HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 25 Ekim 2023

Mahmut Kar; Günlerdir meydanları dolduran ve ellerinden hiçbir şey gelmeyen çaresiz Müslümanlar kınar. Çünkü onların ellerinden gelen bir şey yok. Ama ordulara sahip olanlar kınamaz, kınayamaz.

“İSRAİL” KATLEDİYOR YÖNETİCLER MİTİNG YAPIYOR

Bu haftada gündemimizde yine Gazze var, Filistin var, Mescidi Aksa var. Yahudi varlığı “İsrail”in Gazze’ye yönelik vahşi katliamları hız kesmeden devam ediyor. Amerika ve Avrupa’nın her türlü desteğine rağmen mücahitlere karşı askeri başarı elde edemeyen hatta bırakın başarıyı, onların karşısına bile çıkmaya cesaret edemeyen “İsrail” kudurmuş bir şekilde bebekleri, çocukları, kadınları katlediyor. Hastaneleri, okulları, camileri, pazar yerlerini en ağır silahlarla bombalıyor. Bugüne kadar şehit edilen kardeşlerimizin sayısı 6 bine yaklaştı. Bu aşağılık varlık Gazze’deki Ehli Baptist hastanesini vurarak tek seferde 471 kardeşimizi katlettikten sonra dün ve önceki gün yaptığı saldırılarda 520 kardeşimizi şehit etti. İşgalci Yahudilerin alçaklığı ve barbarlığı sadece bununla da sınırlı değil. “Aksa Tufanı"nın başladığı 7 Ekim tarihiden beri su ve elektrik akışının kesilmesinden dolayı Gazze’de 17 gündür elektrik ve su yok. Bu sebeple hastanelerdeki yaralılar tedavi edilemiyor. Aynı şekilde Gazze’ye gıda ve yakıt girişine de izin verilmiyor.

Gazze’de yaşananlar karşısında sözü daha fazla uzatıp, Müslüman kardeşlerimizin acılarını istatistiki verilere dönüştürmek istemiyorum. Zaten hepiniz bunları biliyorsunuz. Yine herkesin bildiği gibi bu zulümler ilk defa yaşanmıyor. Sömürgeci kafirlerin başımıza musallat ettiği Yahudi mezalimi 75 yıldır devam ediyor.


Ben burada ümmet için yürek acısı olan Filistin’in sahipsiz bırakılışına dikkat çekmek istiyorum. Bunu söylerken ne batılı kafir devletleri ne de uluslararası toplum denilen küresel bozguncu şebekenin sessizliğini kastediyorum. Onlar “küfür tek millettir” kaidesi gereği Yahudi varlığının yanındalar. “Hepimiz İsrail’iz” diyerek İslam’a olan kinlerini kusuyorlar. Bunda şaşılacak bir şey yok. Sadece bu ülkelerde yaşayan insanlığını kaybetmemiş vicdan sahibi kişileri ayrı tutmak gerekir ki onlar, yaptıkları protesto ve yürüyüşlerle Filistin halkının yanında olduklarını gösterdiler.

