Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 21 Ocak 2025
"Gazze’deki ateşkesin buruk bir sevinç yarattığını, ancak işgalci varlığın ihanet ve düşmanlıklarının değişmeyeceğini hatırlatarak, İslam ümmetinin birliğine ve direnişine olan ihtiyacı bir kez daha vurguluyoruz."
BOLU'DAKİ YANGIN FACİASI
Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. Maalesef üzücü bir gelişme ile başlıyoruz bu hafta toplantımıza. Malum bu gece Bolu Kartalkaya’da büyük bir otelde çıkan yangın sonucu 66 kişi öldü ve 51 kişinin yaralı olduğu açıklandı. Şu an resmi yapılan açıklamalar bu şekilde. Öncelikle yaşanan bu elim hadise sebebiyle tüm Türkiye’ye geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Vefat eden Müslümanlara rabbimizden rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Yangında vefat edenlerin aile ve yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyoruz.
Yaşanan yangında çok büyük ihmal yumağının olduğu anlaşılıyor. Yaklaşık 250 – 300 misafir kapasiteli bu kadar büyük bir otelde yangın için gerekli önlemlerin alınmamış olması, insan sağlığı ve güvenliği için gerekli kurumsal denetimlerin yapılmamış olması gerçekten büyük bir facia… Bununla birlikte geçen onca süreye rağmen bu ihmallerden sorumlu olanların hangi kurum ve yetkililer olduğu henüz daha netleşmedi. Bakanlık belediyeyi, belediye bakanlığı suçluyor. Devletin yetkili makamlarının bu konuda ivedi şekilde kamuoyunu aydınlatacak açıklamalar yapması ve yapılacak adli ve idari soruşturmalar ile mahkemelerin sorumlulardan hesap sorması gerekiyor. Tekrar geçmiş olsun diyoruz ve bu tür faciaların tekrar etmemesi için dua ediyoruz.
GAZZE’DE İMZALANAN ATEŞKES ANLAŞMASI
Bir süredir Katar’ın başkenti Doha’da devam eden görüşmelerin ardından 15 Ocak Çarşamba akşamı, Gazze’de ateşkes ve esir değişim anlaşmasına varıldığı duyuruldu. 19 Ocak Pazar sabahı ise ateşkes resmi olarak yürürlüğe girdi ve ilk esir takası gerçekleşti. Gasıp Yahudi varlığı “İsrail”, 15 aydır sürdürdüğü vahşi soykırım savaşını durdurmak zorunda kaldı.
Bu ateşkes sadece Gazze’de değil, Filistin’in her köşesinde, yüreği Gazze ile atan bütün Müslüman beldelerde buruk bir sevinç yarattı. Buruk bir sevinç, çünkü Gazze’nin üzerine çöken ölüm, yıkım, açlık, soğuk ve daha nice zorluklar, varılan ateşkese rağmen hâlen devam ediyor.
Yüce Allah’tan Gazzeli kardeşlerimizin sıkıntılarını hafifletmesini, korkularını gidermesini, şehitlerini Firdevs cennetine koymasını, yaralılarına şifa vermesini niyaz ediyorum. Yine Rabbimizden göç edenlere barınak sağlamasını, mücahitlerine onur ve kuvvet vermesini; özellikle de sergiledikleri dağ gibi sabırdan dolayı Gazze halkını ödüllendirmesini niyaz ediyorum. Çünkü onlar cesaretin yaşayan örneği, sabır ve sebatın sembolü oldular.
Varılan bu ateşkes anlaşmasıyla birlikte Gazze’de yaşanan sürecin geçmişe dönük bir muhasebesini yapmak ve kısaca değerlendirmek istiyorum.
Aksa Tufanı Harekâtı’nın başladığı 7 Ekim 2023, her şeyin tüm açıklığıyla ortaya serildiği bir gün oldu. O gün, ekipman ve teçhizatı zayıf ama Allah’a iman ve tevekkülü güçlü bir avuç mücahit tarih yazdı. Yenilmez denilen ordunun gururunu ayaklar altına aldı, caydırıcılığını paramparça etti, itibarını yerlere serdi ve varlığının tehdit altında olduğu korkusunu iliklerine kadar hissettirdi. Küçük bir mücahit grubunun bu zaferi, ümmetin ordularından bir kısmının bile harekete geçmesi durumunda neler olabileceğini gözler önüne serdi.
