HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 18 Şubat 2025

"Terör sorununun kaynağına inilip bu sorunu kökten çözme iradesi ve yaklaşımı ne iktidarda ne de diğer siyasi partilerde yok maalesef."

TRUMP’A HADDİNİ KİM BİLDİRECEK! 

Geçen hafta buradan ABD başkanı küstah Trump’ın Gazze ile ilgili yaptığı açıklamaları değerlendirmiştik malum. ABD Başkanı, Gazze halkını tehdit edici ve Müslümanların başındaki yöneticileri aşağılayıcı bu açıklamalarını katil Netanyahu’yu Beyaz Saray’da ağırladığı zaman yapmıştı. Müslümanların azılı düşmanı Amerika ve işgalci Yahudi varlığı “İsrail” 15 ay boyunca birbirlerinden güç alarak Müslümanları katlettiler, Gazze’yi harap ettiler. 

Şimdi bugün yakıp yıktıkları Gazze’yi yeniden imar etme bahanesiyle boşaltacaklarını söylediler. ABD Başkanı Trump arazi mafyası gibi Gazze benim, İsrail Gazze’yi bana teslim edecek dedi. Netanyahu ise kameralara sırıtarak Trump’ı onayladı.  Bu açıklamaların üzerinden geçen bir haftadan şimdi bugün hala daha Gazze’nin ne Hamas’a ne de Filistin yönetimine bırakılmayacağını söylüyor Netanyahu… Yapamayacakları işlere kalkıştıklarının farkında değiller, Gazze ve mübarek toprakların sahibinin sadece Filistinliler değil tüm Müslümanlar olduğunu biliyorlar. Yani ateşle oynadıklarının farkındalar ama bakıyorlar bakalım hangi ülke ne kadar tepki verecek, Müslümanlar ne refleks gösterecek? 

Gazze’de gerçekleştirilen işgal ve soykırımın üzerinden neredeyse 500 gün geçti. Ne Arap rejimleri ne İran ne de Türkiye yönetimi, işgali durdurmak için bugüne kadar somut hiçbir adım atmadılar. İşgalci Yahudi Varlığı “İsrail”in katliam ve soykırımlarını kınayan bu ülkeler gasıp varlık ile ticareti devam ettirdiler biliyorsunuz. Bunu yaparken utanmadan da Müslümanlara boykot çağrısı yaptılar. Üç tarafı yüksek duvarlarla çevrili, bir tarafı denizden abluka altına alınan Gazze’ye insani yardım girişlerini bile engellediler ve iki milyon Müslümanı Refah kentinde açlığa mahkûm ettiler. 15 ay boyunca meydanları terk etmeyen Müslümanlar bu yöneticilere çağrı yaptı; kınamayın, konuşmayın, harekete geçin, işgali durduracak somut adımlar atın dediler. 

Onlar bu çağrılara kulak vermek yerine Amerika’nın talimatlarını dinlediler, orduları kışlalara hapsettiler, silahları hangarlarda çürüttüler ve Amerikan başkanlarından Ortadoğu’da barış ve istikrar beklediler. Ne yazık ki evet, bir asırdır İslam coğrafyasını kana bulayan, Afganistan, Irak, Suriye ve daha birçok beldemizde işgal ve sömürü politikaları güden ABD’den barış ve istikrar bekleme zilletini de yaşadılar.  Öyle alçaldılar, öyle zelil hale geldiler ki Amerika’nın en görgüsüz, en kaba, en küstah başkanı kâfir Trump’tan bunu beklediklerini söylediler. Bazıları koşa koşa Beyaz Saray’a gitti, bu küstah karşısında el pençe divan durdu. Bazıları da öküz olsa sabana koşulmayacak bu adamın, Trump’ın davetini dört gözle bekliyorlar. Allah kimseyi küfür ve kâfirler karşısında böyle alçaltmasın! 

Biz hakkı ve adaleti, savaşı, barışı ve istikrarı küfür ve kâfirlerde değil rahmanda yani Rabbimizde, hakta yani İslam’da arıyoruz elhamdülillah… Bu sebeple de istikamet üzere hakkı ve hakikati söylemeye, küfre ve kâfirlere meydan okumaya, yalancıları ve hainleri ifşa etmeye devam ediyoruz, devam edeceğiz.  

