HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 7 Mayıs 2024

Muhammed Emin Yıldırım, "Yahudi varlığı laftan anlamaz, diplomasiden, müzakereden, boykottan anlamaz, sadece güç ve savaştan anlar."

GAZZE’DE ATEŞKES SÜRECİ VE REFAH’IN İŞGALİ

Toplantımıza yine Gazze ile başlamak istiyorum. Uzun süredir devam eden müzakerelerden sonra Gazze’de ateşkesin sağlanması konusunda dün yeni bir gelişme yaşandı. Hamas, Katar ve Mısırlı arabulucular tarafından kendilerine sunulan ateşkes teklifini kabul ettiğini duyurdu. Hamas’ın internet sayfasında yayınlanan açıklama da “Top artık “İsrail’in” sahasında” denildi. Ancak işgalci Yahudi varlığı, Hamas'ın kabul ettiği ateşkes önerisini “İsrail” aleyhine geniş kapsamlı sorunlar içerdiği gerekçesiyle reddettiklerini açıkladı. Hemen sonrasında Netanyahu’nun savaş kabinesi Refah’a girme kararı aldığını duyurdu. Ve önce dün gece yapılan hava saldırılarıyla Refah bombalandı, sabah saatlerinde de karadan girilerek Refah şehri işgal edildi.

Ateşkesin içeriği henüz kamuoyuna açıklanmadığı için şartları ve kapsamı tam olarak bilinmiyor. Yahudi varlığı ahlaksız soykırıma son verecek mi, Gazze’den tamamen çekilecek mi? belli değil. Fakat şunu kesin olarak biliyoruz ki ateşkes olsa da olmasa da “İsrail” mübarek topraklardaki işgal ve zulümlerine devam edecek. 76 yıldır yaptığı gibi Filistin’i parça parça kemirmekten, mescidi Aksa’yı kirletmekten, Filistin halkına hayatı zindan etmekten vazgeçmeyecek. Yine kesin olarak biliyoruz ki Yahudi varlığı laftan anlamaz, diplomasiden, müzakereden, boykottan anlamaz, sadece güç ve savaştan anlar. Sadece başının ezilmesinden anlar. Siyonist varlığın kuruluşundan bugüne kadar yapılan tüm anlaşmaları nasıl bozduğunu çok iyi biliyoruz.

İşgalci varlığın her fırsatta Kudüs’te ve Batı Şeria’da yüzlerce, binlerce yeni yerleşim alanları kurduğunu, Filistinli kardeşlerimizi katlettiğini, hapsettiğini, bilmeyen, görmeyen, anlamayan var mı? Gazze halkını evlerinden çıkarmak için önce güvenli bölgeler gösterip sonra çocuk kadın demeden insanları o güvenli bölgelerde katleden, 1,5 milyon insanı küçücük Refah şehrine hapsedip şimdi de orayı vuran, işgal eden bu terör varlığı değil mi?

Tüm bunları neden tekrar hatırlatıyorum biliyor musunuz? 7 aydır Gazze ölüm ve yıkım altında inlerken hiçbir şey yapmayanlar, orduları harekete geçirmeyenler, işgalciyle ticareti besleyenler şimdi hiç utanmadan bebek katilleriyle yapılan ateşkesle övünüyorlar. Yahudiler, esirlerinin bırakılması karşılığında 6 hafta katliam yapmayacak diye Gazze’ye biraz daha gıda girişine izin verecekler diye seviniyorlar. Kendileri gibi Müslümanlarında küçük düşünmesini istiyorlar. Görünen o ki Yahudi varlığının Refah işgali gölgesinde girilen bu ateşkes, sadece Hamas ve Gazze halkına daha fazla baskı yapılmasını sağlayacak yeni tavizler alabilmek için kullanılacaktır.

Ama yöneticiler Hamas bizim telkinlerimizle ateşkesi kabul etti diyerek Gazze’yi siyasi istismar malzemesi yapıyorlar. Evet Cumhurbaşkanı Erdoğan böyle söylüyor. “Hamas’ın kararı bizim telkinlerimizle oldu ve bundan memnuniyet duyduk” diyor. Sadece bunu söylemekle de yetinmiyor. Aynı konuşmanın içerisinde Yahudilere dostluk mesajı gönderiyor. “Biz dostlarımızın sayısını artırmanın peşindeyiz. Bölgemizdeki hiçbir ülkeyle çözülemeyecek sorunumuz yok.” diyor Cumhurbaşkanı… Ateşkes atmosferinde kaynayıp giden bu ifadeye dikkat buyurun lütfen!

