Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 30 Ocak 2024
Muhammed Emin Yıldırım, "Sayın Erdoğan, Amerika ile stratejik ortaklığa son verin. Avrupa Birliği sevdasından vazgeçin ve onların bize yaptığı gibi siz de onlara ideolojik düşman olarak bakın. Kalkınmak için yüzünüzü batıya değil, İslam’a dönün."
GAZZE ÖLÜYOR! DUVARLAR YIKILSIN KAPILAR AÇILSIN
Gündem Değerlendirme Toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. Bu hafta da toplantımıza Gazze’de ile başlıyoruz. Ama üzülerek ifade etmek istiyorum ki bu hafta Gazze’deki açlığı konuşacağız. 2 milyar nüfusa sahip İslam ümmeti, devasa kaynak ve zenginliklere sahip İslam beldeleri Gazze’deki çocukların açlık ve sefalet içinde ölmelerine engel olamıyor. Müslüman beldelerin üç maymunu oynayan 57 yöneticisi Gazze’yi açlığa mahkûm ettiler. Kardeşlerimizin yaşadıkları zulüm, soykırım ve katliam yetmezmiş gibi şimdi de açlık ve yokluk ile deneniyorlar. Tam üç buçuk aydır İşgalci varlığı “İsrail” aralıksız sürdürdüğü bombardımanlar neticesinde Gazze’de çoluk çocuk, yaşlı genç demeden adeta bir katliam gerçekleştirdi. Gasıp Yahudi varlığının insafsız saldırıları neticesinde Gazze adeta yerle bir edildi, nice canlar yitirildi.
Bu süreçte; “İsrail” saldırıları nedeniyle Gazze’de en az 10 bin 800’ü çocuk, 7 bin 250’si kadın olmak üzere 25 binden fazla Filistinli öldürüldü. Şimdi bugün Refah sınır kapısı gıda malzemelerinin geçişine kapalı olduğu için 500 bin Müslüman açlığa mahkûm ediliyor. Yahudi terör varlığı “İsrail” Gazze’yi yerle bir etmekle Gazze halkını katletmekle, tehcir etmekle yetinmiyor, diktatör Sisi’nin başında olduğu Mısır rejiminin yardımıyla Gazze’ye ambargo uygulayarak açlığı bir silah olarak kullanıyor.
Dünyaya güya insan hakları dersi verdiğini söyleyen ABD ve Batı Gazze’deki bu soykırım karşısında açıkça katili destekliyor. “İsrail”in başarısızlığının üstünü örtmek için Gazze’yi açlık ve kıtlık ile diz çöktürsün diye ona fırsat veriyor. İşte kâfirler bu şekilde Gazze’yi teslim almanın formülünü arıyorlar. İslam beldelerinin yöneticileri yüzlerine zillet damgası vurulmuş şekilde oturup bekliyorlar. Gazze’de ellerinde boş tabak ile yemek arayan çocukların görüntüleri yürek parçalıyor, hayvan yemlerini öğütüp ekmek yapan annelerin gözyaşları kahır dolu… Buna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta İran Cumhurbaşkanı’nın Ankara’yı ziyareti sırasında ifade ettiği sözler çok ama çok daha incitici ve üzücü. Liderler Gazze’yi yokluğa ve yalnızlığa terk etmişler adeta. Cumhurbaşkanı konuşmasında şu sözleri sarf etti: “İsrail yönetiminin katliamlarına bir an evvel son vermelerinizi bekliyoruz.” Ne diyelim beklesinler kıymetli Müslümanlar herkesin bir hesabı ayrı. Elinden bir şey gelmeyen Müslüman’ın hesabı ile otorite ve gücü elinde bulunduran yöneticinin hesabı bir değil elbette.
