HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı 17 Mayıs 2022

Türkiye'nin yeri ne NATO ne Amerika ne Rusya ne Çin ne de bir başka taraftır. Türkiye ne Atlkantikçi, ne Avrasyacı ne de Avrupacıdır. Türkiye Hilafetçidir, çünkü bu topraklar Hilafetin bakiyesidir. Öyleyse NATO için değil Hilafet için çalışın!

FİNLANDİYA VE İSVEÇ’İN NATO’YA GİRME İSTEĞİNE TÜRKİYE’NİN TAVRI

Hatırlarsanız 2019 yılında Fransa Cumhurbaşkanı Macron, “NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini ve Avrupa’nın askeri özerkliğini kazanması gerektiğini söylemişti. Bugün geldiğimizde Amerika’nın kışkırtmasıyla başlayan Ukrayna-Rusya savaşı Avrupa’yı tekrar NATO’ya yani aslında ABD’ye mahkum etti. Avrupa ülkelerinin çoğu doğu sınırlarına dayanan Rus korkusuyla NATO’ya sadakat tazeledi. Onlarca yıldır tarafsızlık statüsü benimseyen Finlandiya ve İsveç bile NATO’ya girme kararı aldı. Bu durum bize şunu gösteriyor. NATO’nun geleceğini Avrupa ülkeleri değil Amerika belirliyor. Dolayısıyla NATO’ya hangi ülkelerin gireceğini de belirleyen ABD’dir.

Türkiye’nin NATO üzerindeki etkisi ne kadardır peki? Amerika’nın müsaaade ettiği kadardır. Biliyorusnuz Cumhurbaşkanı Erdoğan, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine olumlu bakmadıklarını söyledi. Gerekçe olarak da özellikle İsveç’in PKK’ya verdiği askeri ve siyasi desteği ileri sürdü. Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’da aynı minvalde açıklamalar yaptılar. İsveç ve Finlandiya’nın teröre verdiği desteği bitirmelerini, NATO'nun "sadece bazı üyelerin değil, tüm üyelerin endişelerini gidermesini" beklediklerini söylediler.

Dün akşam bu konu ile ilgili yeni bir açıklama yaptı Erdoğan... “Türkiye'ye yaptırım uygulayan ülkelerin NATO'ya girmelerine evet diyemeyeceklerini söyledi. Bu ülkelerin NATO’ya girmelerine izin verilirse NATO’nun güvenlik örgütü olmaktan çıkıp teröristlerin temsilcilerinin yoğunlaştığı bir yer haline geleceğini ifade etti. En sonunda da “Biz bir sokulduğumuz yerden bir daha sokulamayız.” Diye ekledi. Cumhurbaşkanı böyle söylüyor ama hem ABD hem de NATO genel sekreteri "İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği konusunda konsensüse varılacağına eminiz.” Diyorlar. Ne ilginç değil mi NATO üyesi ülkelerin neredeyse tamamı Türkiye’nin bu konuda engel çıkarmayacağından emin olduklarını söylüyorlar.  Türkiye’nin bir vilayeti kadar olan Lüksemburg’un Dışişleri Bakanı bile Türkiye’nin pes edeceğinden kendimden emin olduğum kadar eminim diyebiliyor.

