HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı - 8 Nisan 2025

"Ey kıymetli alimlerimiz! Konuşun ki, hak sözünüz Gazze’de yaşananlara kör, sağır ve dilsiz kesilen yöneticileri harekete geçirsin, ordularını hareket ettirmek için cesaret versin ve onlara ilham olsun."

ARTIK YETER! GAZZE İÇİN HAREKETE GEÇİN  

Gazze’deki işgalin üzerinden koskoca 18 ay geçti, tam 1,5 yıldır Gazze soykırıma uğruyor, tam 550 gün oldu. Her bir günü, her bir gecesi, katliamlarla, feryatlarla, çığlıklarla geçen 550 gün. Çaresizlikle, açlıkla, susuzlukla, sahipsizlikle geçen 550 gün. İki Ramazan ayı geçti, üç bayram geçti, katliamlar durmadı, ölümler bitmedi, yangınlar sönmedi. Çığlıklar, feryatlar göğe yükseldi, parçalanan bedenler bile göğe yükseldi ama kimse görmedi. "Ey Müslümanlar, Ey yöneticiler, Ey Ordular neredesiniz" diye feryat edenlerin yardım çağrıları bir türlü karşılık bulmadı. Hiçbiri harekete geçmedi, Allah’tan değil Amerika’dan korktuklarını, Müslümanların kanlarına değil ekonomik çıkarlarına değer verdiklerini, feryat eden Gazzeli çocukların değil küstah Trump’ın çağrılarına icabet ettiklerini gördük. Daha ilk günden itibaren meydanlarda ve her platformda Ordular Aksa’ya, Ordular Gazze’ye diye çağrılar yaptık. Yahudi varlığı sözden anlamaz, hiçbir anlaşmaya uymaz. Onlar ancak güçten anlar dedik. İşte sözde ateşkes anlaşmasını yırttı attı katil Netanyahu… Bu işgalci varlığın; kınama mesajlarıyla, hiçbir yaptırımı olmayan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararlarıyla, Birleşmiş Milletler toplantılarında alınan kararlar ile durdurulamayacağını söyledik, bunların hepsi boş adım dedik. İşte gördük, katil Netanyahu elini kolunu sallaya sallaya Macaristan’a gitti. Tutuklandı mı, hayır! En üst düzeyde ağırlandı oradan da efendisi Amerika’nın yolunu tuttu, Trump ile görüştü, yine dünyanın gözüne baka baka alay ederek Gazze’nin gayrimenkul değerini konuştular bu küstahlar… 

Yöneticiler bu çağrıların hiçbirine kulak vermediler yöneticiler, somut hiçbir adım atmadılar, açlıktan ölen çocuklar için bir un bile sokamadılar, 57’si toplandı, konuştu, kınadı ve dağıldılar. Biz geçtiğimiz hafta pazar günü Artık Yeter! Ordular Aksa’ya diyerek 6 şehirde 10 ayrı merkezde, yürüyüş, basın açıklamaları ve etkinlikler düzenledik. İstanbul’da Esenler, Arnavutköy, Ümraniye, Sultanbeyli ve Pendik’te, Kocaeli Gebze’de, Şanlıurfa Siverek’te, Bursa ve Yalova’da basın açıklamaları yaptık. Adana’da ABD Konsolosluğu önünde basın açıklaması yaptıktan sonra İncirlik Üssü’ne uzun ve kalabalık bir araç konvoyu düzenledik. Basın açıklamalarımızda bu katliamlara ve soykırımlara sessiz kalan yöneticilere “Artık Yeter” dedik. Müslümanlara seslendik. Bu sahipsizliğe ve zillete “Artık Yeter” deyin. Hiçbir somut adım atmayan yöneticilere “Artık Yeter” deyin diye haykırdık. Bu azgınlığa ve küstahlığa kim dur diyecek? Müslümanların kanlarını, canlarını ve izzetlerini kim koruyacak? Bunların en büyük sorumlusu başımızdaki yöneticiler değil mi? Sadece konuşuyorlar, hala daha bugün çıkıp; “Gazze'de insanlık onuru İsrail tarafından açıkça çiğnenirken biz oradaki kardeşlerimize sırtımızı hiçbir zaman dönmeyiz.” diyorlar. Allah aşkına ne yaptınız katliamları durdurmak için ne yaptınız. “Hakkı ve mazlumu savunma noktasında kimse bize sınır çizemez.” diyor sayın Cumhurbaşkanı bugün. Sınır çizemiyorlarsa 18 aydır neden harekete geçmediniz, neden adım atmadınız, Neden duvarları yıkıp, sınırları aşıp Gazze’ye yardım etmediniz?