Biz özelde Hizb-ut Tahrir genelde tüm Müslümanlar olarak biz bu süreçte üzerimize düşen görev ve sorumluluğu yapmaya çalıştık. Gazze halkının ve Filistinli mücahitlerin başlattığı harekâtı destekledik, oradaki direnişe can suyu olmaya çalıştık. İşgalci “İsrail” ve Batı’nın vahşiliğini, barbarlığını herkese duyurduk. Müslüman beldelerin yöneticilerine ve ordularına seslendik, onlara Gazze’ye yardım etmeleri, işgalden kurtarmaları için harekete geçmelerini söyledik. Bütün bunların karşısında ne bedel ödenecekse onu da göze aldık, kimseden korkmadık, çekinmedik söyleyeceğimiz sözü açıkça söyledik, söylemeye devam ediyoruz. Geçtiğimiz Pazar günü Ankara ve Şanlıurfa’da Gazze’deki açlık ve yokluğa dikkat çekmek için iki ayrı basın açıklaması ve etkinlik düzenledik. Ankara’da Mısır Konsolosluğu önünde Şanlıurfa’da ise Dergâh Camii avlusunda “Gazze Ölüyor! Duvarlar Yıkılsın Kapılar Açılsın” diyerek yine yöneticilere çağrı yaptık ve şöyle dedik:
Ey Müslümanların Başındaki Yöneticiler! Açlıktan ölen körpe çocukların, çaresizlik içinde evlatlarının ölümünü izleyen annelerin, karınlarını doyurmak için kedi eti yemeye fetva arayan babaların hali sizin yürekleriniz acıtmıyor mu? Söyleyin Allah aşkına; kalpleriniz bu kadar mı taş kesildi? Müslümanların feryatlarına icabet etmeniz için daha ne kadar acılar yaşanmalıdır?
Ey Diktatör Zalim Sisi ve Ey İslam Beldelerinin Yöneticileri! Sizi Allah’ın azabıyla uyarıyoruz Allah’tan korkun! Allah’tan korkun! Ordularınızı Aksa’ya, Gazze’ye, Filistin’e gönderin. Gasıp Yahudi varlığı ile bütün ticari, askeri, diplomatik ilişkilerinizi kesin. Hadi bu çağrılarımıza bugüne kadar kulak vermediniz ve gerekeni yapamadınız; hiç olmazsa Refah Kapısı’nı açın ve kardeşlerimizi açlıktan ölmekten kurtarın!
Evet, Kıymetli Müslümanlar bu çağrılarımızı yaptık ama ne yazık ki 3,5 aydır yerlerinde çakılı oturan yöneticiler hala daha oturmaya, kendi ülkelerindeki siyasi çıkar ve menfaatler peşinden koşmaya devam ediyorlar. Rabbimiz amellerimize katılan tüm Müslümanlardan razı ve memnun olsun. Gazze halkını içinde bulundukları bu halden kurtarsın. Kıymetli Müslümanlar! Gazze’deki açlığa dikkat çekmek için Ankara ve Şanlıurfa’da yaptığımız bu faaliyetler yine laik Kemalist kesimdeki insanlığını ve vicdanını kaybetmiş bazı gazete yönetimlerini rahatsız etmiş ki bu eylemler ile ilgili yalan yanlış haber yaparak bizi karalamaya çalışıyorlar. Başta Cumhuriyet Gazetesi olmak üzere bu tür haber yapan kurumlara ve genel yayın yönetmenlerine şunu söylüyoruz: Kamuya açık alanda konuşma ve açıklama yapma hakkı herkesin hakkıdır, sadece sizin değil… Her etkinlikte olduğu gibi bizim yaptığımız etkinlik ve faaliyetlerde de Emniyet birimleri gerekli önlem ve güvenliği sağlamaktadırlar. Ayrıca ne Ankara ne de Şanlıurfa’da yapılan etkinlikte basın mensuplarının fotoğraf çekme ve video kaydı almalarına müsaade edilmediğine dair yaptığınız haber yalan ve iftiradan ibarettir. Biraz utanmanız varsa bu tür iftiralara ve yalanlara meyletmeyin.
