HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı 22 Şubat 2022

İslam’ın ve Müslümanların şedit düşmanı olan Yahudilerden ne Türkiye’ye ne de başka bir İslam beldesine hiçbir hayır gelmez, gelmemiştir. Mavi Marmara’da kardeşlerimizi şehit eden onlardır. 70 küsur yıldır Filistinli kardeşlerimizi katledenler, evlerini gasp edenler her Ramazan ayında Müslümanlara eziyet ederek hiçbir hudut tanımadıklarını gösterenler onlardır.

SOSYAL MEDYADAKİ SUNİ GÜNDEM TARTIŞMALARI
Türkiye’de siyaset yapmanın gittikçe sığ ve sıradanlaştığı şu günlerde vizyondan uzak muhalif söylemlere şahit oluyoruz. Özellikle çözüm üretmesi gereken, ciddi plan ve projeler sunması gereken muhalefet adeta oyalanıyor. Ciddiyetten uzak, ferasetten mahrum bir şekilde şarkıcıların yüzeysel bestelerini kullanmak zorunda kalıyor. Ya da bizzat muhalefeti şarkıcıların yapmasını talep ediyor. Geçtiğimiz günlerde ünlü bir şarkıcının Türkçeyi de katlederek söylediği şarkı gündemin belirleyicisi oldu. Sözlerinde bu kötü günlerin geçeceğini, zamanın değişeceğini ve her şeyin daha güzel olacağını vurgulayan şarkıda neyin nasıl değişeceği net olmasa da kısmen siyasi iktidara karşı bir tavır olduğu belli. Şarkıcı daha sonra yaptığı açıklamada pandemi koşullarının düzeleceğini kastettiğini söylese de bunu fırsata çevirmek isteyenler sıraya girdiler. 
Bir yandan iktidar şarkıdaki muhalif söylemleri üstüne alarak buradan gündem belirlemek istedi. Diğer yandan muhalefet şarkıyı söyleyene sahip çıkarak sözleri üstlendi ve meşrulaştırdı. Sonuçta iki tarafta kendine ait olmayanı kendine mal etmeye çalışarak siyasi rant elde etmeye çalıştı. Halbuki bugün burada iktisadi krizlerin sebeplerini ve sonuçlarını konuşmalıydık. Bir türlü düzelemeyen eğitim sisteminin çıkmazlarını tartışmalıydık. Sistem krizi yaşayan ülkenin sorununa gerçek reçeteyi sunmalıydık. Hatta toplumun bozuk moralini, sönmüş umutlarını ve yıkılmaya yüz tutan hayallerini tartışmalı ve çözüm önerileri geliştirmeliydik. Fakat demokratik, laik siyaset toplumun esasi sorunlarının konuşulmasını istemez. Figüranların toplumun gerçek sorunları üzerine odaklanmasını engeller. Zira bugün siyaset yüzeysel konuşan, günü kurtaran halka tepeden bakan elitlerin elinde oyuncağa dönmüştür. O yüzden bugünün siyasi ortamı şarkıcıların saçma sapan bestelerinden fayda umacak kadar acizlik içindedir. Nasıl olmasın ki, aileyi, nesli, toplumu ifsad eden batılı fikirlerin hayatımızı kuşatmasına bizzat yöneticiler ve politikacılar ön ayak oluyor. Sanatı seküler olmakla, sanatçıyı laik olmakla eş tutan zihniyetin son 20 yılda nasıl palazlandığını gördük, görmeye devam ediyoruz.
Ve bir kez daha gördük ki ne Kemalist laiklerle ne de muhafazakâr demokratlarla toplumun kalkınması mümkün değil. Ne siyasi olarak ne ekonomik olarak ne fikri ne de ilmi anlamda bir kalkınma bugünün sistemleri ve figüranları tarafından mümkün gözükmüyor. 
Bizim yıllarca kastettiğimiz şey buydu. Bu ülkenin meselelere köklü ve kapsamlı çözümler üretecek genç beyinlere ihtiyacı var. Eğitim sisteminin tekdüze, sıradan ve monoton anlayışından çocukları kurtarıp ideolojik bireyler olması için çalışmamız gerekiyor. Onları fıtratlarına uygun, kalplerine güven verecek ve akıllara ikna edecek bir ideoloji ile yetiştirmek elzemdir. Bu ise şüphesiz İslam’dan başkası değildir. Bakın İslam ile bireysel ve toplumsal kalkınmayı gerçekleştirebilmiş birçok örnek var. Harezmi, Fergani, Ebu Firnas, İbnul Baytar, Abbas Vesim, İbni Haldun gibi genç yaşlarda çok kıymetli buluşlar icat etmiş, eserler yazmış, topluma yöne verebilmiş şahsiyetler var. 14 yaşında Harun Er Reşid babasının hilafetinde ordu komutanı olarak Bizans’la savaşmış ve İstanbul içlerine kadar ilerlemiş. 20 yaşına geldiğinde ise Akdeniz’den Hindistan’a uzanan Abbasi hilafetinin başına geçmiş… Fatih Sultan Mehmet’i anlatamaya gerek bile yok. Peki bunca örneği neden verdik?
Şunun için…
İslam Devleti’nin hüküm sürdüğü yıllarda kısa süreler içinde büyük işler başarmış Müslümanlar vardı ve dünyada kalıcı izler bıraktılar. Şimdi ise yıllar geçse de konuşmaktan başka bir iş yapmayan laik demokratik yöneticiler günü kurtarmak için şarkıların, türkülerin eteğine yapışmış durumda. Gündemi belirlemek yerine değiştirmek için malzeme arayışındalar. Anlayacağınız durum vahim. Durum, İslam fikri ile aydınlanmayı köklü bir değişim ile değişmeyi bekliyor.


