Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 3 Aralık 2024
Mahmut Kar, "Müslümanların başındaki yöneticiler katliamları izliyorlar, toplanıyorlar, konuşuyorlar ve kınayıp dağılıyorlar."
DEVRİM ATEŞİ VE SURİYE’DEKİ YENİ GELİŞMELER
Geçtiğimiz hafta, 27 Kasım Çarşamba sabahı, Suriye’de yeni ve sürpriz bir gelişme yaşandı. 2020’den beri Türkiye, Rusya ve İran arasında imzalanan çatışmasızlık anlaşmasına tabi olan Suriyeli mücahit gruplar, Halep’in batı kısımlarından Esed rejimi güçlerine karşı büyük bir saldırı başlattı. "Saldırganlığı Caydırma" adı verilen bu operasyonla rejim ve İran çeteleri birkaç saat içinde dağıtıldı ve 8 yıl aradan sonra Suriyeli Müslümanlar Halep’e tekrar hâkim oldu. Hatırlayacak olursanız, 2016’da kirli bir kumpas sonucu Halep rejime teslim edilmiş ve yüz binlerce Müslüman, yeşil otobüslere bindirilerek evlerinden sürgün edilmişti. İşte o Müslümanlar, zafer tekbirleriyle yeniden evlerine, topraklarına döndüler. Hayatta kalanlar, aileleriyle sarılıp kucaklaştılar. Halep Kalesi’nde 8 yıl sonra Tevhid bayrağı yeniden dalgalandı, Elhamdülillah.
Hiç şüphe yok ki zalimlere karşı kazanılan bu zafer, kendisini İslam ümmetine ait hisseden her Müslüman tarafından sevinçle karşılandı. Bu zafer Gazze’deki sahipsizliğin ortasında Müslümanların yüreğine bir nebze olsun su serpti. Elbette üzülenler de oldu. Esed’in savaşı kazandığı yalanını söyleyerek Suriye halkını teslim olmaya zorlayan İslam düşmanları, bu operasyona çok üzüldüler. Kadim İslam şehri Halep’in birkaç gün içerisinde geri alınması, önemli bir gerçeği gözler önüne serdi: Müslümanlar, Allah’a tevekkül ederek cihada çıktıklarında karşılarında durabilecek bir güç yoktur. Müslümanları öldüren şey, ihanet ve basiretsizliktir.
Bakınız, Rusya, İran ve Suriye rejimi, mücahitlerin karşısında duramadılar. Bu ülkelerin şu an askeri ve siyasi açıdan zayıf durumda olmaları, bu gerçeği değiştirmez. ABD liderliğindeki küresel koalisyona ve içerideki hainlere rağmen devrimin yıllarca ayakta kalması bunun en somut örneğidir. Eğer siyasi basiretle hareket edilseydi, dost görünümlü devletlerin aldatıcı yardımlarına kapılar kapatılsaydı, ateşkes tuzaklarına düşülmeseydi rejim çoktan düşmüş olurdu. Eğer ki gruplar devrime siyasi bir liderlik kazandırmış olsalardı Suriye’de Hilafet Devleti, Allah’ın izniyle kurulmuş olurdu.
Hizb-ut Tahrir Suriye’deki mücahit gruplara bu gerçeği sürekli hatırlattı, onlarla görüştü, istişare etti ve nasihatlerde bulundu. Kurtarılan şehirlerin kaybedilmemesi için rejimle asla ateşkes yapılmaması gerektiğini söyledi. ABD’nin, muhalifleri tek bir yerde toplamak için ateşkesleri bir tuzak olarak kullandığını bunun sinisi bir plan olduğunu anlattı. Türkiye’nin ABD’nin siyasi çözüm planının uygulayıcısı olduğunu söyledi. Hizb-ut Tahrir, 2019’dan beri rejime karşı cephelerin yeniden açılması gerekir dedi, HTŞ başta olmak üzere Suriye’deki bütün gruplara bu çağrıları yaptı. Gençlerinin, üyelerinin, sözcülerinin kaçırılmasına, HTŞ tarafından tutuklanmasına rağmen bu çağrılarından vazgeçmedi. Hizb-ut Tahrir bu çağrıları yaptığında Türkiye Esed ile normalleşme çağrıları yapıyordu, şimdi bugün de aynı şekilde Halep’e yapılan bu operasyonun "normalleşmeye hizmet etmesi gerektiğini" söylüyor.