Hizb-ut Tahrir / Türkiye olarak Trump’ın bu hafta sonu küstah açıklamalarına karşılık Türkiye genelinde 16 ayrı şehirde “Trump’a Haddini Kim Bildirecek!” başlıklı bir çağrı ile yürüyüş ve basın açıklamaları gerçekleştirdik. 15 Şubat Cumartesi günü İstanbul’da ABD Konsolosluğu önünde bir basın açıklaması yaptık, yine aynı gün Adana, Diyarbakır, Mersin ve Kahramanmaraş’ta basın açıklamaları gerçekleştirdik. 6 Şubat Pazar günü, Ankara’da ABD Büyükelçiliği’ne yoğun katılımlı bir yürüyüş gerçekleştirdik ve basın açıklaması yaptık. Hakeza aynı gün yine Aksaray, Antalya, Aydın, Bursa, Batman, Düzce, Hatay, İzmir, Şanlıurfa ve Yalova’da da basın açıklamaları gerçekleştirdik. Basın açıklamalarımızda yöneticilere seslendik ve onlara yapmaları gereken şeyin ne olduğunu hatırlattık. Trump’ın bu küstah açıklamaları karşısında yöneticilerin yapacağı şey “Gazze halkının nereye misafir edileceğini düşünmek olmamalı, aksine Gazze ve tüm Filistin’i işgalden kurtarmak olmalıdır.” Evet, bu topraklar 76 yıldır işgal altında ve Gazze halkı kalacak yer istemiyor, işgali kaldırmanızı istiyor. “İşgalin kaldırılması ise savaş ile olur, o emaneti geri almak için yapılacak tek şey cihattır.” Bunu söyledik. Şunu da söyledik; “Ey Yöneticiler! Sakın Amerika’dan korkmayın, çünkü Amerika, hem manen hem madden çökmüş durumdadır.” “Sakın Amerika ile örtünmeyin, çünkü Amerika ekonomik olarak büyük bir kriz içindedir, onun kendi açığını kapatacak örtüsü yokken sizi asla örtemez. Bu, haddi aşmış devlet ile sakın ha sakın iş tutmayın!” Yöneticileri uyardık; Allah’ın vaadi ve yardımından umut keserseniz, Batı’ya, küfre ve kâfirlere meylederseniz siz de o kötü akıbeti yaşayan yöneticiler gibi olursunuz.

Yaptığımız açıklamalarda küstah Trump’a da seslendik: “İslam ümmeti nefes alıp verdiği müddetçe asla Gazze’nin sahibi olamayacaksınız. Buna ne Amerika’nın ne de satın aldığınız yöneticilerin gücü yeter!” dedik. Ne yaparsanız yapın, hangi desiseleri tertip ederseniz edin, Filistin topraklarının her bir karışı İslam’ındır ve İslam’ın kalacaktır! Allah’ın izniyle Müslümanlar Raşidi Hilafet Devleti’ni ikame edince işgal ettiğiniz İslam beldelerinden süpürüleceksiniz!” dedik. Evet, Kıymetli Müslümanlar 15 aydır Gazze’de yaşananlar bize Hilafet’in eksikliğini göstermişti. Şimdi bu katil, korkak ve küstah yöneticilerin beldelerimiz hakkında yaptıkları konuşmalar Halifenin yokluğunu bir kez daha hissettirdi. Bir Halifemiz olsaydı ne korkak Yahudiler topraklarımızı işgal edebilirlerdi ne de Batılı ve Amerikalı kâfirler böyle küstah küstah konuşabilirlerdi. 

Onun için bir kez daha söylüyoruz; mübarek topraklar ve Mescidi Aksa ancak; Gazze ve Filistinli kardeşlerimizin acılarını kendi acısı gibi hisseden, döktükleri gözyaşlarını kendi gözyaşı gibi gören, dertlerini de kendi derdi kabul eden yöneticilerle kurtulur. Rabbimiz Hilafet’in ikamesini yakınlaştırsın ve bizleri onun ikamesinde birer nefer kılsın, bizleri Hilafet’in kurulmasını görmekle bahtiyar kılsın. Yürüyüş ve basın açıklamalarımıza katılan tüm Müslümanlardan, Gazze ve Filistin için hakkı haykıran, yöneticileri muhasebe eden âlim ve kanaat önderlerinden, Gazze’yi gündeminden düşürmeyen cemaat ve kitlelerden, kalbi Gazze ile atan tüm ümmetten Allah razı olsun. 