RUSYA-UKRAYNA ARASINDAKİ GERGİNLİK
Aylardır Avrupa ve Amerika ile Rusya arasında büyüyen ve savaşın eşiğine gelinen Ukrayna gerginliğinde yeni bir gelişme yaşandı. Ukrayna ile Rusya arasında savaş ne zaman başlayacak diye beklenirken, Rusya tarafı daha önce Kırım’da yaptığı ve sonuç aldığı formülü yine devreye soktu. Önce, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin başkanlığında toplanan Rusya Güvenlik Konseyi, Luhansk ve Donetsk'in bağımsız devlet olarak tanınmasına yeşil ışık yaktı. Daha sonra Putin, Ukrayna'nın doğusundaki Donetsk ve Luhanks'ın Ukrayna’dan ayrılarak sözde yönetimlerini kurmalarına ilişkin kararnameyi dün imzaladı. Kararnameyi imzalamadan önce devlet televizyonunda konuşma yapan Putin, Kiev yönetiminin "Donbas'ta askeri karar dışında hiç bir kararı tanımadığını" belirtti.  Putin Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Luhansk Halk Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını tanıyan bu kararın geç kalınmış bir karar olduğunu da söyledi. ABD’nin NATO ve Ukrayna devleti üzerinden Rusya’yı kışkırtmasını gören Putin savaşa cesaret edemedi ama prestijini yerle bir etmemek için de şimdilik pozisyonunu koruyan bir adım attı. 
ABD; Avrupa ve özellikle de Ukrayna hükümetini kullanarak Çin’i baskılamak için Rusya’yı daha fazla hataya zorluyor. Hatta ABD, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlatacağı bir savaşı Karadeniz’e girmek için bir fırsat olarak görüyor. Bütün bunların yanında ABD, Ukrayna krizini kullanarak Batı ittifakındaki liderliğini sağlamlaştırıyor. Bu meselede süreç nereye evirilecek bunu önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz, ancak hemen üstümüzde Karadeniz’de cereyan eden bu gelişmelere Türkiye nasıl tepki veriyor ona bakalım. 
Türkiye Avrupa ülkeleri gibi Putin’in Donetsk ve Luhanks'ın sözde bağımsızlığını tanıma kararını kınayan bir açıklama yaptı. Dışişleri Bakanlığı; “Rusya’nın bu kararının Minsk Anlaşmaları'na aykırı olduğunu Ukrayna'nın siyasi birliğinin, egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün açık ihlali anlamına geldiğini söyledi.” 
Türkiye bu kınama açıklamasına benzer açıklamayı 2014 yılında Rusya aynı benzer şekilde Kırım’ı kendine kattığında da yapmıştı. Kırım tam 8 yıldır Rusya’nın işgali altında. Rusya Müslüman Kırım halkına 8 yıldır zulmediyor, haksız ve hukuksuz şekilde Müslümanları yargılayıp ağır cezalara mahkûm ediyor. Türkiye bu süreçte ne yaptı hatırlayın! Amerikan çözüm planının bir parçası olarak Rusya ile Suriye’de ortak devriye attı. Rusya’nın Halep ve diğer kurtarılmış bölgelerdeki bombardımanlarını izledi. Astana’da Moskova’da, Tahran ve Ankara’da yapılan toplantılarda Putin’in kanlı elini sıktı. Bir İslam toprağı, bir Osmanlı bakiyesi olan Kırım için bir şey yapmayan, işgalci Rusya’ya dost ve müttefik olan Türkiye hükumetinden bugün ne yapması beklenir Allah aşkına… Amerikalıların kurduğu şu ezberletilmiş cümleyi tekrarlaması beklenir. Ney o cümle:  “İlgili taraflara sağduyu ve uluslararası hukuka riayet çağrısı yapıyoruz.”  Sonuç olarak Dışişleri Bakanlığı bu cümleyi tekrar eden bir açıklama yayınladı. 
Rus lider Putin dün yaptığı konuşmada bir şey söyledi, onu burada sizlerle paylaşmak istiyorum: Putin "18. yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu'ndan alınan bölgeye “Novorossiya” (Yeni Rusya) adı verilmişti. Bu kıyıları Türklerden biz koruduk." Dedi. Putin 18. Yüzyıla tarihi bir atıf yapıyor ve tarihi bir düşmanlıktan açıkça bahsediyor. Türkiye yöneticileri ise her fırsatta Rusya ile müttefiklikten ve Putin ile kurulan dostluktan bahsediyor. Bu utanmak için yeter de artar bile… Bu arada şu dönem başkanlığını Türkiye’nin yaptığı ve Binali Yıldırım’ın aksakallı olarak atandığı Türk Devletleri Teşkilatı ne iş yapar. Bu teşkilata üye ülkelerden hangisi Putin’in bu kararına itiraz edecek? Ülkenin servetlerini daha fazla yemelerine itiraz eden halkı kurşuna dizdiren Nazarbayev’in Kazakistan’ımı?  Yoksa yarın Moskova’da Rusya ile müttefiklik anlaşması imzalayacak Aliyev’in Azerbaycan’ı mı? Hangisi? Yarın bu ülkeler tek tek Rusya’nın kararını tanımak için
sıraya geçtiğinde Türkiye ne yapacak ne diyecek göreceğiz bakalım?