Ben burada İslam ülkelerindeki rejimlerin sessizliğine dikkatinizi çekmek istiyorum. Özelikle “İsrail”i koruma misyonu üslenen Arap rejimlerinin ihanetinden bahsetmek istiyorum. Çünkü “İsrail”e bu katliamları yapma cesareti veren, Yahudileri azgınlaştırdıkça azgınlaştıran tam olarak bu sessizliktir. Müslüman Arap halkları Aksa için savaşmaya can atarken bu hainler Yahudilere zarar gelmesin diye kendilerini paralıyorlar. Oturdukları tahtları onlara bahşeden Batılı efendilerine sadakatlerini kanıtlamak için birbirleriyle yarışıyorlar. Bu hainler, 1967 yılındaki Arap-İsrail savaşında Yahudilerle savaşır gibi yaparak onu güçlü ve yenilmez göstermişlerdi. Bu göstermelik savaşta “İsrail”in gayrı meşru sınırlarını güvence altına almak için Mısır’ın Sina yarımadası ile Suriye’nin Golan Tepeleri Yahudi varlığına verildi. Şimdi Yahudi varlığı o sınırlardan emin bir şekilde Gazze’de kardeşlerimizi katlediyor. Yahudi terör varlığı Filistin’de soykırım yaparken bu hainler ümmetin ordularını Yahudilerin üzerine değil “İsrail” sınırına yürümek isteyen halkların üzerine yürütüyorlar. Hizb-ut Tahrir’in kurucusu Şeyh Takiyyuddin en Nebhani, “İsrail Arap rejimlerinin gölgesidir. Bu rejimleri ortadan kaldırıldığında o gölge de ortadan kalkar” derken ne kadar da doğru söylemiş.

Bir de İran'a bakalım. Onlarca yıldır güya direniş hattı adı altında “İsrail haritadan silinmelidir” diye esip gürleyerek, Filistin meselesini istismar eden İran şimdi nerede? Gazze gece gündüz vurulurken anneler babalar ümmetten yardım isterken İran'ın niye hiç sesi çıkmıyor? O meşhur direniş hattı havadan, karadan ve denizden “İsrail”i niye vurmuyor? Suriye'de Müslümanları katletmek için bölük bölük seferber olan İran'ın Lübnan'daki partisi neden kuzeyden İsrail'e cephe açmıyor? Çünkü Amerika bu savaşa dahil olmamalarını istedi. Onlarda bu emre icabet ettiler. Çünkü Suriye devrimi onların maskesini öyle bir düşürdü ki öyle bir zillete düçar oldular ki yerlerinden kıpırdayamıyorlar. Hatta Hamaney, Müslümanların sabrının tükenmekte olduğunu ellerinin altındaki güçlerini daha fazla tutamayacaklarını söyleyerek Yahudi varlığına ve Amerika’ya nasihat veriyor. Çünkü ümmete verebilecekleri hiçbir şeyleri yok.

Şimdi gelelim Türkiye’nin İsrail vahşeti karşısındaki tavırlarına… Malumunuz Müslüman Türkiye halkı ilk günden itibaren Aksa Tufanı’nı selamlayarak Yahudi varlığının katliamların karşı Filistin halkının yanında yer aldı. Allah’ın kalplerini Mescidi Aksa sevgisinden ve ümmet kardeşliğinden mahrum bıraktığı bir kısım nasipsiz zavallılar hariç tüm halkımız Türkiye’nin dört bir yanında “İsrail"i telin etmek ve Filistin’i savunmak için camileri, meydanları, sokakları doldurdular elhamdülillah. Artık yöneticilerin ezik kınama açıklamalarından, hamasi söylemlerinden, diplomatik hezeyanlarından bıktıklarını ifade ederek “Ordular Aksaya” “Mehmetçik Gazze’ye” çağrıları yaptılar. Laf değil icraat istediler, somut adım atılmasını talep ettiler. Yahudi varlığının elçisinin kovulması diplomatlarının sınır dışı edilmesi için elçiliklerin ve konsoloslukların önlerinde sabahladılar. Hizb-ut tahrir Türkiye olarak bizlerde halkımızla birlikte meydanlara indik. Yürüyüş, basın açıklamalarımızla birlikte hem yöneticilere sorumluluklarını hatırlattık hem de Ömer bir Selahaddin bir Abdülhamid göndermesi için Rabbimize niyazda bulunduk.

Artık sözün bittiğini, maskelerin düştüğünü ve hakikatin gün gibi ortaya çıktığını söyledik. 75 yıldır kınama mesajları ile Birleşmiş Milletleri göreve çağırmak ile İslâm İş birliği teşkilatı toplantıları ile sadece ve sadece işgalin meşrulaştığını, Yahudi varlığının güç ve cesaret kazandığını anlattık. Ve artık Yahudi Varlığına karşı tek çözümün orduların hareket etmesi olduğunu haykırdık.