Türkiye bir taraftan muhalifleri destekler görünürken diğer taraftan ABD, Rusya ve İran ile işbirliği yaparak rejim ile normalleşmek için taşları döşüyor. Halep düştüğünde de aynı yapmıştı, Fırat Kalkanı Harekâtı ile mücahitleri terörle savaş bahanesiyle mevzilerinden çıkararak rejimin Halep’i ele geçirmesi için zemin hazırlamıştı. "Fırat Kalkanı Harekâtı’nı başından beri ABD ile planladık" diyen eski Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu gerçeği itiraf etti. Türkiye çok daha öncesinde ABD ile "operasyonel mekanizma" ve "eğit-donat" projelerine imza atarak mücahitleri bölüp parçaladı, onları İslam nizamı fikrinden uzaklaştırarak "demokratik Suriye" fikrine hazırladı. Tüm bu çalışmaların, zalim Esed’i korumak ve onunla normalleşerek Suriye devrimini bitirmek için yapıldığı bugün ortaya çıktı. Zalim Esed, yavaş yavaş "Sayın Esed" oldu.
Halep’in geri alınmasına sevineceğiz; fakat yaşanmış bu gerçekleri de hiçbir zaman görmezden gelmeyeceğiz. Zira yakın tarihimiz, sahada kazanıp masada kaybettiğimiz savaşlarla doludur. Allah yolunda cihat etmek ne kadar önemliyse düşmanı tanımak ve tuzaklara karşı uyanık olmak da o kadar önemlidir. Silaha yön veren, onun doğru hedeflere karşı kullanılmasını sağlayan temel unsur, düşüncedir. Fikirsiz silah, sahiplerini tuzağa düşürüp düşmanı sevindireceği gibi basiretle kullanıldığında hidayet ve ışık olur.
Buradan son olarak, muhlis mücahitlere bir çağrıda bulunmak istiyoruz: Halep kurtarıldı ama Filistin ve Gazze hâlâ mahzun. Mescid-i Aksa hâlâ Yahudi varlığının işgali altında. Bu savaş, Şam’daki rejim yıkılana, Filistin işgalden temizlenene kadar devam etmelidir. Size sınır çizmeye çalışanların üzerini siz çizin. Sizi rejimle masaya oturtup dininizden döndürmeye çalışanlara sırtınızı dönün. Unutmayın ki müzakere masası zaferinizi çalmak için size gösterilen büyük bir tuzaktır. Rabbinize ve ümmetinize güvenin. Biladü'ş-Şam’ı İslam’ın merkezi yaparak Allah’ın dinini hâkim kılıncaya kadar yürüyün. Yürüyün ki Haçlı-Siyonist ittifakı mağlup ve zelil olsun. Yürüyün ki gasıp Yahudi varlığı haritadan silinsin. Yürüyün ki, Gazze halkını ve İslam ümmetini tehdit eden, Ortadoğu’yu cehenneme çevireceğini söyleyen Trump asıl cehennemi kendisi görmüş olsun. Yürüyün ki ABD başkanına "Sen kim oluyorsun ey kâfir Trump?" diyemeyen aciz ve köle ruhlu rejimler yerle yeksan olsun. Yürüyün Halep ile Şam, Kudüs ile İstanbul, Fas ile Endonezya birleşsin. Allah için, ümmet için, Raşidî Hilafet için yürüyün.