Şimdi soruyorum; Bunlar nasıl müttefiktir ki Türkiye’yi aşağılamaktan geri durmuyorlar! Bunlar nasıl savunma ortağıdır ki Türkiye ile savaşan terör örgütlerine her türlü desteği sağlıyorlar! Burada sadece İsveç ve Finlandiya’nın teröre desteğinden bahsetmiyorum Kıymetli Müslümanlar! Diğer NATO üyesi olan sözde Türkiye dostu ülkelerden bahsediyorum. Başta sömürgeci kafir Amerika’dan bahsediyorum. PKK ve YPG’ye en büyük desteği veren bu terörist ABD değil mi? 30 bin tır silah ve mühimmat askeri yardımla Suriye’nin kuzeyinde YPG’yi var edip ayakta tutan bu Amerika değil mi? Türkiye’deki ajanlık faaliyetleri yürüten ve 15 Temmuz darbecilerinin bir kısmını koruyup kollayan Amerika değil mi? Parasını verdiğimiz F35 programından Türkiye’yi çıkartan ve başka ülkelerden silah almasına izin vermeyen Amerika değil mi? Daha eski yıllarda yaşanan çuval hadiselerine girmek istemiyorum bile… Allah aşkına bu nasıl bir müttefiklik ve stratejik ortaklıktır! Açık bir şekilde terörü destekleyen ABD bu haliyle NATO’nun meşru bir üyesi sayılıyor da Finlandiya ve İsveç mi sayılmayacak?

Sayın Erdoğan, ara sıra Amerika’ya sitem ederek bu işleri nasıl nereye kadar yürüteceksiniz. ABD’nin bu ikiyüzlülüğünü, bu düşmanlığını, bu ihanetini sineye çekmeye devam mı edeceksiniz? Hala daha “Türkiye toprağı aynı zamanda NATO toprağıdır” diyecek misiniz?  Hala askerlerimizi NATO’nun şerli işleri için kullandıracak mısınız? Peki ya diğer Avrupa ülkeleri! Teröre destek konusunda onların Amerika’dan eksik kalır yanları var mı? İngiltere, Almanya, Hollanda ve diğerleri... NATO’nun şu anki misyonunun İslam ve msülümanlar ile mücadele olduğunu bu gerekçe ile İslam beldelerinde terör estirdiğini söylemeye gerek var mı? İngiltere eski başbakanlarından Margaret Thatcher, 1990 yılında İskoçya’da yapılan NATO toplantısında; “Sovyetler Birliği yıkılmıştır, karşımızda düşman kalmamıştır. Ama düşmansız bir ideoloji yaşayamaz.”diyor. Yeni bir düşman aramalarına ise gerek olmadığını NATO’nun yeni düşmanının İslam olduğunu söylüyor. Tıpkı komünizm gibi İslam’ı da yenmek için uzun süreçli ve kapsayıcı bir strateji gerektiğini hatırlatıyor.

Evet işte NATO gerçeği budur. NATO İslam’ın apaçık düşmanıdır, bunu hiç kimse inkar edemez. Tam 32 yıl önce İngiltere Başbakanı bunu söyledi. Ve NATO, o tarihten beridir İslam ve Müslümanlarla savaşmaya devam ediyor. Biz NATO’yu Afganistan’da, Pakistan’da, Libya’da yaptığı katliamlardan biliriz. Üzerinden kalkan uçakların kardeşlerimizi bombaladığı Türkiye’deki işgal üslerinden biliriz. Darbecilere verdiği destekten biliriz. En iyi de Kerim Kitabımızın öğretilerinden biliriz. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyuruyor: مُّبِينًا عَدُوًّا لَكُمْ كَانُواْ الْكَافِرِينَ إِنَّ “Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.” (Nisa 129)

Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve onun nezdinde diğer yetkililere seslenmek istiyorum: Soğuk savaş sonrası misyonunu İslam'a ile savaş şeklinde güncelleyen NATO’dan derhal ayrılın ve ülkemizdeki tüm NATO üslerini kapatın. Amerika ile stratejik ortaklığa son verin. Avrupa Birliği sevdasından vazgeçin ve onların bize yaptığı gibi sizde onlara ideolojik düşman olarak bakın. Yüzünüzü İslam ümmetine dönün. Ümmetin gücü ile güçlenin ve yalnızca Allah'a güvenerek O’ndan yardım bekleyin. Unutmayın ki, Türkiye'nin yeri ne NATO ne Amerika ne Rusya ne Çin ne de bir başka taraftır. Türkiye ne Atlkantikçi, ne Avrasyacı ne de Avrupacıdır. Türkiye Hilafetçidir, çünkü bu topraklar Hilafetin bakiyesidir. Öyleyse NATO için değil Hilafet için çalışın!