TERÖR SORUNUNA ÇÖZÜM ARAYIŞLARI 

Malum Türkiye’de geçen yılın Ekim ayından beri konuşulan bir mesele var. Cumhur İttifakı ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de meclis grup toplantısında bir çağrısı olmuştu. Bahçeli “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin mecliste DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün (PKK’nın) lağvedildiğini açıklasın.” demişti. “Eğer bunu yaparsa umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenleme yapılması ve bundan yararlanmasının önü ardına kadar açılsın.” diye de eklemişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Bahçeli’yi destekleyen bir açıklama yapmıştı; ''Türkiye'nin geleceğinde teröre yer olmadığını, açılan bu tarihi pencerenin hesaplara kurban edilmemesi gerektiğini, hep beraber terörün olmadığı Türkiye'yi inşa etmek istediklerini” ifade etmişti.  

Hükümetin “Terörsüz Türkiye”, muhalefetin “Öcalan Açılımı” adını verdiği kamuoyunda ise “Kürt meselesi için yeni açılım” olarak adlandırılan bu süreçte her gün yeni gelişmeler yaşanıyor. Konu terör sorunu olunca, Türkiye’deki en milliyetçi partinin liderinin en üst perdeden PKK elebaşına “gel konuş iyi halden faydalan” tarzında bir çıkış yapması akıllara bazı sorular getirdi tabi. Nasıl olacak, PKK elebaşı Öcalan bu açıklamayı yaptığında serbest kalacak mı, bu durum Türkiye halkı ve genel kamuoyu tarafından nasıl karşılanacak? Bu İktidara kazandırır mı, kaybettirir mi? Ayrıca PKK bu çağrıyı nasıl karşılayacak, silahları susturacak mı, örgüt lağvolacak mı, bütün bunlar henüz tam olacak cevaplanmış değil. Bu sebeple de hükumet tarafı kamuoyunun tepkisini ölçmek ve atılan adımların sindirilmesini sağlamak adına süreci tedricen aşamalı olarak yürütüyor. 

Bir gün bakıyorsunuz, Bahçeli, DEM Parti vekilleri ile tokalaşıp görüşüyor, ertesi gün bir bakıyorsunuz iktidar Dem belediyelerine kayyum atıyor. Hem Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk kayyum kararı ile görevden uzaklaştırılıyor hem aynı Ahmet Türk DEM adına İmralı heyetinde terör örgütü lideri Öcalan ile görüşmeye gönderiliyor. Bir taraftan DEM Parti heyetinin İmralı, Silivri, Kandil ve Kuzey Irak ziyaretlerine izin veriliyor diğer taraftan aynı günlerde Van Belediyesine kayyum ataması yapılıyor ve terörle mücadele operasyonları hız kesmeden sürdürülüyor. Yani bir taraftan yumuşak üslup ile sürece makul yaklaşıldığı izlenimi veriliyor ve terörün bitirilmesi için ne gerekiyorsa yapılması konusunda kararlılık gösteriliyor diğer taraftan sert üslup ile “terörle mücadelede taviz yok” deniliyor. Sürecin şu ana kadar bu şekilde yürüyor olması özellikle devlet ve iktidarın havuç-sopa politikasını benimsediğini gösteriyor. 

İktidarın gündeminde eski çözüm süreçlerindeki gibi, Kürtçe eğitim, yeni anayasa, yeni vatandaşlık tanımı, federasyon, özerklik vs. bunların hiçbiri yok. Zaten bu sebeple sürecin adını çözüm süreci değil “Terörsüz Türkiye” olarak belirlemiş gözüküyor. DEM kanadı iktidarın Bahçeli üzerinden yaptığı bu hamlenin altında ezildikçe eziliyor, süreci yürütmez karşı gelirse terörden yana tavır almış olacak tamam derse iktidarın kanatları altına girecek. 