GAZZE ÖLÜRKEN MÜSLÜMANLARA TUTUKLAMA
Gazze o kadar mahzun, o kadar çaresiz ve sahipsiz ki, bir taraftan soğuk kış şartlarında topraklarında direnmeye devam ediyorlar, diğer taraftan işgalci varlığın bombardımanı sebebiyle şehitlerini uğurluyorlar. Bir taraftan katil Netanyahu ve azgın köpekleri Gazze’ye saldırıyor diğer taraftan ABD’nin daha henüz koltuğuna oturmamış başkanı Trump küstah bir şekilde Gazze ve tüm Ortadoğu halkını tehdit ediyor. Biraz önce de söyledim, Trump sadece Gazze halkını ve mücahitleri değil asıl bu işgal ve soykırımı bir senedir izleyen ve hiçbir şey yapmayan yöneticileri tehdit ediyor. Bir şeyler yapın diyor? Ne için “İsrail”li rehineler için…
Trump onları tehdit ediyor onlar da Gazze için yanıp tutuşan, Gazze için mücadele eden, Gazze’nin sesi olmaya çalışan Müslümanları tehdit ediyorlar. İlk olarak Tekirdağ’da Gazze standı açan kardeşlerimize yönelik gözaltı ve tutuklama ile başladı bu tehditler… 13 Kasım’da Tekirdağ Emniyet Müdürlüğüne bağlı kolluk kuvvetleri 3 kardeşimizin evine sabah baskını düzenlediler. Tekirdağ’da İslami davet çalışmaları yapmaları, İslami sohbetlere katılmaları ve en önemlisi Gazze standı açarak işgalci “İsrail”in yaptığı katliamlar hakkında gündem yapıp Müslümanları ve yöneticileri Gazze’ye yardım için çağırmaları sebebiyle bu baskın yapıldı. Evet, gerekçe bu… Emniyet ve savcılık ifadelerinden sonra iki kardeşimiz hakkında tutuklama kararı verildi. Düşünebiliyor musunuz, Gazze için stant açan Müslümanlar hapse atılıyor. Aradan iki hafta geçtikten sonra bu kez 28 Kasım’da 4 kardeşimizin evine yine sabah şafak vakti baskın yapıldı, gözaltına alındılar ve kardeşlerimizden biri aynı gerekçeler ile tutuklandı. Şu an bu 3 kardeşimiz; Filistin davasının hamisi olduğunu söyleyenlerin, Gazze’yi yalnız bırakmayacağız diyenlerin iktidar olduğu Türkiye’de Gazze standı açtıkları için tutuklanıp cezaevine konuldular.
Ne zannediyorlar, sesimizi kısarak kendi kirli politikalarına bizi boyun eğdireceklerini mi sanıyorlar? Vallahi Gazze halkı bu haldeyken, sahipsiz ve kimsesiz bırakılmışken biz susamayız, biz oturamayız, biz duramayız. Müslümanların başındaki yöneticiler katliamları izliyorlar, toplanıyorlar, konuşuyorlar ve kınayıp dağılıyorlar. Yöneticiler bu ikiyüzlü tutumlarını devam ettirebilirler, hesabını Allah’a verecekler, onlar Gazze’yi yüzüstü bırakabilirler ama biz Gazze’ye sırtımızı dönmeyiz, dönemeyiz çünkü Allah’tan korkarız. 7-8 yaşındaki bir çocuk Gazze için “İsrail” mallarını, Siyonistlere destek veren markaları boykot ediyorsa, bir çocuk olarak Gazze için katillere karşı tavır alıyorsa sorumluluk sahibi bütün Müslümanlar da tavır almalılar. İşte bu sebeple biz Gazze’yi konuşmaya, 57 İslam beldesinin yöneticilerinin işbirlikçiliğini ifşa etmeye, ihanetlerinin yüzlerine vurmaya devam edeceğiz, varsın zalimler ne yaparsa yapsınlar.