LAHEY’DE “İSRAİL’E” YÖNELİK İHTİYATİ TEDBİR KARARI
Gazze açlık ve kıtlık ile denenirken dünya “İsrail”in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımı ve bu soykırımda “İsrail”in suçlu bulunup bulunmayacağını tartışıyor. Malum Uluslararası Adalet Divanı, Güney Afrika Cumhuriyeti'nin İsrail aleyhine açtığı "soykırım" davasını yürütüyordu. Geçtiğimiz günlerde mahkeme ihtiyati tedbir talebine ilişkin kararını açıkladı. Uluslararası Adalet Divanı, “İsrail'in” Soykırım Sözleşmesi çerçevesindeki yükümlülüklerinin bazılarını ihlal ettiğine ilişkin ihtiyati tedbir kararı almaya yetkisi olduğuna hükmetti. Bu karar davanın esasına ilişkin alınmış bir karar değil, hatta mahkeme Divanı teknik olarak bu davaya bakmaya yetkili olduğunu dahi henüz karar altına almadı.
Dolayısıyla bu sadece Güney Afrika'nın mahkemeye sunduğu tezlerin kabulü anlamını taşıyor. Davanın sonunda “İsrail”in eylemlerinin soykırım olarak mahkemece tescil altına alınacağına dair kesin bir durum yok. Bunun örneği 1993’te yaşandı. Yine soykırım esasına ilişkin açılan Bosna-Sırbistan Davası’nda bugünkü gibi geçici tedbir kararları alınmıştı. Ancak 14 yıl sonra çıkan nihai kararda Srebrenitsa katliamı dışında hiçbir olay soykırım kapsamına sokulmamıştı. Şimdi Gazze’deki soykırım ile ilgili de aynı şeyin yaşanması muhtemel… Belki aradan yıllar, on yıllar geçecek “İsrail”in yaptıkları yanına kar kalacak.
İhtiyati tedbir kararında neler var peki; özetle ve mefhumen söylüyorum, Gazze halkının öldürülmesi, insanlara ciddi bedensel ve zihinsel zarar verilmesi, hayat şartlarının kötüleştirilmesi… Karara göre bunlar önlenmeli. Başka, “İsrail”in askeri birliklerinin ve kendisine bağlı askeri grupların bu fiilleri gerçekleştirmesi engellenmeli… Filistinlilere yönelik doğrudan ve aleni soykırım kışkırtıcılığı ve çağrısı yapanların engellenmesi ve cezalandırılması… Gazze’ye Filistinlilerin karşı karşıya kaldığı olumsuz yaşam koşullarının giderilmesi için acilen ihtiyaç duyulan temel hizmetlerin ve insani yardımın ulaştırılmasının sağlanması… Daha başka birkaç madde daha var ama saymaya gerek yok. Niye biliyor musunuz? Uluslararası Adalet Divanı bu kararı aldıktan hemen bir iki gün sonra bu mahkemenin bağlı olduğu Birleşmiş Milletler Gazze’ye yardım etmeyi durdurdu. Ne olmasını bekliyorduk; Uluslararası Adalet Divanı’nın aldığı bu tedbir kararlarının hangisine “İsrail”in uyacağını düşünüyorlar acaba, bu kararları uygulaması için “İsrail”e kim hangi güç yaptırım uygulayacak? Bu kararlar açıklandıktan sonra “İsrail” Han Yunus’ta sivillerin yaşadığı yerleşim yerlerini bombaladı, ağırlıklı çocuk onlarca Müslüman katledildi. Bu kararlar açıklandı ama hala daha Refah Sınır Kapısı kapalı ve Gazze halkı en temel ihtiyaçlardan yoksun bir hayata terk edilmiş durumda.
