önümüzdeki süreçte yatırımlarını Türkiye’ye yöneltmeleri gerektiğini belirtti. Medyaya yansıyan yüzü ile bu kadarını öğrenebildiğimiz görüşmelerin arka planında neler görüşüldü, hangi anlaşmalar yapıldı bilmiyoruz. Fakat görüşülen kişilere bakıldığında Türkiye’deki yöneticilerin ısrarla hata yapmaya devam ettiklerini görüyoruz. Biz krizlerin asıl sebebinin bizatihi Kapitalizmin kendisi olduğunu söyledikçe onlar Kapitalist sermaye sahiplerinden yardım istemeye devam ediyor. Biz İslam’a dönün ve onun ekonomi modelini uygulayın dedikçe onlar Londra’ya gidiyor, kapitalizmin kalbinde çözümler arıyor.
Şimdi ise Londra dönüşünde edindiği bilgiler ve tavsiyelerin etkisiyle olacak ki halkı yeni bir faiz sarmalına davet etmeye başladı. Herkese yastık altında veya elinde kolunda ne varsa fiziki altınlarını 1 Marttan itibaren devletin finansal sistemine teslim etmesini talep etti. Altın ve Repo katılım hesaplarıyla fiziki altınlarını bankalara veya belirlenmiş kuyumculara teslim eden vatandaşlar hem %17 faiz geliri elde edecek, hem de istediği zaman aynı miktarda altını geri alabilecek. Tıpkı kur korumalı mevduat hesabında olduğu gibi özellikle sahip olduğu bir miktar parayı enflasyonist bir ortamda korumaya çalışan vatandaş maalesef yine kendisine yapılan teklifi nasıl değerlendireceğini düşünüyor. Hazır devlet eliyle faiz vermenin caiz olduğu savunan hocalar varken bunu fırsata çevirmek isteyen de var, ne olursa olsun helal kazancını haram olan faizden uzak tutmak isteyen de var.
Bakın Sayın Nebati! biz size İslam’ın ekonomi modelini uygulayın dediğimizde paranızı madeni değeri olan altın ve gümüşe endeksleyin. Ve hazinenizi altınla gümüşle kıymetlendirin dedik. Siz ya konuyu yanlış anladınız ya da anlamak istemiyorsunuz. Altını paranın ölçütü haline getirmek yerine halkınızın elinden alıp faize yatırma hükmünü nereden çıkardınız? Londra’daki yardımsever sermaye sahipleri mi fısıldadı? Hala onlardan medet mi umuyorsunuz? Belli ki umuyorsunuz. Zira sizden hemen sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan İngiltere’nin sadık uşaklarından Birleşik Arap Emirliklerine bir ziyaret gerçekleştirip 13 tane anlaşmaya imza attı. Karşılığında ne verildiğini şimdilik bilmiyoruz. Lakin Müslümanların faydasına kamunun yararına bir şey olamayacağını çok iyi biliyoruz.
Bu arada Mart ayına az kaldı. Zira kur korumalı mevduat hesaplarında kur farkı ödemesi yapacaksınız. Bu fark büyümesin diye dövizi tutmaya çalışıyorsunuz. Daha fazla tutabilmek için zamlar yapıyorsunuz, krediler çekiyorsunuz, yeni gelir kalemleri için halka müracaat ediyorsunuz. Şimdi birde üstüne aynı hatayı altınla yapmak üzeresiniz. Fakat kısır döngü bir yerde bumerang etkisi yapacak. Bu faiz sarmalı gelip bir gün devletin iktisadi yapısını yıkıp geçecek. O zaman hiçbir yamalı çözüm derdinize derman olmayacak.
Toplumun ahlaki yapısını bozan, aileyi parçalayan, nesilleri ifsat eden laik düzeni Londra’dan ithal etmişlerdi. Hiçbir hayrını görmedik… Allah aşkına şimdi hangi saiklerle aynı yerden çözümler arıyorsunuz? Daha fazla ifsad olmak için mi?
Ümmeti siyaseten çöküntüye uğratan demokrasi fikrini ve ondan olan özgürlükleri de Londra’dan ithal etmişlerdi. Fakat gel gör ki demokrasi de özgürlükler de bu toplumun kanayan yarası oldu. Fikren düştük, akidemize uzaklaştık, fırsatçı, faydacı ve materyalist olarak dünyaya bakar olduk. Allah için söyleyin bütün bunları bize pazarlayan Londra merkezli sömürgeci kapitalistlerden ne istiyorsunuz? Ekonomiyi düzeltmesini yoksa daha fazla sömürmesini mi?
ALTI MUHALEFET PARTİSİNİN “PARLAMENTER SİSTEM” MUTABAKATI
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun daveti üzerine, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi liderleri geçen cumartesi günü ilk kez toplandılar. Toplantı 5 saatten fazla sürdü. Toplantı sonrası yapılan ortak açıklamada Türkiye'nin en derin siyasi ve ekonomik krizlerden birini yaşadığı belirtilerek "Bu krizin en önemli sebebi kuşkusuz, 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi' adı altında uygulanan keyfi ve kural tanımaz yönetimdir" denildi.
