HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı 18 Ocak 2022

Anadolu’da İslami, örfi değer olarak ne varsa hepsini bitirdiler. Ahiret kaygısı olmayan, dini değerleri ardı sıra bırakan, İslam akidesinden bihaber, sadece dünya için çalışan bir nesil yetiştirdiler. Onun için asıl suçlular, helal ve haramı, günah ve sevabı, İslam ve Kur’an’ı, Rasulüllah ve Allah’ı unutturan ve gençliği gayesiz bir hayata mahkum edenlerdir.

ENES KARA VE BAHADIR ODABAŞI’NIN İNTİHARI
Bu hafta çocuklarımız, gençlerimiz ve geleceğimiz olan nesillerin hayatı ile toplantımıza başlamak istiyorum. Malum kamuoyuna yansıdığı, sosyal medyada haber olduğu için Enes Kara’nın intiharı gündem oldu. 2021 yılının ocak ayında 94, şubat ayında 99, mart ayında 112, nisan ayında da 129 kişi intihar ederek yaşamına son vermiş. 2015 ile 2020 yılları arasında, toplam 14 bin 530 kişi intihar etmiş. İntihar edenlerin 1155’i 18 yaş altı geçlerden oluşuyor. Enes bu 1155 kişiden sadece biri. Hiçbiri Enes kadar konuşulmadı ama, birçoğunun ismini bile bilmiyoruz, nerde kaldı intihar sebebini bilelim. Enes’i neden biliyoruz peki? Çünkü intihar etmeden önce bir video çekti, videoda kendisini intihara sürükleyen o kadar çok şeyden bahsetti ki, kimse onlara kulak asmadı. Sadece cemaat yurdunda kalması gündem oldu. 
Laik Kemalistlerin diline dolayıp gündem yaptığı cemaat yurtlarımıydı Enes’i intihara sürükleyen şey peki? Umudunu yitirmiş, yaşama gayesi kalmamış, herkesin çocuğunu görmek istediği tıp fakültesinde okumasına rağmen geçim sıkıntısı derdine düşmüş Enes’in intihar sebebi sadece yurtmuydu? Halbuki, mutlu yarınlar hayal eden, annesine hayırlı bir evlat, toplumuna faydalı bir insan olmak için çırpınan bir gençti Enes, ama şimdi nefes almıyor. Onu nefessiz bırakan, annesine acıların en büyüğünü yaşatan asıl sebepleri konuşacağız bugün. Sadece Enes’i değil Bahadır Odabaşı’nı da konuşacağız. İki yüzlü yöneticiler, kalbi kararmış yandaşlar, taraflı demokratlar konuşmasa da biz konuşacağız. Çünkü biz de susarsak, o zaman artık tuz kokar! Evet aile kurumuna önem verdiğini, gençlik ve geleceği önemsediğini iddia eden bu sistemin masum çocukları intihara nasıl mahkum ettiğini konuşacağız. 