Yine Aksa Tufanı, ümmetin başına musallat edilen yöneticilerin gerçek yüzlerini ortaya döktü. Bu işbirlikçi yönetimler, orduları kışlalara hapsederek Allah yolunda cihada mâni oldular. Dahası, Yahudi varlığına Gazze’yi yakıp yıkması için her türlü fırsat ve imkânı sağladılar. Müslümanlar kardeşlerinin imdadına koşmasın diye sınırları kapattılar. Bu rejimlerin Gazze’ye ihaneti, Yahudilerin düşmanlığından az değildir. Ancak aldığı onca desteğe ve işlediği bütün vahşi suçlara rağmen Yahudi varlığı, istediği caydırıcılık imajını geri kazanamadı. Netanyahu ve çetesi, askerî anlamda verdiği sözlerin altında kaldı; direnişi bitiremedi, esirleri kurtaramadı, Gazze halkını teslim alamadı. 460 gün boyunca Gazze’yi bombalayan bu varlığın sonu, Allah’ın izniyle, her zamankinden daha yakındır!
Hiç şüphe yok ki bu savaş, Gazze halkının ve İslam ümmetinin hafızasında kalıcı bir yer edinecektir. Cihadın anlamları, mücahitlerin destansı kahramanlıkları, “sıfır mesafe” kavramı, gülümseyen ve secde eden şehitlerin eşsiz görüntüleri, ümmetin hafızasından asla silinmeyecektir. Gazze savaşı tüm ümmete ilham kaynağı olacak ve ümmetteki direniş ruhunu alevlendirecektir.
Zira bu savaş, bir tarafında Amerika, Yahudiler ve yandaşlarının olduğu; diğer tarafında Rablerine sadık mücahitlerin ve müminlerin yer aldığı iman ile küfür savaşıdır. Ve fitne kalkıp din yalnız Allah’ın oluncaya kadar devam edecektir.
Dolayısıyla Gazze’de varılan ateşkes anlaşması, kâfirlerle aramızdaki düşmanlık ilişkisini değiştirmeyeceği gibi, ne Filistin’e özgürlük ne de coğrafyamıza barış ve istikrar getirecektir. Aynı şekilde bu ateşkes anlaşması, Yahudilerin doğasını ve karakterini değiştirmeyecektir. Zira anlaşmaları bozmak, Yahudilerin geçmişte de şimdi de ayak bastıkları her yerde dışa vurdukları bir özelliktir. Bu işgalci varlık Lübnan’da aynısını yaptı. 27 Kasım’da imzaladıkları anlaşmayı defalarca bozdular. Daha yeni, Suriye’de de aynı yolu izleyerek 1974 yılında imzalanan anlaşmayı bozup Golan Tepeleri’ndeki saldırı ve işgallerini genişlettiler.
Varlıkları, Müslüman topraklarının işgali üzerine kurulu bir milletle anlaşma yapılabilir mi? Sözde “iki devletli çözüm” adı altında onlarla işgallerini meşrulaştıran bir anlaşmaya varılması düşünülebilir mi? Onlar ancak Rasulullah (s.a.v)’in savaşlarında olduğu gibi Hendek ve Hayber gibi bir dilden anlarlar. Onlar ancak Müslümanların orduları tarafından köklerinin kazınmasından anlarlar.
İşte o zaman Gazze, Kudüs ve bir bütün olarak Mübarek Filistin beldesi yeniden İslam yurduna dönüşecektir! Tıpkı Ömer (r.a)’ın fethedip Selahaddin Eyyubi’nin özgürleştirdiği ve Sultan Abdülhamid’in koruduğu gibi, tekrar Dar’ul İslam olacaktır. O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir.