Tam 18 aydır çağrı yapıyoruz, harekete geçin, orduyu seferber edin, “'İsrail' laftan değil güçten anlar” diyoruz. “Ordular Aksa’ya” diyoruz. Bizim yaptığımız bu çağrı ser’î hükmün bir gereğidir. İşte tam da bu bağlamda Dünya Müslüman Âlimler Birliği Fetva Komitesi, geçtiğimiz günlerde işgalci “İsrail”in Gazze’ye yönelik saldırıları karşısında tüm Müslümanları cihat yapmaya çağıran bir fetva yayınladı. Fetvada, Arap ve İslam ülkelerinden derhal askeri müdahalede bulunmaları ve "İsrail"i kara, deniz ve havada ablukaya almaları istendi. Dünya Müslüman Âlimler Birliği’nin bu çağrısı çok önemli ve yerinde bir çağrıdır. Rabbim bu çağrıdan dolayı kendilerinden razı olsun. Ancak bu fetvanın benzeri bir buçuk yıl önce de yayınlanmıştı. 1,5 yıl önce yayınlanan fetva hala askıda, hiçbir devlet, hiçbir yönetici harekete geçmedi, bu fetvanın gereğini yapmadı. O halde yayınlanan yeni fetvanın anlam kazanabilmesi ve etkili olabilmesi için fetva metninin başında yöneticileri muhatap alarak onların isimleri zikredilmelidir. Yöneticilerin bu fetvaya kayıtsız kalmaları halinde günahkâr olacakları ısrarla vurgulanmalıdır. Ey Türkiye Lideri Erdoğan, ey Suriye lideri Ahmed Şar’a, ey Mısır lideri Sisi, ey Ürdün kralı Abdullah diyerek açıkça bu yöneticilere seslenilmeli ve sorumlulukları hatırlatılmalıdır. Zira söz muhatabına söylendiğinde kıymetlidir. Kıymetli olanı yapmak âlimin şanındandır. Sözü muhatabına söyleyerek fetvanın askıda kalmasını önlemek “Bir vacibi tamama erdiren şey de vaciptir” kaidesince şer’î bir zorunluluktur. Ve bu muhakkak yapılmalıdır.

Ey Saygıdeğer Âlimler! Sakın unutmayın: hakkı tas tamam ketmetmeden haykırmak âlimin şanındandır! Bu ümmet sizden hakkı duymak ister… Bu ümmet sizden gerçekleri korkusuzca anlatmanızı ister. Bu ümmet, çağımızın Ahmed bin Hanbellerini görmek ister. Ahmed ibn Hanbel’in şu sözünü hatırlayın; hani bir vakitler mihnet günlerinde cezaevindeyken amcasına şöyle demişti: “Ey amcacığım! Âlim takiyyeye icâbet ederse, cahil de zaten cahil ise hak ne zaman açığa çıkar?”

Sizler, âlimler olarak hakikatleri dile getirmezseniz hak ne zaman ortaya çıkacak kıymetli hocalarım? Gazze sahipsizken, Gazze ölüyorken, Gazze yanıyorken oturan, konuşan, kınayan, işleri BM’ye ve uluslararası kuruluşlara havale eden yöneticileri siz açıktan uyarmazsanız, onların rahatını bozmazsanız maskeler nasıl düşecek, hakikat nasıl ortaya çıkacak? Rasulullah’ın varisleri olarak siz de suskunluğa bürünürseniz, heybelerinizdeki haksöz ile yapılması gerekeni, yürünmesi gereken yolu, istikameti ortaya koymazsanız; hakikati arayan bu ümmet felaha nasıl kavuşacak? Şayet siz, İslam beldelerindeki yöneticilerin ihanetlerini ortaya koymazsanız, onları açıktan muhatap alarak, isimleri ile onlara hitap ederek, onları hakkıyla muhasebe etmezseniz, bu ümmet gerçekleri nasıl görecek? 