İki hafta önce Lahey’de dava görülmeye başladığında söylemiştik, Güney Afrika'nın bu adımının ABD ve Batı'nın işbirliğinde atılmış ikiyüzlü bir adım olduğunu ifade etmiştik. Bu tür girişimler ile bölge ülkelerinin yöneticilerinin ağzına bir parmak bal sürülüyor. Onlarda bu meseleler ile oyalanıp duruyorlar, bu davalara olmayacak anlamlar yükleyerek iş yaptıklarını zannediyorlar. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye yönetimi davaya Anadolu Ajansı’nın Gazze’deki katliam fotoğraflarını kanıt olarak sunmakla övünüyor. İşte kendilerine verilen iş bu kadar küçük ve bu kadar alçakça… “İsrail” ile ticaretini kesmeyen bir ülke Güney Afrika, Lahey’de “İsrail aleyhine soykırım davası açıyor, yine “İsrail” ile ticaretini kesmeyen başka bir ülke Türkiye bu davaya kanıt olsun diye katliam fotoğrafları gönderiyor. Bu durum açıkça ihanetin fotoğrafı değil de nedir Kıymetli Müslümanlar!
TÜRKİYE’NİN İSVEÇ KARARI
Malumunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisi geçen hafta İsveç’in NATO’ya üyeliğini içeren protokolü oy çokluğu ile onayladı. Ve hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveç'in üyelik kararını imzaladı. 20 ay süren müzakereler sonrasında iktidar tarafından edilen büyük laflar yine unutuldu, NATO’nun patronu olan Amerika’nın emperyal çıkarları bir kez daha galip geldi. Hatırlarsanız, Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz yıl İsveç’te Türkiye Büyükelçiliği önünde Kuran’ı Kerim'e hakaret edilmesinin ardından “İsveç, NATO'ya başvurusuyla ilgili bizden destek beklemesin” demişti. Cumhurbaşkanı ayrıca PKK terör örgütüne topraklarında hareket özgürlüğü verdiği sürece Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylamayacağını söylemiş ve “Biz bir sokulduğumuz yerden bir daha sokulamayız.” diye eklemişti.
Lakin biz Türkiye’nin bu konuda tasarruf hakkının bulunmadığını Amerika istediği için Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılacağını söylemiştik. Hatta bunu sadece biz söylemedik. Başta ABD olmak üzere NATO’nun genel sekreteri ve NATO üyesi olan diğer Avrupa devletlerinin yetkilileri de söylediler. Türkiye'nin bir vilayeti kadar olan Lüksemburg’un Dışişleri Bakanı bile “Türkiye’nin pes edeceğinden kendimden emin olduğum kadar eminim” demişti. Nitekim öyle de oldu. Karşılığında kayda değer hiçbir şey alınmadan, Türkiye Kur’an-ı Kerim’e hakaretin merkezi haline gelen, PKK’nın siyasi ve askeri destekçisi İsveç’in NATO üyeliğini imzalamak zorunda kaldı. Zira İsveç’te ne Kur’an’a hakarete karşı ciddi bir önlem alındı ne de teröre verilen destekten vazgeçildi. Üstelik bu onay Gazze halkının NATO ülkelerinin desteğiyle soykırıma tabi tutulduğu bir ortamda hiç utanıp sıkılmadan verildi. Her konuda iktidarı eleştiren CHP de söz konusu sömürgeci batının çıkarları olunca olumlu yönde oy kullandı. Çünkü batıya sadakat, batıya teslimiyet CHP’nin var oluş sebebidir. Bununla birlikte, her kim NATO’nun genişlemesini destekliyor ve NATO’nun Türkiye’nin güvenliğini sağlayacağını düşünüyorsa, onun zihniyeti batının işgali altındadır.