Sayın Erdoğan sizin dostunuz kim? Kuvayı Milliye ordusuna benzettiğiniz, mücahit direnişçiler dediğiniz Hamas ve Filistinli Müslümanlar mı? Yoksa iman edenlerin en şiddetli düşmanı olan bebek katili gasıp Yahudi varlığı mı? Açıkça söyleyin!

Sizin dostunuz Allah, Rasulü ve müminler mi, yoksa kafir batılı devletler ve onların aparatı olan Siyonist katiler mi? Siz kimden yanasınız zalimden mi mazlumdan mı? 7 ay boyunca Yahudiler savaşta zor duruma düşmesin diye ticaretin her türlüsünü yaptınız. “İsrail’e” sebze ve meyve ihraç eden ülkeler arasında birinci oldunuz. Çelikten jet yakıtına, silah parçalarından petrol ve gıda sevkiyatına kadar Yahudi varlığına ürün sattınız. Gazze’ye bir yudum su sokamadınız ama Siyonistlere her gün 8 gemi gönderdiğinizi söylediniz. 7 ay sonra da Gazze enkaz yığınına dönünce, Yahudiler her yeri işgal edip Gazze halkı ve mücahitler Refah’a sıkıştırılınca ticareti kestiğinizi açıkladınız! Şehit sayısı 100 bine ulaşıncaya kadar Basra harab olana kadar neredeydiniz Sayın Erdoğan!

Şimdi Gazze halkının sıkışmışlığını fırsat bilerek, Hamas’a ateşkes telkin ettiniz ve bu ateşkes sizin sayenizde kabul edildi diye övünüyorsunuz. Sırada ne var? Yahudi varlığının Refah işgalini ve Refah sınır kapısının kontrolüne ele geçirip insani yardımları engelleyişini izlemek mi? Sonra Netanyahu’nun bunu bir savaş kozu olarak kullanıp Hamas’ı silah bırakmaya zorlamasını beklemek en sonunda da Amerika’nın iki devletli şer planı altında Filistin davasını İslami ruhundan saptırmak mı? Böylece siz de yarım kalan normalleşmenizi bir an önce tamamlar çok istediğiniz dostlarınızı çoğaltabilirsiniz değil mi?

Bütün bunlar başka ne için olabilir ki? Sizin Amerika’dan bağımsız bir Filistin politikanız var mı Sayın Erdoğan? Siz ordusu ve egemenliği olmayan kartondan bir Filistin devleti karşılığında gasıp İsrail’in bölgede hazmedilmesi için çalışıyorsunuz. Çünkü Amerika’da Türkiye dahil tüm bölge ülkelerinden bunu istiyor. Lakin Allah’ın izniyle böyle bir şey hiçbir zaman gerçekleşmeyecek siz işgalci bebek katilleriyle normalleşseniz de İslam ümmeti savaş ve düşmanlık halini devam ettirecektir. Ta ki Raşidi Hilafet yeniden kurulup İslam ordularının Gasıp Yahudi varlığını mübarek Aksa topraklarından söküp atıncaya kadar. Çünkü Rabbimizin bizden istediği budur ve Filistin davası yalnız Filistin halkının direnişine havale edilecek bir dava değildir.

ENFLASYON RAKAMLARI VE TASARRUF TEDBİRLERİ

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Nisan 2024 enflasyon rakamlarını açıkladı. Buna göre; Enflasyon aylık bazda yüzde 3,18 artarken yıllık bazda yüzde 69,80 olarak açıklandı. Hazine ve maliye bakanı Mehmet şimşek, Türkiye’yi tekrar yüksek, sürdürülebilir dengeli bir büyüme noktasına taşımak için enflasyonla mücadelede kararlı olduklarını söyledi. Hükümet yetkilileri vatandaştan yine, altını çizerek söylüyorum yine kemer sıkma ve fedakârlık talebinde bulunurken, kamuda da harcama sınırlandırılması getirileceğini söylediler.