ANKARA ÜNİVERSİTESİ'NDE İSLAM’A HAKARET

Bir hafta geçmiyor ki İslam ve değerlerine hakaret edilmesin, İslam ve Müslümanlara kin ve düşmanlık besleyen mihraklar harekete geçmesin. Geçen hafta toplantımızda Türkiye’de artan mülteci düşmanlığını, bu düşmanlığı besleyen Milliyetçi faşistleri, niyetlerini ve amaçlarını anlattık. Geçtiğimiz Ramazan ayını hatırlayın; Kelime-i Tevhid bayrağı üzerinden laikler bize saldırdılar, nefretlerini kustular. Yine gençliğimi ve geleceğimizi ahlaksız konser etkinlikleri ile zehirleyenlere karşı duyarlılık gösteren duyarlı Müslümanlar linç edildi. Ama İslam ve değerlerine hakaret eden saygısız, ahlaksız üniversite öğrencilerinin adına “inek bayramı” dedikleri etkinlikleri mazur görülüyor.

Geçen hafta Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi'nde “İnek Bayramı” adı altında bir program düzenlendi. Düzenlenen programda İslami değerlerle alay edildi. İslam’ın kutsallarına saldırıldı.  Batı fikirleriyle semirenler İslam’a hakaret ettiler. Daha önceki yıllarda da aynı üniversite öğrencileri benzer etkinlikler düzenlemişler ve İslam ile alay etmişlerdi. 2016’da bayram denilen etkinlikte cübbe ve sarık giyerek imam gibi görünen ve İslam ile alay eden kişi hakkında yargılama yapılmıştı ve öğrendik ki bu ahlaksız berat etmiş. Şimdi bu yıl yine kürsüye çıkmış ve aynı hakareti yapıyor. Etkinliği yapanlar hakkında adli süreç başlatılmış, üniversite rektörlüğü de idari soruşturma başlatmış. Ne olacak, soruyorum şimdi; bu ahlaksızların İslam’a yaptıkları hakaretler yanlarına kar mı kalacak? Kıymetli Müslümanlar! Buraya dikkatlerinizi çekmek istiyorum; Ankara Üniversitesi adına “inek bayramı” dedikleri bu etkinliği tam 90 yıldır yapıyorlarmış. 90 yıldır İslam ve değerleri ile alay ediliyormuş yani. Birde bunlar kendilerine tepki gösteren Müslümanlara gerici diyorlar. Neden çünkü 90 küsur yıldır Müslümanlar aşağılanıyor, itiliyor kakılıyor. İslam ve değerleri ayaklar altına alınıyor. Sadece Türkiye’de değil ki her yerde böyle... Avrupa’da, Amerika’da, Asya’da, Afrika’da her yerde...

Geçen gün İsveç'te aşırı sağcı bir siyasetçi İslam’a olan düşmanlığından dolayı Kur’an-ı Kerim’i yaktı. Bu adamın Kur’an-ı Kerim’i yakma eylemi ilk de değil. Daha önce de defaaten bu tür alçakça eylemler yapıldı. Danimarka’da yapıldı, başka ülkelerde yapıldı, şimdi İsveç’te tekrar tekrar yapılıyor. Yüzlerce polis Kur’an-ı Kerim yakan bu alçak herifi korumaya aldı, ona haddini bildirmek için nehri yüzerek karşıya geçen Müslümanlara engel oldular. Hani Erzurum’un dondurucu soğuğunda sokak köpeklerinin saldırısına uğramış biri demiş ya “bu şehirde köpekleri salmışlar, taşları bağlamışlar” diye... Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada köpekler salınmış taşlar bağlanılmış Kıymetli Müslümanlar! Biri üniversitede sarık cübbe giyip İslam ile alay ediyor, diğeri Kadir Gecesinde içki masasından İslam’ın kutsalına saldırıyor. Yurtiçindeki laik kafalılar Şanlıurfa Balıklıgöl’de dalgalandırılan Kelime-i Tevhid bayrağına saldırıyor, Yurtdışındaki geri kafalılar İsveç’te Kur’an-ı Kerim yakıyor. Biri de çıkıp ne oluyorsunuz, siz kimsiniz, kime güveniyorsunuz deyip bunlara had bildirmiyor. Türkiye hükumeti bu eylemlere sadece sert bir kınama açıklaması ile cevap verdi. Sorsanız ilişkilerimiz var ancak bu kadarını yapabiliyoruz, yani taşlar bağlı. O taşlar sökülür sökülmesine de sökecek adam lazım. Taşları söküp İslam düşmanı kafirin kafasına indirecek adam gibi adam lazım.