Peki neden böyle yapıldı? Türkiye, bırakın İslami değerleri savunmayı, ulusal çıkarlarını ve itibarını zedeleyen bu kararı niye onayladı? Bu sorunun cevabını Türkiye-İsveç ilişkilerinde değil, ABD-Türkiye ilişkilerinde aramamız gerekiyor. Bu sorunun cevabını sözde Türkiye’nin dost ve müttefiki olan ABD’nin Türkiye’ye attığı kazıkta ve yaptığı şantajda aramamız gerekiyor. Zira ABD ile ilişkilerde Türkiye her zaman küçük düşürülen ve kaybeden taraf olmuştur. Sömürgeci kafir ABD küresel hedeflerinin gerçekleşmesi için Türkiye’yi hep kullanmıştır ve kullanmaya devam etmektedir. İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği konusunda da aynısı oldu. ABD önce F35 ile başlayıp sonra F16’ya indirgenen Türkiye’ye savaş uçağı satışının gerçekleşmesini İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanması şartına bağladı. Kaldı ki F16 satışı da kesin değil, ABD Kongresi'nden geçmesi gerekiyor. Yani ABD satış tamamlanana kadar yeni isteklerde bulunabilecektir. Tıpkı Esad rejimini İslami devrimden korumak için ABD’nin Türkiye ile Rusya’yı Suriye meselesinde kullanmasında olduğu gibi. ABD o zaman Suriye’ye davet ettiği Rusya’nın savaş masraflarını finanse etmesi için Türkiye’nin Rusya’dan S-400 alımına göz yumdu. Sonra bu alımı Türkiye’nin F35 programından çıkartılması için bahane yaptı. En sonunda meseleyi daha düşük teknolojiye sahip F-16 uçaklarının satış ve modernizasyonuna getirdi. Aynı ABD, Yunanistan’a 40 adet F35’i 8,6 milyar dolara satarken, Türkiye’ye 40 adet F16 ve 79 adet modernizasyon kitini 23 milyar dolar gibi fahiş bir fiyata satacak. Bunun karşılığında İsveç’in NATO üyeliğini peşinen cebine koydu bile. İşte bu teslimiyet nedeniyle ABD hükümeti Türkiye’yi takdir etti.
Kafir ABD’nin halkı Müslüman olan Türkiye’ye bakışı işte böyledir. 60 yıldır NATO’ya üye olan, askerlerini ve parasını bu uğurda harcayan, fakat NATO’dan en küçük fayda görmeyen bir Türkiye. Stratejik ortağı ABD tarafından uçağı vurulan, askerlerinin başına çuval geçirilen ve NATO müttefikleri tarafından adeta düşman muamelesi gören bir Türkiye. ABD’nin İslam beldelerine yönelik düşmanca planlarına yardım etmesi için sürekli borç ve şantaj altında tutulması gereken bir Türkiye. İslam ümmetine liderlik etme potansiyeline karşı seküler İslam projesinin öncüsü olma ve Yahudi varlığına koruma sağlama rolü biçilen bir Türkiye. Hilafet’i tesis edip dünyaya hükmetmek varken, Kemalizm soslu vizyon projeleriyle zillet ve ihanet arasında enerjisini heba edilen bir Türkiye… Esaret zincirinin halkaları saymakla bitmez. Sayın Erdoğan, siz gerçekten böyle bir Türkiye mi istiyorsunuz? Türkiye yüzyılı dediğiniz şey ABD ve NATO’nun pis çıkarlarına hizmet etmek mi? Siz bu zihin yapısıyla değil, aynı delikte bir kere sokulmak binlerce defa sokulmaya mahkûm olursunuz
Son olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve onun nezdinde diğer yetkililere seslenmek istiyorum: Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası misyonunu İslam ile savaş şeklinde güncelleyen NATO’dan derhal ayrılın ve ülkemizdeki tüm NATO üslerini kapatın. Amerika ile stratejik ortaklığa son verin. Avrupa Birliği sevdasından vazgeçin ve onların bize yaptığı gibi siz de onlara ideolojik düşman olarak bakın. Kalkınmak için yüzünüzü batıya değil, İslam’a dönün. Önce fikir olarak kalkının ki hemen arkasından maddi kalkınma gerçekleşsin. Ümmetin gücü ile güçlenin ve yalnızca Allah'a güvenerek O’ndan yardım bekleyin. Unutmayın ki, Türkiye'nin yeri ne NATO, ne Amerika, ne Rusya, ne Çin ne de bir başka taraftır. Türkiye'nin yeri Hilafet’tir, çünkü bu topraklar Hilafetin bakiyesidir. Öyleyse NATO için değil, Hilafet için çalışın.
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
30 Ocak 2024
#Hizbut tahrir türkiye#gündem değerlendirme#gazze#gazze'deki açlık#isveç'e onay#lahey
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!