Bu gençlerin inancını çalanlar, yaşama gayelerini onlara unutturanlar sadece gençliğin değil, insanlığın  da en büyük düşmanlarıdır. Evladını üniversitelerin ahlak dışı ortamlarından, sokaktan, fuhuştan, uyuşturucudan korumak için çalışan ebeveynler değil suçlu olanlar. “Evladım inancını korusun, dindar olsun, ahretini unutmasın” diye cemaatlere tutunan anne ve babalar suçlu değil. Asıl suçlular, içkiyi, kumarı, uyuşturucuyu özgürlük adı altında meşru gösterenlerdir. Asıl suçlu, laik eğitim sistemi ile çocukları ve gençleri dini değerlerden, maneviyattan uzaklaştıranlardır. Asıl suçlular kapitalist ve bireyci,, menfetaçi bir gençlik yetiştirmeye odaklanmış bu laik sistemdir. Ve tabi “makam ve mevki sahibi olsun da nasıl olursa olsun” diyerek çocuklarını üniversitelere gönderenler de suçlu. Türkiye’nin bütün şehirlerini üniversite ile doldurduk diye övünenlerdir suçlu. Çünkü onlar yaptıkları üniversitelerle şehirlerdeki ruhu öldürdüler. Anadolu’da İslami, örfi değer olarak ne varsa hepsini bitirdiler. Ahiret kaygısı olmayan, dini değerleri ardı sıra bırakan, İslam akidesinden bihaber, sadece dünya için çalışan bir nesil yetiştirdiler. Onun için asıl suçlular, helal ve haramı, günah ve sevabı, İslam ve Kur’an’ı, Rasulüllah ve Allah’ı unutturan ve gençliği gayesiz bir hayata mahkum edenlerdir. Sadece İslami yaşantıları sebebiyle, ocağına ateş düşen anne babaları suçlu gösterenlerdir asıl suçlular. Mal bulmuş mağribi gibi öne atılıp İslam’a kinini kusan batı aşığı bu müptezel taifeleri konuşturan düzendir asıl suçlu. Ama farkındaysanız kimse suçu bu laik düzende, bu köhne demokratik sistemde aramıyor. Çünkü tepkileri, sözleri, üslupları farklı olsa da ekserisi bu düzenin koruyuculuğunu yapıyor. 
Enes Kara 20 yaşında intihar etti. Üniversite eğitimi sebebiyle ailesinden uzaktı belki ama istediği zaman onlara ulaşabiliyordu. Enes Kara’yı öldüren şey varlık gayesini unutmuş olmasıydı. Bahadır Odabaşı ise daha 16 yaşında hayatına son verdi. Onun intihar sebebi ise babasının yanında olmayışı. Babası hakkında yürütülen yargılamalar neticesinde ceza almış KHK lılardan biriydi. Ama maalesef burada asıl cezalandırılanlar, geride kalan, mağdur edilen evlatlar ve aileler... Adaletin olmadığı yerde zulüm var! İçeride suçlu mu suçsuz mu belli olmayan insanlar, dışarıda umutsuzca bekleyen ve babasız büyüyen çocuklar, evlat hasretiyle bu dünyadan göçen anneler ve babalar... Dün Enes, bugün Bahadır yarın ise başka gençler ve geleceğimiz... Enes cemaat yurdunda öldü dediler, ben de diyorum ki peki ya Bahadır hangi Yurt'ta öldü? Gençlerin yaşlıların, kadınların erkeklerin, sadece insanların değil tüm canlıların huzur içinde yaşayabileceği bir yurt var mı? Varsa nerede? 
Kıymetli Müslümanlar! Bu yurt İslam yurdudur, bu yurt Dar’ul İslamdır, bu yurt Hilafet yurdudur. Ancak bugün yeniden kurulmayı beklemektedir. Rabbim bizlere yeniden Hilafet’i kurmayı nasip eylesin inşaAllah!


KÖŞK VE SARAYLARDA AĞIRLANAN ŞARKICILAR 
Geçtiğimiz bu günlerde kamuoyunda ve sosyal medya da iki kendini bilmez şarkıcının yaptıkları konuşuluyor. Hatırlarsanız bu kadın şarkıcılardan biri çıktı twitterden bir mesaj paylaştı. Menfur bir olay üzerinden Türkiye’de yaşayan tüm muhacirleri, özellikle de Suriyeli mültecileri hedef aldı. Muhacirlere “Soysuz araplar” diyerek, şu an ekmeğe ortak oldular, yakında toprağa da ortak olacaklar daha bu günler iyi günler dedi. Bir diğeri ise bundan 4 yıl önce bir şarkı yazmış, şarkı sözlerinde Adem Aleyhisselam ve Havva annemize cahil deme cüretini göstermiş. Şimdi Türkiye kamuoyu 4 yıl önce yapılmış ve bugün gündem olmuş bu şarkıyı ve şarkıcıyı konuşuyor. Sosyal medya duyarlı Müslümanlar bir taraftan bu hadbilmezlere “haddinizi bilin” diyor. Diğer taraftan da Laik kemalistler, İslam düşmanları ve bu yapılanı sanat olarak gören demkrat kafalılar bu hadsize “yalnız değilsin” diyor. 