Kıymetli Müslümanlar! Dışarıda kafiler, içeride laik Kemalistler, İslam’a karşı kustukları bu kin ve nefret eylemlerinde aynı kaynaktan besleniyorlar. Bu durum onların karakteri olmuş artık. Zihniyet aynı kafa aynı, birinin Türkiyeli diğerinin Danımarkalı, Hollandalı, İsveçli olması fark etmiyor. Bunlar İslam’a karşı kin ve düşmanlıklarında ortaklar. İslam düşmanlarına ve sömürgeci kafirlere had bildirecek Raşid Halifeler olmadığı sürece bunların küstahlığı da devam edecek.

AK PARTİ GRUP BAŞKAN VEKİLİNİN AÇIKLAMALARI

Türkiye’de muhafazakâr demokratların her geçen gün biraz daha liberalleştiğine hatta yavaş yavaş  sekülerleştiğine şahit oluyoruz. Muhafazakar demokratlar iktidar olmak için istismar ettikleri İslam ve değerlerine sırt çevirmeye başladılar. İslam’a ve İslam’ın hükümlerine yabancılaşmaya başladılar. Geçtiğimiz hafta TV Net’te bir programa konuk olan AK Parti Grup Başkan Vekili Özlem Zengin eteğinde biriktirdiği taşları döktü. Daha önce feminist söylemleriyle, kadın-erkek eşitliği üzerinden batılı değerleri savunmasıyla gündeme gelmişti. Ayasofya eski imamı Mehmet Boynukalın ile girdiği laiklik tartışmalarıyla dikkat çekmişti. Özlem Zengin’e göre dini olan ile dünyevi olan her şey birbirinden kalın çizgiler ile ayrılmalıymış. Hukuk fakültelerinde okutulan medeni hukuktan etkilenmiş olacak ki, İslam’ın hukuk sistemini net bir şekilde eleştirebiliyor. Hukuk sisteminin gündelik ihtiyaçlar ve reform taleplerine açık olmasını savunuyor. Sayın Zengin İstanbul Sözleşmesine bağlılığını da gizlemiyor. Herkes eleştirirken o, sözleşmenin gerekliliğine vurgu yapıyordu, hala daha aynı kafada...

Fakat bütün bunlara rağmen Özlem Zengin, her zaman parti içerisinde en kritik görevlere atandı, göz önünde oldu ve popülerliğini korudu. Ondan rahatsız olan, onu eleştirme cesaretinde bulunan bir AK Partiliyi henüz görmedik, duymadık. Mesela Özlem Zengin gibi Ak Parti Grup Başkan Vekili Av. Cahit Özkan görevinden alındı. Neden alındı peki, hükumetin Birleşik Arap Emirlikleri ile yeni başlattığı ilişkiye zarar veren sözleri sebebiyle... Özlem Zengin İstanbul Sözleşmesi ile ilgili, ya da İslam ile ilgili yaptığı açıklamalar sebebiyle görevden alındı mı? Hayır! Eleştirildi mi Hayır! Aksine Ayasofya İmamı ile tartışmaya girmesi akabinde görevi bırakmak zorunda kalan Boynukalın oldu.