Kıymetli hocalarım, hangisi âlimin şanındandır? Ne pahasına olursa olsun zalim sultan karşısında hakkı söylemek mi yoksa ucuz hesaplar yaparak suskunluğa bürünmek mi? Hangisi sizin şanınıza daha uygun olandır. Sultanların âlimi olmak mı? Yoksa âlimlerin sultanı olmak mı? Siz hakkı konuşun; bu ümmet sizi omuzlarında yükseltsin, Rabbim de sizin makamınızı âlâ kılsın.

Ey kıymetli alimlerimiz! Konuşun, konuşun ki, hak sözünüz Gazze’de yaşananlara kör, sağır ve dilsiz kesilen yöneticileri harekete geçirsin, ordularını hareket ettirmek için cesaret versin ve onlara ilham olsun. Konuşun, konuşun ki fetvalarınız uyuyan yöneticilerin gönüllerine şifa olsun! Onları Gazze ile dertlenen ve harekete gecen liderlere dönüştürsün. 

Haydin Kıymetli Âlimlerimiz! Konuşun, konuşun; Gazze’nin ve sair beldelerimizin işgal ve zulme maruz kalmasının asıl sebebinin ne olduğunu da haykırın. Sahipsizliğimizin, parçalanmışlığımızın, bölünmüşlüğümüzün, sömürülmemizin sebebinin devletsizlik ve başsızlık olduğunu söyleyin. Sorunlarımız için köklü bir çözüm ortaya koyun; Allah’ın razı olacağı şer’î bir çözüm! Ümmeti karanlık girdaptan çıkartacak bir çözüm! Ümmeti eski izzetine ve liderliğine taşıyacak bir çözüm! Zalimlerin uykularını kaçıracak bir çözüm! Kâfirlere yürek acısı olacak bir çözüm! Gasıp Yahudi varlığını kökünü mukaddes topraklardan kazıyacak bir çözüm… İşte o çözüm; Rasulullah’ın metodu üzere kurulacak olan Râşidî Hilâfet’tir! Bunu söyleyin, unutmayın ki, bunu söylemek en çok sizlere, muttaki âlimlere yaraşır. 

CHP’NİN İNGİLİZ AŞKI

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu tutuklandıktan sonra meydanlar Özgür Özel’e kaldı biliyorsunuz. Kendileriyle aynı düşüncede olmayan herkese ve kendilerinden olmayan her şeye boykot ilan etti CHP. Özgür Özel bu süreçte çok konuştu, oradan orya koşturup durdu, arada bir de kurultay yaptı. Yeniden CHP Genel Başkanı seçildiği bu kurultayda İmamoğlu’nun tutuklanmasının darbe olduğunu ima etti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan için: "Rakibine yapmaya çalıştığın darbenin icazetini Amerika'dan alıp almadığını gözümüzün içine baka baka söyle" dedi. Ne ilginç değil mi; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ABD’den icazet almakla suçlayan Özel, kısa bir süre önce BBC’ye verdiği röportajda Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması karşısında İngilizlerin, İngiltere Başbakanı’nın sessizliğine anlam vermediğini, kendilerini terk edilmiş hissettiklerini, çok kırgın olduklarını söyledi. İşte Türkiye’nin iktidar ve ana muhalefet partisinin durumu bu maalesef. Biri Amerikalılar ile diğeri İngilizler ile… 

CHP’nin İngilizlerle olan dostluğu yeni değildir, bilakis kadim ve güçlüdür. Kazım Karabekir, “İstiklal Harbimiz” adlı kitabında İngiliz Rawlinson ile aralarında geçen konuşmayı aktarıyor.  Rawlinson Kazım Karabekir’e; İngilizlerin Türkiye’nin istikbalini düşündüğünü, varlığının devam etmesi ve kalkınması için çalışacağını, ancak bazı şartları olduğunu söylemiş. Türkiye’nin bir gün düşmanların safına geçmemesi için hakiki İngiliz dostu olan simalarla anlaşmak istediklerini beyan etmiş. Lozan Konferansı ve gizli maddeleri bu anlaşmanın resmî belgesidir.  