Peki bizlerin ve tüm Müslümanların bu samimi çağrılarına karşı yöneticiler ne yaptı biliyor musunuz? Tıpkı Filistinli mücahitlere yaptıkları gibi Müslümanları itidale davet ettiler. Müslümanların üzerine gaz ve biber bombası attılar. İletişim Başkanlığı hiç utanıp sıkılmadan "İsrail"e yönelik tepkilerin demokratik hak ve özgürlükler çerçevesinde yapılması gerektiğini bildirdi.


Buradan soruyorum. Sizde nasıl bir vicdan var ki anne babalar çocuklarının cesetlerini naylon poşetlerde taşırken kardeşlerimiz en ağır silahlarla katledilirken Müslümanları demokratik tavır almaya davet ediyorsunuz? Ak Parti sözcüsü Ömer Çelik, “kimsenin bize taraf seçtirme yetkisi dayatması olamaz biz insanlığın tarafındayız” dedi. Sayın Çelik, zulmün olduğu yerde tarafsız kalmak ne anlama gelir siz daha iyi bilirsiniz. Gerçi siz daha önce “İsrail” devletinin dostu olduğunuzu söylemiştiniz. Bu yüzden kalbi Filistinli kardeşleri için atan Mescidi Aksa için canını vermeye hazır olan Müslümanların hissiyatını anlayamazsınız.


Dışişleri bakanı Hakan Fidan’da Kahire Barış Zirvesinde “toplu cezalandırma olmaz, acıların devam etmesine izin vermeyeceğiz.” Dedi. Sahi toplu cezalandırma ne demek? Yahudi varlığının Filistin halkından tek bir Müslümanı dahi cezalandırma hakkı var mı size göre? Gasp edilmiş topraklarını geri almak için Yahudi işgalcilere saldıran mücahitleri İsrail’in vurması meşru mu? Mücahitler Filistin halkının parçası değil mi? Bu mu sizin coğrafya derinliğiniz? Bu mu sizin ümmet perspektifiniz? Türkiye Yüzyılı vizyonunuz batının dost düşman algısının bire bir kabul ederek “İsrail” sorununu Amerika’nın iki devletli çözüm planıyla hal etmek mi? Bunun adı olsa olsa vizyonsuzluktur taklitçiliktir. Bunun adı Filistin’i 400 yıl himaye eden ecdadın aziz mirasından İslam’ın insanlığın hidayeti için çizdiği yüce hedeflerden fersah ferah uzak olmaktır.

Çok açıktır ki Türkiye yöneticileri halkımızın duygu ve düşüncelerini kesinlikle temsil etmiyorlar. Yöneticilerin halkımıza bakışı aldatma ve istismar etmek üzerine kuruludur. Bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha önce ifade ettiği gibi ümmetin öfkesi zirve yaptığında paratoner olmak, gaz alma görevi üstlenmektir. İşte bakınız Türkiye'nin dört bir yanında Müslümanlar Ordular Aksaya çağrıları yaparken, iktidar İstanbul'da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ında katılacağı bir miting düzenliyor. Evet şaka değil gerçek. Yetki ve icraat makamı olan güç ve kuvvet sahibi olan başkomutanlık payesi olan


Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin’e destek için miting düzenliyor. Devlet Bahçeli’nin verdiği 24 saatin fos çıkmasından sonra İstanbul mitinginde “İsrail”e ne söylenecek başka ne kadar süre verilecek bakalım.


