Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 20 Eylül 2022
Mahmut Kar, bugüne kadar hiçbir zaman gerçeğin üzerini örtmedik, örtmeyeceğiz. Kim ne derse desin, kınayıcının kınamasından korkmadan zalime zalim olduğunu söylemeye, mazlumun yanında olduğumuzu göstermeye devam edeceğiz. Bu kürsüden ya da başka platformlarda konuşurken Müslümanların maslahatlarını korumaya, onları hakka ve hakikata çağırmaya devam edeceğiz.
DOĞU TÜRKİSTAN’DA BİTMEYEN SOYKIRIM VE ZULÜM
2 aylık aradan sonra tekrar sizlerin karşısındayız. Bu kürsüler hakkın ve hakikatin açığa çıkarılması için var. Ve biz hakkı haykırmaya, hakikati ortaya koymaya, doğruya doğru, yanlışa yanlış demeye devam edeceğiz. Bugüne kadar hiçbir zaman gerçeğin üzerini örtmedik, örtmeyeceğiz. Kim ne derse desin, kınayıcının kınamasından korkmadan zalime zalim olduğunu söylemeye, mazlumun yanında olduğumuzu göstermeye devam edeceğiz. Bu kürsüden ya da başka platformlarda konuşurken Müslümanların maslahatları korumaya, onları hakka ve hakikata çağırmaya devam edeceğiz. Asla kendimizi tahkir etmeyeceğiz. Yöneticileri muhasebe etmeye devam edeceğiz. Onlara asla kompliman yapmayacağız. Biz, onların bize bir şey yapmalarından korkuyoruz, çünkü biz yalnız Allah’tan korkuyoruz. Biz yaptığımız her şeyi Allah için yapıyoruz, attığımız her adımı gayelerin gayesi olan Allah’ı razı etmek için atıyoruz.
Bizim ve tüm Müslümanların önemli bir sorumluluğumuz daha var. İslam’ın bütün rükunlarının kendisine bağlandığı, gerçekleştirilmesi olmazsa olmaz olan bir görev bu... İslam’ı yeryüzünde kamilen takbik edecek bir devletin, Raşidi Hilafet Devleti’nin ikam edilmesi görevi... Bu hedefimizi gerçekleştirmekten asla vazgeçmeyeceğiz ve mücadele yolumuzdan bir santim dahi olsa geri adım atmayacağız. Evet Hizb-ut Tahrir olarak biz, bu yolun sonunda zaferin olduğuna kesinkes inanıyoruz. Allah’ın emri muhakkak galip gelecektir. Allah iman eden ve salih amel işleyen Müslümanlara muhakkak yardım edecektir. Biz Allah’ın dinine yardım edersek, Müslümanlar Allah’ın dinine yardım ederlerse Allah’ta Müslümanlara yardım edecektir. Aynen Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e yardım ettiği gibi... O Allah’ın dinine yardım etti, Allah da Rasulü’ne yardım etti. Allah’ın vaadi haktır, O sözünde durandır, yeter ki biz sözümüzde duralım, yeter ki biz akdimize bağlı kalalım. Yeter ki biz Allah’ın dinine yardım edelim, Müslümanların dertlerini paylaşalım, acılarına ortak olalım.
Rasülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem “Müminler birbirrine kenetlenerek örülmüş binanın tuğlaları gibidir” diye buyuruyor. Müslüman müslümanın kardeşidir, onlar birbirlerinin yardımcılarıdır. Müslümanların sevinci de birdir acısı da birdir. Onların dertleri ortaktır. Evet çok derdimiz var, çok acımız var. O acılardan birini bugün gündeme getireceğiz. Doğu Türkistan’da yaşanan zulüm ile başlamak istiyorum bugün toplantımıza. Malum orada kafir Çin rejimi yıllardır Müslüman Uygur halkına kan kusturuyor. Müslümanların ibadetlerini yasaklıyor, camilerini yıkıyor. Evlerine Çinli erkekler yerleştirerek izzet ve onurlarını çiğniyor, toplama kamplarında Uygur çocuklar ve gençler üzerinde Çinlileştirme programları uyguluyor. Hapishanelerde katledilen, ölüme terk edilen Müslümanların sayısı bilinmiyor. Kendisinden haber alınamayanlar onbin, yüzbinlerle ifade ediliyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi şimdi de Pandemi bahanesiyle Doğu Türkistan’da Müslüman Uygurların evlerinde Çin rejimi karentina uyguluyor. Bu bahane ile evlerin kapılarını kilitliyor. Kâfir Çin rejimi kasıtlı olarak Müslümanları erzak temininden mahrum bırakarak adeta ölüme terk ediyor.
