Haftalık Değerlendirme Toplantısı 27 Eylül 2022
Mahmut Kar, İnsanlar arasında düzen ve intizamın sağlanabilmesi, huzurlu ve emniyetli bir ortamın temini için İslam nizamının tesis edilmesi gerekir. Çünkü dirlik ve düzen ancak böylesi bir kuvvetin, böylesi bir otoritenin varlığı ile mümkündür. Aksi halde bugünkü gibi kaos ve karmaşa, ahlaksızlık ve kötülük, fuhşiyat ve sapkınlık, zulüm ve adaletsizlik, yoksulluk ve fakirlik devam edecektir.
MERSİN’DEKİ TERÖR SALDIRISI
Toplantımıza dün gece Mersin’de yaşanan terör saldırısı ile başlamak istiyorum. Öncelikle terörün her türlüsünü lanetlediğimizi buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum. Türkiye’de terörü besleyip büyütenler batılı sömürgeci ülkelerdir. Yani terörün kaynağı Amerika ve Avrupa’dır. Bu ülkelerin Türkiye’deki yerli maşaları ise açıkça teröre hizmet ediyor, terörden besleniyor, Müslümanların kanı üzerinden siyaset yapıyorlar. Bakınız dün gece bu menfur hadise yaşandığında bazı parti yöneticileri hemen IŞİD üzerindne Müslümanları hedef göstermeye kalktılar. Ülkede yaşanan terör hadisesinde bile bu partiler ortak bir duyarlılık oluşturamıyorlar. Çünkü herbirinin dayandığı dış güç, her birinin beslendiği maşa başka.
Dolayısıyla buradan Türkiye halkına seslenmek istiyorum: Ekonomik olarak geçirdiğimiz bu zor dönemde seçimlerin de yaklaşmasıyla partilerin yürüteceği kaotik çatışmacı siyasetin malzemesi olmayalım. İster Türk olalım, ister Kürt olalım, ister Arap olalım; hepimiz aynı Allah’a, aynı Peygambere ve aynı Kitaba iman ediyoruz. Hepimiz İslam nimeti sayesinde kardeşiz, akrabayız. Asırlardır İslam ile mayalanmış bu topraklarda kardeşçe ve beraberce yaşadık. Aramıza girmek, bizi birbirimize düşürmek isteyen sömürgeci kâfirlere, onların dostlarına, demokratik, laik, milliyetçi fikirlerini savunan parti ve kişilere karşı uyanık olalım. ABD ve Batı’nın; maşaları eliyle yürüttüğü oyunun farkında olalım!
TOPLUMSAL ÇÖKÜŞ VE SAVRULAN GENÇLİK
Haftabaşı Türkiye kamuoyunu sarsan önemli toplumsal hadiseler yaşandı. Muhakkak haberdar olmuşsunuzdur, dün İstanbul Bağcılar’da bir kişi öz annesini öldürdükten sonra kafasını kesip balkondan aşağı attı. Uyuşturucu bağımlısı bu cani, kendisini 9 ay karnında taşıyan, emziren, besleyip büyüten, üzerine titreyen annesini canice katletti. Bir kişi nasıl bu kadar cani olabilir, bir evlat nasıl bu hale gelebilir, nasıl anne katili olabilir? Gerçekten çok ürkütücü, çok üzücü, çok vahim bir toplumsal durum ile karşı karşıyayız.
Bu tür cinayetler yüzyılda bir, on yılda bir yaşanan hadise değil artık. Yılda bir, ayda bir yaşanan hadise de değil. Her gün ülkenin farklı farklı şehirlerinden bu tür cinayet haberleri, intihar haberleri geliyor. Bakın bağcılardaki hadiseden bir gün önce Pazar günü Adana’da bir cinayet yaşandı. 23 yaşında bir kadın, 3 yaşındaki kızını, minicik Hiranur’u silahla öldürüyor, sonra da kendisi intihar ediyor. Bağcılarda annesini öldüren cani ile ortak özelliği ne biliyor muusnuz? Uyuşturucu bağımlısı olması. Bu nasıl bir vahşet, bir anne nasıl küçücük körpe bebeğini, yavrusunu öldürebilir? Bunun gibi hadiseler tek tük değil neredeyse her gün yaşanıyor kıymetli Müslümanlar! Size haberi ulaşanlar var ulaşmayanlar var. Daha dün başka bir kişinin Ankara Sıhhiye’de köprüden kendini asarak intihar ettiği haberleri sosyal medya mecralarında dolaştı. Hatırlayın geçtiğimiz sene İstanbul Ataşehir’de bir kişi samuray kılıcı ile işten evine dönen ve hiçbirşeyden haberi olmayan masum bir hanımı Başak Cengiz’i katletmişti. Yine bunun gibi onlarca hadise yaşanıyor Türkiye’de. Sadece cinayet olayları değil; ahlaksızlık, fuhuş, sapkınlık, çocuk istismarcılığı, taciz, tecavüz, hırsızlık, dolandırıcılık, adam kaldırma, kap kaç ve daha neler neler...