Kıymetli Müslümanlar, Enflasyon kelimesi artık hayatımızın günlük bir parçası oldu. Küçüğünden büyüğüne tüm esnaflar, işyerleri, ticarethaneler enflasyon dolayısıyla haftalık, hatta günlük fiyat artışları yapmaktalar. Kiralar, akaryakıt ücretleri, yol ve ulaşım giderleri, elektrik, su ve haberleşme gibi genel giderler kısaca aklınıza gelen her şey enflasyondan nasibini alıyor. Tabi bütün bunlar, çoğunluğu dar gelirli olan halkımızı ciddi derecede zora sokmaktadır. Nerede duracağını, nerede biteceğini kimse bilmiyor. Bırakın vatandaşları ülkeyi yönetenler dahi bilmiyor. Tabiri caizse akıntının sürüklediği bir süreci yaşıyoruz.

Elbette bu sürecin en büyük sorumluları yıllardır Türkiye üzerinde söz sahibi olan ve ekonomi politikalarını halka göre değil de kapitalist şirketlere, faizli bankalara göre belirleyen yöneticilerdir. Ve bu yöneticiler şimdi halktan kemer sıkmalarını talep ediyorlar. Servetleri kapitalist yandaşlara yedirdiler, kemeri halkın sıkmasını istiyorlar. Yahu ortada sıkacak ne bir kemer kaldı ne feda edilecek bir maddi kıymet ne de fedakârlık yapılacak hayat şartları…

Sayın Mehmet Şimşek; Aldığı ücret bir evin kirası kadar bile olmayan asgari ücretliden mi fedakârlık bekliyorsunuz? Aylık 10 bin TL’ye mahkûm ettiğiniz emekliden mi fedakârlık bekliyorsunuz? Vergi ve sigorta yükleri ile adeta tüm kazançlarını ellerinden aldığınız esnaftan mı fedakârlık bekliyorsunuz? Yapılması gereken en önemli şeylerden birisi kamu da ki tasarruf ki onun bile yeni idrakine vardınız. Ancak o bile göstermelik…Hemen derhal değil de yılın ikinci yarısında tasarrufa gideceğimizi açıklıyorsunuz. Yıllardır heba edilen kamu harcamalarına hiçbir önlem almadınız. Az da olsa bazı kaynaklar varken, doğru adımlar atmadınız. Hatırlayın Bülent Arınç bir konuşmasında “kamuda ki israfı önlesek, halktan vergi almak zorunda kalmayız” demişti. Ve insanlar bu kamu harcamalarının yüksekliğini dile getirdiğinde, devlet itibardan tasarruf etmez diyordunuz. Bu harcamalar devlet için çerez parası diyorsunuz.

Şimdi ne oldu peki? Ne oldu da birden devlet itibardan tasarruf etmeye başladı, ya da düne kadar milyar TL’ler çerez parasıydı da bugün ne değişti? Artık gelinen nokta itibariyle neredeyse tüm kaynakları tükettiniz. Doğru olan bu tasarrufların, en baştan yapılması değil miydi? Sürekli yanlış politikalar uyguladınız, uygulanmaya da devam ediyor.

İstisnasız tüm ekonomistlerin yanlışlığını ortaya koyduğu Kur korumalı mevduat sistemi ile halkın hazinesini zenginlerin emrine verdiniz? Yurt içinde ve yurt dışında borçlanmaya giderek hazineyi ciddi borç yüklerinin altına soktunuz. Aldığınız bu borçları da kan emici banka kasalarına aktardınız. Devlet kurumlarına lüks makam araçları tahsis ettiniz. Sırf seçim kazanmak için olur olmaz, hiçbir mantığı olmayan harcamalar yaptınız. Valilerin odaları altın varaklı süslerden, Belediye başkanlarının odaları lüks jakuzilerden geçilmiyor. Ama siz halen borç batağında evini ve ailesini geçindirmeye çalışan anne ve babalardan fedakârlık bekliyorsunuz.

Yazık değil mi bu halka. Bu insanlara. Onların hem bugünlerini hem yarınlarını çaldınız. 80 kişinin itibari için, 80 milyon kişiyi tahammülü zor bir hayata mahkûm ettiniz. 22 yıldır ülkeyi tek başınıza yönetmenize rağmen halen enflasyonla mücadele edeceğiz, tek haneye indireceğiz diye vaatlerde bulunuyorsunuz. Artık kim inanır sizin sahte vaatlerinize, yalan beyanlarınıza.