Ve Maalesef Dünya bu soykırıma bu zulme sessiz kalıyor. İslam beldelerindeki yöneticiler bu zulmü sadece izliyorlar. Müslüman Uygur halkının çığlığını duyan ve bu çığlığı duyuran, Çin’in Doğu Türkistan’da yaptıklarını haber yapan ne bir gazete, ne bir ajans ne de bir TV yok maalesef. Alimler sessiz, akademisyenler sessiz, siyasi partiler sessiz, hükümetler ve liderler sessiz. Uygur halkının yaşadığı bu soykırıma ve zulme dur diyecek bir lider yok maalesef. Ama gelin görün ki Türkiye medyası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Pakistan medyası ise Şahbaz Şerif’in Şangay İşbirliği Toplantısı’nda verdiği pozları konuşuyor. İçkili ve yemekli gayri resmi toplantıda, herbirinin elinde Müslüman kanı olan diktatör rejimlerin liderlerine karşı verdikleri pozlar ile övünülüyor. Bu fotograflar üzerinden algı mühendisliği yaparak kartondan kaplan yöneticileri dünya lideri gibi göstermeye çalışıyorlar.
Gerçek dünya lideri, Suriye’de onbinlerce Müslümanın kanını akıtan Putin ile Şangay İşbirliği Toplantısında kol kola gezen değil ona yaptıklarının hesabını soran liderdir öyle değil mi? Gerçek dünya lideri Doğu Türkistan’da Çin’in yaptıklarına karşılık Şi Cinping ile el sıkışıp onun üç kuruş parasını alan değil, Doğu Türkistan’daki zulme son vemesi için kızıl Çin’e süre veren liderdir öyle değil mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan bırakın Şangay toplantısında Doğu Türkistan’ın hesabını sormayı, bugün BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada Doğu Türkistan’ın ismini ağzına bile almadı.Çin’in toprak bütünlüğünü sonuna kadar desteklediklerini söyledi. Uygur halkının da temel haklarının korunması gerektiğini söyledi. Bu mu şimdi Şangay İşbirliği Toplantısında liderleri karşısına dizip konuşan dünya lideri? Gerçek Dünya lideri Şangay üyesi osta asya ülkelerinin diktatör liderlerine Müslüman kardaşlarımıza yaptıkları zulümlerin hesabını soran liderdir. Bu diktatör liderler beldelerin servetlerini çarçur edip yiyorlar. Halkları birbirine kırdırıyorlar. Bakın bugün Kırgızistan ve Tacikistan sınırında çatışmalar var ve insanlar ölüyor. Buradan Tacik ve Kırgız kardaşlarımıza da bu kirli oyuna gelmemeleri için çağrı yapıyorum. Sizler kardaşsınız, karındaşsınız, o torpaklar İslam toprakları, o topraklar hepinizin hepimizin toprakları... Birbirinizle çekişmeyi bırakın, birbirine düşmanlık beslemeyin, sizin asıl düşmanınız katil Rusya ve başınızdaki kukla diktatörlerdir. Dolayısıyla güçlerinizi asıl düşmana yöneltin.
Şangay İşbirliği toplantısında kimin ne gördüğü önemli değil ama biz bir dünya lideri falan görmedik. Ama gelin görün ki, bütün bu sahte kahramanlıklarına, bu sahte süpermenliklerine rağmen bunlar dünya lideri diye geçiniyorlar. Ne yaparsın düzen bozulmuş, Rasulullah’ın buyurduğu gibi; güvenilir olanlara hain damgası vurulmuş, hain olanlar el üstünde tutuluyor. Yalancılara doğru sözlü denilmiş, doğsu sözlüler yalancı biliniyor. Bu bozuk düzen de herkes susmuş, Rüveybida konuşuyor. Ama biz susmadık, susmayacağız da Kıymetli Müslümanlar. Biz susarsak artık tuz kokar. Biz de susarsak artık Müslümanların ümidi tükenir.