YENİ BAŞKAN TRUMP’IN AÇIKLAMALARI
5 Kasım 2024’te yapılan ABD Başkanlık seçimlerini kazanan Trump, dün yemin ederek ikinci kez Beyaz Saray koltuğuna oturdu ve görevine resmen başladı. Trump yemin töreninde 4 yıllık görev süresi içinde yapacaklarını tek tek sıraladı ve Amerika’nın altın çağının başladığını söyledi.
Trump’ın bu açıklamalarını değerlendireceğiz elbette ancak öncesinde şunun altını çizmekte fayda görüyoruz: ABD Başkanı kim olursa olsun, ister Trump olsun ister Biden, ister Cumhuriyetçiler ister Demokratlar işbaşında olsun, bunların ortak özelliği; Amerikan çıkarlarını korumak ve Müslümanlarla savaşı sürdürmektir. Çünkü Amerika kapitalizmin liderliğini üstlenmektedir ve kapitalizmin şu an dünyadaki tek düşmanı İslam ve Müslümanlardır. Müslümanların en hassas oldukları Filistin meselesindeki Amerikan siyasetinde bunu görebiliriz. Trump 100 yılın anlaşmasını imzalayarak Kudüs’ü işgalci İsrail’in başkenti kabul etti ve Amerikan Elçiliğini buraya taşıdı, Biden ise Ortadoğu’da Yahudi Varlığı ile normalleşme anlaşmalarını sürdürerek, işgalci varlığa daha çok cesaret verdi ve Filistin halkını orada adeta boğmak istedi. Bir taraftan savaşları sonlandırmaya devam edeceğim diye Trump diğer taraftan Ortadoğu’yu cehenneme çeviririm diyerek Filistin halkını ve mücahitleri tehdit etti.
Yani Amerika, İslam’ı ve Müslümanları tek düşman olarak görmeye her hâlükârda devam edecek. Bugüne kadar özellikle işgallerini, sömürülerini ve kirli emellerini sürdürebilmek için Müslüman kanından beslendi. Halen de beslenmeye devam ediyorlar, devam edecekler. ABD Başkanının adının Bush, Clinton, Obama, Biden ya da Trump olması sadece politika üsluplarını değiştirir ama bu düşmanlığı değiştirmez.
Rabbimiz bunu şu kavliyle beyan buyurdu: اِنَّ الْكَافِر۪ينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوًّا مُب۪ينًا “Şüphesiz ki kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.”
Bakınız dün Trump yemin töreninde yaptığı konuşmasında neler söyledi: krizde olan Amerikan ekonomisini düzelteceğini, bunu halktan değil başka ülkelerden vergi alarak yapacağını ve enflasyonu düşüreceğini söyledi. Meksika sınırını kapatacağını, Panama Kanalı’nın Amerika’ya ait olduğunu, Grönland adasının alınacağını duyurdu. Bundan sonra Amerikan askerlerinin olmadığı yerlerde bile savaşları kazanacaklarını duyurdu.
Düşünebiliyor musunuz? Amerika, işgal ve sömürü için harcadığı paraları boşa gitmiş para olarak görüyor ve Trump maliyetsiz sömürü politikasını güdüyor artık. Bu kadar sömürmesine rağmen dünyada en fazla dış borcu olan ülke ve kendi ekonomisi çökmenin eşiğinde… Bu Amerika, emperyalizm ve sömürgeciliğin baş mümessili hala… Topraklarımızı kan ve gözyaşına bulayan Amerika işte bu, tam 14 ay boyunca Gazze’de katliam yapan işgalci Yahudi varlığının her türlü destekçisi olan Amerika işte bu? Gazze’de ateşkesi ben sağladım diye övünen Trump kendisine ateşkesi soran gazeteciye bu savaş bizim savaşımız değil diyor. Ateşkesin devam edip etmeyeceğinden emin değilim diyor. Gazze’nin konumu çok güzel, denize sahili var orada güzel şehirler inşa edebiliriz diyor.