İngilizlere kırgın olan CHP Genel Başkanı Özgür Özel! Şimdi bu halkın gözünün içine baka baka söyle bakalım! Osmanlı Devleti’ne savaş açan, topraklarını işgal eden, halkının kanını döken, malına, namusuna el uzatan İngilizlerle neyin karşılığı dost oldunuz? İngilizlere ne verdiniz ki sizi dost olarak kabul ettiler! Söyleyemezsiniz tabi ama biz söyleriz! Siz Müslümanları sattınız, siz Osmanlı’yı sattınız, siz Hilafeti yıktınız, siz bu halkın kurtuluş umudunu sattınız! Siz halkın dinini, değerlerini, kültürünü sattınız! Siz bu halkın özgürlüğünü sattınız! Siz bu halkın geleceğini sattınız! İşte bugün onlarda sizi sattı! Tüm İngiliz dostları gibi sizde yarı yolda kaldınız! Yalnız bırakıldınız! Çünkü İngilizlerin İngilizlerden başka dostu yoktur! Kendisini İngilizlerin dostu zanneden zavallılar ise ancak kullanılıp işi bitince bir kenara atılan maşadan ibarettir. 

İngilizler böyle de ABD daha mı iyi? Daha mı kadirşinas? Elbette hayır! İngiltere neyse ABD’de odur! ABD, İngiliz nüfuzunda olan Türkiye’yi kendi kontrolüne almak için buradaki Amerikancı partileri desteklemiş, liderleri dost edinmiştir. İşi biten her aparat gibi o dostlar da birer birer terk edilecektir. Durum buysa ki maalesef liderlerin kendi ağzından çıkan açıklamalarda ortaya çıktığı gibi durum budur. Öyleyse kimse bağımsızlıktan söz etmesin! Kimse Türkiye’nin çıkarları masalını anlatmasın! İktidar da muhalefette aynıdır! Onlar halkın değil Batılı dostlarının çıkar ve menfaatını düşünürler. Zira bilirler ki o koltukta oturmanın bir bedeli vardır ve bu bedel kendisini destekleyen ülkenin çıkarlarını her şeyin üstünde tutmaktır. 

Allah Subhânehu ve Teala: “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar.” buyuruyor, onların hiçbir zaman bizi dost edinmeyeceklerini hatırlatıyor. “Kim onları dost edinirse onlardandır” buyuruyor. O halde onlar sizin dostunuz değildir, dostunuz olmayanlar sizin malınızı, canınızı, namusunuzu, onurunuzu koruyabilir mi koruyamaz. Peki müminlerin dostu kimdir? “Sizin dostunuz ancak Allah, O’nun Rasulü ve namaz kılan, zekât veren, rükû eden mü'minlerdir.” (Maide 55) Yani Allah’ın kitabı, Resulün sünnetiyle hükmeden şeri hükümleri tatbik eden yöneticilerdir. O yönetici ise Raşid bir Halifeden başkası değildir. 

ABD - TÜRKİYE DOSTLUĞU “GÖZ KAMAŞTIRIYOR”  

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 3 Nisan’da Belçika’nın başkenti Brüksel'de gerçekleştirilen NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı'na katıldı. Bakan Fidan toplantı kapsamında ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile bir araya geldi. İki bakanın burada ABD-Türkiye ilişkileri ile birlikte küresel gelişmeleri görüştüğü belirtildi. Fakat görüşmenin içeriğine dair ne ABD ne de Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından resmi bir açıklama yapılmadı. Bunun sebebi, Brüksel’de yapılan görüşmenin ikili diplomasi trafiği çerçevesinde ayaküstü kabilinden sayılan kısa bir görüşme olmasıdır. Zira önemli konuların detaylı şekilde konuşulduğu asıl görüşme, 25-26 Mart tarihinde Hakan Fidan’ın Washington’a yaptığı resmi ziyarette gerçekleşti. Orada neler konuşulduğuna değineceğim, fakat ondan önce Fidan ile Rubio’nun Brüksel’deki görüşmesinden kameralara yansıyan samimi pozları değerlendirelim. 