Şimdi biz çıkıp bütün bu bozukluğun sebebi öve öve bitiremediğiniz sistemdir, bütün bu sorunların kaynağı köhnemiş demokrasidir dediğimizde bize genelleme yapmayın diyorlar. Bu katilleri, bu canileri, bu hırsızları, bu tecavüzcüleri, bu ahlaksızları, bu tefecileri yetiştiren laik Cumhuriyettir, değiştirin bu siztemi dediğimizde bizi tepeden bakmakla itham ediyorlar. Beşeri kanunlar ve bu kanunların insanlara sunduğu özgürlüklerdir bütün bu kötülüklerin, bu çöküşün sebebi dediğimizde bize cephe alıyorlar.
Allah rahmet eylesin, kıymetli alim, Hizb-ut Tahrir’in kurucusu Takiyyüddin en-Nebhani bu konuda çok önemli bir tespit yapmış. Diyor ki; “Bir toplumda suç (zulüm, fesat ve günah) nadiren görülüyorsa insandadır, çok sık görülüyorsa nizamdandır. Sizlere soruyorum Kıymetli Müslümanlar! Bırakın televizyon kanallarında izlediklerinizi, gazetelerde okudklarınızı, sosyal medyada gördüklerini... Çevrenizde bizatihi şahit oduğunuz bu tür hadiselerin sayısı her geçen gün art mıyor mu? Siz söyleyin! Çocuğunuzu yalnız başına gönül rahatlığı ile sokağa, parka gönderebiliyor musunuz? Sokaklar güvenlikli değil. Bırakın bunu, çocuğunuzla bir parkta rahatça oturabiliyor musunuz? Hayır! Neden peki? Ahlaksızlıklarını sokağa, parka, umumi alana taşıyan insanlar buraları da tutmuş adeta işgal etmişler. Kendiniz, çocuklarınız, sevdikleriniz böyle bir toplumda her an ölümle karşı karşıya kalabilir. Mal güvenliği yok, can güvenliği yok.
Ne yapacaksınız peki? Bir kenara çekilerek kendinizi ve ailenizi bu işlerden uzak tutarak kimi ne kadar koruyabilirsiniz? Siz korumaya çalışsanız, akrabanız, dostunuz, arkadaşınız koruyamayacak. Siz korumaya çalışsanız evladınız koruyamayacak. O yüzden bu toplumsal çöküşün, bu münkerlerin, bu kötülüklerin, bu felaketlerin son bulması için köklü ve kapsamlı bir çözüm gerekir. Bütün bu cinayetlerin katili ve celladı laik rejimdir, demokratik sistemdir. Şimdi kalkıp bu işlerin eğitim ile düzeleceğini, ilim ile düzeleceğini, ıslah ile düzeleceğini kimse söylemesin ne olur? Bu rejim, bu düzen, bu sistem ıslah olmaz! Bugüne kadar her kim kalkıp bu rejimi, bu düzeni ıslah edeceğim, düzelteceğim, iyileştireceğim dediyse kendileri bozuldu. Görüyorsunuz, sistemi ve düzeni iyileştireceğim diyenler 20 yıldır bu ülkede iş başında. Yasaları onlar çıkarıyor, kanunları onlar yapıyor, mahkemeleri onlar görüyor. Huzur ve güveni temin edecek emniyet bunların elinde. Huzur var mı, güven ve emniyet var mı? Düzelen bir şey, değişen, iyileşen bir şey var mı? Hayır!