İşte dün bu Amerika’nın başkanlığına oturan bu küstah adamın yeni görevini tebrik için Müslüman beldelerin başındaki yöneticiler sıraya girdiler. Amerika tam olarak da böylesi bir devletken; Trump tam olarak böyle bir küstahken “daha adil bir dünya mümkün” deyip bu adil dünyanın Amerika ile mümkün olduğuna inanan ve bu sebeple işbirliğini sürdüren yöneticiler var Müslümanların başında! Dünyanın süper gücü Amerika kâhtı rical sorunu yaşarken, bir dönem bunak Biden ile bir dönem küstah ve egoist Trump ile yönetilmeye mahkûm durumdayken ABD’nin yeni başkanını “Ortadoğu’da barışı sağlayacak lider” övgüsü ile tebrik edenler adamlar var. İslam en büyük nimet, Allah en güzel en sadık dost iken Batılı yöneticilere göz kırpan onları dost edinen yöneticilere sesleniyoruz:
Ey Yöneticiler! Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın şu kavline kulak verin;
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ “Ey iman edenler! Benim ve sizin düşmanınız olanları dost edinmeyin.”
Yine Rabbimizin şu kavlinden öğüt alın:
وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْۜ “Ne Yahudiler, ne Hıristiyanlar sen onların dinine uyuncaya kadar asla senden razı olmazlar.”
Allah sizlere kâfirleri dost edinmenizi yasaklamışken; sizler tam aksine kâfirleri memnun etme yarışına giriyorsunuz. Kâfirlerin rızasını, hoşnutluğunu ve övgüsünü kazananlar bilmeliler ki Allah’ın rızasını asla kazanamazlar. Allah’ın rızası ile kâfirlerin rızası asla bir arada olamaz… Amerika’nın ipiyle kuyuya inilmez. Amerika ile örtünen çıplak kalır. Amerika ile müttefiklik yapanın dünya ve ahireti asla mamur olmaz.
Kıymetli Müslümanlar! Değerli Basın Mensupları!
İşte Amerika gerçeği tam olarak budur…
Bugün, Müslümanlar ve dahi insanlık; tüm dünya için en büyük tehdit, tehlike ve düşman olan sömürgeci Amerika’nın zulüm medeniyeti ile mücadele edebilecek, insanlığı onun kanlı sömürü pençesinden kurtaracak yeni bir alternatif nizama ve devlete ihtiyaç duymaktadır. Bu nizamın adı İslam, devleti ise Raşidi Hilafet’tir.
Onun için ısrarla yeniden ve yine diyoruz ki dünya; insanlığın dünya ve ahiret saadetinin teminatı İslâm’ın uygulayıcısı, taşıyıcısı ve koruyucusu olan Râşidî Hilâfet’e muhtaçtır. Hem de hiç olmadı kadar…
BAŞI BOŞ KÖPEK SORUNU
Geçtiğimiz cumartesi günü Hakkâri Yüksekova’da başıboş köpeklerin saldırısına uğrayan 12 yaşındaki Eslem kardeşimiz hayatını kaybetti. Allah’tan kendisine rahmet, ailesine sabırlar niyaz ederiz. Fakat bu sorun ne ilk ne de son olacak. Çünkü Türkiye’de insan hayatı her geçen yıl daha önemsiz hale geliyor. Çocuk istismarları, kadın cinayetleri, satanist ayinlere kurban edilen gençler ve çocuk yaşlı demeden köpeklerin vahşi saldırısına maruz kalanlar… Artık gündemi meşgul eden rutin konular olmaktadır. Yıllarca bir grup hayvanseverin tepkisinden çekinerek başıboş köpek sorununu görmezden gelen hükümet, son olarak Ankara’da paramparça olan ilkokul öğrencisi Tunahan’dan sonra meclisten bir karar çıkartabildi. Geçen yıl 30 Temmuz’da 17 maddelik bir anayasa değişikliği ile ‘160 sayılı hayvanları koruma Kanunu’nda değişiklik yapılmıştı. Zararsız hayvanların kısırlaştırılması, tehlikeli hayvanların ise uyutulması şeklinde düzenlenen kanun yürürlüğe girdikten sonra bu konu tamamen belediyelerin insafına bırakılmıştı. Aslında belediyeler için de yaptırım öngören bu kanun, aradan 6 ay geçmesine rağmen kayda değer şekilde uygulanmadı. Konu gündemden uzaklaştırıldı. Zaten siyasi kaygılar ile çıkarılmış ve belediyelerin kucağına bırakıp kaçılan bir yasaydı. İşte bu vurdumduymazlığın ve işgüzarlığın bir neticesi daha karşımıza çıktı. Başıboş köpekler 12 yaşındaki bir kız çocuğunu hayattan kopardı.
