HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 5 Kasım 2024

Mahmut Kar, "Türkiye’de siyaset, halkın maslahatlarını gerçekleştirmek için yapılmaz."

"İSRAİL" İLE DEVAM EDEN KİRLİ TİCARET 

Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. Malum Türkiye kamuoyunda günlerdir; terör sorunu, yeni çözüm süreci, normalleşme konuları konuşuluyor. Tüsaş saldırısı sonrası CHP ve DEM Parti belediyelerine kayyum atanması da bu sürecin bir parçası olarak okunuyor. Halkımız, temeli ve çerçevesi belli olmayan bu süreçte yaşanan tartışmalar ve kamplaşmalar ile meşgul ediliyor. Şunu istiyorlar; farklı gündemler oluşsun ve Müslümanlar Gazze’yi konuşmasın; yeter ki Gazze’de yaşanan katliam, işgal ve soykırım Müslümanların gündeminden düşsün. Yeter ki Gazze halkını işgalci “İsrail”in insafına terk eden devlet, iktidar ve yöneticilerin ihanetleri daha fazla ifşa olmasın. Sadece konuşup adım atmayan liderlerin hamasetleri boşa düşmesin. 

7 Ekim’den bu yana Gazze’de yaşananlar ve bundan sonra yaşanacak olanlar Türkiye ve bölge ülkelerinin yöneticilerini öyle rahatsız etti, öyle huzursuz etti ki bu gündemden bir an önce çıkmak istiyorlar. Neden mi çünkü mazlum Gazze halkı için hiçbir şey yapmadılar, yapmıyorlar ve bu durum onların Müslüman halklar nazarındaki “imajlarını” yerle bir ediyor. Bir de malum Türkiye’deki ekonomik kriz var, muhalefet bloğundaki partiler bu meseleyi gündeme getirmiyorlar, onlar da iktidarın ortaya attığı gündemlere malzeme oluyorlar. Ne enflasyon konuşuluyor, ne istihdam konuşuluyor, ne halkın sırtına yüklenen yeni vergiler konuşuluyor ne de faturalara gelen zamlar… Hülasa ne Gazze ne de ekonomik krizin konuşulması istenilmiyor. Bu konuları ne iktidar medyası ne de diğer medya organları gündemine bile almıyor. Ulusal medyanın gündemine almadığı bir şey daha var “İsrail ile devam eden ticaret” Evet, çok açık söylüyorum, bütün bir tüm medya, iktidar partisi ve muhalefet partilerinin yöneticileri hiç kimse Gazze bu haldeyken devam eden ticaret ile ilgili bir şey söylemiyor. 

Malum 7 Ekim Aksa Tufanı harekâtının başlamasıyla gasıp varlık Gazze’de çok büyük bir işgal başlattı, yüz bin Müslüman’ı katletti, ondan daha fazlası yaralı ve yüz binlercesi yaşam mücadelesi veriyor. Türkiye aylarca bu soykırımcı gasıp varlık ile ticareti devam ettirdi. Müslümanların tepkisi, âlimlerin muhasebesi ve meydanlardan yükselen çağrıları gören Cumhurbaşkanı çıktı önce belli kalemlerde ticaretin durdurulduğunu açıkladı, sonra da tümden kesildiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Mayıs ayı başında yaptığı bu açıklamadan sonra ne zaman Gazze ile ilgili konmuşsa ne zaman bu konuda kendisine bir soru sorulsa “o iş bitti” diyerek cevap veriyor. İsrail ile Türkiye arasında yıllık 9,5 milyar dolarlık bir ticaret hacminin olduğunu, bu parayı yok farz ederek kapıyı kapattıklarını söyledi. Daha yeni İSEDAK toplantısında konuştu “Gazze soykırımına tepki olarak İsrail ile ticari ilişkileri tamamen durdurduk. 9,5 milyar dolarlık ticaret hacminden vazgeçtik." dedi. 

Mayıs ayı başında bu açıklama yapıldı ama hala daha “İsrail ile ticaret farklı yöntemler ile davam ediyor. İsrail’e mal taşıyan ZİM şirketinin gemileri Türkiye limanlarından binlerce konteynır ile hayfa limanına demirliyor. Hakeza Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs üzerinden evrak hazırlanarak Türkiye’den İsrail’e ticaretin devam ettiğine dair iddialar var. İktidar partisi ve yetkililer, Türkiye limanlarından yüklenen ve İsrail limanlarına mal taşıyan gemileri ve yapılan ticareti şöyle açıklıyorlar: “Biz İsrail ile değil Filistin ile ticaret yapıyoruz, İsrail’e mal satmıyoruz, Filistin’e satıyoruz.”diyorlar. 