Açıklamanın devamında ise ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem'e geçmenin "ortak ve öncelikli hedef" olduğu belirtilerek, üzerinde uzlaşmaya varılan yeni sistemle ilgili mutabakat metninin 28 Şubat'ta yapılacak ortak açıklamayla kamuoyu ile paylaşılacağı duyuruldu.
Ülkede ciddi anlamda bir ekonomik kriz varken, insanlar açlık ve sefaletle mücadele ederken, fakirlik ve yoksulluk her geçen gün artarken, adalet ayaklar altındayken, devletin bütün kademelerinde yolsuzluk ve israf kol geziyorken bu 6 siyasi partinin çözüm olarak ortaya koydukları tek şey parlamenter sisteme geri dönmek isteği oldu. Bu partiler, Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin sebebini başkanlık sistemine bağladılar. Çözümünü de yeniden parlamenter sisteme geçişte gördüler.
Sorarım size Ey Müslümanlar! Bu ülke 95 yıldır Hilafet’i yıkan İngiliz tipi parlamenter sistemle yönetilmedi mi? Cumhuriyetten günümüze kadar 66 hükümet iktidara gelmedi mi? Bu hükümetler halkın hangi sorununu çözdü? Yaklaşık bir asırdır Türkiye’de yaşanan krizlerin çoğu parlamenter sistem uygulandığında yaşanmadı mı? O günler çok mu parlaktı? Çok mu güzeldi? Her şey dört dörtlük müydü? İnsanlar refah içerisinde bir hayat mı yaşıyordu? Adil bir sistem mi vardı? Şimdi kalkmış bu 6 siyasi partinin liderleri hiç haya etmeden İngiliz tipi parlamenter sisteme geçilmesinin öneminden bahsediyorlar. Bu sistemin ekonomik ve siyasi krizlere çözüm olacağının öneminden dem vuruyorlar. Üstelik bu çözüm önerilerine ilişkin mutabakat metnini kamuoyuna açıklama tarihi olarak 28 Şubat’ı seçmişler. Hem kimliksizlik hem akılsızlık herhalde bu olsa gerek.
Ey demokratik muhalefet partileri. Biz sizin halkın derdi ile dertlenmediğinizi biliyoruz. Sizi bir araya getiren güçlerin derdi ile dertlendiğinizi de biliyoruz. Sizler her söyleminizde halkın iktidarı olacağınızı vurgularken bizler aslında sizi bir araya getiren ve Amerikan başkanlık sistemi yerine İngiliz tipi parlamenter sistemi isteyen İngiltere ve Avrupa’nın çıkarlarını korumak istediğinizi de biliyoruz. Şimdi hiç yüzünüz kızarmadan parlamenter sistemin bütün sorunları çözeceğini söylüyorsunuz. Gerçekten büyük bir fikri buhran içindesiniz!
Kıymetli Müslümanlar; Ne iktidarın uygulamış olduğu Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ne de muhalefet partilerinin istemiş olduğu güçlendirilmiş parlamenter sistem bu halkın sorunlarını çözer. Zira krizlerin kaynağı bizatihi laik kapitalist sistemdir. 6 muhalefet partisi ise asıl sorunun üstünü örtüp, savundukları hükümet sisteminin Türkiye ekonomisini düze çıkaracağı propagandasını yapıyorlar. Halbuki muhalefetin savunduğu sistem de başkanlık sistemi gibi beşerî bir sistemdir. Uygulandıkları dönemde insanlara yoksulluk ve zulümden başka bir şey vermedi. Gelecek adına hiçbir çözüm ortaya koymadı. Toplumu refah düzeyine ulaştıramadı. Toplumun temel ihtiyaçlarını karşılamada başarısız oldu. Fesadı ve zulmü yaygınlaştırdı. Küçük bir azınlığı mutlu etmekten başka hiçbir işe yaramadı. Bundan sonrada yaramayacaktır. Zira hayatın her alanında huzur ve adaleti sağlayacak tek sistem İslam’ın yönetim şekli olan Hilafet devletidir.
İSVEÇ’TE AİLELERİNDEN ZORLA ALINAN MÜSLÜMAN ÇOCUKLAR
Geçtiğimiz hafta İsveç’ten gelen haberler Avrupa’nın gerçek yüzünü ve Avrupa’ya iltica eden Müslüman ailelerin ne tür kötülüklerle karşı karşıya kaldığını tekrar gözler önüne serdi. Stokholm ve Göteborg şehirlerinde çocukları ellerinde alınan yüzlerce Müslüman aile sosyal hizmetler kurumu önünde protesto gösterisinde bulunarak çocuklarının geri verilmesini istediler.