Seçim odaklı ya da halkın baskısı ile çıkarılan yasalar tamamen göstermeliktir. Günü kurtarmak için çıkarılır, uygulanması çok da elzem değildir. Fakat politik veya ekonomik amaçlar güdülüyorsa hemen hayata indirilir. Beşerî kanunların en belirgin sorunu da budur. Kaygılar ve çıkarlar doğrultusunda çıkarılırlar. İnsan hayatı, gelecek nesiller, güvenlik ve istikrar gibi önemli özellikler aranmaz. Ne hayvanların ne de insanların yaşam standardı kanunların öncelikli konusu değildir.
Peki başıboş köpek sorunu bizlere neyi hatırlatmalıdır ve ne zamana kadar devam edecektir?
Her şeyden önce insanın canı ve malı İslam’a göre devletin koruması altındadır. Fakat laik demokratik yasalara göre herkes kendi canını korumalıdır. İslam kişinin kendisiyle ilişkisini düzenlediği gibi başka insanlarla ve hayvanlarla da ilişkisini düzenleyen kapsamlı bir dindir. Fakat kapitalist düzende yasaları insan koyar, uygular ya da çiğner. Köpek sorunu sadece bir hayvana odaklanarak çözülmez. Hayvanlar doğal ortamlarında endüstrinin bir hammaddesi olarak kullanılmadığında verimli ve faydalı olur. Dolayısıyla stres ve açlık ile mücadele eden hayvanların insanlara zarar vermesi çok da yadırganmamalıdır. Eğer şartlar uyutmayı gerektiriyorsa bu konuda beklemeye ve taviz vermeye gerek yoktur, tez vakitte uygulanmalıdır.
Ne hazindir ki, günümüzde insanlar yalnızlıklarını hayvanlarla dost olarak gidermeye çalışıyorlar. Çünkü beşerî ilişkiler fıtrata aykırı sürdürülüyor. Oysa iman ve amel bakımından insan yaratılmışların en hayırlısıdır. Hayvanlar ise insanlığa fayda sağlamak için yaratılmıştır. Fakat onlara zarar vermek, aç bırakmak veya eğitim adı altında gereksiz sosyalleştirmek doğru değildir.
Gelelim işin çözüm kısmına… her meselede olduğu gibi hayvanların yaşamı ve hakları konusunda İslam köklü ve doğru çözümler göstermiştir.
İslam hukukunda bütün canlılar için gerekli yasalar yine onları yaratan Allah tarafından vazedilmiştir. Dolayısıyla insanı da hayvanı da en iyi tanıyan Allah, tüm canlıların belli bir yaşam döngüsünde, denge ve düzen içerisinde yaşamaları için gerekli şartları oluşturmuştur. Buna aykırı davranmak huzurun ve düzenin bozulmasına neden olur ve hayvanların yaratılış amacından sapmasına, saldırgan bir hale dönmesine yol açar.
Dolayısıyla bugün yaşadığımız bütün bu kötülüklerin kaynağında beşerî yasalar vardır. Bu yasalar sadece bir grup zengini veya yönetici takımını mutlu ve güvende kılıyor. Hukukun siyasetçilere hizmet ettiği bir düzende halkın güvenliği ve huzuru sağlanabilir mi? Yap-boz tahtasına çevrilen anayasadan çocukların ve yaşlıların hayvanlar karşısındaki haklarından bahsedilebilir mi? Ağzı dili olmayan köpeklerin sorununu bile çözemeyen bu laik – demokratik yasalar; işiten, konuşan, düşünen insanların sorunlarını çözebilir mi? Cevabı size bırakıyorum.
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
21 Ocak 2025
#hizbut tahrir türkiye#gündem değerlendirme#Bolu Kartalkaya#Gazze#Ateşkes#Trump#Başıboş Köpekler
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!