Geçtimiz hafta Cuma günü İstanbul Fatih Camii ve Ankara Hacı Bayram Veli Camii’nde Cuma namazı sonrası basın açıklaması ve protesto eylemleri gerçekleştirdik. Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı karantina sebebiyle Uygur halkının yaşadığı açlığı ve zulmü duyurduk. Doğu Türkistan ve Uygur halkının sahipsiz olmadığını, onları sahipsiz bırakmayacağımızı söyledik. Türkiye başta olmak üzere İslam beldelerinin başındaki yöneticilere seslendik. “Doğu Türkistan’da yaşayan mazlum halk sizlerden yardım bekliyor. Bugüne kadar hiçbir şey yapmadınız, bir tek somut adım atmadınız.” “Bari şimdi bu karantinanın kaldırılması için Çin’e baskı yapın” dedik. “Bu soykırımı durdurmak için küçük bile olsa bir adım atın!” Dedik. Uygur halkı sizden değil de kimden yardım istesin. Birleşmiş Milletlerden mi, NATO’dan mı yardım istesin? Diye sorduk.
Şimdi bu kürsüden bir kez daha sesleniyoruz. Ey Türkiye yöneticileri, Ey Erdoğan! Uygur halkının yaşadığı bu çaresizliği görmüyor musunuz, duymuyor musunuz? Söyleyin; nerede o fotograflardaki dünya liderliğiniz, nerede? Ne işe yarıyor o pozlar, o PR çalışmaları neye kime hizmet ediyor? Açık söyleyin herkes bilsin. Dünyayı değil, algıları yönettiğinizi söyleyin de o süslü balon sönsün.
Sizlere de buradan sesleniyoruz. Doğu Türkistanlı kardeşlerinizin çığlıklarına karşı sessiz kalmayın. Yöneticileri gerektiği şekilde muhasebe edin! Korkmayın, Allah dilemediği müddetçe onlar size asla bir zarar veremezler. Siz hakkın ve mazlumun yanında olun. Müslümanları sahipsiz bırakan yöneticilerin harekete geçmesi için onlara çağrı yapın! Unutmayın ki bu görev onlarındır. Zulmü kaldıracak, zalimin elini kıracak olan ordulara hükmeden yöneticilerdir. Onlara bu görevlerini hatırlatmaktan asla geri durmayın. Râşidî Hilâfet Devleti’nin ikame edilmesi için var gücünüzle çalışın. Bunun için çalışanlara destek olun! Unutmayın ki Allah Müslümanların yar ve yardımcısıdır. Şanı yüce olan Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: إنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ
“Muhakkak ki Resullerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edeceği o günde yardım ederiz.” (Mümin 51)
İKTİDARIN “TARİHİ” SOSYAL KONUT PROJESİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, haftalardır Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un büyük proje diye öve öve bitiremediği yeni Sosyal Konut Projesinin detaylarını açıkladı. Projeye göre; TOKİ tarafından 40 ilde 100 bin konut ve işyeri yapılacak. Bunlar %10 peşinat ve 240 ay vade ile yani tam 20 yıl vade ile satışa sunulacak. Bu satışta dikkat edilmesi gereken ömenli bir nokta var ki o da şu; konut fiyatlarında bir belirsizlik sözkonusu. Çünkü, her yılın Ocak ve Temmuz aylarında memur maaşlarına yapılan zam oranı kadar taksit ödemelerinde de artış olacak. Sözleşme yapılırken fiyatı 850000 TL olarak belirlenen bir konutun 1 yıl sonraki taksitlerine yapılacak artış ile fiyatının ne olacağı belli değil. 10 yıl sonra, 20 yıl sonra fiyat ne olacak hiç belli değil?