Biz bu cümleyi defalarca söyledik, söylemeye de devam edeceğiz. Karşı karşıya kaldığımız bu ekonomik çıkmaz, yöneticilerin çözemeyeceğiniz kadar büyüktür. Çünkü uygulanan kapitalist iktisat sistemi, temelden yanlıştır. Bunun üzerine ne bina ederseniz edin asla doğru ve kalıcı bir çözüm getirmeyecektir. İşte bakın yaşadığımız süreç sözlerimizin delilidir. Bir asırdır, kriz, enflasyon, zam gibi cümlelerden başka bir şey duymadık. Bu hakikati yöneticiler çok iyi bildikleri için sizleri sürekli oyalıyorlar, eğer gerçekten bu sorunu çözmeye muktedir olsalardı bunu çoktan yaparlardı. Bizim için tek doğru var. O da Alemlerin Rabbi olan Allah Subhanehu ve Teala’dan gelen İslam Nizamının uygulanması ve onun doğru temeller üzerine bina edilen iktisadi sistemine geçmektir.

TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF EĞİTİM MODELİ

Milli Eğitim Bakanlığı geçtiğimiz günlerde “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” olarak isimlendirdiği ve önümüzdeki eğitim öğretim yılı itibari ile uygulanacak yeni bir müfredat açıkladı. Hazırlanan müfredat taslak olarak bakanlığın web sayfası üzerinden kamuoyu ile paylaşıldı ve bakanlık konu ile ilgili uzmanlara, Sivil Toplum Kuruluşlarına, öğretmenler ve velilere çağrı yaprak; okuyun, inceleyin, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşın dedi. Taslak çalışmanın incelenip değerlendirilmesi için bir hafta süre verdi.

Bakanlığın açıklamasına göre müfredatın hazırlık sürecinde çok uzun görüş alışverişleri ve toplantılar düzenlenmiş. “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” son bir yılın değil, on yıllık uzun soluklu bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkmış. Çalışma süresince 20 çalıştay düzenlenmiş, 260 akademisyen 700'ün üzerinde de öğretmen bu toplantılara katılmış.

Sormadan edemiyoruz; eğer öyle ise 2018-2021 yılları arasında Milli Eğitim Bakanı olan Ziya Selçuk’un “Eğitimde 2023 Vizyon Belgesi” başlıklı toplantılar ile kamuoyuna duyurduğu müfredatlar neydi? O’nun döneminde hazırlanan müfredat ile şimdi yeni hazırlanan müfredat arasında ne fark var? Onun döneminde hazırlanan kötü ve eksik, sizin hazırladığınız güzel ve tam teşekküllü mü? Ziya Selçuk’un hazırladığı müfredatı “Eğitimde 2023 Vizyon Belgesi” diye pazarladınız, 2023 geçti şimdi “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile aynı şeyin farklı renklisini yeni müfredat diye pazarlıyorsunuz. Hamasi sloganlarla halkı oyalamaktan, gençliği ve geleceğimizi çalmaktan bıkmadınız.

“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” neymiş diye bir hafta on gün içinde yapılan tartışmalara şöyle bir baktık, ne gördük biliyor musunuz? Türkiye’de eğitim ve öğretimin en önemli sorunlarından birisi Türkçeyi öğretememe sorunuymuş ve bu sebeple Milli Eğitim Bakanlığı müfredata Türkçe eğitimi ile ilgili önemli konular eklemiş.

Milli Eğitim’in bu kararı her iki cenah, hem Kemalist muhalefet çevresi hem iktidar çevresi tarafından olumlu karşılanmış ama laikler müfredatın genelinde çok fazla Arapça kelime kullanılmasından rahatsız olmuşlar. Müfredatın isminde de maarif yazıyor ya direk zaten hemen acaba bu Ak Parti İktidarı Türkiye’yi eskiye, Cumhuriyet öncesi eğitim sistemine mi döndürüyor diye de sormuşlar?