HİNDİSTAN’DA UYGULANAN BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI
Hindistan’ın Karnataka eyaletinde uzun süredir uygulanan başörtüsü yasakları artarak devam ediyor. Yasakları tanımayan bacılarımız 2022 yılının ilk gününden itibaren devlete ait Udupi Kadın Yüksekokulu’nda başörtüleri ile derslere girmeye başladılar. Bu itiraz ve Müslümanca direniş diğer okullarda da başlayınca Müslüman kız öğrenciler hep birlikte derslere başörtüleri ile girmeye başladılar. Müslüman öğrenciler, Ocak ayının sonunda Yüksek Mahkemeye başvurarak, eğitim hakkının Hindistan anayasasının sağladığı temel bir hak olduğunu savundular ve bu sebeple engellenemeyeceğini dile getirdiler. Hindu topluluklar ise okul idarelerine başvurarak başörtü yasağının uygulanmasını talep ediyorlar.
Başörtüsü ve tesettür İslâm’ın bütününden bir cüzdür. Başörtüsü Müslüman kadının tacıdır. Kâfirlerin ve İslam düşmanlarının başörtüsüne düşmanlığı çok eskilere dayanmaktadır. Ta Medine Yahudilerinin ve kâfirlerin Müslümanların hicabına saldırısından, Bizans dönemindeki zulümlere, Anadolu topraklarının işgali döneminde Fransızların saldırısından Cumhuriyetin kuruluşu ile başlayan zulümlere, İşgalci Yahudi varlığının Filistin topraklarındaki eziyetlerinden, Cezayir, Irak, Afganistan, Doğu Türkistan ve Suriye’deki zulümlere dayanmaktadır. 
Yakın tarihte Türkiye’de şu an Hindistan’da yaşananların aynısı yaşandı, tesettürlü öğrenciler okullara, üniversitelere alınmadılar. Tutuklandılar, hakları yenildi ve mağdur edildiler. Bugün Hindistan’da yaşananlar bize şunu göstermektedir: Bacılarımıza yapılan bu haksız ve hukuksuz muameleye son verecek, dur diyecek kimse yok.  Medine’de Müslüman kadının örtüsüne el uzatan Yahudilere Rasulüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem savaş ilan etti. Sütçü imam Maraş’ta Müslüman bacımızın örtüsüne al uzatan Fransız askeri kurşuna dizdi. 200 milyon Müslümanın yaşadığı Hindistan’da başörtüsü sebebiyle itilip kakılan, sahipsiz bırakılan, okuldan atılan bacılarımızın hesabı elbet sorulacak. O hesap sorulana kadar biz Hindistan’daki bacılarımızın yanında olmaya, dertleriyle dertlenmeye onları savunmaya devam edeceğiz. 
Hindistan yönetimine buradan sesleniyoruz: Ey Modi! Elbet bu günler geçecek, bugünün yarını da var unutma sakın! Müslümanların hamisi ve koruyucusu olan Raşidi Hilafet Devleti kurulduğunda er yada geç bu hesap görülecek! 