Sayın Erdoğan! Siz değil miydiniz "İsrail"in örgüt gibi davrandığını söyleyen? Şimdi siz neden devlet gibi değil de sivil toplum kuruluşu gibi davranıyorsunuz? Filistin'e miting yaparak mı yardım edeceksiniz? Yahudi varlığının gasp ve terörünü dua ederek mi durduracaksınız? Yoksa yine uluslararası topluma ateşkes çağrısı yapıp Amerika'nın iki devletli çözüm lakırdısını mı dillendireceksiniz? Ukrayna'ya hediye ettiğiniz İHA’ları, SİHA'ları niçin Filistin için göndermiyorsunuz? NATO ve Amerika için emre amade kıldığınız ordularımızı neden Aksa için seferber etmiyorsunuz?

Bu sorular uzar gider ama işitecek kulak, görecek göz ve hissedecek kalp lazım. En önemlisi Mescidi Aksa’nın kurtuluşunu imkan değil iman meselesi olarak görmek lazım. Eğer sizde o iman olsaydı Yahudi varlığının bir gecede 400 Filistinliyi şehit ettiği bir günde İsveç’in NATO’ya üyelik protokolünü imzalayıp meclise sevk etmezdiniz. O NATO ki bünyesinde Türkiye’nin asla olmaması gereken İslam’ın ve Müslümanların düşmanı olan sömürgeci küfür ittifakıdır. O İsveç ki Kur’an’a hakaretin merkez üssü alçak bir devlettir. Batılı kafirler bu savaşın kendi savaşları olduğunu söyleyerek Yahudi varlığını destekliyorlar. Siz kimin yanındasınız sayın Erdoğan? Müslümanlar sizde Filistin’i kurtarmanızı talep ederken sizi NATO’yu genişletmeye "İsrail"i korumaya sevk eden şey nedir çıkın açıklayın. Açıklayın ki bu ümmet kafirlerle nasıl bir ilişkiniz olduğunu iradelerinin kime ipotek edildiğini bilsin.

Gazze ve Filistin hakkında son olarak şunları söylemek istiyorum.

Artık cılız kınama mesajlarını kimse ciddiye almıyor. Bu açıklamalar yüreğimizdeki ateşi soğutmuyor.

Görüyorsunuz… Hristiyan dünyasından bile bu katliamları kınayanlar oldu… Bir yaratıcıya inanmayan sosyalistler bile kınadı. Hatta bir kısım Yahudiler bile kınadı.

Şimdi sizde bunlarla birlikte kınayacak mısınız?

Ey güç ve otorite sahibi yöneticiler! Sizler de zayıf ve çaresizler ile birlikte kınayacak mısınız?

Kınama, zayıf ve çaresizlerin yapacağı bir iştir. Mazlum Filistin halkı kınar! Çünkü onların buna karşı koyacak güçleri ve orduları yok.

Günlerdir meydanları dolduran ve ellerinden hiçbir şey gelmeyen çaresiz Müslümanlar kınar. Çünkü onların ellerinden gelen bir şey yok.

Ama ordulara sahip olanlar kınamaz, kınayamaz…

Tanklara, uçaklara, İHA’lara, SİHA’lara yüzbinlerce askere sahip olanlar kınamaz, kınayamaz…

Güç sahibi olanlar had bildirir, gereğini yapar ve kardeşlerimizi zulmedenlerin kanlı ellerinden kurtarır.

Müslümanlardan oluşan orduları saf saf yürütürler. Güçleriyle zalimlerin yüreklerine korku salarlar.

Rablerinin şu ayeti kerimede emrettiği farzı yerine getiriler: “Ey iman edenler! Size ne oldu ki: ‘Allah yolunda seferber olup topluca cihada çıkınız’ dendiği zaman ürkeklik ve gevşeklikle yere çakılıp kalıyorsunuz.”

İşte işgalci Yahudi varlığına karşı yapılması gereken şey budur. Zira onlar sadece bundan anlarlar. Rabbimiz bu emri hakkıyla yerine getirecek muhlis komutanları ve Raşid halifeleri en kısa zamanda bizlere nasip eylesin.

Hizb-ut Tahrir Türkiye

24 Ekim 2023

 

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.