Yok, yok endişeye mahal yok ey Kemalistler! Ak Parti iktidarı sizden daha Kemalist politikalar ile sizin yapamadıklarınızı yapıyor. Daha ilkokul 4. Sınıfta çocuklara “”İnsan Hakları, Vatandaşlık ve Demokrasi” dersini koydu ve yeni müfredatta da bu ders duruyor. Taptığınız Batılı demokrasi Türkiye’deki bütün çocuklara daha 4. Sınıfta ders olarak işletiliyor ve bunu sizin eleştirdiğiniz Ak Parti iktidarı yaptı.

Hiç endişelenmenize gerek yok “T.C İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük” dersi de duruyor. Hem ortaokul hem de lisede… Bu derste Mustafa Kemal liderliğinde yapılan inkılâplara, bu inkılâpların yapılma gerekçelerine, Türkiye’nin modern bir devlet olması yolunda inkılâpların sağladığı katkılara yer verilmiş. Bu dersin amacının “Atatürk’ün Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyeti’ni muasır medeniyetler seviyesine çıkarma idealinin anlaşılması” olduğunu da vurgulamışlar. Onun için endişelenmenize gerek yok ey Kemalistler sizi ve sizin değerlerinizi sizden daha iyi savunan ve koruyan bir Ak Parti var.

Peki ya kıymetli Müslümanlar! “Peygamberimizin Hayatı” dersinde efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e gelen vahyin içerdiği mesajdan, bu mesajın davetinin taşınması sürecinde verilen siyasi mücadeleden bahsedilmiş mi? Medine’de kurulan İslam devleti ve bu devletin nizamından bahsedilmiş mi? Allah Resulü’nün kurduğu o ilk İslam Devleti’nin İslam davetini taşımasıyla insanlığın hidayetine vesile olmasından, insanlığı gerçek muasır medeniyetler seviyesine çıkardığından bahsedilmiş mi? 1300 yıllık İslam Medeniyetinden bahsedilmiş mi? Hayır!

Halkı Müslüman olan bir ülkede İslam ve O dinin Peygamberi hakkında verilen ders eğitimi fikirden yoksun basit, yüzeysel bilgilerden ibaret! Ama İslam’a en fazla zararı dokunan Mustafa Kemal ve onun bu toplumu zehirlemek için uygulamaya koyduğu inkılâplar fikir ve ideoloji barındırıyor.   

Günümüzde Müslüman gençliğin karşı karşıya kaldığı en önemli sorun zihinsel kirlenmedir. Bu kirliliğin sebebi ise kuşkusuz Müslümanların inancıyla doku uyuşmazlığı olan laik eğitim sistemidir. Türk Milli Eğitim Temel Kanunu’nda eğitimin genel amacının: “Türk Milletinin bütün fertlerinin Atatürk ilkelerine ve milliyetçiliğin bağlı, laik demokratik yurttaşlar yetiştirmek” olduğu yazıyor.

Bu temel ilkelere dayanan laik eğitim sistemi 100 yıldır Batılı zihniyete sahip bir nesil yetiştirmeye çalışmaktadır. Eğitim müfredatından din dersi haricinde İslâm’a dair tüm izler silinmiştir. “Din dersi” adında işlenen konular incelendiğinde ise İslâm’ın hakikati ile hiçbir alakası olmayan, aksine devletin benimsemiş olduğu resmî ideolojiye göre laik bir din anlayışının yerleştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. İşte bu çelişki ve çözümsüzlük arasında yürütülen eğitim politikalarının ortaya çıkardığı sorunlar, gençliğimizi ve geleceğimizi heder etmektedir.

Bugüne kadar devletin ve hükümetlerin eğitim sisteminin bozukluğu karşısındaki tutumları, öğretmen açığını kapatmaya yönelik ara çözümler üretmekten, sınavları kaldırmak veya yeni sınavlar icat etmek, dershanelerin önünü açmak veya kapatmaktan ibarettir. Ya da Batılı eğitim modelinden ilham alarak yeni müfredatlar çıkarmaktır. Oysa bozuk olan, sistemin kendisidir ve hiç gündeme gelmeyen konu da budur. Bu sebeple asıl soruna odaklanmalı ve bu sistemin İslami eğitim sistemiyle değişmesi için çalışmalıyız.

Hizb-ut Tahrir Türkiye

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.