Bu sebeple öncelikle alimlere, kanaat önderlerine ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerine büyük iş düşüyor. Allah için çıkın bütün bu bozukluğun sebebini açıklayın. Sorunların kaynağının bu laik düzen olduğunu izhar edin. Bu düzenin kötülüğünü, pisliğini kınayıcının kınamasından korkmadan anlatın. Bu düzenin yıkılması gerektiğini, kökten değişmesi gerektiğini anlatın. Laikler ne der, rejimin sahipleri ne der, iktidardakiler ne der diye düşünmeyin. Allah’ın dediği haktır ve onun dediği önemlidir. Allah için çıkın ve öncüler olun! Sözü eğip büken, Allah’ın düşmanlarını dost belleyen, Müslümanları jurnalleyen medya alimlerinin ipliğini pazara çıkarın. Çıkın ve yöneticileri muhasebe edin, Allah’ın hadlerini çiğnedikleri için, İslam’ın hükümlerini yok saydıkları için onları uyarın.
Buradan yöneticilere de seslenmek istiyorum! Ey yöneticiler, ey idareciler!
Sizlere bir kez daha hatırlatıyoruz. İnsanlar arasında düzen ve intizamın sağlanabilmesi, huzurlu ve emniyetli bir ortamın temini için İslam nizamının tesis edilmesi gerekir. Çünkü dirlik ve düzen ancak böylesi bir kuvvetin, böylesi bir otoritenin varlığı ile mümkündür. Aksi halde bugünkü gibi kaos ve karmaşa, ahlaksızlık ve kötülük, fuhşiyat ve sapkınlık, zulüm ve adaletsizlik, yoksulluk ve fakirlik devam edecektir. Sizler buna razı mısınız? Sizler bütün bu kötülüklerin, münkerlerin varlığından rahatsız değil misiniz? Türkiye’nin ve diğer İslami beldelerin ve hatta tüm dünyanın suç ve günah kirinden temizlenmesi ancak ve ancak İslâmî yaşam tarzının hayata hâkim olmasıyla mümkündür. O halde harekete geçin, adım atın. Bu köhne düzene, bu katil ve zalim rejime sırtınızı dönün. Huzun ve güveni, eman ve emniyeti sağlayacak İslam Nizamını tesis edin. O islam Nizamı ki toplumun yararını korumayı, nefsi, dini, malı, aklı ve nesli korumayı gaye edinir. O İslam Nizamı ki, bu amaca karşı yapılan her türlü saldırıyı suç kabul eder. İslam Ukûbât nizamı insanları suç işlemekten alıkoymak için vardır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır: الاَلْبَابِ أُوْلِي يَا حَيَاةٌ الْقِصَاصِ فِي وَلَكُمْ “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır.” (Bakara 179)
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN BM GENEL KURUL KONUŞMASI
Geçtiğimiz hafta yapılan Birleşmiş Milletler 77. Genel Kurul Toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşma gerçekleştirdi biliyorsunuz. Erdoğan konuşmasında dünyadaki birçok mesele hakkında değerlendirmelerde bulundu. Özellikle de İslam beldelerinde yaşanan sorunlara ilişkin tahlil edilmesi gereken bazı mesajlar verdi.
Şimdi Cumhurbaşkanı’nın verdiği mesajları tahlil edelim. Bakalım Erdoğan’ın her platformlarda dile getirdiği “Dünya beşten büyüktür” yahut “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” sözleri ne kadar gerçeği yansıtıyor! Bakalım Türkiye dış güçlere karşı mücadele etme konusunda ne kadar samimi! Cumhurbaşkanı BM Genel Kurul konuşmasında ilk olarak dünyada yaşanan açlık konusuna değindi. “Maddi ve teknolojik imkanların en üst seviyeye ulaştığı 21. yüzyılda dünya nüfusunun 5'te 1'inin açlık ve yoksulluğun pençesinde kıvranıyor bunun izahı mümkün değildir.” Dedi. Dedi demesine de insanları açlığa mahkum eden sorunun ne olduğu, failin kimler olduğu konusuna hiç girmedi. Halbuki tam karşısında oturuyorlardı ama o failleri göstermedi. Çünkü Amerika’sından Avrupası’na, Rusya’sından Çin’e insanlığı sefalete mahkum etme konusunda birbiriyle yarışan o failler, sayın Erdoğan’ın dostuydu. Yönettikleri ülkeler Türkiye Cumhuriyeti’nin müttefiğiydi. Onun için Erdoğan, “sorun sömürgeci kapitalist düzen, uygulayıcıları da benim dostlarım ve sömürgeci ülkelerdir” diyemedi.