İBRAHİM KALIN’IN “İSRAİL” ZİYARETİ
Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal'ın yer aldığı heyet Kudüs’e giderek Yahudi varlığının yetkilileriyle bir araya geldi. Yapılan görüşmelerde “İsrail” Cumhurbaşkanı Herzog'un Türkiye'ye gerçekleştireceği ziyaretin hazırlıkları, ikili ilişkiler ve bölgesel meselelerin ele alındığı belirtildi. 
Öncelikle Yahudilerle dostluk için atılan adımları yapılan görüşmeleri karşılığında ne olursa olsun kabul etmediğimizi, işgalci terör varlığı İsrail Cumhurbaşkanı’nın Türkiye gelmesini istemediğimizi söylemek istiyorum. Zira İslam’ın ve Müslümanların şedit düşmanı olan Yahudilerden ne Türkiye’ye ne de başka bir İslam beldesine hiçbir hayır gelmez, gelmemiştir. Mavi Marmara’da kardeşlerimizi şehit eden onlardır. 70 küsur yıldır Filistinli kardeşlerimizi katledenler, evlerini gasp edenler her Ramazan ayında Müslümanlara eziyet ederek hiçbir hudut tanımadıklarını gösterenler onlardır. Yahudiler bulunduğu topraklar üzerinde işgalcidir, gaspçıdır. Sahip oldukları hiçbir şey onlara ait değildir. Yalancı korkak ve güvenilmezdirler. Onlara meşru bir devlet muamelesi yapmak Müslümanlara yapılan zulümleri kabullenmektir. Allah’ın korunmasını her Müslümana farz kıldığı Mescidi Aksa’nın Yahudi postalları altında kirletilmesine razı olmaktır. 
Allah Subhanehu ve Teala onlar hakkında şöyle buyuruyor: “İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin kesinlikle Yahudiler ile ve müşrikler olduğunu görürsün.” (Maide 82)

Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan bu gerçeği bilmiyor mu ki İslam’a ve Müslümanlara sırt çevirmek pahasına İsrail ile normalleşmek için can atıyor. İsrail’le görüşmek için her olayı vesile edinip her fırsatı değerlendirmeye çalışıyor.
Sayın Erdoğan siz değil miydiniz İsrail terör devleti olduğunu söyleyen. Siz değil miydiniz Birleşmiş Milletler genel kuruluna elinizde haritayla çıkıp İsrail’in Filistin topraklarını nasıl kemirdiğini gösteren. Şimdi hangi basit çıkar için Yahudilerden medet umuyorsunuz. Hangi sözde maslahat için Herzog’u Türkiye’ye davet ediyorsunuz! 
Bir de hiç çekinmeden “İsrail doğal gazını ülkemizde kullanırız, Avrupa’ya geçişi için de müşterek çalışmanın içerisine gireriz” diyorsunuz. Bari Filistin gazına İsrail gazı demeyin. Ümmetin enerji kaynaklarını Yahudilerden parayla satın alıp Türkiye’de kullanacağınızı söylemeyin. Allah’tan korkun. Kendi günahlarınıza niçin Müslümanları ortak etmeye çalışıyorsunuz sayın Erdoğan. 
Şimdi gelelim İbrahim Kalın’ın İsrail ziyaretine…
Sayın Kalın, İsrail tarafıyla atılacak adımların, hem Filistin meselesinin çözümünde hem de bölgesel barış ve istikrarın sağlanması konusunda önemli katkılar sağlayacağını söylüyorsunuz. Bu söylediğinize kendiniz inanıyor musunuz Allah aşkına. Yoksa içine düştüğünüz zilleti perdelemek için barış ve istikrar sözcüklerine mi sığınıyorsunuz?  2 yıl önce sizinle benzer adımları atıp Yahudilerle normalleşen Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri için attığınız Twit hala yerinde duruyor. O twitinizde ne yazdığınızı unuttuysanız ben hatırlatayım sayın Kalın. “Filistin halkına ve davasına ihanet edenlerin hüsranını tarih elbette yazacaktır.” Diyorsunuz. Gerçi siz artık Birleşik Arap Emirlikleri ile de dost oldunuz. Darbeci katil Sisi rejimi sizin arkadaşınız oldu. Mısır’da Müslümanların idam edilmesini bile normalleşerek karşıladınız. 
Evet tarih Arap rejimlerinin ihanetini yazdı. Çünkü onlar Allah’tan ve Müslümanlardan utanmadan Trump’ın kolları altında, Netenyahu’nun aşağılamaları eşliğinde Yahudilerle normalleşme anlaşması imzaladılar. Yarın tarih onların nasıl hüsrana uğradığını da yazacak. Tarih elbette sizi de yazacak sayın Kalın.
Zira siz “Kudüs kırmızı çizgimiz” dediğiniz halde Kudüs’ü kendilerine sözde başkent yapmak isteyen İsrail’li yetkililerle Telaviv’de değil, Kudüs’te görüştünüz. Sembolik açıdan Kudüs’ün İslam’dan koparılması ve Yahudileştirilmesi siyasetine hizmet ettiniz. Tüm bunların yanında dostlar alışverişte görsün misali Filistin’in kukla başkanı Mahmut Abbas’la görüştünüz. Ancak onunla Kudüs’te değil Ramallah’ta görüştünüz. İşte tarih bunları yazacak Sayın Kalın. Yine tarih İsrail’le kırdığınız ticaret rekorlarını Türkiye’de eğitim gören İsrail’li katil pilotları yazacak. Amerika’nın siyaseti değiştiğinde sizin de rolünüzün nasıl değiştiğini yazacak bu tarih. Ancak tarih sadece bunları yazmayacak. Zira bu tarih Kudüs’ü İslam’la şereflendiren Hz. Ömer Radıyallahu Anh’u yazdı. Kudüs’ü haçlı işgalinden kurtaran büyük komutan Selahaddin Eyyubi’yi yazdı. Bu tarih Filistin’den bir karış toprak vermektense bedenimin lime lime olmasını tercih ederim diyerek Yahudileri huzurundan kovan Sultan Abdülhamid’i yazdı. Allah’ın vaat ettiği üzere bu tarih yeniden Kudüs’ün İslam’a iade edileceği Yahudilerin ve dostlarının hüsrana uğrayacağı günleri yazacak. Bu tarih çok yakında yeniden Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti yazacak Allah’ın izniyle. Önemli olan sizin tarihin neresinde yer alacağınızdır. 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

22 Şubat 2022


 

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.