Peki Kıymetli Müslümanlar kim bunlara had bildirecek söyler misiniz? Sadece bu ikisini değil bunlar gibi onlarca, yüzlerce sanatçı müsveddesini köşklerde, saraylarda, kokteylerde ağırlayanlar mı? Bunlara ödül dağıtanlar mı? Sanat adına şarkı yaptıklarını söyleyenler bu ikisi ile mi sınırlı? Yok! Huber köşkünde, Dolmabahçe’de Çırağan’da Beştepe’de asrın lideri ile yan yana poz veren bu sanatçı müsveddelerinin İslami değerlerimize, Kur’an’a ve sünneti seniyeye, örf ve adetlerimize uygun bir şarkı yaptığını gördünüz mü? Bunların sanat dedikleri şarkıların hepsi inkar ve küfür ile dolu, isyan ve haram ile dolu. Sinema ve dizi diye çektiklerinden bahsetmek istemiyorum bile. İstanbul sözleşmesini kaldırdığını söyleyenlere ve RTÜRK’e sesleniyorum. Televizyonlardan iğrençlik akıyor biliyor musunuz?
Bu hadsizlerin, had bilmezlikleri onlara kapılarını sonuna kadar açan yöneticilerden ileri geliyor. Bakmayın öyle kürsülerden kürediklerine... Pandemi döneminde çalışanı mağdur edenler bu şarkıcılara fon aktardılar. Sırf onlar mağdur olmasınlar diye Cumhurbaşkanlığı finansı ile konser oganize ettiler. Peki bu yöneticileri kim muhasebe edecek, halkın parasını bu tür ucubelere yedirenlere kim dur diyecek? İki gün önce kürsüsünden bu hadsizliğe tepki gösterdiği için laikler Halil Konakçı hocayı hedef tahtasına koydular. İslam sahipsiz, eğer İslam’ın sahibi olsaydı, o makam olsaydı bunlar bu şekilde İslam’a, Kur’an’a, sünnete, Hz. Muhammed’e, Adem ile Havva’ya saldıramazlardı dedi. Laik ve Kemalistler linç kampanyası başlattılar. Halil hoca sadece o makam dediği için lince uğradı. O makam dediği şey nedir biliyor musunuz? Hilafet! 
Peki ya bugün makamlarda oturanlar ne iş yapar? Şu an yöneticilik makamında oturanları kim muhasebe edecek Kıymetli Müslümanlar! Alimler konuşmazsa, hocalar, imamlar, vaizler, kanaat önderleri konuşmazsa kim konuşacak? Kim kalkıp diyecek? Yetim malını, kamu malını, ümmetin parasını, halkın vergisini bu şarlatanlara, bu sanatçı müsveddelerine konser diyerek yediremezsiz, haramdır günahtır be ey yönetici kim diyecek?Kim diyecek soruyorum? Evet eğer muhasebe etmezseniz, eğer yöneticileri düzeltmezseniz, eğer sesinizi yükseltmezseniz, onlar bu sanatçı müsveddelerini daha çok ağırlamaya devam ederler. 

GENELGELİ PCR KARMAŞASI SÜRÜYOR 
Malumunuz tam iki yıldır ülke olarak koronavirüs ile mücadele ediyoruz. Ama inanın bu mücadele, Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığının aldığı tedbirlere karşı verdiğimiz mücadeleden daha hafif. Evet biliyoruz ki bu virüs bir hastalık, ama alınan kararlar ve önlemler insanda yeni hastalıklar var ediyor ve çok daha kötü izler bırakıyor. Son dakika alınan sokağa çıkma kararlarında neler yaşadığımızı hatırlayın. Yaz gelince gevşeyen kısıtlamaları kış başlayınca yeniden sıkılaştırılan önlemleri hatırlayın. Ramazan ayı boyunca camilerde teravih namazı yasak oldu, ama konserler, kongreler hınca hınç doldu. Camiler kapalı oteller açıktı, dini bayramlar evde kutlanırken, resmi bayramlarda tam kadro koro halinde anıtkabire çıkıldı. 