Evet yanlış duymadınız! İleri demokrasi denilen İsveç devleti Müslüman çocukları uydurma gerekçelerle ailelerinden zorla alıyor ve sözde koruyucu aile adı altında çocuksuz İsveçli ailelere veriyor. Hatta çoğu çocuğun pedofili ve eşcinsel sapık ailelere verildiği ifade ediliyor. Gösteriye katılanlar arasında 5 çocuğu birden elinden alınan da ailelerde var daha doğar doğmaz bebeğine el konulan ailelerde var. Bir pankartta şöyle yazıyor: Bazı çocuklarımız pedofili ailelere verildi. Cinsel şiddete uğrayan, koruyucu aile tarafından çıplak resimleri çekilip sosyal medyada yayımlanan çocuklarımız var. Adalet istiyoruz, çocuklarımızı bize vermiyorsanız uygun ailelere verin"
La havle vela kuvvete illa billah. Bir an için çocuğunuzun, ciğer parenizin devlet tarafından elinizden alındığını ve dinsiz sapkın ailelere verildiğini düşünün. Gerçekten düşünmesi bile insanın yüreğini titretiyor değil mi? İşte Müslüman kardeşlerimiz sözde medeni denilen Avrupa’nın göbeğinde bu tarifsiz acıları bu ağır imtihanı yıllardır yaşıyor. İslam beldelerindeki diktatör rejimlerin zulmünden kaçarak sözüm ona demokratik Avrupa’ya sığınan Müslümanlar daha beter bir zulümle karşı karşıya kalıyor. Aslında İsveç’te yaşanan bu olay yeni değil kıymetli Müslümanlar. Avrupa’ya mülteci akınlarının başladığı 2010 yılından bu yana her yıl 20 binden fazla çocuk ailelerinden alındı. Bunların önemli bir bölümünü de Müslümanların çocukları oluşturuyor. Öğretmenlerin okullarda Müslüman çocukları takip etmesini isteyen İsveç devleti çocukları ailesinden baskı ve şiddet gördüğü şeklinde ifade vermeye zorlayarak ailelerinden koparıyor. Bu çocukların hiçbir şekilde ebeveynleriyle görüşmelerine izin verilmiyor. Hakkını arayan ebeveynler ise terörist olmakla aşırıcı fikirlere sahip olmakla yaftalanıyor.
Bu iğrenç olaylar sadece İsveç’te yaşanmıyor. Aynı İslam düşmanlığı aynı mülteci istismarı diğer Avrupa ülkelerinde de var. Avrupa'da resmi dairelerden alınan rakamlara göre 2018-2020 yılları arasında devlet koruması altında olan 18 bin 292 sığınmacı çocuk kayboldu. Bu çocukların hangi şerli kimselerin elinde olduğunu tahmin etmek zor değil. İşte tek dişi kalmış Batı uygarlığı budur. Şeytanın bile aklına gelmeyecek iğrenç fiiller Batının kültürü haline gelmiş. Şiddet, tecavüz zorbalık sapkınlık Batı’da hayatın normali kabul ediliyor. Şehvet ve bencillik batağında yüzen Avrupa’da aile kurumu yok olduğu için Müslümanların çocukları ganimet olarak kabul ediliyor. Hamilelik ve doğum gibi hiçbir zorluğa katlanmadan sahip olunan bir ganimet. Bu durum en özet ifadeyle Batı sömürgeciliğin 21. Yüzyıl versiyonudur. Ümmetin evlatları elbette ki bu duruma razı olmuyor ve sessiz kalmıyor.
Hizb-ut Tahrir İskandinavya, bu modern sömürgeciliğe karşı çıkmak ve Müslüman çocukları savunmak için İsveç'te barışçıl bir seminer organize etti. Ancak İsveç hükümeti polis gücüyle bu seminere engel oldu. Hasta ruhlu bir ırkçı Kur'an'ı Kerim'i yakarken ifade özgürlüğü diyerek müdahale etmeyen İsveç polisi söz konusu Müslümanlar olunca kendi değerlerini ayaklar altına almaktan hiç çekinmiyor.
Kıymetli Müslümanlar. Batı'nın iki yüzlülüğü ve insanlık dışı uygulamaları anlatmakla bitmez. Dünyada ne kadar kötülük varsa arkasında mutlaka Batı uygarlığı vardır. Sömürgecilik ve ahlaksızlık Batı'nın karakteridir. Demokrasi denilen batıl köhnemiş nizam ise bu karakterin kurumsallaşmış halidir. Müslümanlar olarak Batı'nın değerlerine karşı İslami kimliğimizle mücadele etmediğimiz ve her Müslümanın sığınağı olacak İslami Hilafet devletini ikame etmediğimiz sürece İslam ümmeti dünyanın hiçbir yerinde güvende olmayacaktır.
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
15 Şubat 2022
#Hizbut Tahrir#Hilafet#Gıda#İndirim#enflasyon#zam#altı muhalefet partisi#demokrasi#parlementer sistem#altın#bakan nebati#isveç#ailelerinden zorla alınan çocuklar#müslümanlara zulüm
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!