Kıymetli Müslümanlar! TV NET’teki programda sunucu eski Ayasofya imamı Boynukalın ile girdiği tartışmayı kastederek Zengin’e şu soruyu soruyor: ‘‘%99’u Müslüman olan bir ülkede bir imamın İslam’ı referans göstermesinden daha doğal bir şey var mı?’’ Evet gerçekten de haklı bir soru… Mehmet Boynukalın neyi referans göstermeliydi? Bir Müslüman İslam’dan başka neyi referans gösterebilir? İsviçre Medeni Kanun’u mu? Yoksa Fransa’dan ithal edilen laikliğe dayalı kanunları mı?

Kıymetli Müslümanlar! Bakın dikkat edin! Özlem Zengin bu soruya cevaben, ‘‘ortaya dinle alakalı referans girdiği zaman siz ne söylerseniz söyleyin onunla rekabet etme şansınız kalmıyor.’’ Diyor. Subhanellah... Din ile neden rekabet ediyorsunuz Sayın Zengin? Allah’ın hükümleri ile ilgili “işittik ve itaat ettik” demek yerine neden o hükümlerle yarış halindesiniz? Hem kaybetmekten başka ihtimaliniz yokken bunu neden yapıyorsunuz, buna nasıl cesaret ediyorsunuz? Din ile dini, hukuk ile de hukuku yan yana koyalım ne demek? Sezar’ın hakkını Sezar’a, kralın hakkını krala teslime edelim demek. Bu söylemler sözüm ona Batı aydınlanmacılığının değerlerini bize hatırlatıyor, laikliği bize hatırlatıyor. Laiklik ile Batı’nın ne kadar aydınlandığını görüyorsunuz işte, karanlık dehlizler içinde yaşıyorlar. Siz ise %99’u Müslüman olan bu ülkede halkı Batı’nın bu karanlık dehlizlerine sürüklemeye çalışıyorsunuz. Siz varın nereye gidiyorsanız gidin, biz bu halkı gittiğiniz yerin pisliğine mahkum etmeyeceğiz.

Kıymetli Müslümanlar! Özlem Zengin şu anda AK Parti’de Sivil Toplum ve Halkla İlişkiler Başkanlığı görevini yürütüyor. Toplumun İslami değerlerine bu kadar karşı, değer yargılarına bu denli yabancı biri nasıl bu görevi yürütüyor anlamak çok zor. Buradan Ak Parti yönetimine sesleniyoruz: Eğer İslam’a ve Müslümanlara sırt çevirmeye devam ederseniz, İslam’ın değerlerini hiçe sayanları partinizde barındırmaya devam ederseniz bu toplum sizi affetmeyecek. Tarih sizi affetmeyecek, tarihin karanlık dehlizlerinde kaybolup gideceksiniz. Daha önceki sağ muhafazakar partilerin eriyip bittiği gibi sizde biteceksiniz. O gün yine İslam’a sımsıkı bağlı Müslümanlar bu halka önderlik edecekler, yalan söylemeyenler, halkı aldatmayanlar bu halka öncü olacaklar. Size bir kez daha hatırlatıyoruz, yaptıklarınızdan pişman olursunuz diye umuyoruz. Gelin bu hatadan vazgeçin, geç te olsa yapıp ettiklerinizden, günahlarınızdan dolayı Allah’tan af dileyin.