Cumhurbaşkanı Suriye meselesi hakkında konuştu. Güvenlik Konseyi'nin 2254 Sayılı Kararı temelinde halkın meşru beklentileri doğrultusunda Suriye krizine kalıcı bir çözümün bulunması gerektiğini vurguladı. Yani çözüm adresi olarak BM Güvenlik konseyi daimi üyesi olan ABD liderliğindeki 5’li çeteyi gösterdi. Hani dünya 5’ten büyüktü sayın Erdoğan! Suriye için bahsettiğiniz halkın meşru beklentileri nasıl karşılanacak? Suriye krizi, Esed rejimini suçlu kabul etmeyen BM’nin 2254 sayılı kararı ile mi çözülecek! Yoksa son dönemlerde sıkça dile getirdiğiniz Esed rejimi ile mazlum Suriye halkını uzlaştırma formülü ile mi çözülecek? Bunun adına çözüm değil milyonlarca Müslümanın kanına ihanet denir. Amerikan ağzıyla konuşmaktır bu, başka bir şey değil. Eğer siz Suriye politikanızda samimi olsaydınız, muhalif askeri grupları PKK ve IŞİD ile oyalamak yerine Şam’daki mücrim rejimi devirmek için gönderirdiniz! Eğer siz ensarlık iddianızda samimi olsaydınız, muhacirleri Avrupa’ya şantaj malzemesi yapmak yerine pazarlıksız kucaklardırınız. Ama siz bunun yapmadınz, her işinizde olduğu gibi Suriyeli mülteciler meselesinde de hesap yaptınız, çıkar gözettiniz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan BM Genel Kurulunda Doğu Türkistan meselesine sadece dilinin ucuyla değindi. Değinmese daha iyiydi. Geçen hafta toplantıda da bahsettim; Erdoğan "Çin'in toprak bütünlüğüne, tek Çin anlayışına ve egemenlik haklarına kesinlikle halel getirmemesi gerektiğini, eğer buna Müslüman Uygurlar razı olurlarsa o zaman Çin’in Uygur Türklerinin temel hak ve özgürlüklerinin korunmasına hassasiyet göstermesi gerektiğini söyledi. Bu ne demek biliyor musunuz? Müslüman Uygur halkının Doğu Türkistan davasını terk edip Çin’in işgal ve dinsizleştirme politikalarına razı olması demek! Çin’in zulümlerini haklı çıkarmak demek! Daha açık bir ifadeyle Müslüman Uygur halkını Çin’in kirli paraları karşılığında satmak demek!
Kıymetli Müslümanlar!
Gelelim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulunda Filistin ve Doğu Türkistan hakkında yaptığı ki açıklamalara… Biliyorsunuz Yahudi varlığı ile normalleşme kararı alındı ve Türkiye tarafından zillet adımları hızlıca atılmaya başladı. Artık Türkiye ile “İsrail” arasında bahar havası var, Filistin’de ise yine gözyaşı ve zulüm... Hatırlarsanız normalleşme sonrası önce terörist Herzog Beştepe’de ağırlandı, “İsrail” paçavrası Mehmetçiğe taşıtıldı. Sonra Türkiye ile Yahudi varlığı karşılıklı büyük elçi atama kararı aldı. Bu karar ne zaman alındı biliyor musunuz? İsrail’in Ağustos’un ilk haftasında 44 Müslümanı şehit ettiği katliamdan sadece 10 gün sonra. Yani Filistinli Müslümanların henüz kanları kurumamışken. Erdoğan “İsrail” Başbakanıyla ABD’deki Türk evinde şakalaşıyor, Filistinli Müslümanlar ise kendi evinde gaspçı Yahudilerin katliam ve zulmüne maruz kalıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Türkiye olarak İsrail ile ilişkilerimizi sürdürmekte kararlıyız.”diyor. Biz de kendisine yıllar önce Filistinli küçük kızın tüm yöneticilere söylediği o sözü hatırlatıyoruz: “Arun Aleyküm, Arun aleyküm, Arun aleykum...”
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
27 Eylül 2022
#Hizbuttahrir Türkiye#Polis evine Saldırı#Savrulan Gençlik#Bağcılar
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!