Evet, doğru, her ne olmuşsa, Filistin’de nasıl bir kalkınma hamlesi başlamışsa Türkiye’nin Filistin’e ihracatı son 9 ayda 14 kat artmış gözüküyor. Ticaret Bakanlığı’nın raporları böyle söylüyor. Satılan ürünler neler mi? Çelik, çimento, demir, çit teli, deri, elektrik ve elektronik malzeme, kimyevi madde vs. Gazze işgal altında, Batı Şeria hakeza İsrail’in ablukası altında, ama nasıl oluyorsa Filistin Türkiye ile ticaretini 15 kat artırabiliyor? İthalatını artıran Filistin’in Mahmut Abbas yönetimi nedense öğretmenlerin, sağlık memurlarının, doktorların maaşlarını aylardır ödemiyor. Utanmadan bugün çıkmış Filistin Mahmut Abbas yönetiminin ekonomi bakanı bir de açıklama yapmış, Türkiye bizi ihracat yasağından muaf tuttu diyor. Tam bir kapitalist kurnazlık, tam bir ikiyüzlülük, tam utanmazlık ve rüsvalık bunların yaptığı… Müslümanlar işgalci “İsrail’e karşı boykot uygularken, Gazze 7 Ekimden bu yana yakılıp yıkılırken kıllarını dahi kıpırdatmayan bu liderler “İsrail ile ticareti alenen devam ettirmenin kendilerine faturasının büyük olacağını biliyorlar. Bu sebeple İsrail ile kirli ticareti ğayri meşru yollarla gizli yapıyorlar. Bir taraftan da ne zaman kendilerine bu konuda soru sorulsa “Cumhurbaşkanımız bu konuda açıklama yaptı, ticaret bitirildi dedi, daha neyi sorguluyorsunuz?”diyerek sopa gösteriliyor. 

"İsrail" ile ticaret bugün başlamadı, 76 yıldır devam ediyor. Son 20 yılda ise Türkiye ile İsrail arasındaki ticaret katlanarak artmış. 2002 yılında 1,41 milyar dolar olan ticaret hacmi 2022’de 8,91 milyar dolara kadar çıkmış. 2023-2024 döneminde 10 milyar dolar ticaret hacminden bahsediliyor. Ayrıca işgalci varlık sadece 7 Ekim’den bugüne Filistin’de katliam ve zulüm yapmadı ki, 2008’de İsrail Gazze Şeridi'nde dökme kurşun operasyonu ile 22 günde 1417 kişiyi katletti, 4580 kişi de yaralandı. Ticareti durdurdu mu? Hayır! 2010 Mavi Marmara Gemisi saldırısı yaşandı Gemiye korsanlar gibi baskın düzenleyip kardeşlerimizi şehit ettiler. Türkiye İsrail ile ilişkileri askıya aldı ticareti kesti mi? Hayır! 2014 İsrail Gazze'ye yönelik 51 gün süren ve kara harekâtını da içeren bir saldırı yaptı, saldırılarda 530'u çocuk 302'si kadın 2 bin 100'den fazla Filistinli hayatını kaybetti. 10 binden fazla Filistinli de yaralandı. Türkiye İsrail ile ticareti durdurdu mu Hayır! Ticaret hep katlanarak artmış. Şimdi bugün Gazze’de yaşanan soykırım ve işgal bütün dünyayı ayağı kaldırmış, bunlar da ticaret yapıyoruz diyemiyorlar gizli gizli yapıyorlar. 

Ne diyelim gizli ve açık olan her şeyin ortaya saçılacağı hesap günü var. Rabbimiz şöyle buyuruyor: 

“Şüphe yok ki Allah, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.” (Nahl 23)

Evet, O gün hiçbir şey gizli kalmayacak. Ve biz bu kirli paraya tamah edenleri o hesap günü ile uyarıyoruz. 

İÇ POLİTİKAKİ HESAPLAŞMANIN ARKA PLANI

Toplantıya başlarken de söyledim, Türkiye’deki siyasi atmosfer, Kürt meselesi ve terörle mücadele alanında yeni bir açılım sürecine; beraberinde yeni teklif ve pazarlıklara, yeni siyasi hesaplaşmalara sahne oluyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ı örgüte silah bırakma çağrısı yapması için Meclis’e davet etmesi sonrası yaşanan gelişmeler, Türkiye gündemini bir anda değiştirdi. Gazze’de devam eden vahşi soykırım, halkın belini büken derin ekonomik kriz ve başka birçok önemli sorun, iktidar ve muhalefet çekişmesinin gölgesinde arka plana itildi. Her gün yeni bir olay, yeni siyasi bir entrika ve yeni bir algı yönetimi çalışmasına şahit oluyoruz. Günlerdir “Kürt açılımı,” “barış,” “kardeşlik,” “iç cepheyi güçlendirmek” gibi birçok slogan dillendirilirken gelinen noktada artık muhalefet belediyelerine atanan kayyumlar konuşuluyor. 