Öncelikle bu akdin, bu ticaretin İslam’a göre caiz olmadığını buradan hatırlatmam gerekiyor. Zira fiyatı belli olmayan bir satışın caiz olmadığı konusunda mezhep alimleri ittifak etmişlerdir. Fiyatın belirsizliği ile birlikte satılan eşyanın yani konutun belirsizliği de akdin sıhhatini bozan hususlardandır. Zira daha ortada bırakın konutu, konutun yapılacağı yer belli değil, ortada konutların yapılacağı arsa bile yok. Dolayısıyla fiyatı belirsiz olan bir şey üzerinden akit de şeran caiz olmaz. Bunla birlikte sözleşme TOKİ ile değil bankalar ile yapılıyor bu da ayrı bir sorun. Yine satın alınan konutun tasarrufunun vatandaşa verilmemesi başka bir sorun.
Meselenin şeri boyununun dışında bir de topluma dönük tarafına bakalım. TOKİ’nin kuruluş amacını ne olarak biliyoruz. Evi olmayanları ev sahibi yapmak, yoksulu fakiri kiradan kurtarıp rahata kavuşturmak. Nasıl olacak bu peki? Konut sahibi olmak için bir kere en azından bugünkü fiyat üzerinden %10 peşinat ödeme yapılması lazım. Geçimini zar zor sağlayan sıradan bir kişi 85000 lirayı nasıl ödeyecek? Devlet diyor ki bak banka orada, git başvur kredi al sonra ödersin... Vatandaşı faize, kan emici bankaların sömüsüne mahkum ediyor. Sonra taksit ödemeleri başlayacak. İlk ay 3187 tl taksit ödeyecek. 5500 lira maaş alan biri bu taksidi öderse ne yeyip ne içeçecek? Murat Kurum’un tavsiyesine bakar mısınız? Mesai yapacaksınız, ek iş yapacaksınız, kemer sıkacaksınız? Allah’tan korkmaz kuldan utanmaz, birde milletin gözüne baka baka televizyonda bunu söylüyor. Gariban işçi günde 8-9 saat zaten ağır işlerde düşük ücretle çalışıyor. Yetmezmiş gibi bir de günde 3-4 saat daha fazla mesai yap diyorsun. Yani kapitalistler garibanı düşük ücretle daha çok çalıştırıp emeğini daha çok çalsınlar öyle mi!? Kıymetli Müslümanlar bakar mısınız TOKİ’ye... Kuruluş amacı yoksulların ev sahibi olmasını sağlamak. Ancak tarihi fırsat diyerek duyurduğu proje ile halkı borçlandırarak adeta bankaların kölesi haline getiriyor. 1 değil, 2 değil, 10 değil, 15 değil 20 yıl seni faizci bankalara borç ödemeye mahkum ediyor.
Peki, hal böyle iken Hükümet bu meseleyi neden bu kadar abartıyor dersiniz? Uzun süredir “enflasyon, zamlar, hayat pahalılığı” derken, büyük ekonomik sıkıntılar yaşıyor Türkiye... 2023 genel seçimleri yaklaşıyor malum… Hükümeti en fazla zorlayan konu ekonomi, sandıkta hükümetleri değiştiren temel faktör bugüne kadar hep ekonomi olmuştur. Hükümet, ekonomik krizle mücadeledeki başarısızlığını gizlemek, iş yapıyormuş görüntüsü vermek, ve kaçan oyları yeniden kazanmak için bu tür projeler açıklıyor. Dolayısıyla mesele halkın barınma ihtiyacını karşılamak değil, mesele yüksek kiralar sorununa çözüm bulmak da değil. Mesele 2023’ü ben nasıl kazanırım, giden oyları nasıl geri getiririm. Mesele bu... Bunlar 2019’da yine 100 bin konut projesini duyumuşlardı. Max 1 ile 1,5 yıl içinde hak sahiplerine konutlar teslim edilecekti. Nerede gören var mı? Konutunu teslim alan var mı?