Süreç bu şekilde devam ederken bu hafta Diyarbakır’da HÜDA PAR tarafından "Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı" düzenlendi. Ak Parti MYK Üyesi ve partinin eski ve yeni vekillerinin de konuşmacı olarak katıldığı çalıştayın sonunda 15 maddelik biz sonuç bildirisi yayınladı. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum çalıştayı hedef alan bir paylaşım yaptı. Çalıştayın “terörsüz Türkiye” sürecine ihanet ve hadsizlik olduğunu,  İslam’ın istismar edildiğini, Cumhuriyet esaslarına düşmanlık taşıdığını vs. söyledi. Öncelikle şunu söyleyelim; hakaret içeren ağır sözlerle çalıştayı ve katılımcılarını hedef alan Mehmet Uçum bu açıklamayı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a rağmen yapmış olabilir mi? Hayır! Çünkü Cumhurbaşkanı da bizatihi Uçum gibi düşünüyor, çalıştayda konuşulanlar ve sonuç bildirgesi Cumhurbaşkanı’nın önüne konulsa o da ateş püskürür. O halde AK Partili üst düzey yetkililerin eski ve yeni vekillerin ne işi var bu çalıştayda? İktidar bir taraftan Öcalan’a gel konuş, çağrı yap PKK lağvolsun senin de şartlarında iyileştirme yapalım sürecin aktörü ol derken diğer taraftan muhafazakâr Kürt ve Türk halkının nabzını ölçüyor. Aynı şekilde bir taraftan da milliyetçi laik ulusalcıları memnun etmenin kızdırmamamın yollarını arıyor. Çünkü nihayetinde bu süreç iktidara ya yeni anayasa ile bir seçim daha kazandırıp Erdoğan’a bir kez daha Cumhurbaşkanlığı koltuğunun yolunu açacak ya da seçim kaybettirecek. Şu an konuşulan ve adına çözüm süreci denilen şeyin iç politika ile ilgisi tamamen seçim siyaseti… Yoksa terör sorununun kaynağına inilip bu sorunu kökten çözme iradesi ve yaklaşımı ne iktidarda ne de diğer siyasi partilerde yok maalesef.

Bakınız, bugüne kadar gündeme getirilen Kürt meselesi ve terör sorunu ile ilgili çözüm arayışlarını masaya yatırdığımızda üç farklı yaklaşım görüyoruz. Birincisi, Cumhuriyet rejiminin kuruluşundan beri izlenen Kemalist zümrenin takip ettiği reddiyeci, yok sayıcı, tasfiyeci ve asimilasyona dayalı yaklaşım. Bugün PKK terörü varsa ve hala varlığını sürdürüyorsa bu yaklaşım sebep olmuştur. İşte Mehmet Uçum bu yaklaşımı temsil eden bir dil ile açıklama yapmaktadır. Çünkü Diyarbakır’daki çalıştayda rejimin İslam ve Müslüman Kürt halkına yaptıkları konuşulmuş ve suçları ifşa edilmiştir. Bu rejimin koruyucularını rahatsız etmektedir. İkinci yaklaşım liberal siyasetin çözüm önerisidir. Kürtlerin bireysel haklarının kendilerine verilmesinin gerektiğini söylerler ve bu olmazsa sorun çözülmez derler. Bu yaklaşım ile de geçmişte birçok çözüm süreçleri işletildi ama sonuç alınamadı.  Üçüncü yaklaşım ise şimdi çok olmasa da daha önceleri PKK ve onu mecliste temsil eden partilerin ortaya koyduğu “Demokratik Özerklik” yaklaşımıdır. Bu üç yaklaşımın üçü de akan kanının durmasına çözüm olamamışlardır. Meselenin çözümüne dair adım atanlar, nutuk çekenler, terörün kaynağının sömürgeci batı olduğunu çok iyi biliyorlar. İngiltere ve ABD’nin bu topraklardaki terörü beslediği aşikâr ama o yuvalar yıkılmıyor, bu terör destekçisi devletlerin elçilikleri kapatılmıyor. Terör sorununun kökten çözülmesi isteniyorsa; siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, kanaat önderi ve âlimlerin buraya odaklanmaları ve iktidara bu yönde baskı yapmaları gerekmektedir. Terör yuvası İncirlik kapatılmadığı müddetçe ülkemizde kaos kargaşa eksik olmaz, çünkü bu sömürgeciler kaos ve terörden besleniyorlar. 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

18 Şubat 2024

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.