Geçen hafta CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı terör soruşturması kapsamında tutuklanarak yerine kayyum atanmıştı. Dün sabah saatlerinde Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerinin başkanları da aynı gerekçeyle görevden alınarak yerlerine kayyum atandı. Bir yanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kürt halkına “sımsıkı tutması” çağrısında bulunarak uzattığı el; diğer yanda kayyumlar... Bir yanda seçim sonrası CHP ile başlayan yumuşama süreci; diğer yanda CHP içinde oluşturulan çatlaklar... Bir yanda Müslüman Türk ve Kürt halkının istismar edilen duyguları; diğer yanda siyasilerin ikbal hesapları... Bu hengâme içinde iktidarın neyi hedeflediğini anlamaya çalışırken Devlet Bahçeli’nin bugünkü grup toplantısında gerçek ortaya çıktı. İktidarın ne yapmak istediği bizzat Bahçeli tarafından dile getirildi. Tıpkı yeni açılım sürecinin sözcülüğünü üstlendiği gibi sürecin asıl amacını açıklama işini de Bahçeli üstlendi. Meğer yeni anayasa diye koparılan bunca yaygara, söylenen bunca yalan; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden aday olmasını, yeniden cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamak içinmiş. Bütün kirli teklifler, bütün ucuz pazarlıklar, bütün siyasi şantajlar ve bütün algı operasyonları bunun içinmiş. Bahçeli, Erdoğan’ın belki de söylemeye dili varmadığı bu gerçeği açıkça itiraf etti. Peki, şaşırdık mı? 

Hayır! Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni tanıyan, demokratik sistemin siyaset anlayışını az çok bilen herkes bu yaşananlara asla şaşırmaz. Çünkü Türkiye’de siyaset, halkın maslahatlarını gerçekleştirmek için yapılmaz. Türkiye’de siyaset, “Biz insanları hangi doğru fikirle kalkındırırız?” düşüncesinden ziyade, “Bize oy vermeleri için seçmeni nasıl kandırabiliriz? Rakiplerimizin kuyusunu nasıl kazarız? İktidar nimetlerinden sonuna kadar nasıl faydalanırız?” düşüncesiyle yapılır. Demokratik sistem partilerinin hiçbirinin itiraf edemediği asıl gerçek budur.

Tanık olduğumuz diğer önemli gerçek ise demokratik sistemdeki insan yapımı yasaların siyasetçiler tarafından değersiz görülmesi, kolayca çiğnenmesi ve her fırsatta istismar edilmesidir. Hakkında hüküm bulunan kişilerin bile bile aday yapılması, Yüksek Seçim Kurulu’nun bu adaylıklara izin vermesi ve sonrasında terör bağlantısı gerekçesiyle bu belediyelere kayyum atanması, söz konusu istismarın son örneklerindendir. Dolayısıyla yeni açılım ve anayasa süreci kapsamında atılan adımların hiçbiri Müslüman Türk ve Kürt halkının kardeşliğini tesis etmek için değildir. Bu sadece meselenin kılıfıdır. Zira ajandasında laiklik, milliyetçilik ve menfaatçilikten başka bir şey olmayan; siyasete “La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah” zaviyesinden bakmayanlar, ne ümmeti birleştirebilir ne de Türkiye’nin sorunlarını çözebilirler. İster iktidar ister muhalefet olsun, bu tür siyasi yapılar sömürgeciliğin esiri olmaktan kurtulamaz. Arap Baharı ve Aksa Tufanı’ndaki tutumları gibi, sadece koltuklarını korumak için sömürgeci Batı’nın çıkarlarına hizmet ederler. Gerçek birlik ve kardeşlik ise yalnızca Raşidî Hilâfet’in kurulmasıyla mümkündür. Hilâfet sisteminde siyaset, akide ve şer’î hükümler temelinde yürütülür. 

Egemenlik hakkı şeriata verilerek, devletin ve ümmetin bütünlüğü koruma altına alındığı gibi, insanların hakları da güvence altına alınır. Yasa ve kanunlar, ümmetin iman ettiği İslam inancından kaynaklandığı için değerlidir. Bu iman, hem yöneticilerin hem de yönetilenlerin hukuku istismar etmesinin önündeki en güçlü engeldir.Bu sebeple, adalet ve kalkınma arayışında olan her Müslüman’ın tercihini partiler arasında değil, sistemler arasında yapması kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

05 Kasım 2024

 

 

 

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.