Müslümanlara yönelik başka bir zulüm de geçtiğimiz hafta 29 Kasım Cuma günü TRT World’ün etkinliğinde yaşandı. Programdaki konuşması sırasında, biri bayan iki Müslüman ayağı kalkıp medeni bir üslup ile Cumhurbaşkanı’nı protesto ettiler. Azerbaycan’dan “İsrail”e SOCAR aracılığı ile akan petrol sevkiyatının durdurulması için çağrı yaptılar ve Türkiye limanlarından “İsrail”e giden gemilerin engellenmesi yani ticaretin durması için Cumhurbaşkanı’na seslendiler. Hemen orada susturularak yaka paça dışarı atılan bu duyarlı Müslümanlar, kendilerine destek veren 7 kişi ile birlikte gözaltına alındılar ve mahkeme tarafından dün tutuklandılar. Tutuklamaya 2911 sayılı kanun gerekçe gösterildi, yani toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet. Bu işin bahanesi tabi, asıl mesele “İsrail”e devam eden ticaret konusunda Müslümanların tepkisinin toplumsallaşmasının önüne geçmek.
Ak Parti iktidarının Gazze ve Filistin konusundaki samimiyetsizliği artık açığa çıkmış, ifşa olmuş durumda. Ne kadar üzerini örtmeye çalışırlarsa çalışsınlar Türkiye’nin “İsrail” ile devam eden ticaretini herkes biliyor. Bu kirli ticaretin konuşulmasından, ihanetin ifşa olmasından, hatalarının yüzlerine burulmasından çok rahatsızlar. Özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yüzüne bu söylenince, konuşması protesto edilince, muhasebe, eleştiriye tahammül, düşünce özgürlüğü, mahkeme, kanun hak getire; hiçbir şeyi tanımıyorlar. Daha yeni Cumhurbaşkanı Erdoğan bir mitingde halka hitap ederken “Şayet aksi yönde bir duruşumuzu görürseniz, hiç çekinmeyin, yüzümüze hakikatleri haykırın. Haykırın ki hatamızı görüp kendimizi düzeltelim.”demişti. “Bizde kibir, enaniyet, riyakârlık olmaz.”demişti. Peki, bu tahammülsüzlük değil de nedir, bu kibir değil de nedir Sayın Cumhurbaşkanı! Müslümanların Gazze ile ilgili muhasebesinden enden rahatsızlık duyuyorsunuz? Siyasi düşmanlarınızın yaptığı gibi size hakaret etmiyorlar, size küfretmiyorlar, sadece muhasebe ediyorlar. Neden dinlemiyorsunuz neden zulmediyorsunuz? Allah’tan korkun.
Bakın bu sabah daha yeni Emniyet birimleri tarafından 32 ilde Müslümanların evlerine eş zamanlı baskınlar düzenlendi. Evet, içinde kadınların da olduğu tam 106 kişi gözaltına alındı. Hangi gerekçe ile biliyor musunuz Sayın Cumhurbaşkanı? Suriyeli mazlum Müslümanlara yardım ettikleri, Suriyeli kardeşlerine üç beş kuruş yardım parası gönderdikleri için. Ne ile suçlanıyorlar peki, terörü finanse etmekle… Biz bu haksız, hukuksuz baskınları, tutuklamalar konusunda sizi Allah için uyarıyoruz! Laik Kemalistler Müslümanlar aleyhine kirli kara propagandaya başlayınca hemen harekete geçip Müslümanları cezalandırıyorsunuz. Kapitalist şirketler Siyonistler ile ticaretten para kazanacak diye Gazze’yi ve Gazze için yanıp tutuşan Müslümanları cezalandırıyorsunuz. Allah’tan korkun! Müslümanları yargılamayı bırakın, asıl sizi tehdit eden küstah yöneticilerden hesap sorun!
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
03 Aralık 2024
#hizbut tahrir türkiye#gündem değerlendirme#suriye devrim#suriye#halep#gazze#filistin#trump#erdoğan#tutuklama
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!