Kıymetli Müslümanlar, izlemişsinizdir; Fidan ve Rubio öyle bir sarılıp kucaklaşıyorlar ki sanki kırk yıllık dost gibiler. İkisinin de yüzü fazlasıyla gülüyor ve ikisinin de birbirinden emin olduğu anlaşılıyor. Sanki yakın zamanda birçok meseleyi konuşup karşılıklı anlaşmış ve tatmin olmuş gibiler. Aralarından su sızmadığı açık. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı kaynakları da bu minvalde anekdotlar paylaştılar. Kıymetli Müslümanlar, hatırlayın! Geçen yıl ABD’nin önceki Dışişleri Bakanı Blinken Türkiye’yi ziyaret ettiğinde, Bakan Fidan onu kucaklamadı diye neredeyse göklere çıkarılmıştı. Hakan Fidan, Gazze’deki soykırımı açıkça destekleyen Blinken’a yüz vermedi, dik durdu diye bir sürü şey yazıldı çizildi. Peki şimdi ne değişti? Blinken ve Biden yönetimi Yahudi varlığını destekliyor da Rubio ve Trump yönetimi desteklemiyor mu? Daha geçen ay alnına haç işareti çizerek Hamas’ı ve Gazze halkını tehdit eden bu Rubio değil miydi? Yahudi Blinken ile Haçlı Rubio arasında ne fark var? İkisi de kâfir, ikisi de İslam’ın ve Müslümanların düşmanı değil mi? Birinin sadece eli sıkılırken, diğeri neden muhabbetle kucaklanıyor? 

Sayın Fidan, “Bölgenin daha fazla İsrail provokasyonunu kaldıracak durumda olmadığını ve sahiplerinin artık İsrail’in tasmasını eline alması gerektiğini” siz söylemediniz mi? Devamında; “İsrail'in yaptığı her türlü kötülüğü Amerika'nın arkadan süpürmeye çalışması, kabul edilebilir bir patent olmaktan çıkmıştır. Biz bu oyunda oynamıyoruz artık.” demiştiniz. O hâlde tekrar soruyorum: Ne değişti Sayın Fidan? Oyuna geri mi döndünüz? Trump yönetimi tarafından yeni “makul” bir oyun mu kuruldu, bu oyunda size önemli bir rol mü verildi, Rubio ile bu samimiyetiniz sebebi ney? Meselenin Gazze’ye duyulan hassasiyetle ilgili olmadığı artık açığa çıktı. Eğer Gazze konusunda samimi olsaydınız, “İsrail’in” tasmasını iyice gevşeten, Gazze’yi boşaltıp Gazze halkına cehennemi yaşatmakla tehdit eden Trump’a bir şey söylerdiniz. Hamas teslim olmayı reddettiği için Netanyahu’ya ateşkesi bozarak katliamları iki katına çıkarmasını emreden Trump yönetimine karşı bir tavrınız olurdu. Ne yazık ki sizde bu kadarcık hissiyat dahi yok. Sizin tek derdiniz, ABD’nin sizinle çalışmasını, daha doğrusu habis sömürgeci emellerini gerçekleştirmek için size görev vermesini sağlamak. Böylece iktidarınızı koruyacağınızı düşünüyorsunuz.

İşte bütün bu algı operasyonları, bütün bu zillet ve utanç tablosu; ümmeti aldatmak, Müslümanları oyalamak, ABD’nin rızasını kazanmak içindir. Küstah Trump’ın Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı övmesinin, birlikte birçok şey yaşadıklarını ve Suriye’nin anahtarının Türkiye’nin elinde olduğunu söylemesinin nedeni budur. Trump Erdoğan’ı babasının hayrına sevmiyor, bir çıkar ve menfaati olduğu için seviyor. Dostlar birbirini severler, düşmanlar birbirini sevmezler. Burada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cevaplandıracağı soru şudur, gerçekten Trump’ın dediği gibi kendisi Trump’ı seviyor mu? Seviyorsa eğer, bu sevgiyi besleyen şey nedir? Kıymetli Müslümanlar mesele şudur: Trump, Biden yönetiminin Türkiye’ye gizlice ve sinsice yaptırdığı şeyi, açıktan ve pohpohlayarak yapıyor. Trump, Türkiye ile Amerika arasındaki kirli iş birliğini sade ve yalın ifadelerle ortaya koyuyor. ABD, Arap Baharı süreci ve Suriye meselesinde olduğu gibi İslam ümmetinin uyanış ve devrim iradesine ket vurmak için Türkiye’den liderlik rolü üstlenmesini istiyor. ABD, Suriye’de ve Filistin meselesinde Yahudi varlığı ile Türkiye’nin karşı karşıya gelmesini istemiyor. İstikrar ve sükûnet adı altında İslam coğrafyasının uyutulmasını, işgalci Yahudi varlığının meşrulaştırılmasını istiyor. Türkiye ise ümmetin aşağılanması pahasına bölgesel ve küresel barış kisvesi altında ABD’nin gönüllü yardımcılığını üstleniyor. Bu da büyük bir günah büyük bir vebal olarak yöneticilere yeter!

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

08 Nisan 2025

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.