HİZB-UT TAHRİR YARGILAMALARI VE YARGININ BAĞIMSIZLIĞI

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde Danıştay'ın 154. Kuruluş yıldönümü etkinliğinde bir konuşma yaptı. “Ruhunu 12 Eylül vesayetçilerinin üflediği darbe mahsulü mevcut anayasadan Türkiye’yi kurtarma irademiz bakidir" dedi. Darbelere, vesayetlere karşı olduğunu, bunlarla mücadele etmek için kurulduğunu iddia eden ve 20 yıldır iktidarda olan bir partinin bugün söylediği şeye bakar mısınız? Hala daha yeni anayasa yapacağız diyorlar, onu da ne zaman yapacaklarını söyleyemiyorlar. Çünkü bu ülkede, siyasiler için sözün bir karşılığı yok. Dün söylediğinizi bugün unutuyorsunuz, dün yaptığınızı bugün inkar ediyorsunuz. Yni dün dündür bugün bugündür. Türkiye’de siyaset ile yargı arasında yaşanan çekişmeyi normal kalışlayan Erdoğan, bu çekişmenin dünyanın her yerinde yaşandığını söyledi. Cumhurbaşkanı “bu ülkede hiçbir savcının, hiçbir yargı mensubunun hukukla bağdaşmayan herhangi bir yaklaşımla karşıma gelmesini istemem.”dedi. “Yargı mensuplarının hukukçu duruşunu herkesin karşısında ve her şartta sergilemesini de beklediğini ifade etti.”

Cumhurbaşkanı’nın bu açıklaması bir itiraftır. Zira Türkiye’de siyasetin yargı üzerindeki veseyati halen daha devam etmektedir. Bunun en bariz göstergelerinden biri Hizb-ut Tahrir yargılamalarıdır. Sayın  Erdoğan bu nasıl olacak Allah aşkına? Yargı üzerinde siyasi vesayet devam ettiği sürece adaletli hukukçu duruşu nasıl olacak? Yargıda, Milliyteçiler ayrı gruplaşır, ulusalcı Kemalistler ayrı gruplaşır, iktidar yanlıları ayrı gruplaşırsa bunlardan nasıl hukukçu durşu bekleyeceksiniz. Bakınız daha bugün yeni Hizb-ut Tahrir hakkında bir karar çıktı. Anayasa Mahkemesi’nin 2019 yılında hak ihlali verdiği bir yargılama dosyasında beraat kararı çıktı. İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yaptığı yeniden yargılamada bugün karar verildi ve 17 kişi hakkında beraat verildi. Savcılık mütelaasında Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali verdiği karardaki gerekçe aynen doğru bulundu ve Hizb-ut Tahrir’in terör örgütü olmadığı ifade edildi. Peki şimdi bu dosyadan yargılanıp ceza alan ve hapsa mahkum olan kardeşlerimizin cezaevleirnde geçirdikleri zamanın hesabını kim verecek? Bu mağduriyet nasıl giderilecek. Haksız yere mahkum edildiler kardeşlerimiz. Sadece bu 17 kardeşimiz değil... Onlarcası, yüzlercesi haksız yere mahkum edildi.

Ayrıca şunu da soruyorum; Sayın Cumhurbaşkanı! Eğer ki Türkiye’de hukuk ve yargı bağımsız ise, kanunlar ve yasalar bir ise, İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi gibi diğer bütün mahkemeler AYM’nin hak ihlali kararını neden dikkate almıyorlar. AYM’nin verdiği bu hak ihlali kararlarının 20. Ağır Ceza Mahkemesi gibi 21. Ağır Ceza Mahkemesi için de bir bağlayıcılığı yok mu?  Türkiye’de 1960’lı yılalrdan bugüne haksız ve hukuksuz bir şekilde yürütülen Hizb-ut Tahrir yargılamalarına artık bir son verilsin. Anayasa Mahkemesi’nin Hizb-ut Tahrir hakkında verdiği hak ihlali kararı hem yerel mahkemeleri hem de Yargıtay’ı bağlayıcı niteliktedir. Bu sebeple hem yerel mahkemeler hem de Yargıtay, AYM’nin bu kararı doğrultusunda yeniden yargılamalar yapıp bu hukuksuzluğa bir son vermelidir. Hizb-ut Tahrir’e yönelik yargı zulmü artık son bulmalıdır.    

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

17 Mayıs 2022           

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.