Buradan yöneticilere sesleniyoruz; Gerçekten dar ve orta gelirli aileleri konut sahibi yapmak istiyorsanız, harama bulaştırmadan, bankaların faiz tuzağına düşürmeden devletin kendi gücü ve imkanıyla bu ihtiyacı karşılamalısınız. Zaten zarzor geçinen halkı borç batağına düşürmek, bankaların faiz kıskacına mahkûm etmek zalimliktir, Allah katında büyük bir zulümdür. Derhal bu fahiş hatadan dönün. Siz halkın barınma ihtiyacını karşılamakla sorumlusunuz, bunu kendiniz inisiyatif alarak, kar amacı gütmeden, rant gözetmeden yapınız. Halkı bankalara köle edecek sözleşmeleri imzalatmaktan vazgeçin. Hem halkımız için hem kendi hayrınız için doğru olan budur. Umulur ki hakikate kulak verir, nasihatimizi dinlersiniz…
LGBT KARŞITI YÜRÜYÜŞ VE TEPKİLER
17 Eylül Pazar günü, İstanbul Fatih’te eşcinsel sapkınlığa karşı "Büyük Aile Buluşması" adı altında bir yürüyüş düzenlendi malum. 150'den fazla STK, binlerce aile ve bazı siyasi parti temsilcileri “Çocuklarımızın LGBT Dayatmasından Korunması İçin Yürüyoruz” başlıklı bu yürüyüşe iştirak ettiler. Öncelikle, LGBT dayatmasına dur demek için Müslümanların bir araya gelmesinin takdir edilecek bir iş olduğunu söylemek istiyorum. Eşcinsel sapkınlık, Rabbimizin lanetlediği ve şiddetli azapla tehdit ettiği büyük bir kötülüktür. Aynı şekilde küresel şer güçlere karşı aileyi korumak adına gösterilen iradenin sevindirici ve umut verici olduğunu da söylemek istiyorum. Zira aile, toplumun en önemli değeridir ve mutlaka korunmalıdır. Ancak bununla birlikte herkesin görebildiği kadar açık olan bazı gerçekleri bu yürüyüş vesilesi ile tekrar hatırlatmak istiyorum.
Şu bir hakikat ki, LGBT denilen ahlaksız oluşumun bu kadar görünür hale gelmesi kendiliğinden olmadı. Bu sapkınlık tıpkı diğer sapkınlıklar gibi aşama aşama, önü açıla açıla, dayatıla dayatıla, bugün gençliği tehdit eden seviyesine ulaştı. Peki bu nasıl oldu? Allah’ın yarattığı fıtrata savaş açan, aileyi yıkmaya çalışan bu şeytani proje nasıl oldu da nesillerimizi tehdit etmeye başladı? Kuşkusuz bu sorunun cevabını doğru verdiğimizde çözüm için atılması gereken adımlar da doğru olacaktır. Cevap çok açık ve basittir; devletin bu konuda takındığı tavır, eğitim ve medya kanalları aracılığıyla yaptığı teşvikler sayesinde oldu. Özellikle de sapkınlığı güvence altına almak için çıkarılan kanunlar sayesinde oldu tüm bunlar. Dolayısıyla asıl odaklanılması gereken şey devlet iradesi ile kanun üzerinden yapılan bu dayatmalardır. Tepki gösterilmesi gereken asıl merci bu sapkınlığı bir hak olarak kabul edip korunması için yasal düzenlemeler yapan iktidardır. Zira bir topluma dayatma devlet ve kanunlar eliyle yapılabilir.
Ne hazindir ki “dindar nesil yetiştireceğiz” sloganıyla Müslümanların desteğini kazanan Ak parti iktidarı eşcinsel sapkınlığın yayılmasına vesile oldu. Batı’dan gelen kanunları noktasına virgülüne dokunmadan meclise getirip yasalaştırdı. Avrupa Konseyinin hazırladığı “İstanbul Sözleşmesi”ni halkımızın değerlerini hiçe sayarak kabul etti ve ilk imzalayan ülkelerden biri oldu. Mecliste grubu olan diğer siyasi partilerde iktidara destek vererek bu cürüme ortak oldular. İşte bu sözleşmede yer alan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”, Cinsel Yönelim”, Toplumsal Cinsiyet Kimliği” gibi tanımlamalar üzerinden LGBT sapkınlığı parlatıldı. ETCEP denilen ‘Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi’ üzerinden Türkiye’nin birçok şehrinde ilk ve orta öğretim okullarında çocuklara eşcinselliğin bir hak olduğu öğretildi. TV ekranlarında, sosyal medya portallarında, sanatçı müsveddelerinin konserlerinde eşcinsellik güzellemeleri yapıldı. Nihayetinde LGBT sapkınlığı Müslümanların alışıp kabul etmesi gereken bir dayatmaya dönüştü. Eşcinsel sapıklar bu kanunlardan cesaret alarak “bize alışacaksınız” demeye başladılar. Ahlaksızlığa onur, karşı çıkmaya ise onursuzluk diyecek kadar küstahlaştılar. Ramazan ayında İslam’ın kutsallarına hakaret eden, Kur’an-ı Kerim ile alay eden alçak yürüyüşler düzenlediler. Kuşkusuz tüm bunların asıl sorumlusu yöneticilerdir. İktidarın kamuoyu baskısından kurtulmak için İstanbul Sözleşmesinden ayrılması sakın sizi aldatmasın. Zira sözleşmede yer alan tüm maddeler başta 6284 sayılı kanun olmak üzere iç hukukta korunmaya ve uygulanmaya devam ediyor.