Uzun lafın kısası aşı bulunana kadar bu virüs parası olana, tatile gidene bulaşmıyor, parka, sokağa çıkana, camiye gidene bulaşıyordu. Aşı bulunduktan sonra ne oldu? Sağlık Bakanlığı aşı olanlar hiç hasta olmayacakmış, olmayanlar ise ölecekmiş gibi propaganda yapmaya başladı. Gelinen noktada aşı olan da hasta oluyor olmayan da, aşı olanda yoğun bakıma giriyor olmayan da! Hatta aşı olan da ölüyor olmayan da! Hayat nasıl bir gerçek ise ölümde öyle bir gerçek. Ama bu Bilim Kurulu ve Bakanlık yetkilileri var ya asıl onların yaydıkları korku propagandası insanları sitresten öldürüyor. 
Malum geçtiğimiz günlerde önce Bilim Kurulu sonra da Sağlık Bakanlığı zorunlu PCR testi zorbalığının kalktığını duyurdu. Peşinden İçişleri Bakanlığı bir genelge yayınladı ve PCR testinin uçak ve otobüs yolculuğu için gerekli olmadığını HES kodunun yeterli olduğunu duyurdu. Bir gün sonra İçişleri Bakanlığı yeni bir genelge yayınladı ve dedi ki; uçak yolculuğu için PCR şartı var, ama otobüs yolculuğu için yok! Türkiye adeta bir genelge karmaşası yaşıyor. 20 saat otobüste seyahat edecek yolculardan PCR şartı kaldırılıyor, ama  40 dakika uçak yolculuğu yapacak kişiler için PCR zorunluluğu devam ediyor. Aynı şekilde konserlerde, sinema salonlarında, okullarda dip dibe saatlerce oturanlar PCR taraması istenmeyecek, ama uçakta istenecek.
Allah aşkına bu virüs artık sadece uçaklarda mı bulaşıyor? Neden bir işi de doğru düzgün yapmazsınız? Neden net ve kararlı bir şekilde hükme varamıyorsunuz? Korona virüs meselesini net zemine oturtamadınız, en başından beri Avrupa’nın aldığı kararları taklit ettiniz. Peki sonuç ne oldu? Ne virüsün yayılmasını engelleyebildiniz ne de ondan kaynaklı ekonomik sorunlara mâni olabildiniz. Şimdi ise Omicron varyantını bir korku unsuru olarak dayatıp PCR zulmüne devam ediyorsunuz. Bilim kurulunun ne aldığı kararlar, öngörüler ve tespitleri doğru çıktı ne de önlem ve kısıtlamaları bir işe yaradı. Olan gariban esnafa, işçiye ve üç kuruş kazanmak için çalışan emekçiye oldu. Kimi battı, kimi dükkanını kapatmak zorunda kaldı. Artık kendi korkularınızı halka dayatmaktan vazgeçin, düşün bu halkın yakasından. Ticaretine, seyahatine, hayatta kalma mücadelesine engel olmayın, zorluk çıkarmayın! Kapitalist küresel güçlerin aygıtları olmaktan vazgeçin. Her şeyden önemlisi İslam’ın infaz ettiği gibi net ve kararlı hükümler infaz edin. Tebaanızla aynı dili konuşun ve anlaşılır olun. Yapamıyorsanız bırakın. 
Basit bir hastalığı, bir salgını bile yönetemeyen ümmeti hiç yönetemez. Kararlı, kendinden emin ve bununla beraber tevekkül sahibi olmayan biri ümmete yöneticilik te liderlik te edemez. 


Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
18 Ocak 2022    

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.