Kıymetli Müslümanlar! Şimdi buradan soruyorum!
Eğer iktidar, LGBT’ye hayat hakkı tanıyan, dahası onu alışmamız gereken bir dayatmaya dönüştüren kanunları çıkarmasaydı sapkınlık bu kadar gün yüzüne çıkar mıydı? Avrupa bankalarından kredi alabilmek için ailenin ve neslin yok olmasına sebep olacak şeytani projelere evet demeseydi nesillerimiz bu kadar tehdit altında olur muydu? 17 LGBT derneğine batı tarafından yapılan 25 milyon dolar yardımın istatistiğini tutmak yerine bu dernekleri ve fondaşlarını engelleseydi sapkınlık çoğalır mıydı? Muhakkak ki bugünkü gibi asla olmazdı. Hülasa “Büyük Aile Buluşması” yürüyüşünde konuşma yapanların bu kadar açık bir gerçeği görmemesi, sözü asıl muhatabına söylememesi abesle iştigaldir. Tüm suçu küresel çetelere, neslin ve toplumun korunmasının tüm sorumluluğunu da ailelere yükleyip yöneticileri işin dışında tutmak samimiyetsizliktir. Allah Azze ve Celle böylesi bir muhasebe yönteminden razı olmayacağı gibi bu yaklaşım ile hiç bir çözüme varılamaz. Zira bir meselenin çözümü onu var eden sorunları tespit edip ortadan kaldırmakla mümkündür. Sorunların tüm kaynağı özgürlük adı altında tüm sapkınlıkları meşru gösteren laik demokratik sistemdir. Çözüm ise insan fıtratının yegane koruyucusu olan Allah’ın şeriatına dönmek, Raşidi Hilafet devletini yeniden tesis etmektir. Müslümanların tüm yürüyüşü bu gerçeğin ışığında olmalıdır. Zira aile nesil ve toplum sadece İslam ile korunur.
Buradan son olarak yöneticilere de seslenmek istiyorum; Ey yöneticiler! Sırf batılı dostlarınıza yaranmak için bu ahlaksızlıkların önünü siz açtınız. Aile konusunda zihniyeti bozuk kişilere özellikle makam yetki vererek tertemiz zihinleri siz ifsat ettiniz. LGBT savunucusu sanatçı müsveddelerini saraylarınızda siz ağırladınız. Yetmedi, milletten topladığınız vergileri konser konser gezdirdiğiniz bu şarkıcılara yedirdiniz. Sonra arada bir günah çıkarır gibi bazılarını iptal ettiniz. Şimdi de hiçbir sorumluluğunuz yokmuş gibi olan biteni kenardan izliyorsunuz. Sizi Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözü ile uyarıyoruz “Her kim Müslümanlar içinde kötü bir çığır açarsa, açtığı çığırın günahı ve kendisinden sonra o çığırla amel edenlerin günahı kadar günah yazılır. Amel edenlerin günahlarından da bir şey eksilmez.” Umulur ki tövbe edersiniz. Umulur ki her türlü sapkınlığın kaynağı olan laik demokratik sistemi Müslümanlara dayatmaktan vazgeçersiniz!
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
20 Eylül 2022
#Hizbut Tahrir#Gündem Değelendirmesi#Doğu Türkistan#Sosyal Konut Projesi#Büyük Aile Yürüyüşü
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!